tatlidede

Sahnenin Dışındakiler - Ahmet Hamdi Tanpınar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Sahnenin Dışındakiler kimin eseri? Sahnenin Dışındakiler kitabının yazarı kimdir? Sahnenin Dışındakiler konusu ve anafikri nedir? Sahnenin Dışındakiler kitabı ne anlatıyor? Sahnenin Dışındakiler kitabının yazarı Ahmet Hamdi Tanpınar kimdir? İşte Sahnenin Dışındakiler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 27.02.2022 20:00
Sahnenin Dışındakiler - Ahmet Hamdi Tanpınar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ahmet Hamdi Tanpınar

Yayın Evi: Dergah Yayınları

İSBN: 9789759955779

Sayfa Sayısı: 376

Sahnenin Dışındakiler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Sahnenin Dışındakiler"de zaman 1920 yılıdır ve mekan İstanbul'dur. Türk milletinin yaşadığı o ateşten günlerde İstanbul hem bir sahnedir, hem de sahnenin dışı. Asıl sahne Anadolu, bu sahne dışı İstanbul'da pek az görünür, değişik aynalardan görülür.

"Sahnenin Dışındakiler"de kalabalık bir şahıs kadrosu vardır. Bunlar içinde gözden düşmüş fakat kendilerinin her an hatırlanacağını uman devlet adamları, harp vurguncuları, idealistler, hainler, fedakar kadınlar, düşmüş kadınlar, değişen hayat şartları içinde yerlerini arayanlar, ızdırabın hayatlarını kararttığı insanlar yer alır.

Sahnenin Dışındakiler Alıntıları - Sözleri

  • “Hiç kendini denemeyecek misin? Ne olduğunu öğrenmeden mi öleceksin?”
  • ‘Niçin, gün dediğimiz şey bazen tahammül edemeyeceğimiz kadar uzar? Şüphesiz bunun sebeplerini etrafımızda geçen şeylerden ziyade kendi içimizde aramamız icap eder ..’
  • “Az okuyoruz, hatta hiç okumuyoruz ve galiba hiç de düşünmüyoruz!”
  • ‘Bana musikimiz, tek bağlanış noktası gibi geliyor. Kim bilir, belki bir gün yalnız onunla kendimizi anlayacağız! Sonra daha yavaş bir sesle kendi kendine ilave etti.’ “Belki oda etrafımdaki kuyulardan biridir!”
  • Görmüyor musun? Hepsi de çıkmaz sokak, sönmüş lamba gibi insanlar.
  • "Hiç kendini denemeyecek misin? Ne olduğunu, kim olduğunu öğrenmeden mi öleceksin?"
  • “Şurasını da söyleyeyim ki Kudret Bey’in burnu burada tamamıyla mazurdur. Çünkü hepimizin bildiği gibi, iyi psikoloji, derin tahlil Marcel Proust’la başlar, çünkü psikoloji, varlık gibi kendiliğinden ve başlangıçtan mevcut bir şey değildir. O ancak muayyen kaynaklardan öğrenildikçe vardır. Hikayemizin geçtiği zamanda ise, bu büyük muharririn  o kadar hayran olduğumuz eseri henüz tamamlanmış değildi . Kudret Bey ve burnu olsa olsa Stendhal ve Dostoyevski gibi ikinci derecede psikologları ve sathi tahlil adamlarını tanımış olabilirlerdi..!”
  • Fikirler arkalarında kendi kalabalığını isterler. Onu bulamazsa konuşan hür olmaz.
  • “En büyük eksiğimiz kadındır, anladın mı azizim, kadın, hayat yolunu erkek için aydınlatan meşale, ilahi yardımcımız! Tek yardımcımız, idealin çetin yollarında ellerimizden tutacak, bizi zahmetsizce yolumuzda yürütecek mahlûk!..”
  • Keşke öldükten sonra bir daha yaşayabilsek; o zaman iyi oluruz. Hepimiz iyi oluruz!
  • Az okuyoruz, hatta hiç okumuyoruz ve galiba hiç de düşünmüyoruz.
  • Zaaflarımızı seven bizi hakkıyla sever, meziyetlerimizi herkes zaten kabul eder.
  • “sen de gittin gelmeyecek şeylerin dünyasına gömüldün; bir daha dönmen, güneşi görmen imkansızdır…”
  • Babam beni çok fena büyütmüştü. İnsanlara yalvarmasını bilmiyordum.
  • Zaaflarımızı seven bizi hakkıyla sever, meziyetlerimizi herkes zaten kabul eder.

