matesis
dedas

Seyyid Ahmet Arvasi kimdir? Seyyid Ahmet Arvasi kitapları ve sözleri

Türk Toplumbilimci, Pedagog, Yazar Seyyid Ahmet Arvasi hayatı araştırılıyor. Peki Seyyid Ahmet Arvasi kimdir? Seyyid Ahmet Arvasi aslen nerelidir? Seyyid Ahmet Arvasi ne zaman, nerede doğdu? Seyyid Ahmet Arvasi hayatta mı? İşte Seyyid Ahmet Arvasi hayatı... Seyyid Ahmet Arvasi yaşıyor mu? Seyyid Ahmet Arvasi ne zaman, nerede öldü?
  • 21.06.2022 02:00
Seyyid Ahmet Arvasi kimdir? Seyyid Ahmet Arvasi kitapları ve sözleri
Türk Toplumbilimci, Pedagog, Yazar Seyyid Ahmet Arvasi edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Seyyid Ahmet Arvasi hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Seyyid Ahmet Arvasi hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Seyyid Ahmet Arvasi hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 15 Şubat 1932

Doğum Yeri: Doğubeyazıt, Ağrı, Türkiye

Ölüm Tarihi: 31 Aralık 1988

Ölüm Yeri: Erenköy, İstanbul, Türkiye

Seyyid Ahmet Arvasi kimdir?

Ahmet Arvasî (d. 15 Şubat 1932 - ö. 31 Aralık 1988) toplumbilimci, pedagog, yazar. Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesinde doğmuştur. Seyyid'tir. 56 yaşındayken, İstanbul'un Erenköy ilçesindeki evinde 31 Aralık 1988 - Saat: 11:00'da, daktilosu başında vefat etmiştir.

Kökeni

Arvaslar neslindendir. Atalarının Anadolu'ya gelişini kendisi şöyle anlatmaktadır:

« ...Ailem "Arvasî" adı ile bilinir. 650 yıldan beri Anadolu'da yaşar. Orhan Gazi ile tanışan ceddim Hacı Kasım-ı Bağdadi adında bir zattır. Onun oğullarından biri Van Gölü'nün güneyine (Arvas Köyüne) yerleşmiştir. Biz ondan türemiş ve çoğalmışız... »

"Arvasîler" olarak bilinen aile, Soyadı Kanunu'nun çıkmasıyla, "Arvasi" soyadını almıştır. Babası, Abdülhakim Arvasî'dir. Fakat, Necip Fazıl Kısakürek'in manevî hocası olarak bilinen Abdülhakim Arvasî ile aynı kişi değildir. Ahmet Arvasî'nin babası olan Abdülhakim Arvasi bu isim benzerliğini 18 Nisan 1980'de, Mehmet İlhan Bey'e yazmış olduğu bir mektupta şöyle anlatmaktadır:

« Şu an Ankara'nın Bağlum nahiyesinde yatan S. Abdülhakim Arvasî hazretleri ile aynı ailedeniz. Kendileri aynı zamanda babamın da isim babalarıdır. Babama kendi adlarını vermişlerdir. »

Hayatı

Ailenin altı çocuğundan birincisi olan S.Ahmed Arvasî, ilköğretime Van'da başlayıp Doğubayazıt'ta tamamladı. Ortaokulu Erzurum'da okudu ve sonrasında Erzurum Erkek Öğretmen Okulu'nu bitirdi. 1952 yılında Konya'nın Doğanbeyli nahiyesinde ilkokul öğretmeni olarak göreve başlayan Arvasi, yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptı. Daha sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü -Pedagoji Bölümü'ne başladı ve buradan da 1958 yılında mezun oldu. Balıkesir, Bursa ve İstanbul'daki eğitim enstitülerinde hocalık yaptı. 1978 yılında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'nden 24 arkadaşıyla birlikte siyasî amaçlar için sürgün edilen Arvasî, 1979 yılında emekli olmak zorunda kaldı.

