tatlidede
tatlidede

Sınır - Suat Derviş Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Sınır kimin eseri? Sınır kitabının yazarı kimdir? Sınır konusu ve anafikri nedir? Sınır kitabı ne anlatıyor? Sınır PDF indirme linki var mı? Sınır kitabının yazarı Suat Derviş kimdir? İşte Sınır kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 07.05.2022 00:00
Sınır - Suat Derviş Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Suat Derviş

Editör: Serdar Soydan

Tasarımcı: Hamdi Akçay

Yayın Evi: İthaki Yayınları

İSBN: 9786257650489

Sayfa Sayısı: 288

Sınır Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Sana erişmek istiyorum, erişemiyorum. Sanki gözle görünmeyen kuvvetler tarafından şiddetle korunan bir sınırın birimiz bir, diğerimiz öteki tarafındayız. Sana erişmeye imkân bulamıyorum. Bana o kadar yakınsın, yan yanayız ve arada geçilmez bir çizgi var.”

Evet, Ayla ile Osman arasında aşılması güç bir sınır var. Peki, ya aşk? Aşk her zorluğu, her imkânsızı yenemez, her sınırı aşamaz mı?

Suat Derviş en önemli eserlerinden biri olan Sınır’da bu sorunun cevabını arıyor. Farklı sınıflardan, farklı hayatlardan iki gencin, İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde verdikleri bir arada kalma mücadelesini tüm ayrıntılarıyla anlatıyor.

Suat Derviş’in Romanlarında Kadınlar ve Yoksulluk” başlıklı bir tez de hazırlayan Çiğdem İlker, “Aşkın ve Savaş’ın Romanı: Sınır” başlıklı yazısıyla sizin için romanı derinlemesine inceliyor.

Sınır Alıntıları - Sözleri

  • Seven insan senin yaptığını yapar mı hiç?
  • Bilen adam daha iyi dövüşür. İyi bir şey için dövüşmek, iyi bir şey için dövüştüğünü bilmek başka, hiçbir şey bilmeden dövüşmek başka. Ve herkes iyiyi, eğriyi birbirinden fark ederse belki o zaman bu dünya daha iyi olur.
  • Evet, terk edilmek acısını tattım. Bu çok müthiş bir azaptı. Fakat insan her şeye alışıyor...
  • Ben aşk olmasa yaşanabileceğini dahi kabul etmiyorum.
  • Gülü tarife ne hacet? Ne çiçektir o biliriz biz..
  • Dünyada olacak şey var, olmayacak şey var.
  • Büyük sevinçlerin yorgunlukları da, büyük eziyetlerin yorgunlukları gibi insanı uykusuz bırakıyor.
  • Sevilen erkekle mesut olmak için evlenmek şart değildir.
  • …ilk defa size dikkatli baktığım anda sizi beğendim” diye ekliyor. “Aramızda yine fark var. Ben sizi ilk gördüğüm anda sevdim.”
  • Sevmek ne güzel şeymiş! Hesapsız, dalaveresiz, muhasebesiz kendini bütün hissine bağlayarak, bütün samimiyetiyle, bütün varlığı ile sevmek ne güzel bir şeydi. Muhiti içindeki en iyiyi, mükemmeli seçerek sevebilmek...
  • Keşke sevmeseydim.
  • Bizim dünyamız yüzünde bugün paraya ihtiyaç hissedilmeden elde edilecek tek bir saadet bile yoktu.
  • Büyük sevinçlerin yorgunlukları da, büyük eziyetlerin yorgunlukları gibi insanı uykusuz bırakıyor
  • Osman... Osmanım bilirsin ki aşkın en istemediği karşılık merhamettir. Beni merhametinden esirge. Onu istemiyorum. Ben senden tek şey istiyorum; samimiyet!
  • “Sen ki hayatı benden daha iyi bilsen diye hayat sana lazım gelen bütün dersleri ve tecrübeleri veriyor da sen nasıl olup da böyle çocuk kalıyorsun?