Sahnenin Dışındakiler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Tanpınar Üçlemesi No:2: 1. Dünya Savaşı yenilgisi sonrasında İstanbul, İngilizler başta olmak üzere İtilâf kuvvetlerinin işgali altındadır. Anadolu'da bir direniş başlamıştır. Istanbul'da ise durum daha da karışıktır. Padişah taraftarları, İngiliz sevdalıları, Anadolu direnişini destekleyenler, Ermeniler, Rumlar.. Kitap her ne kadar sahnenin Anadolu olduğunu ima edip İstanbul için "Sahnenin Dışı" dese de orda da bambaşka bir sahne gözler önüne serilmektedir. Düşmana karşı mücadele direk düşmanın bulunduğu yerden Istanbul'dan yapılmaktadır. Eserde alt metin olarak yukarda bahsettiğim tarihi sahne anlatılsa da asıl olay anlatıcımız Cemal (Mahur Beste'de bahsi geçen Atiye Hanım'ın yeğeni) ile Sabiha'nın çocukluktan beri devam eden aşk mı dostluk mu tam adını koyamadığımız maceralarıdır. Sabiha güçlü kadın karakteri olarak çok güzel ele alınmışken düşmana karşı mücadelede Cemal'in yanında İhsan Bey'i başarılı ve mücadeleci bir karakter olarak görürüz. Gncokuyor hocamın da incelemesinde bahsettiği gibi Sabiha'da Afife Jale'yi andıran yönler dikkat çeker. Kitapta gerçek karakterler ile kurmaca karakterler iç içedir. Bir yerde karşımıza Yahya Kemal çıkarken başka yerde kahvede oturan Ahmet Haşim ile karşılaşmamız mümkün. Bu da tarihi romanların cilvesi işte: Gerçeği kurmacayla harmanlayıp bize sunması. Tanpınar üçlemesinin ilk kitabı olan Mahur Beste'den sonra okunması gereken ve ordaki karakterlerle de yer yer karşılaştığımız ve bir yönüyle de Milli Mücedele dönemini anlatan eser olarak bağımsız olarak da okunabilecek bir eser. Tanpınar'ın yazdığı her şeyi keyifle okuyan benim gibi hayranlarına kesinlikle tavsiye ederim. Tanpınar'la tanışmak isteyenler için ise bu kitabı ileriki bir tarihe erteleyip Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü okumalarını salık veririm. (Sddk OZAN)

