tatlidede

Seks ve Ceza - Eric Berkowitz Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Seks ve Ceza kimin eseri? Seks ve Ceza kitabının yazarı kimdir? Seks ve Ceza konusu ve anafikri nedir? Seks ve Ceza kitabı ne anlatıyor? Seks ve Ceza PDF indirme linki var mı? Seks ve Ceza kitabının yazarı Eric Berkowitz kimdir? İşte Seks ve Ceza kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 02.02.2023 02:00
Seks ve Ceza - Eric Berkowitz Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Eric Berkowitz

Çevirmen: Orhan Düz

Yayın Evi: Kolektif Kitap

İSBN: 9786056355981

Sayfa Sayısı: 428

Seks ve Ceza Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kraliyet  metresleri, eşcinsel at arabası yarışçıları, ortaçağ travestileri, cadılar, keçi seviciler, rahibe fahişeler ve Londralı kiralık oğlanlar gibi aykırı oyuncuların renklendirdiği seks tarihinde bir çağ ve toplumda hoşgörülen davranışlar bir ötekinde en ağır şekilde cezalandırıldı. Ancak seks dürtüsü antik çağlardan beri kendini dizginlemeye çalışan her türlü girişime karşı koydu. Seks ve Ceza, dört bin yıllık cinsellik, din ve mülkiyet üçgeninin açılarının çok da değişmediğini gösteriyor bizlere.

“Elbette tecavüz, zina, ensest ve seks hukuku alanına giren diğer tüm meseleler insanlığın varoluşundan beri vuku bulmuştur. Değişen tek şey, insanların birbirlerinin bedenlerini kontrol etmek için kullandıkları yöntemler ve bu yöntemleri kullanma gerekçeleridir.”

Eric Berkowitz Antik Mezopotamya’da zina yapan bir kadının kazığa oturtulmasından başlayıp 1895’te Oscar Wilde’ın “büyük ahlaksızlık” suçuyla hapis cezası aldığı döneme kadarki seks hukukunun uzun tarihini gözler önüne seriyor

“Seks ve Ceza, seks ve günah üzerine dudak uçuklatan bilgilerle dolu.”

Guardian

“Ustalıkla yazılmış aydınlatıcı bir yapıt.”

Literary Review

Seks ve Ceza Alıntıları - Sözleri

  • Erkek eli değmemiş bir kadınla evlenmek, neden bu kadar önemliydi?
  • "Sex ayıp değildi bir ihtiyaçtı."
  • "Dünyada yapılmaya değer tek şey sevişmektir."
  • Platon’a göre seks dürtüsü, insanın parçalanmış doğasını bütünlemek için giriştiği çılgınca bir bilinçaltı çabadır.
  • Ahlaki reformlar her zaman kurbanlar yaratırken, halkın gündelik davranışlarını nadiren değiştirir.
  • İnsanların kendileriyle aynı yalnızlığı çeken başkalarıyla birleştiklerinde hissettikleri rahatlığa aşk diyordu Platon.
  • "Romalılar öteden beri zenginlik ve rahatlığın kendilerini yoldan çıkardığına inanıyordu."

Seks ve Ceza İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Soruyu bilmiyorum ama cevabı seks! – Woody Allen: Çok eğlenceli ve bir o kadar korkunç. Birine karınızın memelerini emmenin bir yerde tutuklanıp yargılanma sebebi olduğunu söylemek için sabırsızlanıyorum! ... Dört bin yıldan fazla bir süredir değişmeyen tek şey şu: kanun kadınlardan gerçekten ama gerçekten nefret ediyor ve seks yaptıkları için onları cezalandırmak istiyor. Çoğu zaman LGBT bireylerden de nefret eder, ancak bu önemli olmadığı düşünüldüğünde bile, kadının cinsel özgürlüğü kilitlenir İyi okumalar (Filozof mazikeen.)