« Hayretle gördüm ki, bu ülkede Türk kelimesinden ürkenler var. Yine hayretle gördüm ki, bu ülkede İslam kelimesinden ürkenler var. Ve yine ürpererek gördüm ki, bu ülkede Türk ve İslamkelimelerinin yan yana gelmesinden dehşete kapılan kişi ve çevreler var. »

(Seyyid Ahmet Arvasî)

Emekli olduğu yıl, Milliyetçi Hareket Partisi Olağan Kongresi'nde "Genel İdare Kurulu Üyesi" sıfatıyla aktif siyasete atıldı. Diğer yandan çeşitli gazete ve dergilerde yazdı. Her gün Gazetesi'nde, "Türk-İslam Ülküsü" başlığı ile günlük makaleleri yayımlandı. 12 Eylül 1980 darbesine kadar partideki görevini ve yazılarını sürdürdü. Darbenin ardından Mamak Cezaevi'ne hapsedildi. Burada işkencelere maruz kaldı ve ilk kalp krizini burada geçirdi. Tahliye olduktan sonra ülkücü gazete ve dergilerde yazdı. Türkiye Gazetesi'nde Hasbihal başlığı ile makaleleri yayımlandı.

Arvasî'nin Mamak'ta geçirdiği kalp krizini Alpaslan Türkeş şöyle anlatıyordu:

« Tutukevinde geçirdiği kalp rahatsızlığı dolayısıyla Ankara mevki hastanesi'ne kaldırıldı. O gün, daha dün gibi hatırımdadır. Görevliler kendisini hastaneye gitmesi için aşağıya indirdiler. Biz, yukarıda kalmıştık. Odamın penceresinden dış kapının açıldığı merdivenleri görebiliyordum. Arvasî hocamızı hastaneye götürecek cankurtaran henüz gelmemişti. Ayakta bekleyecek hali yoktu, bitkin bir vaziyette taş merdivenlere oturarak cankurtaranın gelmesini bekledi. Yukarıdan askerlere seslendim. Bir binbaşı çıktı. Kendisine Arvasî Bey'in rahatsız olduğunu, bir sandalye getirilmesi için emir buyurulmasını rica ettim. Bu ricamdan sonra bir sandalye getirdiler. Daha sonra cankurtaran geldi ve uzaktan birbirimize el sallayarak ayrıldık, vedâlaştık. »

Eserleri

- Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz

- Doğu Anadolu Gerçeği

- Eğitim Sosyolojisi

- Hasbihal (6 cilt)

(Hasbihal, daha sonra konularına göre şu isimlerde yayınlanmıştır:)

1- Emperyalizmin Oyunları

2- Devletin Dini Olur mu

3- Kadın Erkek Üzerine

4- İnsanın Yalnızlığı.

- İleri Türk Milliyetçiliğinin İlkeleri

- İnsan ve İnsan Ötesi

- Kendini Arayan İnsan

- Şiirlerim

- Türk-İslâm Ülküsü (3 Cilt)

Seyyid Ahmet Arvasi Kitapları - Eserleri

  • İnsanın Yalnızlığı
  • Kendini Arayan İnsan
  • İnsan Ve İnsan Ötesi
  • Eğitim Sosyolojisi
  • Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz
  • Şiirlerim
  • Sahte Dindarlar Sahte Laikler
  • Doğu Anadolu Gerçeği
  • Mamak Günleri
  • Türk İslam Ülküsü 1
  • Türk İslam Ülküsü 2
  • İlm-i Hal
  • Hasbihal 1
  • Hasbihal 2
  • Hasbihal 3
  • Hasbihal 4
  • Hasbihal 5
  • Hasbihal 6
  • Türk İslam Ülküsü 3
  • Düşünen Adamdan Mektup Var
  • Türkiyede Şark Meselesi ve Alınacak Tedbirler
  • Sohbetler
  • Devletin Dini Olur mu?
  • Akıl ve Gönül
  • Türk İslam Ülküsü I-II-III
  • Manevi Yönelişler
  • Şüphe ve İman
  • Milletlerin İtibarı
  • Size Sesleniyorum
  • Fikir Sefaletine Örnekler
  • Kadın Erkek Üzerine
  • Emperyalizmin Oyunları
  • Davamız: İ'la-yı Kelimetullah İçin Nizam-ı Âlem
  • İlmi Hal
  • Medenileşme ve İslamiyet
  • İlmi Tavır ve Ötesi