Son yıllarda kendi aramızda sıklıkla tekrarladığımız bir serzeniş var. Meğer bu serzeniş esasında Tanpınar’a aitmiş! Şu veciz söz, bu eserinde değil fakat günlüklerinde geçermiş: "Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor". *** Sahnenin Dışındakiler’de Tanpınar, karakteri eliyle aynı meseleyi şöyle ifade ediyor: “Kendi kendime düşünüyordum. Dünyada başka mesut milletler de vardı. Onların bizim yaşlardaki gençleri, hiç de bizim bu anda olduğumuz gibi bir "olmak ve olmamak" meselesiyle meşgul değildirler. Onlar aşkı, sporu düşünüyorlar, yaşlarının tabii iştiyakları ve meseleleriyle meşgul oluyorlar, kurulmuş bir hayatın imkanlarından istifade ederek çalışıyorlardı. Biz ise el parçası kadar bırakılmış, çok harap bir vatanda yaşamak imkanlarını düşünüyorduk.” *** İstanbul’un sahnenin dışı, İstanbul’dakilerin ise sahnenin dışındakiler olduğu yıllar. Asıl sahne Anadolu. Anadolu silahlanmıştır, milli bilinç güçlenmiştir, hürriyet fikri bir amaca dönüşmüştür. Zira hürriyet, “insanlığın bir merhalesidir. Hürriyet için icabında her şey feda edilir, o bir terbiyedir, idealdir.” Şimdi, asıl Anadolu’da olup biten mühimdir. Sahne, şimdi orasıdır. *** Tam aşk hikayelerinden şikâyet ederken, merkezinde bir aşkın olduğu Sahnenin Dışındakiler, doğru neviden aşk hikayesini pekâlâ sevebileceğimi açıkça göstermiştir. Tanpınar, bu sefer karakterinin, Cemal’in ağzından anlattığı bu hikâyenin tam ortasına Cemal ile Sabiha arasındaki münasebeti koysa da arka planda işgal İstanbul’unun tarihini görülmemiş bir cazibeyle önümüze serer. *** Bu tarih, türlü ilişkilerin, karakterlerin, cemiyetlerin, şarkın ve garbın ve hatta birtakım burunların vasıtasıyla ilerler (zira, “Kudret Bey’in burnu bir muhalefet partisi gibi ebedi bir memnuniyetsizlik havası içinde yaşar”; “egzistansiyalist bir burundur”, “hodbin ve ısrarcıdır”). *** Öte yandan, sahnenin dışında, işgal İstanbul’unda, her şeyin nasıl bambaşka, aynı zamanda da nasıl tıpatıp aynı olduğunu şaşkınlıkla aktarır. Zira hem her şey “izin verildiği kadar” yaşanabilmekte, hem de herkes aynı şekilde yemekte, sevmekte, çalışmakta ve işte yaşayıp gitmektedir. Bu gözlem, tarihler ve uluslar üstü bir gözlemdir. İnsanın korkutucu seviyedeki adaptasyon yeteneği vesileyle yüzümüze vurulur. *** Kitapta Mustafa Kemal’in ismi yalnızca bir kez geçmektedir. Ve bu vesileyle artık Anadolu’daki direnişin isimlerinin gazetelerde açıkça geçtiğinden, başka bir deyişle artık mücadelenin tanınıyor olduğundan haberdar oluruz. Kitapta sıklıkla geçen ve Cemal’in 5-6 yılını geçirdiği gizemli kasabanın M. Kasabası olarak anılmasının, yani bu “M” harfinin, ancak belirli bir tarihten itibaren gönül rahatlığıyla zikredilebilen Mustafa Kemal ismiyle bir bağlantısı var mıdır bilmiyorum. Ama ben olduğuna inanmayı yeğliyorum. *** Heyecanla ve hayranlıkla okudum. Tanpınar bir cevherdir. Sahnenin Dışındakiler ise şu ana kadar okuduklarım arasında en sevdiğim Tanpınar eseri olmuştur. Bütün kalbimle öneririm. *** Sevgiler efendim. (Burcu Booker)

‘’ Fakat akşam mıydı, sabah mıydı! Ne çıkar? Bu aynada akşam, sabah, hepsi bir. Çünkü ben bir mâzi aynasından, benim olmayan bir aynadan, benim olmayan bir yığın aynalardan hayata bakıyorum! ‘’ Türk edebiyatının en sevdiğim yazarlarının başında gelen Ahmet Hamdi Tanpınar’ın nehir roman üçlemesini Sahnenin Dışındakiler kitabını okuyarak bitirdim. Yazarın dili ve seçtiği kelimeler okura , ‘Türkçe’ bir eser okumanın keyfini yaşatıyor. Tanpınar’ın eserlerinde işlenen Doğu-Batı meselesini, gelenek ile modern dünya arasında sıkışmış insanlarını, rüya, mûsiki ve ayna motiflerinin eserlerin içinde akışını çok seviyorum. Her Türk çocuğunun okuması gerektiğini düşündüğüm Tanpınar, dokunduğu her meseleyle ve edebî değeriyle çok kıymetli bir yazar. Sahnenin Dışındakiler’de ise Milli Mücadele döneminde ‘sahnenin dışı’ olan İstanbul’da geçenleri ve mahur bestenin gölgesinde yaşanan bir aşkı okuyoruz. (İlayda Tepe)

Kitabın Yazarı Ahmet Hamdi Tanpınar Kimdir?