Arzuyu Yargılamanın Dört Bin Yıllık Tarihi: Yazar, hukukçu ve gazeteci olan Eric Berkowitz bu kitabında cinselliğin sınırlanışını kayıtlı tarihten yirminci yüzyıla kadar, günümüze ulaşmış davaların belgeleriyle din, sosyal statü, coğrafi etkiler ve bunun gibi faktörler çerçevesinde tarihsel olarak ele almış. Kitabın dili oldukça sade. Yazarın gazeteci olmasının bunda büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Çevirisi de anlam karmaşasından uzak ve incelikle yapılmış. Kırk iki sayfalık dipnot ve kaynakçası ile oldukça özenle hazırlanmış bir kitap. İlk medeniyetlerden itibaren sadakatsizlik kadınlar için ciddi bir suç, erkekler içinse göz yumulan, duyulmamış gibi yapılan bir davranış. Günümüz taciz ve tecavüz davaları ile karşılaştırıldığında mağduru suçlama, faili bir şekilde aklama davranışının hep var olduğunu ve cezaların sosyal statüsü yüksek kişilere işlemediğini okuyoruz. Toplumsal kurallar her zaman cinselliği sınırlamaya, bazı davranışları övmeye bazı davranışları yapanları da damgalamak üzerine kurulu. İlk uygarlıklardaki birkaç yasadan örnek vermek istiyorum. “Ur-Nammu'nun 7. Yasası, başka erkekleri ayartan evli kadınların öldürülmesini, sevgilililerinin ise serbest bırakılmasını emreder.” (syf. 26) “1450 ile 1250 yılları arasına denk gelen Asurluların yasaları testisler için benzer kaygıyı ve onlara zarar veren kadınları cezalandırmak için aynı hevesi sergilemektedir: Bir kavgada kadın adamın hayalarına zarar verirse parmaklarından biri kesilsin. Eğer bir hekim o hayayı sararsa ve bu yüzden yanındaki haya da zarar görürse veya hastalık kaparsa; veya bir kavgada kadın diğer hayaya zarar verirse kadının iki gözü de oyulsun.“(syf. 28) İlk yasaklardan biri de regl ile ilgiliydi. Birden akan kanın sırrı erkekleri korkutuyordu ve bu korkuyu hisseden kadınlar muhtemelen içsel bir dürtüyle bu dönemde ilişkiyi kesiyordu. Zamanla bu bilinmezlik ve kadınların yeni bir canlı meydana getirebilmesi erkeklerde kadın düşmanlığına dönüştü. Regl iken kadınlar pis ve tehlikeliydi. Gerçekte ebedi ve doğal seks yasaları yoktur. Topluluklar arasında doğru davranışlar değişiyordu. Örneğin ensest Mısır’da toplumun her tabakasında olağandı. Bekâret konusu binlerce yıl önce de aynıydı. Bekâret piyasası olan, kadını sınıflandırmak ve yönetmek için kullanılan bir kavramdı. Kadının bekâreti için öldürmek çok sıradanken erkeğin bekâretinin konusu açılmıyordu. Zina cezaları zamanla erkeği de kapsadı ama en ağır cezayı hep kadınlar alıyordu. Kesin kanıtlara bile ihtiyaç duymadan kadınlar birilerinin iftirası ile suçlu sayılıyordu. Komşuna kızıp öcünü alamayan, en kısa ve kesin yoldan zina suçlaması ile istediğinden fazlasına ulaşıyordu. Erkeklerle başı belada olan yalnızca kadınlar değildi. Hayvanlar özellikle besi hayvanları kötü niyetlere alet edildiğinde sanki suçlu olan hayvanmış gibi yakılıyordu. Seks parayla satın alınabilir olduğunda bir şeyler değişti. Öncelikle saygın kadınlar bu işe karışmadığı sürece ve belli yasalara uyulduğu sürece her şey normaldi. Hatta fahişelik bir yerden sonra saygın kadınları erkeklerin azgın isteklerinden koruyan bir şeydi. Kadınları kontrol altına almak için saygın kadınlar ve fahişeler farklı giyilmeye zorlanıyordu. Çünkü erkekler kimin ne olduğunu anlamalı ve saygın bir erkeğin kadınına yanlış yapmamalıydı. Yani bu kural bile erkeği, sahip olduğu kadını, korumak içindi. Yahudiler kendilerini diğer herkesten ayırmak için birçok kısıtlamaya gitti. Bunlardan biri de cinsellik. Zinaya karşı sert kurallar getirildi hem kadın hem erkek için. Erkek istediği kadar kadınla evlenebilirdi o ayrı mesele. Yahudilikten önceki yıllarda erkek erkeğe ilişki hoş görülmese de yasaklanmamıştı. Lakin Tevrat ile eskiden olmayan cinsel nefretin tohumları ekildi. “Yahudi olmayan diğer toplumlarda “yapılanları yapmamak” Yahudilerin misyonu olduğundan, eşcinsel seks Yahudilerin onları reddederek kendilerini tanımladıkları “kerih yabancı” uygulamalardan sadece biriydi. Eğer İbranilerin düşmanları eşcinselliğe izin verdiyse Yahudi hukukunun onu yasaklaması kaçınılmazdı.” (syf. 62) Yunan kültüründe kadın sadece fiziksel olarak vardı. Egemen olan düşünceye göre erkek menisi ile çocuğun sahibi olurdu, kadın sadece döllerdi. Bu nedenle kadınlar sosyal hayata karışamaz, evlerinde köleler ve aile fertleriyle zaman geçirebilirdi. Kadınların mahkemede tanıklık yapma hakları yoktu. Yapacaklarsa da bir erkek kadının yerine mahkemeye çıkar ve söyleyeceklerini söylerdi. Yunan dünyasında büyük çoğunluk eşcinselliği hoş karşılardı. Tüm mesele aktif ya da pasif olmak üzerine kuruluydu. Pasif olan erkek olsa da dişi sayılacağı için aslında önemli olan sosyal statülerdi. Pasif olan aktif olandan yüksek bir yerde olmadığı sürece sorun yoktu. “Eşcinsel aşk, toplamı sıfır olan bir denklemdi; bir oğlanı elde etmenin erkeğe verdiği onur, elde edilmenin oğlana verdiği onursuzlukla dengeleniyordu adeta.” (syf. 84) Roma’da da eşcinsellik yasak değildi. Ama pasif olan için bir utanç kaynağıydı. “MS 4. yüzyıla kadar İsa’nın takipçileri, Roma İmparatorluğu’ndaki çok sayıda yasadışı dini cemaatten biriydi. İlk Hıristiyanlar zulümden kaçarken, gelecek yeni bir dünya özlemi içindeydiler ve aradıkları kurtuluşun yakın olduğuna inanıyorlardı. Hıristiyanlığı organize bir din olarak inşa eden insanlar, en azından bir süreliğine münzevi keşiş veya sofu olarak yaşadılar ve bedensel çileyi Tanrı’ya bağlılıklarının bir parçası olarak gördüler. Kendilerini çevrelerindeki azgın pagan dünyadan ayırmaya çalıştıkça dünya görüşleri sertleşti. İşte bu mahrumiyet sırasında gelişen Hıristiyanlık doktrini, bedenin bir korku nesnesi olduğunu ve ruhun ancak bedenin inkârı yoluyla kurtuluşa erdirebileceğini ilan etti.” (syf. 133) Din adamları erken ortaçağın ahlak polisleriydi. Kurtuluşun seksten uzak durmakta olduğunu söylüyorlardı. Seks ne kadar çirkin olsa da eşleri zinadan uzak tutmak ve çocuk sahibi olmak için gerekliydi. Din adamları zamanla günahları para karşılığında affetmeye başladılar. Hayvanların tecavüze uğradığında telef edilmesinin sebebi büyük ihtimalle para ödeyememeleriydi. Ortaçağ seks hukuku fuhuş konusunda tam bir bocalama içindeydi. Fahişeler lanetliydi ama toplumun iyiliği için gerekliydi. Bu fikir akıllarınıza Demirel’in “Genel evleri kapatalım da vatandaş bizi mi…” demesini getirdi değil mi? Bazı fikirler değişmiyor onca zamana rağmen. Protestanlığın yükselişi ile seksin aile içinde ilahi bir şey olduğu inancı geldi. Fahişelik hakkındaki ikircikli düşünce terk edilip en kötü cezalara layık görüldü. Pornografi konusunda ise “Apaçık resimler, 2009’da arkeologlar tarafından Almanya’da bulunan ve ta otuz beş bin yıl öncesine ait olduğu tahmin edilen “Venüs” figürü kadar eskidir.” (syf. 197) Seks her zaman kendini sattırıyordu ama yasaklanan pornografik eserler yasaklanmasının etkisiyle daha çok basılıp elden ele dolaştı. Pornografinin satış potansiyelini keşfeden birçok kişi bu yoldan zengin olmuştu. Kitabı okurken en çok zorladığım bölümden bir tanesi Yeni Dünya’nın keşfi ile beyaz ırkın gittiği yere tecavüz, kölelik ve her türlü sıra dışı fantezisini götürmesi oldu. Avrupalılar gittiği yerlerde yerel halkın cinsel bir açlıkla onların gelmelerini beklediğine dair sapkın bir düşünceye sahipti. İsteklerine karşı çıkan kadınların uzuvlarını kesmekten ve onları öldürmekten geri durmuyordu. Egzotik yerlerdeki bu yasaksız seks sanrısı daha çok Avrupalının bu düzene katılmasını sağlıyordu. Kendi ülkelerinde elde edemedikleri her türlü deneyimi yerli halk ile elde ediyorlardı. Kadın olmak yüzyıllardır sorundu ama köle bir kadın olmak her şeyden daha zordu. Sadece fiziki olarak beyazlara itaat etmek için vardılar. Avrupalılar tecavüzü siyah erkekleri kontrol etmek için de kullanıyordu. Yanlarından kadınlarını alıp götürürken siyah erkeklerin de haysiyetlerini parçalıyorlardı. Beyaz ırkın bu cinsel macerası zamanla ırkların karışması ile sonlandı. Nesiller geçtikçe melezler, melezlerin çocukları kim köle kim değil tartışmasında büyük sorunlar yarattı. Irklar arasında evliliği yasaklayan yasalar vardı ancak yine işini bilen din adamları para karşılığında bu nikâhları kıyıyordu. “18. yüzyılın sonunda toplumun her kesiminden insan eskiden sadece yönetici sınıflara tanınan özgürlükleri talep etmeye başladı. Dünya giderek daha kalabalık, daha az dindar ve cinsel açıdan daha hoşgörülü oluyordu. Sonraki yıllarda toplumsal sınıflar gerek sokakta gerekse yatakta daha önce hiç görülmedik biçimde kaynaşacaktı. Öte yandan üst sınıfları bağlayan yeni yasal düzenlemeler ortaya çıktı. Buna göre üst sınıflar ilk kez alt sınıftan insanları cinsel açıdan suistimal ettiklerinde yüksek bedel ödemek zorunda kalacaklardı.” (syf. 326) 19. yüzyıla geldiğimizde seks için hangi yaşın uygun olduğu en tartışmalı konuydu. 20. yüzyılın başlarında ise New York hukuku on sekiz yaşından küçüklerle rızası olsun olmasın seksi yasaklıyordu. Lakin uygulamada bu daha farklıydı. Birçok davada kızların erkekleri ayarttığına hükmedilip kararlar bozuluyordu. Bahsettiğim bu konular ve satır aralarında geçen birçok konu ile toplumsal eşitsizliği okumak ve bunu hukuki süreçle değerlendirmek için çok iyi bir kitap. Kadınlar, beyaz olmayanlar, çocuklar, sosyoekonomik düzeyi düşük insanlar her zaman dezavantajlı gruptalar. İnsanlık bu kişilerin haklarını ilk başta toplumsal normlar ile hiç ederken zamanla bunu hukuki kurallar ile yapmaya başladı. Günümüzde kadın hakları için çabalıyorsak neden bugün bu noktadayız, geçmişteki hatalarımız neler bunları okumak bir görüş sağlayacaktır bize. Kitabın tek eksiğinin İslam ve İslam’ın olduğu coğrafyalara değinmemesi oldu. Ne din ne de hukuk insanların yataktaki davranışlarına etki edemez. Okuyacak olan sevgili okuyuculara verimli bir okuma diliyorum. (nihal)