Seyyid Ahmet Arvasi Alıntıları - Sözleri

  • Kısacası, insan başıboş kalmakla bahtiyar olacağını sandı ve yanıldı. Bu konuda yüce ve mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'de (Kıyamet Suresi, ayet:36'da) "İnsan kendini başıboş bırakılacak mı zanneder?" diye buyrulmuştur. (Sohbetler)
  • Fert, kendini himaye edemeyen cemiyete, önceleri küser; sonra ona isyan ederek "bildiği gibi" yaşamaya ve hareket etmeye yönelir. Bu isyanını da "hürriyet" çığlıklarıyla maskeler. Oysa kişi, cemiyete karşı isyan çığlıkları bastığı bu anda, cemiyetin şefkat ve himayesine ne kadar muhtaçtır. (İnsanın Yalnızlığı)
  • Kollektif ruh, ferdi ruhların bir toplamı değil, onu aşan bir sentezdir. (Eğitim Sosyolojisi)
  • İnsanı geri kalmış hiçbir cemiyet asla kalkınamaz. İnsanı, geri kalmışlıktan kurtarmanın tek yolu da ferdin ve cemiyetin muhtaç olduğu eğitimden geçirilmesidir. (Kadın Erkek Üzerine)
  • (...) Görülüyor ki, ilmin gelip dayandığı noktada, materyalizm değil, İslâm güç kazanmaktadır. İslâm, bindörtyüz yıldan beri, bütün varlıkların Mutlak Varlık olan Allah ile var olduklarını ve bütün âlemin O'nun "yaratıcı soluğu" ile yenilenip durduğunu savunup durmaktadır. Kâinatta, her an "enerji demetleri halinde" yeni bir güç püskürtüldüğünü müşahade eden ve buna "quantumlar" adını veren modern fizikçinin idraki yavaş yavaş da olsa İslâm'a açılmaktadır. (Şüphe ve İman)
  • Unutmamak gerekir ki, deha üstün zekadan çok, büyük bir ülküye, sarsılmaz bir imana, tükenmez bir sabra, yılmaz bir iradeye, devamlı bir dikkate ve disiplinli bir çalışmaya dayanır. Bazılarının sandığı gibi, insan anasından dahi olarak doğmaz. Dahilerin hayatını inceleyiniz, istisnasız hepsinde çalışma temposu delicedir ve iş başarma ve eser verme arzusu ihtiras derecesindedir. Yoksa nice üstün zekalı ve kabiliyetli insan gördük ki, sırf bu vasıflara sahip olma iradesini gösteremedikleri için bir iz bırakmadan kaybolup gittiler. (Türk İslam Ülküsü 3)
  • inanmak ve bilmek farklı şeylerdir.Her "bilen" inanmış değildir. (Size Sesleniyorum)
  • Güneş iner, çıkar durur, Ömür boşa akar durur, Nice canlar uçar gider, Gafil neden bakar durur? (Şiirlerim)
  • "Sonunda ölüm bulunan bir dünya insana mutluluğu vermez, sadece aratır." (Kendini Arayan İnsan)
  • Türk milliyetçisi, Türk içtimai ırkını benimser, sever ve sevdirirken ailesini de bu espri içinde kurmaya çalışır. Bununla beraber, başka "içtimai ırkları" da Allah'ın birer "ayeti" olarak değerlendirir. Seyyid Ahmet Arvasi (Türk İslam Ülküsü I-II-III)
  • . Bizim mücadelemiz, bütün insanların layık oldukları şeref üzere kalmalarını temin etmek içindir. . (Türk İslam Ülküsü 3)
  • Nitekim , İslam'dan önce , " Tanrı'nın kırbacı " olarak anılan Türkler , İslam'dan sonra "Tevhidin sözcüsü " ve " Nizamın öncüsü " olmakla şereflendiler." İ'la-yı Kelimetullah " ve " Nizam-ı Alem " bayraktarlığı yaptılar. (Fikir Sefaletine Örnekler)
  • Aydınların ve devlet adamlarının en önemli görevi; ... insanımızı, ne suretle kendine ve cemiyetine verimli kılabileceği hususunda tam bir düşünme ve araştırma seferberliğine davet etmektir. (Kadın Erkek Üzerine)