Ahmet Hamdi Tanpınar (d. 23 Haziran 1901; İstanbul) – (ö. 24 Ocak 1962, İstanbul), Türk romancı, öykücü , şair, öğretmen, çevirmen, edebiyat tarihçisi, siyasetçi.

Cumhuriyet neslinin ilk öğretmenlerinden olan Ahmet Hamdi Tanpınar; "Bursa'da Zaman" şiiri ile geniş bir okuyucu kitlesi tarafından tanınmış bir şairdir. Şiir, hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi gibi birçok alanda eser veren sanatçının başlıca eserleri Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanları, Beş Şehir adlı şehir monogrofisidir.

Bir bilim adamı olarak “XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” adlı eseriyle edebiyat tarihçiliğine yeni bir görüş ve bakış açısı getirmiştir.

TBMM VII. dönem Maraş milletvekilidir.

Yaşamı

23 Haziran 1901'de İstanbul'da Şehzadebaşı’nda doğdu. Babası Gürcü asıllı Hüseyin Fikri Efendi, annesi Nesime Bahriye Hanım’dır. Tanpınar, ailenin üç çocuğundan en küçüğüdür. Çocukluğu, kadı olan babasının görev yaptığı Ergani, Sinop, Siirt, Kerkük ve Antalya’da geçti. Annesini Kerkük’ten yaptıkları bir yolculuk sırasında 1915’te tifüsten kaybetti. Lise öğrenimini Antalya’da tamamladıktan sonra yükseköğrenim için İstanbul’a gitti.

Halkalı Ziraat Mektebi'nde bir yıl yatılı olarak okuduktan sonra 1919 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne girdi. Yahya Kemal’in öğrencisi oldu. Yahya Kemal onun şiir zevkinin, millet ve tarih hakkında görüşlerinin oluşmasında önemli rol oynadı. Celâl Sahir Erozan’ın bir şiir ve hikâye toplamı şeklinde yayımladığı seriden “Altıncı Kitap”’daki “Musul Akşamları”, yayımladığı ilk şiir oldu (Temmuz 1920)[6] Yahya Kemal’in çıkardığı Dergâh’ta 1921-1923 arasında 11 şiiri yayımlandı. 1923 yılında Şeyhî’nin Hüsrev ü Şirin adlı mesnevisi üzerine yazdığı lisans teziyle Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu.

1923’te Erzurum Lisesi’nde edebiyat öğretmenliğine başlayan Ahmet Hamdi 1925’te Konya Lisesi’ne, 1927’de Ankara Erkek Lisesi’ne tayin oldu. Konya’da iken bir Mevlevi ayininde Itrî’nin bir eserini dinleyerek Klasik Türk Müziği ile tanıştı. 1930-1932 arasında Gazi Terbiye Enstitüsü’nde edebiyat öğretmenliği yaptı; bir yandan da Ankara Kız ve Erkek Liselerinde ders vermeye devam etti. Gazi Terbiye Enstitüsü’nün bünyesindeki Musiki Mualli Mektebi, onun klasik batı müziği ile tanışmasını sağladı.

Bu dönemde yeniden şiir yayımlamaya başladı. 1926’da Millî Mecmua’da yayımlanan “Ölü” şiirinden sonra 1927 ve 1928 yıllarında (“Leylâ” şiiri hariç) hepsi Hayat dergisinde olmak üzere toplam yedi şiir yayımladı. İlk yazısı ise 20 Aralık 1928’de yine Hayat dergisinde çıktı.

Şiir dışında ikinci bir çalışma alanı olarak çeviriye başlayan Ahmet Hamdi’nin 1929 yılında biri E.T.A. Hoffmann’dan (“Kremon Kemanı”), diğeri iseAnatole France’tan (“Kaz Ayaklı Kraliçe Kebapçısı”) olmak üzere iki çevirisi yine aynı dergide yayımlandı.