Seks hukukunun hayret verici tarihi!: Harika bir kitabın incelemesi ile karşınızdayım. Kitap, benim için belki de bu senenin en iyi kitabı olacak, çünkü okumadıklarımın önüne geçecek kadar iyi bir kitap okuduğumu düşünüyorum (üşenmemişim 172 alıntı paylaşmışım :D). Öncelikle biraz yazardan bahsedeyim. Yazarımız bir hukukçu ve araştırmacı-gazeteci. Bu kitabında Antik Uygarlıklardan başlayıp, İbraniler, Antik Yunan, Roma, Hristiyanlığın zirve olduğu Ortaçağ Avrupası ve son olarak 19. yy. Avrupası'nda seksin nasıl yasaklara maruz kaldığını, hukuk'un aslında toplumsal adaleti sağlamayı amaçlamaktan çok nasıl erkeklerin kurmuş olduğu düzeni korumaya hizmet ettiğini kitap gözler önüne seriyor. Kaynakçısına gelirsek 44 sayfa sadece kaynakça ayrılmış, kitabın ne kadar sağlam bir araştırma ürünü olduğunu anlayın. Ayrıca yazar ele aldığı konular arasında kadınların cinsel ilişkilerde maruz kaldığı haksızlıkları anlatmada, ensest ve eşcinsel ilişkiyi anlatmada, hatta hayvanla seks ilişkilerinde bile objektif kalemini bozmuyor ve bu yaşanan cinsel ilişkilerde yaşanan haksızlıkları sert bir şekilde de eleştiriyor. "Elbette tecavüz, zina, ensest ve seks hukuku alanına giren diğer tüm meseleler insanlığın varoluşundan beri vuku bulmuştur. Değişen tek şey, insanların birbirlerinin bedenlerini kontrol etmek için kullandıkları yöntemler ve bu yöntemleri kullanma gerekçeleridir. (gonderi/109079698) Kitabın dili çok akıcı, ayrıca yaşanan olaylar mide bulandırıcı olduğu kadar komik olduğu içinde kitabı okumak hayli keyifli oluyor. Bence kitabın tek eksik yanı semavi dinler öncesi Ortadoğu toplumları ile Batı Avrupa dışındaki toplumları ele almaması. Ama sadece bu toplumları anlatması bile bilgi açısından okuyucuyu doyuruyor. Bu arada kitap çoğu yerde semavi dinleri eleştirdiği için muhafazakarların ah! özür dilerim, "Ultra Müslümanların" seveceği bir kitap değil. Kitabın detaylarına geçmeden önce içerik olarak +18 olaylara bol bol yer vereceğim için rahatsız olacaklar bundan sonrasını okumasınlar lütfen. Öncelikle günümüze baktığımız zaman "seks" dediğimiz kavram birçok insan için tabu durumunda. Özellikle bizim gibi eleştiriye, sorgulamaya açık olamayan doğu toplumunda daha bir dokunulmaması hatta ağza bile alınmaması gereken bir kelime olarak çıkıyor. Peki, eski medeniyetlere baktığımız zaman "seks" bu, Antik Uygarlıkların yaşamında ne kadar yer kaplıyordu? Seks her yerde ve her dönemde dava konusu olmuş ve şimdiye kadar çok az cinsel suç bu ya da şu mahkemenin müdahalesini gerektirmeyecek kadar önemsiz olmuş. En eski zamanlarından bu yana yasa koyucular, insanların cinsel hazları nasıl yaşayacaklarına dair sınırlamalar getirmeye çalışmışlar ve bunları pekiştirmek için, Antik Mezopotamya'da sadakatsiz yani zina yapan kadınların nehre atılıp boğulmasından tutun da, 19. yy ABD'sinde mastürbasyon yapanların kısırlaştırılmasına varıncaya kadar bir dizi denetim ve cezaya başvurmuşlar. İlk Antik Mezopotamya medeniyetlerine baktığımız zaman, ilk seks yasası Nin-Dada'nın trajik idamına olarak karşımıza çıkıyor. Nin-Dada'nın kocası öldürülmüştü ve bu cinayet hakkında pek bir bilgi yoktu. Kadınında bu cinayet hakkında bir fikri yoktu, ama avukatlar, kadının son derece "çaresiz ve güçsüz" olduğunu söyledi. Ayrıca mahkeme, kadının cinayeti işleyen üç kişiyi tanıyor olabileceğine kanaat getirdi. Burada ufak bir detayı belirteyim, "tanımak" sözcüğünün Sümercesi "seks yapmak" anlamına da geliyor. Böylece Nin-Dada'nın kocasının düşmanları ile iş birliği içinde olduğu düşünülerek kadın öldürüldü. Kadının kaldığı bu haksız yargılamaya şaşırmayın, çünkü bu diğer yasaların yanında hiç sayılır. Mesela örnekleri çoğaltırsam: "Tecavüzde bulunmuş Asurlu bir kocanın işlediği suça karşı ceza olarak karısına tecavüz edilmesi, arazilerin sınır işaretlerine zarar verenlere, eşlerini ve çocuklarını eşeklerin kaba şehvetlerine teslim etme cezası sıkça rastlanan örneklerdendir. Mezopotamya'da başka bir örnek ise, özellikle de işin içinde seks varsa, başkalarının kötü davranışlarını bildirmemek yasaktı. Fahişelerin peçe takmasına izin verilmeyen Asur'da da durum farklı değildi; eğer bir adam bir fahişenin peçe taktığını görüp de bildirmemişse kırbaçlanır, başına at yularına benzer bir ip dolanır ve alay edilsin diye şehirde dolaştırılırdı; garsonlardan içki içen müşterilerin konuşmalarına kulak misafiri olmaları istenirdi. Şayet suç teşkil eden bir şeyi duydukları halde bildirmezlerse, ölüm cezasına çarptırılırlardı. Zina, en azından kadınların işlediği, ağır ceza gerektiriyordu. Kocasına karşı entrika çeviren sadakatsiz kadın en feci cezaya çarptırılırdı: Uzun bir direğe bağlanarak halkın gözü önünde yavaş yavaş ölüme terk edilmek. "Eğer iki adam... kavga ediyorlarsa ve onlardan birinin karısı araya girip dayak yiyen kocasını diğer adamın elinden kurtarmak için eliyle adamın hayalarını tutarsa, kadının elini kesin; ona merhamet göstermeyin." (gonderi/109081313) ; "Bir kavgada kadın, adamın hayalarına zarar verirse, parmaklarından biri kesilsin. Eğer bir hekim o hayayı sararsa ve bu yüzden yanındaki haya da zarar görürse veya hastalık kaparsa; veya bir kavgada kadın diğer hayaya da zarar verirse, kadının iki gözü de oyulsun" (gonderi/109081712) Bu satırları okuduktan sonra şunu anlıyorsunuz ki tarih boyunca kadın daima bir biçimde erkeklerin yargısına maruz kalmış. Batı seks hukuku, Antik Mezopotamya uygarlıkları aracılığıyla semavi kökenli olduğunu iddia ederek kurallarını meşrulaştıran eski insanlar tarafından oluşturulmuş şekilde karşımıza çıkmakta. Kanunlar dibine kadar ataerkil anlayışın ürünüdür. Bakirelik sorunu ta! ilk uygarlıklardan kalan sorun olarak karşımıza çıkmakta. 