  • Sevgili Peygamberimiz'e göre, maişetini, helâl yollardan kazanmak için çırpınan ve cemiyetin -yanlış telakkiye kapılarak- aşağı bulduğu iş ve mesleklerde çalışan bir mümin, elbette, cemiyetin en yüksek katlarını ele geçirmiş bulunan ve gayrimeşrû gelir kapıları arayan bazı haramzâdelerden daha şereflidir. Bu konuda Şanlı Peygamberimiz şöyle buyururlar: "Helal kazanmak için, beğenilmeyen bir yerde bulunana Cennet vacib olur." (Manevi Yönelişler)
  • Oysa, tarihimiz diyor ki, " Batı , Türk Milletinin melcei ve kurtuluşu sığınağı değil,fetih hedefidir." Atalarımız , hiçbir zaman Avrupalı'yı " kurtarıcı "olarak görmedi, aksine onları " kurtulmaya muhtaç " bildi. (Fikir Sefaletine Örnekler)
  • İnsan, bir ülke için en önemli güç kaynağıdır. İnsanı cahil ve geri bırakılmış bir ülkenin sosyal hayatı da, kültür hayatı da, ekonomik hayatı da, politik hayatı da perişandır. (Sohbetler)
  • ...inançsızlık, insan fıtratına uymadığı için, onlar [inanmayanlar], sürekli olarak mutsuz, huzursuz ve tedirgindirler, cemiyetle irtibatları zayıfladığı için egoist olurlar, onların beden ve ruh sağlıkları her an tehlikeye marûzdur ve çok defa "anti-sosyal" (cemiyete aykırı) tavır ve davranış içindedirler. İntibaksızdırlar, efelik taslamalarına rağmen "mustarip"tirler... İnançsızlar, " boş bir vicdan" taşımanın acısını sık sık beyinlerinde ve yüreklerinde duyarlar. Bu boşluğu doldurmak için çareler ararlar, olmadık şeylere başvururlar. "Dîne afyon" diyen bu kimseler, her ne hikmetse, bizzat kendilerini "afyonla, esrarla, eroinle, kokainle ve alkolle" uyutmaya ve uyuşturmaya yönelirler. Gerçekten de yapılan araştırmalar göstermiştir ki, inançsızlar arasında bu gibi, uyuşturucu düşkünlerinin sayısı hayli kabarıktır. Öte yandan, mabetlerden kaçan bu gibi inançsız kimseler, bilhassa, kendilerine benzer kimseler bulmak ve onlara için dökmek için ne kadar "menfi hane" varsa oralara koşarlar. Meyhanelerde, esrar tekkelerinde ve benzeri yerlerde, başlarını masaya koyup ya hüngür hüngür ağlayan veya mânasız kahkahalarla dikkat çekmeye çalışan niceleri var... (Şüphe ve İman)
  • Açlığı, sadece midelerindeki sancıdan ibaret zanneden, beyinlerindeki ve kalblerindeki açlığı duymamazlıktan gelen nice insanlar tanıdım... (Kendini Arayan İnsan)
  • Başkalarını bilmem ama, İslâmiyet, bir cemiyet ve cemaat dinidir. İnsanları, birbiri ile dostluğa, kardeşliğe ve yakınlığa dâvet eder. Cemiyet ile ferdî, birbiri ile kaynaştırır ve bütünleştirir. Bunun yanında hemen belirtmeliyiz ki, sosyologlar, psikologlar, psikiyatristler ve pedagoglar, "inançsızlığın, marazî bir kaçış ve yalnızlaşma mekanizması" olduğu kanaatindedirler. Yapılan ilmî araştırmalar göstermiştir ki, inançsızlar, genellikle "egosantrik" (kendini merkez sanan), yalnız ve hatta egoist kimselerdir. Bu durumları ile intihara, çıldırmaya ve suça daha yakın durmaktadırlar. Bu konuda o kadar çok eser yazılmış ve müşahede ortaya konmuştur ki, saymakla bitmez. (Şüphe ve İman)
  • "El değmemiş bahçeden ırkım ahlak dererken Vatan aşkı imanla gönülde sulanacak. Kendini kaybetmiş Türk, kendisini ararken Ve ufuktan Türk-İslam Güneşi parlayacak" (Şiirlerim)

Yorum Yaz