1930 yılında Ankara’da toplanan Türkçe ve Edebiyat Muallimleri Kongresi’nde, Osmanlı edebiyatının tedrisattan kaldırılması ve okullarda edebiyat tarihinin, Tanzimat’ı başlangıç kabul ederek okutulması gerektiğini söyleyen Tanpınar, kongrede önemli tartışmaların doğmasına sebep oldu. Aynı yıl Ahmet Kutsi Tecer ile beraber Ankara’da Görüş dergisini çıkarmaya başladı.

1932 yılında Kadıköy Lisesi’ne atanması üzerine İstanbul’a döndü. Ahmet Haşim’in ölümü üzerine 1933’te Sanayi-i Nefise’de sanat tarihi öğretmeni olarak görevlendirildi. 1934’te Akademi’nin Estetik ve Mitoloji derslerine de girmeye başladı. Yahya Kemal’in İspanya’daki büyükelçilik görevinden döndüğü 1934 yılında Yahya Kemal üzerine iki yazı yayımladı. Artık dikkatini Türk edebiyatı üzerine yoğunlaştıran Ahmet Hamdi, 1936 yılında Tangazetesinde “Son Yirmi Beş Senenin Mısraları” adı altında beş yazılık bir deneme serisi yayımlamıştır.

Aynı yıl ilk hikâyesi “Geçmiş Zaman Elbiseleri”ni tefrika etmeye başladı; ancak bu tefrika 1939 yılında Oluş dergisinde tamamlanabilecektir. 1937 yılında Tevfik Fikret hakkındaki antolojisi Tanpınar’ın yayımlanan ilk kitabıdır. Aynı yıl Abdülhak Hamit Tarhan üzerine de bir yazısı yayımlanmıştır.

Tanzimat’ın 100. yıldönümü dolayısıyla 1939’da eğitim bakanı Hasan Âli Yücel’in emriyle Edebiyat Fakültesi bünyesinde kurulan 19. Asır Türk Edebiyatı kürsüsüne, doktorası olmadığı hâlde, Yeni Türk Edebiyatı profesörü olarak atandı ve Tazimat’tan sonraki Türk edebiyatının tarihini yazmakla görevlendirildi. Hazırladığı edebiyat tarihinin de etkisiyle 1940’lı yıllarda yazı faaliyetleri yeni Türk edebiyatı etrafında şekillendirdi. Kitap tanıtım yazıları ve İslam Ansiklopedisi’ne maddeler yazdı. 1940 yılında 39 yaşındayken Kırklareli'nde topçu teğmeni olarak askerliğini yaptı.

En tanınmış şiiri olan “Bursa’da Zaman”ın ilk hâli “Bursa’da Hülya Saatleri” adıyla 1941’deÜlkü mecmuasında yayımlandı. İkinci kitabı olan “Namık Kemal Antolojisi”ni 1942 yılında yayımladı.

1942’deki ara seçimlerde Maraş milletvekili seçilen Tanpınar, 1946 seçimlerine kadar milletvekilliği yaptı. 1943’te öykülerini içeren “Abdullah Efendinin Rüyaları”’nı yayımladı. Bu, onun basılı ilk edebiyat yapıtıdır. Aynı yıl “Yağmur”, “Güller ve Kadehler” ve “Raks” gibi ünlü şiirleri yayımlandı; “Bursa’da Hülya Saatleri” şiiri, “Bursa’da Zaman” adıyla tekrar basıldı.

İlk romanı Mahur Beste 1944’te Ülkü dergisinde tefrika edildi. Tanpınar’ın önemli çalışması Beş Şehir, 1946’da kitaplaştı.

1946 seçimlerinde parti tarafından tekrar milletvekilliğine aday gösterilmeyince bir süre Millî Eğitim Bakanlığı’nda orta öğretim müfettişliği yapan Tanpınar, iki yıl sonra Güzel Sanatlar Akademisi Estetik hocalığına, ardından Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ndeki görevine döndü.