4000 bin yıl geçmiş, ama ne yazık ki bu anlayış hâlâ devam ediyor. "Bu yasaklar hijyenden çok daha derin esaslara dayanıyor olabilirdi; belki de âdet kanının birden akması, erkeklere, üstün fiziksel güçlerine rağmen kendi başlarına insan yaşamını meydana getiremediklerini hatırlatıyordu. Kadınlar hamile olmadıkları veya emzirmedikleri zaman kanadıklarından, âdet kanı, dişinin utancının veya kısırlığın bir işareti olarak görülüyordu belki de. Kadınların adet görürken ilişkiyi reddetmesi, büyük ihtimalle bir tedbir niteliğindeydi ve erkeklerin bilinmeyenle karşılaştıklarında hissettikleri korkutucu ilahi varlığı yatıştırmanın bir yoluydu." (gonderi/109083368) Antik dünyada kadınların bakireliği bir fiyatı, pazarı ve erkek sahiplerini koruyan yasaları olan bir metaydı. Bir kızın bekaretini bozmak sadece kocasının hakkıydı ve bu hakkı çiğneyen herkes şiddetle cezalandırılırdı. Kadının mutluluğu önemsizdi. "Bekaret takıntısı hakkındaki açıklamalar, erkeklerin "sıkı bir bedene" duydukları arzunun yanı sıra satın aldıkları "malın" yepyeni olduğundan emin olma istekleriyle sınırlı görünmektedir. Öte yandan bekaret düşkünlüğü -pek çok kültürde günümüze kadar gelmiştir ve erkeklerin bakir olmaması asla sorun edilmemiştir- büyük olasılıkla, erkeklerin kadınları kontrol edip hakimiyet altına almalarının bir yoluydu. Bakire bir gelin almak, kocası için güç göstergesiydi ve onu evlilik öncesin de bozulmamış halde korumak, babalar ve erkek kardeşler için bir kontrol testiydi." Yani erkekler tarih boyunca kadınları birer dölleyici, soyu devam ettirmek olarak görmüşler, ve bu sebeple de kadınlar üzerinde bir baskı kurmuşlar. Mesela, örtünme, kapanma olayı sadece günümüzde olan bir sorun değilmiş. Örtünmeyen tek kadınlar fahişerler, o yüzden onların örtünmesi yasak. Evli kadınlar ise örtünme zorunda bırakılmış. Semavi dinlere örtünme yasağının buradan gelmesi çok çok muhtemel bir olay. Yine Sarayda bir erkekle bir kadının yan yana durması yasaktı ve hatta akrabası olmayan bir kadınla seyahat eden erkek, kadının eşine para ödemeli ve kadını cinsel bir amaçla yanına almadığını kanıtlamalıydı. Yani aslında hukuk'un adaleti sağladığı falan yok. Zina ile suçlanan kadın elleri, kolları nehre atılıyor, eğer boğulursa suçu ispatlanmış sayılıyor. Ama o sırada yüzemediği içinde boğulma riski olduğundan her anlam ölmesi çok yüksek ihtimal. Anlayacağınız kadınlara edilen zulmün, aşağılamanın haddi hesabı yok. "Zaman geçtikçe erkeklerin kadın korkusu, düpedüz düşmanlığa dönüştü ve âdet gören kadına hem tehlikeli hem de pis gözüyle bakılmaya başlandı." (gonderi/109083548) Hatta Babil'de bir kadının özel günlerinde dokunduğu her şeyin -ister eşya ister insan olsun- kirlendiğine inanılıyordu ve Asurlularda "âdet" sözcüğü "yaklaşılamaz" sözcüğüyle eşanlamlıydı. Daha sonra karşımıza aile içi evlilik, yani ensest karşımıza çıkıyor. Bu gelenek ise Mısır toplumunda ve Pers toplumunda çok yaygın bir şekilde kullanılmış. Mısır'da ensest yalnızca toplumun üst tabakasıyla sınırlı değildi; alt tabakalarda da enseste yaygın olarak rastlanıyordu. Ensest, Eski Mısır dünyasında büyük bir rol oynadı. Pek çok tanrı ve tanrıça erkek kardeş, kız kardeş, baba ve annedir ve birbiriyle evlenen ve çocukları olan çok sayıda Tanrı ve asilzade vardır. Mısır kraliyet ailesi, ilahi olanı taklit etmeyi severdi, böylece sıklıkla evlenir ve aile içinde çocuk sahibi olurlardı. Bunun kan hattını güçlendirdiği düşünülüyordu. Ne yazık ki tam tersi bir etki yaptı. Roma Mısır'ı işgal ettikten sonra -Mısırlıların ensest âdetlerini paylaşmadıkları gibi- onları bastırmak için de çok uğraştıklarını görüyoruz. Perslerde ise yakın akrabalarla evlilik kutlu bir şey olarak görülüyordu. Eski bir Pers kaynak ensest için şöyle demektedir: "Kendi çocuğundan çocuk sahibi olan kişi ne kutlu kişidir... Kendi kızından peydahladığı oğlanı sevinç hoşluk ve zevk bulur; bu oğlan aynı zamanda aynı annenin erkek kardeşi olur ve bir erkek evlatla bir anneden doğan oğlan da aynı babanın erkek kardeşi olur; bu ise çok daha büyük bir keyif, bir sevinç lütfudur... Bu aile daha kamildir; dert ve sıkıntı görmediği gibi, sevgiye gark olur." Mide bulandırıcı, ama bunlar yaşandı. Ensest ilişkinin dayanak noktası ise serveti elde tutmak. Sırada hayvanlar seks var. Mısır'da hayvanlarla cinsel ilişki, hayvana ve koşullara bağlı olarak hem lütuf hem de cezaydı. Mesela Arazilerdeki taştan sınır işaretlerine zarar veren bir adam karısı ve çocuklarına eşek tarafından tecavüz edilmesiyle cezalandırılırken, keçilerle cinsel ilişkiye girmek ilahi adanmışlığın bir biçimi olarak değerlendiriliyordu. Kadınların erkeklerden çektikleri yetmezmiş gibi: "Kadınların tapınaklarda özel olarak eğitilmiş hayvanlarla çiftleşerek keçi tanrıya tapındığı sayısız örnek vardır." En komik bulduklarımdan biride "Öküzlere ve domuzlara potansiyel seks avcıları gözüyle bakılırdı. İşini bırakıp "cinsel uyarılmayla" bir insanın "üzerine atlayan" bir öküz öldürülürdü." :D Bir başka rezil kanun ise "Domuzlara gelince, yasa açıkça bir domuzun bir adama tecavüz etmesini "suç saymıyordu" ama adam cinsel tahrikte bulunmuşsa ölümle cezalandırılıyordu." Yahu! biri bunu açıklasın. Bir domuz, bir adama nasıl tecavüz edebilir?! :D Genelde bu hayvanla seks yasalarında hayvanlar para ödeyebilecek durumları olmadıkları için yakılmışlar. Birde sünnet olayı var. Sünnet bile kadınların vajinası düşünülerek yapılmış, yani din falan bahane! 