tatlidede

Rivayetlerle Şatana Konağı

Şehrin anıt eserleri sayıldığında ilk birkaçı arasında yer alacağında kimsenin tereddütü olmayacak muhteşem bir yapı. Aşağıdan yukarıdan karşılıklı dar sokaklarının her birinin insanı yeni yeni âlemlere çıkarıp indirdiği Birinci Cadde’nin Babısor’a inilen kavisli dar girişinin hemen karşısında, masalsı görkemiyle Şatana Konağı …
Rivayetlerle Şatana Konağı

            Şehrin anıt eserleri sayıldığında ilk birkaçı arasında yer alacağında kimsenin tereddütü olmayacak muhteşem bir yapı. Aşağıdan yukarıdan karşılıklı dar sokaklarının her birinin insanı yeni yeni âlemlere çıkarıp indirdiği Birinci Cadde’nin Babısor’a inilen kavisli dar girişinin hemen karşısında, masalsı görkemiyle Şatana Konağı …

            Konağın yüksek avlu duvarının geniş, çift pervazlı kapısından içeri girildiğinde sağdan soldan süzülüp orta yerde birleştikten sonra ayaklar altına serilen beton trabzanlı, simetrik merdivenlerin, onu görenin iç âlemine ve göz zevkine kattığı estetik haz. Ve nihayet bu hazza eşlik eden merdivene iki eşit mesafede yerleştirilmiş çifte mandaralar. Mandaralar ki, karşısında ulvi bir elif azametiyle göğe yükselen narin, iğne oyası işlemeli Şehidiye Minaresi ve arkasında uzanan uçsuz bucaksız engin Mezopotamya Ovası’nı selamlamakta.

            Ön kısmı açık, üç cepheli, iki katlı bu eski zaman konağın üst taraflarına doğru gittikçe artan tedricî yükseltinin gökyüzüyle birleşen nihai noktasındaki Kartal Kalesi, Şahtana Konağı’nın başına geçirilmiş göksel bir taç izlenimi vermekte; konak ise bu yükseltinin hummalı bütünlüğünde Kalenin eteklerine sıkıca tutunmuş dildâde bir âşık teşbihine imkan tanıyan bir bağlılık göstererek vefasını esirgememekte.

Şatana Konağının hikayesi görenleri büyüleyen yapı

***

            Mardin sivil mimarisinin en nâdide örneklerinden olan Şatana Konağı, 1890 yılında şehrin efsane mimarı Sarkis Lole tarafından inşâ edilir. Konak, onu yaptıran Şatana ailesinin ismiyle müsemmâ. İlk sahibinin kimler olduğu veya kim tarafından yapıldığı tartışması dillerde dönedursun, kaderi hep elden ele geçmek olmuş konağın. 1930’da memleket hastanesi, bir ara da Palas Oteli olmuş. 1953 yılında satın alınarak PTT’ye verilmiş. 2010 yılından bu yana da Mardin Artuklu Üniversitesi’nin uygulama oteli.

            Taş işçiliğinin en güzide eserlerinden olan konağın inşâ hikâyesi, kimi zaman münakaşa konusu olabiliyor. Bu münakaşa, konağın ilk sahibinin Ermeniler mi yoksa Şatana ailesi mi olduğu ekseninde şekilleniyor. Böyle bir tartışma doğal olarak 1915 olaylarına, oradan da ideolojik ve siyasi kulvara da taşınmış oluyor ister istemez. Bir iddiaya göre konak, Mardin’in zengin bir tüccar ailesi olan Ermeni Kasparyanlara aitmiş ilk başta. Derken 1915 olayları vuku buluyor. Ailenin bu konakla beraber bütün varlıklarına el konuluyor ve Kasparyanlar şehirden ayrılmak zorunda bırakılıyor. Ailenin Avrupa’da tahsil gören genç çocukları döndüğünde ailesini bulamaz, üzüntüsünden aklını kaybeder. Genç Kasparyan, konağın olduğu sokakta çaresizlik içinde yatıp kalkmaya başlar ve bir süre sonra da hastalanarak hayatını kaybeder. İşte, kurgusu itibariyle oldukça hüzünlendirici olan bu olay tartışmaların da odağını oluşturuyor. Daha doğrusu Kasparyanların bu konakla ilgisi.