Sınır İncelemesi - Şahsi Yorumlar

“Sınır” üzerine içimden gelenler: Sınır, Suat Derviş’ten okuduğum ilk romandı. Okuması kolay ve zevkliydi. Klasik bir zengin kız fakir oğlan hikayesinden ziyade karakterler ve mekanlar vasıtası alt metninde sağlam bir dönem eleştirisi yapıldığını söyleyebilirim. Benim de ilgimi çeken romanın konusundan ziyade vermek istediği mesajlardı. Bu yüzden bu incelemeyi yazma ihtiyacı hissettim. Buradan sonrası spoiler içerebilir. Romanda bahsi geçen üç ana karakterimiz var diyebilirim. Ayla, Muhsin ve Osman. Bu üç karakter dönemin Türkiye’sinde bulunan sınıfları temsil ediyorlar. Zengin bir ailenin kızı olan Ayla, orta gelirli memur kesimi anlatan Muhsin ve işçi sınıfını temsil eden Osman. Bu üç karakter çok gerçekçi bir şekilde anlatılıyor romanda. Yazarın bu karakterleri oluşturmasındaki başarısını hayatına baktığımızda anlayabiliriz. Dönemin sınıfsal farkları hakkındaki bilgisini yaptığı röportajlardan, gözlemlerden ve kendi yaşamına borçlu olduğunu düşünüyorum. Roman, İkinci Dünya Savaşı’nın bu sınıflara nasıl yansıdığını da başarılı bir şekilde göstermektedir. Ayla’nın yaşadığı ortam, kendi zümrelerine ait olmayan insanlar hakkında hiçbir bilgisinin olmamasına sebep olmaktadır. Muhsin ise yaşadığı toplumun (gazeteci olmasından da dolayı) gerçeklerinin farkında bir karakterdir. Osman ise hayaller içerisinde gerçeklerden kaçarak yaşamaktadır. Nitekim bu gerçekleri romanın sonunda acı bir şekilde görmektedir. Bu kısa incelemeyi kitabın özeti mahiyetinde bir alıntı ile yapmak istiyorum. “Dünyada olacak ve olmayacak şeyler varmış derlerdi. İnandım. Bizim birleşmemiz... İşte bu olmayacak şeylerdendir.” (Ömer Fırat Çağlar)

Sınır PDF indirme linki var mı?

Suat Derviş - Sınır kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Sınır PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Suat Derviş Kimdir?

Suat Derviş (d. 1903, İstanbul - ö. 23 Temmuz 1972, İstanbul), Türk gazeteci, yazar.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde gazeteciliğe başlayan Suat Derviş Hanım, ülkenin öncü gazetecilerinden biri ve döneminin en üretken yazarlarındandır..

Otuza yakın roman, pek çok hikaye, makale, eleştiri ve çeviriler yayımlanan Suat Derviş’in en bilinen eseri Fosforlu Cevriye’dir. Eseleri yabancı dillere çevrilen ilk Türk yazarlardandır. Adı, toplumcu gerçekçilik ile birlikte anılır.

Avrupa’ya muhabir olarak giden ilk kadın gazeteci, ilk basın sendikasının beş kurucusundan biri ve ilk başkanı, Devrimci Kadınlar Birliği'nin kurucusudur. Kadın hakları, demokrası alanlarında mücadele etmiş bir aktivisttir.

Hayatı

Gençliği

1903 yılında İstanbul'un Moda semtinde dünyaya geldi. Varlıklı bir ailenin ortanca çocuğu idi. Ailesi ona Hatice Suat adını koydu ancak Suat erkek ismi olduğundan kayıtlara Hatice Saadet olarak geçti. Babası, Darülfünûn’un kurucularından kimyager Müşir Derviş Paşa’nın oğlu tıp profesörü İsmail Derviş Bey, annesi Abdülmecid’in mabeyncilerinden Kamil Bey’in kızı Hesna Hanım’dır. Osmanlı'da Telefon İdaresi'nde çalışmaya başlayan ilk kadınlardan Hamiyet Hanım’ın kardeşidir.

Çocukluk çağında evde özel eğitim görüp Fransızca ve Almanca öğrendi.Eğitimine Kadıköy Numune Rüştüyesi’ne, ardından Bilgi Yurdu’na devam etti. Çocukluğundan itibaren yazmaya ilgi duydu. Hezeyan başlıklı mensur şiirini, çocukluk arkadaşı Nazım Hikmet 1918’de Alemdar gazetesinin edebiyat ekine göndererek yayımlattı. Bu, onun yayımlanan ilk eseridir. Henüz çocuk yaşta olan Suat Derviş edebiyat dünyasına Mehmet Rauf tarafından “hassas bir ruha sahip ve olgun bir müellifin habercisi" olarak tanıtıldı.

Bu yıllarda Nazım Hikmet ile arkadaşlığının şairin ona duyduğu tek taraflı bir aşka dönüştüğü iddia edilir.Şair Nazım Hikmet, 1920’de Gölgesi adlı şiirini Suat Derviş’e ithafen yazmıştır.