13. yüzyıl Yahudi keşişi İsaac Ben Yedaya ise sünnetin, erkeğin erotik uyarılmasını erken boşalmayı tetikleyecek kadar artırdığını savunur: "Erkek işini çabucak yerine getirir halde bulur kendini, şeyinin başını sokar sokmaz tohumlarını yayar. Kadınla bir kez yatarsa, tatmin olmuş halde uyur ve gelecek yedi gün ona tekrar ihtiyaç duymaz... Kadınla ilişkiye geçer geçmez orgazma ulaşır. Kadın yattığında da, kalktığında da erkekten zevk almaz. Mahcup ve şaşkın bir halde kocasını arzulamaya devam eder." Bitmedi: "Ben Yedaya'ya göre bu durum takdire şayandır çünkü sünnet olmamış erkekler kadınlara aşırı zevk verirler ve sonuçta bu durum bir sürü sorun doğurur: "Kadın da sünnet olmamış adama kur yapar ve büyük bir arzuyla onun göğsüne uzanır, adam da ilişki esnasında boşalmanın önünde bir engel teşkil eden sünnet derisi yüzünden uzun bir süre kadının içine girer. Böylece kadın zevk duyar ve önce kendisi orgazm olur. Sünnet olmamış bir adam kadınla yatıp daha sonra eve dönmeye karar verdiğinde, kadın arsızca adamı kavrar, cinsel organlarına yapışır ve "Geri dön, benimle seviş," der. Bunun nedeni onunla girdiği ilişkiden, testislerinin gücünden -adeta demirin gücü gibi- ve rahmine bir ok gibi saplanan boşalmasının enerjisinden -atınkini andıran- aldığı hazdır." Din adamlarının tek derdi kadınların vajinaları! Erken boşalmayla uğraşmak yerine keşke gerçek sorunlarla uğraşsaydınız! Sünnetin "erotik hasara" maruz bıraktığını kaç erkek biliyor acaba. Eğer kestirme benim elimde olsaydı kesinlikle kestirmezdim. Eşimle sağlıklı sevişebilecekken neden sünnet yüzünden cinsel hayatımda bir sorun oluşmasına izin vereyim? Mesela Yunanlar ve Romalılar, uzun vadeli erotik etkileri ne olursa olsun, itici ve barbarca buldukları için sünnete karşı çıkmışlar ve bence akıllıca davranmışlar. Ayrıca ilk defa barbar tanımına katılıyorum! Bu konuda yaram büyük, o yüzden çok uzatmaya gerek yok. :D İlk uygarlıklardan son olarak ekleyeceğim kanun ise evli bir kadına tecavüz ancak açık alanda cereyan etmişse ve ancak kadın kuvvetle mücadele etmişse erkek için ölüm cezası gerektiriyordu. İpin ucu kaçmış yani. Antik Yunan medeniyetine baktığımız zamanda bu dönemin seks yasaları ilk medeniyetlerden farksız. Hatta Antik Yunan kültüründe erkekler daha ezici üstünlüğe sahipler. Mesela, Tanrı Hermes heykelleri, kalkık penisiyle Atina caddelerini işgal etmişti. Bu simgeler kadının güçsüzlüğüne işaret ediyordu. Yine Atina'da saygın bir kadın, Sophokles'in "ekilecek toprak” dediği, salt sperm alıcısı olarak görülüyordu. Gebe kalmada asıl işi meninin yaptığına inanılıyordu; rahim sadece dölleniyordu. Bu görüş aynı zaman semavi dinler içerisinde de yer alır. Atina'da kadınların yaşamı fizikseldi. Atinalı kadınların eve dönük yaşamı son derece kasvetli ve sönüktü. Oturdukları evler karanlık, rutubetli, sağlıksızdı; orta ve üst sınıf kadınlar evlerinde otururlar, dışarı çıkmalarına ancak cenaze törenlerinde ve dinsel ayinlerde izin verilirdi. İşçi sınıfı kadınlarını ise, erkeklerin bunu kötüye kullandıklarını öne sürmelerine karşın, pazar yerlerinde ve kuyu başlarında görmek olasıydı. Euripides bile, 'kadın eğer evinde dizini kırıp oturmazsa, başına yalnızca bela gelir', dememiş miydi? Kadınlar yabancılarla görünmek korkusuyla, pencerelerden ve kapılardan uzakta kendilerine ayrılan bölümde tutuluyorlar, konuklar geldiğinde odadan çıkartılıyorlar, kendi evlerinde bile konuşmalara katılmalarına izin verilmiyordu. Kadınların 'çok gerekli olanın dışında soru sormasına, görmesine, duymasına izin verilemezdi. Yunanlı için kadın, kelimenin tam anlamıyla 'çocuk taşıyıcısı' anlamına geliyordu. Pek çok kız çocuk hastalıklar sakat doğanlar da toprak küplerde başkalarının acıma duygularına ya da ölüme terkedilmek üzere Taygetus Dağı eteklerine bırakılıyorlardı. Atinalı bir kıza yalnızca örgü örmek, dikiş dikmek, yemek pişirmek öğretilirdi: bakım giderleri için ayrılan drahomasıyla babasının seçtiği bir adamla evlenir böylece babadan kocaya geçerdi. Eğer bu kızcağız 'iffetsiz bulunursa babası ya da erkek kardeşi onu bir geneleve satabilir, eğer kısırsa, kocası onu bir arkadaşına devredebilirdi. Kocası öldüğünde baba evine döner, miras kocasının erkek akrabalarına kalırdı. İşte bu kadın sırasıyla babasının, kocasının ve oğlunun vasiyeti altında yaşamı boyunca hep önemsiz bir nesne olarak kaldı. "Atina'da bir erkeğin şerefi, pohpohlanıp sergilenmesi gereken nazenin bir