tatlidede

Takva Üzere Kurulmayan Dostlukların Sonu Düşmanlıktır

Takva Üzere Kurulmayan Dostlukların Sonu Düşmanlıktır
Dostluğa vefa göstermeyenlere, dostluğu düşmanlığa tebdil edenlere dair…
 
Kardeşten (Kabil) katil olur, Yusuf’un kardeşleri, Nuh ve Lut’un hanımları hain olur da eski dosttan düşman olmaz mı hiç? Olur elbette… Eğer menfaatler öncelenmeye başlanmışsa, istikamet bozulmuşsa, hedefler şaşmışsa, amaçlar değişmişse, kişiler değişim yaşamışsa ve en önemlisi vefa bitmişse eski dostlar düşman olur elbette…
 
Kalpler ayrışınca yollar da ayrılır… Bu kâinatın gerçeğidir… Bu gerçek doğuda da batıda da aynıdır, dünden bugüne hiç değişmemiştir… Onun için dostları sadıklardan seçmek gerekir… Menfaate tapanlardan, makamlara yarananlardan, güce yanaşanlardan, şeytana şeytanlığı öğretecek kadar şeytanlaşanlardan uzak durmak gerekir…
 
Rabbimiz bizlere ; “Takvayı kuşanın ve sadıklarla birlikte olun” (Tevbe, 119) buyurur… Yine rabbimizin ihtarıdır bizlere ve dost edinme ihtiyacı duyan herkese; “O gün takvayı kuşananlar hariç tüm dostlar birbirine düşmandır” (Zuhruf, 63)… Ayetler bizlere “takvalı olun ve takvalı dostlar bulun, onlarla dost olun” mesajını vermektedir… Dostunu takva ehlinden seçmeyenler kıyamette düşman edinirler… Ayetler bizlere bunları söyler… Takva üzerinde olmayan hiç kimseden sadık dost olmaz, olsa olsa anlık dost olur, bu da aldatıcı dostluk olur…
 
Takvayı sadece namaz kılmak, nafile oruç tutmak, tatilleri deniz kıyılarında değil Kabe’de tavafla geçirmek, takkeli gezmek, sakalı uzatmak, şalvarlı dolaşmak, cübbesiz gezmemek, geceleri kıyamda geçirmek, elinden tesbihi düşürmemek olarak algılamayın sadece… Takva bunlardan çok daha kapsamlı, anlamlı, donanımlı ve dinamik bir kavramdır… Takva kavramında dinin temel gerçekleri yatmaktadır…
 
Takva, genelde “Allah’a karşı gelmemek, sakınmak” olarak tarif edilse de şahsen bu tanımı yeterli bulmamaktayım… Takva; haddini bilmektir, insana değer vermektir, insan hakkını yememektir, kullara zulmetmemektir, torpile meyletmemektir, adaletten ayrılmamaktır, zalime omuz vermemektir, mazluma arka çıkmaktır, sahipsizlere kol kanat germektir, mala tapmamaktır, makamlara aldanmamaktır, rabbi ekber bilmektir kısacası Allah’ın dinini bireysel ve toplumsal gerekleriyle yaşamaktır…
 
Hz. Peygamber bizleri dostluk konusunda uyarır ve “kişi dostunun dini üzerindedir” (Ebu Davud, Tirmizi, Muvatta) buyurur… Bu hadis, dostların dinleri, dilleri, kalpleri uyuşmazsa yolları da ayrılır demektedir… Peygamber dilinde dost dostun aynasıdır (Buhari, Edebü’l-Müfred), aynada görülen ise bakanın aynısıdır… Bu demektir ki dost dostun aynısıdır, tıpkısıdır, gayrısı değildir… Onun için dostlarınıza bakın ve kendiniz hakkında karar verin…
 
Mü’minlerin birbirine dost olduğunu (Tevbe, 71) belirten Kur’an “imanı, yol birlikteliğini, inanç birlikteliğini, eylem birlikteliğini” dostluğun temel kriteri olarak göstermektedir. Kardeşim Ebu Bekir gibi dürüst, sadık, vefalı, fedakâr ve kadirşinas olmalı dost dediğin… Onun için dostunu iyi seçmelisin, iyilerden seçmelisin, dostlukta takvayı düstur edinmelisin ve dost dediğini zor günlerde daha çok sahiplenmelisin…
 
Dün dost olanların ya da dost gibi görünenlerin, yedikleri içtikleri ayrı gitmeyenlerin belli bir zaman sonra birbirlerinden uzaklaştıklarını, aralarına mesafe koyduklarını hatta kimi zaman sırlarını saçtıklarını, birbirlerine düşman kesildiklerini görmekteyiz… Her birinin diğerini değişmekle, yoldan çıkmakla, doğruda olmamakla, vefalı davranmamakla suçladıklarına şahit olmaktayız... Halbuki dostluk sırları ifşa etmemeyi, geçmişe saygı duymayı, saygıyı bozmamayı, vefaya uymayı gerektirir… Eğer eski dostlar bu durumda değilse hiç dost olmamışlar sadece dost görünmüşler demektir…
 
Eski dostlar ya da dost görünenler birbirlerine düşman kesilmişlerse her birinin kendini sorgudan geçirmesi gerekir. Dün karşı durduğun yer bugün yardakçılık yaptığın yer olmuşsa, dün karşı durdukların kanlı bıçaklı oldukların en yakınların olmuşsa, üç kağıtçı-yalancı, şerefsiz bildiklerin en yakın dostlarının arasına girmişse; dün sohbet ettiklerin, güvendiklerin senden uzaklaşmışsa, yola çıktıklarını yolda bulduklarınla değiştirmişsen, hep onları suçlama dön ve kendini sorgula, biraz da kendini suçla… Belki de sensin yamulan, belki de sensin yanlış yapan, belki de sensin kendini sorgulamayan, sorgulatmayan…
 
Unutma! Para, makam, mevki ve mertebeler gelir gider, ama insanlık, onur, vefa, haysiyet, şahsiyet gitti mi bir daha geri gelmez… Haysiyet libasın kirlendi mi bir daha temizlenmez… Allah affeder belki ama kullar affetmez… Onun için sen sen ol sakın başkası olma, sen sen ol sakın başkalarına hoş görünmek için bin bir libasa bürünme, dostlarına sırt çevirme, düşmanlarına güvenme, takvadan ayrılma… Unutma! Dostun durduğu, duracağı yer, doyduğu ve güzel sözler duyduğu yer değil duyulduğu, durulduğu yer olmalı…
 
Kardeşim, Müslümanın münafıktan ayrıldığı yer neresi bilir misin? Müslümanı münafıktan ayıran nokta “VEFA”dır bilesin… Allah’a vefa, Müslümanlara vefa, dine vefa, dosta vefa… Ve bil vefanın olmadığı her işin sonu cefadır, her çaba boşunadır…
Hayat yolunu sadık dostlarla yürümek dileği ile…

Editör: Aydın

Yorum Yaz