İlk eserleri

Suat Derviş’in ilk romanı olan Kara Kitap 1921 yılında basıldı. Edebiyat dünyasında hayret ve şaşkınlıkla karşılanan bu eserde ölüme mahkum güzel ve hassas bir genç kızın son nefesine kadarki yaşama arzusunu belirten iç seslerini ve duygularını anlattı. 1923’de yazdığı Hiç Biri romanını, Ne Ses Ne bir Nefes (1923), Bir Buhran Gecesi (1924), Fatma'nın Günahı (1924), Gönül Gibi (1928) ve Latin harfleri ile yazdığı ilk eser olan Emine(1931) romanları izledi. Bu romanlarında İstanbul’un üst düzey yaşamından kesitler sundu; ilişkileri anlattı; kadının toplumsal konumunu özgürlük talebini irdeledi. 1925’te ilk hikayeleri Almanca’ya çevrildi.

İlk gazetecilik deneyimleri

Derviş, ilk romanı yayımlandığı sırada Alemdar gazetesinde çalışmaktaydı. 1922'de Ankara hükümetinin temsilcisi olarak İstanbul'a gelen Refet Bey’le ilk röportajı Alemdar gazetesi için yaptı.

Bir süre sonra Alemdar’dan ayrılıp İkdam’a geçti ve gazetede bir kadın sayfası hazırlayacak bu konuda öncü oldu.

Berlin yılları

1927’da konservatuar eğitimi için kardeşi Hamiyet Hanım ile birlikte Almanya'ya gönderildi; Berlin’de Sternisches Konservatuvarı’nda piyano dersleri aldı. Bir süre sonra ailesinden habersiz Berlin Üniversitesi Felsefe ve Edebiyat Fakültesi'ne kaydoldu. Faşizmin yükselmesine tanıklık ettiği Almanya’da öğrenciliği sırasında gazete ve dergilerde çalıştı. Yazıları çeşitli edebiyat ve sanat dergilerinden siyasi gazetelere kadar pek çok yayın organında yayımlandı. 1932’de babasının ölümü üzerine fakülteden mezun olmadan Türkiye'ye döndü.

Yurda dönüş ve 1930’lu yıllar

Yurda döndükten sonra Babıali’nin başarılı muhabirleri arasına girdi; İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara’da çıkan pek çok gazetede yazılar yayımladı. Bir yandan da roman tefrika etmeyi sürdürdü. Onu Bekliyorum (1934), Onları Ben Öldürdüm (1935), Baba Oğul (1936) romanları çeşitli gazetelerde tefrika edildi.

Resimli Ay’da çalışmaya başlaması ile solcu basın dünyasına adım attı. 1936 yılında Son Posta gazetesinde çalışırken Montreeux Konferansı'nı izlemeye gitmesi ona yurtdışına giden ilk kadın gazeteci unvanını getirdi.

1936 yılından itibaren çalışmaya başladığı Tan gazetesinde kadın sorunlarına değindi ve dış siyaset olayları ile ilgili haberler yaptı. Bu gazetede çalıştığı dönemde Sovyetler Birliği’ne yaptığı gezi, düşünce dünyasını etkiledi.Dönüşünde yayımladığı röportaj dizisi, "kıpkızıl komünist" olarak damgalanmasına ve gazeteden ayrılmak zorunda kalmasına neden oldu.

Gezinin yapıldığı 1937’de tefrika edilen Bu Roman Olan Şeylerin Romanı görüşlerindeki değişimi yansıtır. Gazetelerde nazizme, faşizmin yükselişine ve adaletsizliğe karşı yazılar yayımlarken romanlarında köşklerde yaşanan aşkları, yemek ziyafetleri ve davetleri yazmayı reddeden yazar, artık toplumcu- gerçekçi bir edebiyat anlayışına yönelmiştir. 1938’de Bir İstanbul Gecesi tefrika edildi, 1939’da "Hiç romanı yayımlandı.