çiçekti." (gonderi/109395150) Erkekler eşlerini aldatabilir ama başka bir adamın kadınını alamazlardı. Bunu yapmak, olay mahaline göre çeşitli cezaları gerektiriyordu. Eğer seks sokakta yaşanmış, ister zoraki ister gönüllü olsun, tecavüzcü sadece para cezası ödüyordu. Eğer bu kişi adamın evine girmiş ve kadınıyla iş pişirirken yakalanmışsa, oracıkta öldürülebilirdi. Kadınlar tarafından yapılan zinaya karşı yasalar -kısmen kadınların tecavüzcüden nefret edip erkeğin ailesine sadakatini koruyacağı gerekçesiyle- tecavüze karşı yasalardan daha acımasızdı; öte yanda, zina yapan kadın sadakatini kocasından aşığına devretmiş oluyordu. Ama çoğunlukla, bu tür yasalar bilinçli bir birleşmenin zorla tecavüzle kıyaslandığında çok daha şiddetli cezalandırılacağı konusunda kadınlara güçlü mesajlar iletiyordu. Tecavüzcü yalnızca para cezası ödemekle paçayı kurtarıyor, aşık ise aldatılan kocanın elleriyle ölüme gönderilebiliyordu. Yalnız aşık her zaman paçayı kurtaramıyor, mesela iş üstünde yakalanan aşığa onu alenen dövmesi dışında dikenli iskorpit balığı ve turp gibi nesneleri anüsüne sokmasına izin verilirdi. Hatta koca aşığın kasık kıllarını sıcak ziftle yakabilir veya kesip koparabilirdi. :D Sparta'da ise önemli olan ne erkek ne de kadındı. Onlar için önemli olan sadece devletti. Sparta'da Evlilik, babaya varis değil de devlete savaşçı sağlamayı amaçlayan bir kurumdu. Sparta devleti, babası yurttaş olduğu sürece kadının çocuğunun nereden geldiğini umursamıyordu. Amaç bu olunca yaşlı bir adam genç bir adamdan karısına "iyi tohum" bırakmasını serbestçe isteyebiliyor veya kısır bir evlilik yapmış sağlıklı biri başka bir adamın karısını adamdan izin almak kaydıyla dölleyebiliyordu. Yunan dünyasının büyük bir kısmı eşcinselliğe ve erkekler arasındaki sekse hoşgörüyle yaklaşmışlar. "Eski Yunan'ın erkek erkeğe ilişkinin övüldüğü bir eşcinsellik cenneti olduğunu görüyoruz." (syf. 78) Yunan kültüründe eşcinsellik kurumunun yaygın olduğunu zaten çoğu kişi biliyordu. Asıl şaşırtıcı olan Livatanın yani oğlancılığın yaygın olması. Burada öne sürülen bahane ise erkekleri cinsel hazlara hazırlamak şeklinde yansıtılmış. Bir kaynağa göre: "Bir güreş hocası parlak bir oğlana ders verirken fırsattan istifade edip oğlana diz çöktürttü ve oğlanın karnı üzerinde çalışmaya koyulurken bir eliyle de hayalarını sıvazlıyordu. Şans eseri ev sahibi geldi ve oğlanı çağırdı. Bunun üzerine hoca çabucak oğlanı sırtüstü yere atarak bacaklarını açtı ve boğazından kavradı. Fakat güreşten anlamayan ev sahibi "Dur, oğlanla tatmin mi oluyorsun," diyerek hocaya çıkıştı." Sadece iyi vücutlu spor hocalarının yaptıkları onları rahatsız ediyor. Ayrıca Oğlanlar hocalarının kendilerini cinsel açıdan tatmin edip etmediklerini rapor etmekle yükümlüydüler, eğer hocaları onları tatmin edemiyorsa, oğlanların onları kovma izni vardı. Ergen oğlanlar Atinalı erkeklerin başlıca arzu nesneleriydi ve onlara teslim oluyorlardı. Bir başka kurnazca düşünce ise vatanı korumak için en iyi savaşacak kişilerin Eşcinsellerin veya oğlancıların olacağını öne sürmüşler, ciddi ciddi buna da inanmışlar. "Aynı kabileden veya aileden gelen erkekler tehlike gelip çattığında birbirlerine pek değer vermezler; ama sevgiye dayalı bir dostlukla yoğrulmuş bir takım asla dağılmaz ve yenilmez: âşıklar maşuklarının gözü önünde aşağılık duruma düşmek ten utandıkları için birbirlerinin kurtuluşu uğruna seve seve tehlikeye atılırlar." Oğlancılığınız batsın! Kısacası Yunanlılar için seks, sevginin ifadesinden ziyade bir müsabakaydı. Aktif roldeki eş üstün gelerek eril zaferini kazanırken, nüfuz edilen rolünü oynayan kadın da yenilmiş olurdu. Büyük Roma İmparatorluğu dönemine baktığımız zaman ise Dionysos şenlikleri ile karşılaşıyoruz. Bu şenliklerde soylu genç erkekler livatacı(oğlancılık) gruba katılmaya zorlanıyor, direnirlerse öldürülüyordu. Oğlancılık çoğunlukla soylular arasında olup, halk arasında ise ayıp ve günah sayılırdı. Roma'da eşcinsel olsanız bile önemli olan pasif olmamanızdı, zira aktif olana bir ceza uygulanmazken pasif olanlar ölümle cezalandırılabiliyordu. Soylu sınıfın gözünde fahişeler, hayvan dövüştürücüleri ve gladyatörlerle birdi. Bütün bu insanlara geçimlerini bedenleriyle kazandıkları için ayak takımı (infamia) gözüyle bakılırdı. Orduya katılmaları, evlenmeleri ve devlet hizmeti almaları yasaktı. Bir fahişe öteki olarak yaşamaya mahkumdu. Adı bir kere fahişelik listesine kaydedilen kadın ömür boyu bu listede kalırdı. Ortaçağ Avrupası'nda, Hristiyanlığın egemen olduğu zamanlarda Erkeklerin kadına yönelik cinsel baskı biraz azalmaya başladı. Ama bunun sebebi Hristiyanlığın kadınları düşündüğü için değil, seks, tensel etkileşim gibi hazlar günah sayıldığı içindi. Hıristiyanlığın aile içi bile olsa her türlü cinsel hazza karşı olduğunu gösteriyordu. dindarlık ve seks birbirini dışlamaya başlamıştı. Erken dönem Hıristiyan düşünürlere göre bütün cinsel arzular tiksinçti. "Hıristiyanlar siyasi iktidarı ele geçirmemiş olsalardı, mütevazı bir cemaat olarak hatırlanacaklardı. Beden (seksi özleyen) ile ruh (seksin harap ettiği) arasındaki çatışmayı ısrarla vurgulamaları tarihsel bir konu olmaktan öteye geçmezdi." ( syf. 137) Hıristiyan