Huzur romanı 1948’de Cumhuriyet'te tefrika edildikten sonra büyük değişikliklerle kitap haline getirilip 1949’da yayımlandı. Aynı yıl Milli Eğitim BakanıHasan Ali Yücel’in ısmarladığı XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinin 600 sayfalık ilk cildini yayımladı. İki cilt olarak tasarladığı bu eserin ikinci cildi yarım kalmıştır. Sahnenin Dışındakiler adlı romanı 1950’de Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edildi.

1953’te Edebiyat Fakültesi, Tanpınar’ı altı aylığına Avrupa’ya gönderdi. 1954 yılında Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının Yeni İstanbul gazetesinde tefrikası yapıldı; 1955 yılında ise ikinci hikâye kitabı olan Yaz Yağmuru yayımlandı. 1957 ve 1958 yıllarında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazılarına ağırlık verdi. 1959’da edebiyat tarihinin ikinci cildi için kaynak toplamak üzere Rockefeller bursuyla bir yıllığına yeniden Avrupa’ya gitti.

Sağlığında yayımladığı 74 şiirinden ancak otuz yedisi ile, tek şiir kitabını çıkardı: Şiirler (1961; Bütün Şiirleri adıyla genişletilmiş olarak 1976). Aynı Yıl Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitaplaştı.

24 Ocak 1962 günü geçirdiği kalp spazmı sonucu hayatını kaybetti. Cenazesi Aşiyan Mezarlığında Yahya Kemal'e yakın bir yere defnedilmiştir.

Mezartaşı üzerinde çok bilinen "Ne İçindeyim Zamanın" şiirinin ilk iki mısrası yazılmıştır:

"Ne içindeyim zamanın / Ne de büsbütün dışında".

Ölümünden sonra

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sağlığında yayımlatamadığı birçok çalışması ölümünü takip eden yıllarda teker teker yayımlanmıştır.[6] Enis Batur 1992 yılında "Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Seçmeler" adlı bir kitap hazırladı. 1998 yılında da Canan Yücel Eronat tarafından hazırlanan “Tanpınar’dan Hasan Âli Yücel’e Mektuplar” kitaplaştı.

Tanpınar’ın önceki kitaplara girmemiş yazıları ve söyleşileri ise "Mücevherlerin Sırrı" adlı altında toplanarak yayımlandı. Tanpınar'ın 1953 yılında yazmaya başladığı ve 1962 yılında vefatına kadar tuttuğu notlar 2007 yılının sonunda "Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa" adıyla kitaplaştı.

Ahmet Hamdi Tanpınar Kitapları - Eserleri

  • Saatleri Ayarlama Enstitüsü
  • Huzur
  • Beş Şehir
  • Mahur Beste
  • Bütün Şiirleri
  • Sahnenin Dışındakiler

  • Hikayeler
  • Aydaki Kadın
  • On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi
  • Suat’ın Mektubu
  • Yaşadığım Gibi
  • Yaz Yağmuru
  • Yahya Kemal

  • Edebiyat Üzerine Makaleler
  • Abdullah Efendinin Rüyaları
  • Hep Aynı Boşluk
  • Edebiyat Dersleri
  • Hüsrev ü Şirin
  • Mücevherlerin Sırrı
  • Sahnenin Dışındakiler

  • Tanpınar'dan Hasan Ali Yücel'e Mektuplar
  • İki Ateş Arasında
  • Mahur Beste (7. Basım)
  • Yaz Gecesi
  • Tanpınar Zamanı Son Bakışlar
  • Tevfik Fikret