Politik yaşamı ve mahkumiyeti

Suat Derviş’in sol görüşleri, kısa süren ilk üç evliliğinin (Seyfi Cenap Berksoy, Selami İzzet Sedes, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ile) ardından 1941 yılında Türkiye Komünist Partisi (TKP) genel sekreteri Reşat Fuat Baraner ile yaptığı evlilik ile pekişti. Baraner ve Derviş’i bir araya getiren, partinin talebi doğrultusunda çıkarttıkları "Yeni Edebiyat Dergisi" olmuştu. Çift, Türkiye'de toplumsal gerçekçi akımın ilk yayın organlarından sayılan dergiyi 15 Ekim 1940-15 Kasım 1941 arasında yirmialtı sayı yayımladı. Derviş, dergide kısa öyküler, fıkra ve eleştiriler yazdı. Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Hasan İzzettin Dinamo gibi genç yazar ve şairlerin tanınmasına yardımcı oldu.

1944’te Zeynep İçin romanını yazdı. Aynı yıl Biz Üç Kardeşiz, Fosforlu Cevriye, Çılgın Gibi” romanları gazetelerde tefrika edildi.

"Niçin Sovyetler Birliğinin Dostuyum?" adlı incelemesinin 1944’te yayımlanmasından sonra gazeteci kimliği ile hiçbir yerde iş bulamayan Suat Derviş, gerçek ismi olan “Hatice Saadet Baraner” yerine takma adla yazılar yazmaya başladı. Aynı yıl TKP Soruşturmaları ve tutuklamaları çerçevesinde eşi Reşat Fuat Baraner ile birlikte tutuklandı. Sorgu sırasında çocuğunu düşüren yazar, Reşat Fuat Baraner'i sakladığı ve yasadışı Türkiye Komünist Partisi'ne katıldığı gerekçesiyle yargılandı, 8 ay tutuklu kaldı.

Hapisten çıktıktan sonra büyük sıkıntı çekti.. Geçimini sağlamak için Almanca, İngilizce ve İtalyanca çeviriler ve editörlük yaptı. Tiyatro piyesleri ve radyo skeçleri yazdı. 1947’de "Büyük Ateş ", 1950’de "Yaprak Kıpırdamasın " romanları tefrika edildi.

Paris yılları

1951’de tekrar tutuklanan eşinin 1953’de yargılanmaya başlaması üzerine kendisinin de tekrar tutuklanma olasılığına karşılık ülkeden ayrıldı; İsveç'teki ablasının yanına yerleşti. Avrupa’da çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yayımladı; kendisini yurtdışında tanıtacak kitapları kaleme aldı.

Zeynep İçin romanını Ankara Mahpusu adıyla yeniden yazdı. Romanı, ablası Hamiyet Hanım Fransızca'ya çevirdi. 1957’de Le Prisonnier d’Ankara adıyla yayımlanan eser on sekiz dile çevrildi ve o kadar beğenildi ki eleştirmenler tarafından Ivo Andriç’in Drina Köprüsü’nden bile daha iyi bulundu.Daha önce yayınlatamadığı Çılgın Gibi eserini Fransızca’ya çevirdi. Eser, Les Ombres du Yali (Yalının Gölgesi) adıyla 1958’de yayımlandı.

Yurda dönüşü

Reşat Fuat Baraner’in hapisten çıkmasının ardından 1963 yılında Türkiye’ye döndü. Bu dönemde takma isimler roman ve hikayeler, çocuk masalları yazdı, tercümeler yaptı. Aksaray’dan Bir Perihan adlı romanı 1963’te Gece Postası’nda tefrika edildi. Fosforlu Cevriye, öğrenci ayaklanmaları ve sert isyanların zirveye ulaştığı 1968'de May Yayıncılık tarafından Ankara Mahpusu ile birlikte yayımlandı.

Son yılları ve ölümü

1968 yılında eşini, 1970 yılında ise ablasını kaybetmesi onu derinden etkiledi. İki gözünde de ciddi sağlık sorunları çıkana kadar yazmaya devam etti.Moskova’da geçirdiği ameliyat sonrası gözlerinden birinin belli oranda düzelmesinin ardından arkadaşı Neriman Hikmet ile birlikte Devrimci Kadınlar Birliği'nin kuruluşunda görev aldı. Derneğin kapatılması üzerine yeniden yazarlığa ağırlık verdi. Sürekli göz altında tutulan Şişi’deki evini devrimci gençlere açıp onları gizledi. 1971’de evi basıldı, birçok solcu genci evinde sakladığı ortaya çıkınca tutuklandı.

Ertesi sene Fosforlu Cevriye 'yi Gülriz Sururi için senaryoya dönüştürdükten kısa süre sonra şeker hastalığının vücudunda yarattığı tahribat sonucu hastaneye kaldırıldı. 23 Temmuz 1972'de Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi'nde hayatını kaybetti.