seks politikası ile pagan seks politika arasındaki fark, pagan döneminde sinsellikle ilgili kısıtlamalar her zaman mevcuttu ama amaç sekse son vermek değil, onu yönlendirmekti. Hristiyan dönemde ise sinsel sevginin ruhsal ölümü beraberinde getirdiği yönündeki Hıristiyan anlayış, Batı seks hukukunun temelini oluşturdu. Hristiyan dini kurumu eğer ellerinden gelse cinsel birleşmeyi ortadan kaldıracaklardı. Cinsel birleşme olmadan üremenin yolunu kimse bulamadığı için sekse en azından bir süre hoşgörüyle bakıldı ama çok geçmeden kilise seçenekleri daraltmaya başladı. Neyse ki üremenin başka yolunu bulmamışlar :D Bu dönemde din adamları bildiğimiz ahlak bekçileri haline geliyor, ve en iyi silahlarıda ceza kılavuzu dedikleri yasalar oluyordu. Bu ceza kılavuzuna göre gündüz vakti asla seks yapılmıyordu ve okşayışlar, şehvetli öpüşmeler de kesinlikle yasaktı. Bir kılavuz, kocaların eşlerini çıplak görmesini yasaklıyordu. Misyoner pozisyonundan, yani erkeğin üstte olduğu pozisyondan başka pozisyonlara hayvansı ve tahrik edici oldukları gerekçesiyle izin verilmiyordu. Oral ve anal seks yirmi beş yıla varan oruç ve perhizle cezalandırılıyordu. Dahası, seksten sonra insanlardan kendilerini iyice yıkamaları ve kiliseye gitmemeleri bekleniyordu. Bu kılavuza göre normalde seks yasak, ama gerdek gecesi kiliseye belli bir ücret ödeme yapıldığı zaman ilahi izin alınıyordu. Kilise kasayı doldurmanın yolunu bulmuş :D Ortaçağ Avrupası kadını bir "mal" olarak görüyordu. Normal hayvanlardan veya eşyalardan farkı yoktu. Hukuka göre evli kadın ömür boyu cinsel itaate razıydı. Yani erkeklerin seks kölesiydiler. Daha sonra Manastırlar genelevlere dönüşmeye başlıyor. St. Paul Katedrali'nin Papazi ve Ruhani Meclisi, 1287'de fahişeler için mülkler kiraladı. 1321'de, özel bir temsilci, ki lise adına bir genelev satın almak üzere Papa 5. Clement tarafından İngiltere'ye gönderildi. 1309'da Strasbourg Piskoposu gelirini arttırmak için bir genelev kurdu. Mainz Başpiskoposu 1457'ye kadar genelevleri haraca bağladı. Öyleki, Leonhard Manastırı'nın Mainz kapısının yanında bir genelevi bile vardı. Yüzyıllar boyunca, genelevler bulundukları kentleri zenginleştirdi, dini otoriteler kâr payı konusunda birbirlerine düştüler; 1533'te Fransa'nın Lausanne kenti sakinleri, ruhban sınıfının kentteki genelev yüzünden rekabete girişmelerinden şikayetçi oldular. Fransız teolog Jean Gerson "Yığınla rahibe genelev fahişesine dönüştü," diye yakınırken, onların bu işle para kazanmasından değil, çok sayıda ziyaretçiyi eğlendirmesinden bahsediyordu. Tüm bu işlerden paralar yağarken engizisyon da bir cadı avı başlatıyor, genelevlere dokunmazken bağımsız kadınları diri diri yakıyordu. Ve bu arada ruhban sınıfı kadını şeytanla özdeşleştiren, tehlikeli doğasından söz eden zehir zemberek yazılar döşüyordu. Erken Modern dönemle birlikte, yasak seksin matbaa sayesinde vücut bulan tamamen yeni bir türü doğdu. "Pornografi" ortaya çıkmıştı. Hukuk artık seksin kendisiyle değil, seks yapan insanları gösteren materyallerle savaşıyordu. Kadınların sözüm ona cinsel zafiyetleri, onları şeytanın ayartmasının baş kurbanları haline getiriyordu. "Şeytan, kadınların tensel hazları sevdiğini bildiğinden onları kullanır," diyordu Fransız cadı avcısı Henri Bouget. Yalnız, bağımsız ve özerk olarak cadı, böylelikle sapkın bir kadın olarak görülür; çünkü başkalarının istediklerini yapmaksızın toplumu kuran değerlere karşı gelir. Kadından beklenen yükümlülükleri yerine getirmez. Eril otoriteye itaat etmez, olması gerektiği gibi suskun ve ihtiyatlı bir kadın değildir. Cadı avı başlamasının bir diğer nedeni ise büyücülük, her şeyden önce erkeklerin cinsel gururunu tehdit ediyordu. Cadı avcılığının geniş literatürü, hadım edilme ve erkekliği kaybetme kabuslarıyla doluydu. (gonderi/109866834 :D) Daha sonra Avrupa bu zihniyetini Amerika'ya ve Afrika'ya taşıyacaktı. Yeni Dünya olarak adlandırılan bu topraklarda Hristiyanlığın baskılamış olduğu cinsel arzularını bu topraklarda hunharca, bu, yerli halklardan çıkaracaklardı. Yerli ve Afrikalı kadınlar şeklen insan olarak kabul ediliyordu, ruhen değil. Onlar beyaz bedenleri tatmin etmek için yaratılmış olarak görüyorlardı. Böylece Avrupa'da tecavüz büyük bir suçken, Yeni Dünya da bir sadakat eylemi haline geldi. Daha sonra 19. yy Avrupası'nda ise cinsel hukuk alanında bir takım ilerlemeler görülüyor. Avrupa'da yapılan Fransız devrimi, Amerika devrimleri gibi yaşanan olaylar hukuk kurallarını dinsel baskıdan uzaklaştırmaya başladı. Bu dönemde en önemli konulardan birisi seks için hangi yaşın uygun olup olmadığı tartışmaya başlandı. Ayrıca bu dönemde dünya daha az dindar olmaya başladığı için cinsel açıdan daha hoşgörülü olmaya başladı. Kısacası, tarih boyunca baktığımız zaman Seks hukuku, erkeklerin kendi cinsel hazlarına hizmet etmiş, kadınları hiç korumamıştı. Biraz uzun inceleme oldu, ama inanın içinde daha bir çok bilgi var kitabın. Oldukça kapsamlı olan bu kitabı, cinsellik ve hukuk üzerine bilgi sahibi olmak istiyorsanız şiddetle tavsiye ederim. İncelemeyi çok hoşuma giden bir alıntı ile bitirmek istiyorum: "Dünyada yapılmaya değer tek şey sevişmektir." (gonderi/109735345) (Tengrigens)