Ahmet Hamdi Tanpınar Alıntıları - Sözleri

  • Kitaptan niçin korkarlar? Bunu bir türlü anlayamadım. Kitaptan korkmak, in­san düşüncesinden korkmak, insanı kabul etmemektir. Kitaptan korkan adam, insanı mesuliyet hissinden mahrum ediyor demektir. "Bırak, senin yerine ben dü­şünüyorum!" demekle, "Falan kitabı okuma!" demek arasında hiç bir fark yoktur. İnsanoğlu her şeyden evvel mesuliyet hissidir ve bilhassa fikirlerin mesuliyetidir. Ondan mahrum edilen insan, kendiliğinden bir paçavra hâline düşer. (Yaşadığım Gibi)
  • "Yalnız sevgidir ki, hayat gibi sonsuz ve aydınlık devam eder. Sevginin ufku daima açıktır, daima ileriye bakar." (Hep Aynı Boşluk)
  • Henüz ne yapacağını pek iyi bilmeyen, kudretleriyle ihtilaflarının arasındaki nispeti ölçme fırsatını bulamamış, kendi dünyasını başkalarında arayan. (Yahya Kemal)
  • "... Her insanoğlu, kendi içinde bir mücadeledir..." (Edebiyat Üzerine Makaleler)
  • Sen seni bil sen seni! (Beş Şehir)
  • Eski şairlerimizin aşk için, insan tabiatı için yazdıkları şeyler kendi kalplerini ve hayatlarını nasıl iyiden iyiye yokladıklarını gösterir. (On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi)

  • "Çünkü İstanbul 'da her saat bir sanat eseri gibi güzeldir." (Yaşadığım Gibi)
  • Mektup da insanın kendisini en iyi anlatabildiği şeydir; zira, karşındakinin müdahalesi yoktur. (Edebiyat Dersleri)
  • Bütün yaraların henüz taptaze olduğu, kanadığı bu günlerde anlamak güçtü. (Beş Şehir)
  • Yaşamak her an kendimize sorduğumuz bir yığın suale cevap vermekten başka ne olabilir? Biz sormasak bile onlar kendiliklerinden bize gelir. (Yaşadığım Gibi)
  • "Bazen kendimi iki ayrı insan sanıyorum. Hatta birbirine karşı vaziyet almış iki ayrı insan. Birinin yaptığını öbürü bozuyor gibi geliyor bana.." (Aydaki Kadın)
  • “Çalmak, servet yığmak onlara yetmezdi. Fakirin alkışı, duası ve gözyaşı da lazımdı.” (Hep Aynı Boşluk)
  • “Az okuyoruz, hatta hiç okumuyoruz ve galiba hiç de düşünmüyoruz!” (Sahnenin Dışındakiler)

  • Hepimiz birbirimiz için hüküm veririz. Fakat hüküm vermek için doğan insanlar vardır. İşte onlar korkunçturlar. Bence bir numara insan düşmanları onlardır. Çünkü her şeyi bilirler, görürler, affederler, bütün neticelerin altındaki sebepleri tanırlar (Suat’ın Mektubu)
  • Onu beklemiyordu, gelmeyeceğine emindi. O geçici bir yaz yağmuru, bir aydınlık fırtınası idi. O kadar. (Yaz Yağmuru)
  • Hayatımız dardır; karışıktır. İyi ama, bu hayat nihayet vardır ve yaşıyoruz, nefret ediyor, ıstırap çekiyor, ölüyoruz. Bir romancı için bu kadarı yetmez mi? Bir tek insanın ıstırap çektiği yerde insanlara söylenebilecek her şey vardır. (Edebiyat Üzerine Makaleler)
  • Gün bitmeden başladı içimizde Yarınsız insanların gecesi. (Bütün Şiirleri)
  • Bizde resim dille yapıldığı için belki de resim çığırı açılmamıştır. (Edebiyat Dersleri)
  • ''Artık dağılmamız lazım! Birbirimizi anlamamız imkansız ve hepimiz yorgunuz!'' (Suat’ın Mektubu)
  • Ger okursam sana mihnetlerümden Yazarsam binde bir zahmetlerümden Göge dûd ire yanıp nâmelerde Kara kanlar dökile hâmelerden (Eğer sana sıkıntılarımı söylesem, çektiklerimin binde birini yazsam. Yazıların yanmasıyla göğe dumanlar yükselir, kalemlerden kara kanlar dökülür.) (Hüsrev ü Şirin)

Yorum Yaz