Suat Derviş Kitapları - Eserleri

  • Fosforlu Cevriye
  • Ankara Mahpusu
  • Çılgın Gibi
  • Bir Haremağasının Hatıraları
  • Kara Kitap
  • İki Kadın İki Aşk
  • Aksaray'dan Bir Perihan
  • Hiç
  • Gönül Gibi
  • Şoför Mustafa
  • İstanbul'un Bir Gecesi
  • Kendine Tapan Kadın
  • Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır
  • Hiçbiri
  • Behire'nin Talipleri
  • Dirilen Mumya
  • Beni mi?
  • Sınır
  • Ahmet Ferdi Bir Kış Gecesi
  • Anılar Paramparça
  • Alev Dudaklı Kadın
  • Emine
  • Onu Bekliyorum
  • Yeniden Yaşayabilseydik
  • Hepimiz Birbirimizin Örneğiyiz
  • Fukara Ölüsü
  • Fosforlu Cevriye
  • Niçin Sovyetler Birliği’nin Dostuyum?

Suat Derviş Alıntıları - Sözleri

  • "Sen hiç tek başına, kimsenin bulunmadığı ve hiç bir aksiseda (yankı) vermeyen bir boşlukla konuştun mu?" (Kendine Tapan Kadın)
  • “Alnının teri, yorgunluğun, canın pahasına kazanıp bıraktığın şeyler kime kalacak biliyor musun, tanımadığın birsürü insana.” (Beni mi?)
  • Siyah istanbulin ve kırmızı fes giyen haremağaları canlı mahluklardan ziyade birer heyulayı hatırlatıyorlardı. (Bir Haremağasının Hatıraları)
  • ben kimseyi sevmedim. (Kara Kitap)
  • Hayat öyle güzel bir şey ki yarabbi! (Yeniden Yaşayabilseydik)
  • Hiç kimse kendinden başkasını, hakiki muhabbet diye anladığımız duygularla sevemez! Sade ben değil, herkes... herkes öyle. Tahlil etmeyen, menfaatsiz, fedakâr sevgiler, şimdi bize sizin zamanınızın hikâyeleri kadar hayali geliyor. Başka asırların zevkini okşayacak tarzda yapılmış, şiirler, besteler gibi, ruhumuzda ufacık bir tesir bırakmadan, kaybolup gidiyor. (Hiçbiri)
  • Yaşamak için sana ihtiyacım var. (Yeniden Yaşayabilseydik)
  • “Bu gece niçin bu kadar mahzunsunuz?” “Sana bu kadar yakın ve senden bu kadar uzak olduğum için.” (Çılgın Gibi)
  • Güzel serin bir menbaadan tatlı bir su içip hararetini teskin ettikten sonra bir bardak kuyu suyu içen adam, ne hissederse ben de bugün tanıdığım erkekler karşısında aynı hisle mütehassisim, insan beğenmediğini sevebilir mi? (Gönül Gibi)
  • Sahiden bir daha gelmeyecek mi ? (Şoför Mustafa)
  • Bizi çirkinleştiren veya utandıran şeyleri düşünmemek en hayırlısı değil miydi? (Aksaray'dan Bir Perihan)
  • -Niye güldün? -Ağlamamak için! (Hiç)
  • Bazen müellif ne kadar az eserine benziyor. (Anılar Paramparça)
  • O, kendisini herkesten kıskanıyordu. Kendisini kimseye layık görmüyordu. Kendisine aşkla arzuyla yaklaşan insanlardan nefret ediyordu. Kendilerini onun aşkına layık gören bu küstahlari tokatlamak istiyordu. (Kendine Tapan Kadın)
  • Saadeti dünyanın her kıtasında, her eğlencesinde, her hissesinde aradım. Ve nihayet onu evimde buldum. (Beni mi?)
  • Kalbimde bir cehennem yanarken, dünyada kopan kıyametin nazarımda ehemmiyeti yoktur. (Gönül Gibi)
  • Ben aşk olmasa yaşanabileceğini dahi kabul etmiyorum. (Sınır)
  • Gideceği yolu düşündükçe çarmıhını sırtında taşıyan bir İsa gibi bütün vücudu dehşetle titriyor ve dizleri hemen orada bükülüp kıvrılacak gibi adeta kesiliyor. (Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır)
  • Sen de bana onlar gibi kötü olma. Sen beni anla. (Yeniden Yaşayabilseydik)
  • Hiçbir saadet pürüzsüz olamaz. (Bir Haremağasının Hatıraları)

Yorum Yaz