Şatana Konağının hikayesi görenleri büyüleyen yapı

            Konakla ilgili diğer rivayetin kalbinde aşk var. Şatanalardan bir genç, Ömeriyanlardan bir kıza gönül düşürür. Şatanalar, şehrin önde gelen, varlıklı, hem halk arasında hem de devlet bürokrasisinde muteber ailelerindendir. Çok geçmeden aileler oturur, kız usulünce istenir, sözler kesilir. Fakat ailenin bir şartı vardır; Mardin’in en büyük, en ihtişamlı konağı yaptırılacaktır kızları otursun diye. Bey kızına bu yaraşırdı zira. Mimar Lole’ye haber edilir, şehrin en görkemli konağını yapmak için kolları sıvasın diye. Konak iki katlı olacaktı. İlk kat biter bitmez davullar çalınıp, düğün dernek derilir. Yuvalarında iki çocukla, mutlu mesut yaşayıp giderken Şatanaların delikanlısı vefat eder. Acısına acı ekleyen Ömeryanlı dul gelin, konağın üst katını tamamlamaya ahd etmiştir bir kere. Ve nihayet tarihler 1890’ı bulduğunda üst katı da tamamlanır konağın.

            Konağın başka bir hikâyesi, biraz öncekiyle kısmen de olsa örtüşüyor. Şatanalardan Hıdır ve İbrahim adındaki iki kardeş ailece aynı avluya bakan göz göz odalı konaklarında beraber yaşıyorlardı. Birinin gelinlik çağında kızı, birinin de evlilik yaşında oğlu vardı. İki kardeş çocuklarını birbiriyle evlendirerek dünür olurlar. Fakat yaşadıkları ev dar gelmeye başlar hepsine. Genç damadın iyi bir işi ve geliri vardır. Yeni bir konak yaptırmak için büyüklerinin rızasına başvurur. Vakit ayrılık vaktidir artık. Konağın yapılacağı arsa belirlenir. Resmi makamlar arsayı, halkın yararlanması için bir su kuyusu açtırması karşılığında gencin üstüne tapulatır. Çok geçmeden Sarkis Usta işe koyulmuş ilk kazmayı vurdurmuştur bile konağın temeline. Yapının ilk katı bitince genç çift, iki çocuklarını alarak konağa yerleşirler. Maalesef ikinci kat daha tamamlanmadan genç koca vefat eder. Konağın geri kalanını tamamlamak onun vefatından sonra eşinin en kutsal vazifesidir.

***

            Konağın inşâsı ve buna bağlı olarak ilk sahibinin kim olduğuyla ilgili rivayetleri araştırırken, çok eskilerde İran coğrafyasından bu taraflara göç eden ve soyadı inkılabı zamanında nüfus memurunun azizliğine uğrayarak ismindeki “h” harfini yitiren Şatana Ailesinden Volkan Yalçın Şatana ile görüştüm. Konak konusundaki rivayetlerle ilgili olarak Şahtanaların tavrını öğrenmek, istemeden de olsa zülf-i yâre dokundurmamak önemliydi elbette. Zira yukarıda aktarılan rivayetlerden ilki, Şatana Ailesini itham edici, suçlayıcı bir içeriğe sahip. İstanbul’da ikâmet eden Volkan Bey, ailesinin diğer üyeleri gibi konakla ilgili tahkir edici rivayetlere tepki gösteriyor, içerliyor elbette. Telefonda gerçekleştirdiğimiz mülakatta, bu konuda oldukça muzdarip olduğu her hâlinden anlaşılıyordu. Özellikle bazı akademik çalışmalarda ve internet sitelerinde 1915 olayları sırasında konağa el konularak temlik edildiği yönündeki bilgilerden, aile efrâdı olarak rahatsızlık duyduklarını belirtiyor. Şatanaların o dönemde de şehrin ileri gelen varlıklı ailelerinden olduğunu, böyle bir konağı yaptırmaya o dönemde de muktedir olduklarını ekleyen Volkan Bey, yukarıda verilen son rivayetin kendileri açısından kısmen doğru olduğunu ifâde ederek bir konunun açıklığa kavuşturulmasını da arzu ediyor. Resmi makamlardan aldıkları kendi mülkiyetlerindeki konağın 1953 yılında ücret karşılığında devlete satıldığı mevzusu. Evet, satış yoluyla devlete yapılan bir devir konusu doğru ama, bunu bir tür “hibe etmek” olarak değerlendirmenin daha doğru olacağı görüşünde. Çünkü bu yapı karşılığında resmi makamların ödediği meblağ, konağın asıl değeri olmaktan çok, sembolik bir miktarmış büyüklerinden öğrendiği kadarıyla.