Seks ve Ceza PDF indirme linki var mı?

Eric Berkowitz - Seks ve Ceza kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Seks ve Ceza PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Eric Berkowitz Kimdir?

Yazar, hukukçu ve gazeteci Eric Berkowitz, Southern California Üniversitesi'nde gazetecilik okudu. Yazıları The Los Angeles Times ve The Los Angeles Weekly’de yer aldı. Bir dönem The Los Angeles Daily Journal’ın editörlüğünü de yapan Berkowitz San Francisco'da yaşıyor.

Eric Berkowitz Kitapları - Eserleri

  • Seks ve Ceza
  • Arzunun Sınırları

Eric Berkowitz Alıntıları - Sözleri

  • On üç yaşında yoksul bir Afrikalı Amerikalı kız olan Elaine Riddick örneğini ele alalım. 1967'de orta yaşlı bir adamın tecavüzüne uğrayıp hamile kaldıktan sonra hastanenin sosyal hizmetler görevlileri tarafından hafifmeşreplik ve zekâ geriliği teşhisi kondu; okuma yazma bilmeyen büyükannesi kısırlaştırılmasına rıza göstermezse yetimhaneye gönderilecekti. Büyükannenin çarpı koyarak imzaladığı rıza formuyla beraber sosyal hizmet görevlileri, ameliyatı gerçekleştirme izni için eyalet Öjenik Kurulu'na gittiler. (Arzunun Sınırları)
  • Eşcinseller patolojik seks suçluları olarak tanımlandıkça hukuk onları öldüren insanlara daha çok sempati göstermeye başladı. (Arzunun Sınırları)
  • Kadınlar asırlardır cinsellikten kaçınarak saygınlıklarını korumak ile yıkımı göze alarak cinselliklerinden haz almak arasında seçim yapmak zorunda kalıyorlar. (Arzunun Sınırları)
  • "Romalılar öteden beri zenginlik ve rahatlığın kendilerini yoldan çıkardığına inanıyordu." (Seks ve Ceza)
  • Erkeğin karısının cinsel ihtiyaçlarını karşılayamamasının da bir önemi yoktu: İktidarsız kocalar da takımları çalışanlar kadar eşlerinin bedenleri üzerinde özel haklara sahiptiler. (Arzunun Sınırları)
  • "Günümüz insanlarının en büyük sorunu, dar görüşlülüğün fazlasıyla yaygın olması... Kendi içimizde bildiğimiz birçok şey alenen herkesin önünde söylendiğinde şaşırıyoruz, ama bunu kabul edecek cesaretimiz yok." (Arzunun Sınırları)
  • "Sex ayıp değildi bir ihtiyaçtı." (Seks ve Ceza)
  • Gençlerin cinselliğini reddetmek ve cezalandırmak ergenler arasındaki seksi azaltmıyor, aksine sadece daha tehlikeli kılıyor. (Arzunun Sınırları)
  • "Dünyada yapılmaya değer tek şey sevişmektir." (Seks ve Ceza)
  • İnsanların kendileriyle aynı yalnızlığı çeken başkalarıyla birleştiklerinde hissettikleri rahatlığa aşk diyordu Platon. (Seks ve Ceza)
  • Kadın ezelden beri cinsiyetsiz ve evcil bir varlık ile seks işçisi rolleri arasında hunharca çekiştiriliyor. (Arzunun Sınırları)
  • Porno oyuncusunu düşünün; hayatını seksle kazanan bir hayat kadınından pek farkı yok. Her ikisi de para karşılığında seks yaparlar, ancak porno oyuncusunun işi pek çok yerde son derece yasalken, hayat kadınınınki suçtur. Durum buyken, bedeli ödenen cinsel bir karşılaşmanın fahişelik mi, yoksa meşru bir oyunculuk olarak mı değerlendirileceği, esas olarak tek koşula bağlı: Odada "kayıt" yapmaya hazır bir kameranın olup olmamasına. Buradaki mantığı anlamıyorsanız kendinize kızmayın, çünkü yok. Yasalar çoğunlukla, özellikle de yetişkin film endüstrisi sözkonusu olunca, mantıksız düğümler içinde boğulup kalıyor. (Arzunun Sınırları)
  • Platon’a göre seks dürtüsü, insanın parçalanmış doğasını bütünlemek için giriştiği çılgınca bir bilinçaltı çabadır. (Seks ve Ceza)
  • Ahlaki reformlar her zaman kurbanlar yaratırken, halkın gündelik davranışlarını nadiren değiştirir. (Seks ve Ceza)
  • "Günümüz insanlarının en büyük sorunu, dar görüşlülüğün fazlasıyla yaygın olması. Kendi içimizde bildiğimiz birçok şey alenen herkesin önünde söylendiğinde şaşırıyoruz, ama bunu kabul edecek cesaretimiz yok." (Arzunun Sınırları)
  • Erkek eli değmemiş bir kadınla evlenmek, neden bu kadar önemliydi? (Seks ve Ceza)

Yorum Yaz