Üniversite'den Mardin turizmine büyük katkı

            Öte yandan, kadîm ve kozmopolit bir şehir olarak Mardin’in tarihinde; Ermeni, Süryani, Yahudi, Şemsî ve hatta daha gerilere gidilirse pagan inancına mensup toplulukların varlığı yadsınamayacak bir realite. Başka medeniyetlerin karşıtlık gibi algılayıp etnik veya dinî çatışmalarının temeline oturttuğu bu farklılıklar, Mardin’de derin bir uyumun ve model bir şehir inşâsının ana öğeleri olmuş. Buna bağlı olarak, şehrin öz ahalisi olan ama azınlıkta kalan bu toplulukların elbette ki şehrin maddi ve kültür dokusuna önemli katkıları olmuştur. Tehcir olaylarına kadar Mardin’de Ermenilerin birçok alanda olduğu gibi şehrin mimarisine de pek çok yapıyı kazandırdıkları bilinmektedir. Fakat Tehcir’den sonra Ermeniler başta olmak üzere gayrımüslim halkın “kayıtsız şartsız bütün mallarına çöküldüğü” yönündeki değerlendirmelerin tarihsel ve toplumsal gerçeklikleri yansıtmadığı anlaşılmaktadır. O dönemin son derece karmaşık ve çetin şartları içerisindeki karambolde suret-i haktan görünüp çeşitli suistimallerde bulunan bazı kimselerin davranışlarını bir hınç alma vesilesi kılarak ve bunları genelleyerek bir takım kişi veya aileleri töhmet altında bırakmanın haksızlığa neden olduğu âşikârdır.

Yorumlar

Image
Ruşen Eşref Şatana
06.03.2023 / 18:25

Ben , Rahmetli dedem (Abdulgafur Şatana) dan 1970 li tarihlerinde aldığım bigileri aktarmak isterim . Dönemin Şatana ailesi(beyt Şahtane) 1880'li yıllarda konak arazisini satın alıp , aile konağı olarak inşaat başlatılıyor . Ancak o dönemlerde usta ve tanınan bir isim olan mimar Lole Sarkisyan'a inşaatın devamının yapımı antlaşması veriliyor ve konak 1880 yılında ailenin kullanımına açılıyor . 1940'li yıllarda aile içi bir sıkıntı nedeni ile aile tarafından "Çiçek Palas" adı altında , otel olarak işletiliyor . 1950'li yılların başında da ailenin ortak kararı ile P.T.T. gen. Müd.'ne satılarak postahane olarak kullanıma alınmıştı.

Image
Mustafa Öztürk
06.03.2023 / 19:40

Teşekkürler verdiğiniz bilgiler için. Yazının kitap formatında bu şekilde daha geniş bilgiler vereceğim. Sizin aileden de epeyce kişiyle görüştüm

Image
Ahmet Biçen
03.03.2023 / 15:24

Ermeni, Süryani, Yahudi ırk ismi inanç ismi değil ancak Hristiyan Ortodoks ve Musevi inancı denilebilir

Image
Ali şeker
04.03.2023 / 02:25

Yazıda zaten inanç olarak değil topluluk olarak bahsedilmiş bunlardan din veya inanç denmemiş

Image
Ruşen Eşref Şatana
28.02.2023 / 13:54

Bu güzel ve belgesel tadındaki yazınız bizleri daha da bilgilendirdi . Çok teşekkürler , elinize , kolunuza sağlık .

Yorum Yaz