tatlidede

Tellallar Çarşısı, 1972

Tellallar çarşısı esnafın gelmesi ile uyanırdı her sabah, ancak öğlene doğru kendine gelirdi. Mahmurluk giderdi açılan gözlerinden. Metal kepenkleri açılırdı kapıların, dükkanlar havalandırılır, temizlenirdi. Her dükkân sahibi kendi kapısının önünü sular süpürürdü, müşteriler birlikte beklenirdi.
Tellallar Çarşısı, 1972

İlk müşteriler genellikle köylülerdi. Dağlardan katırlarla gelen Kürt kadınlar, çocuklar ve erkekler, komşuları ile birlikte bir şenliğe gelir gibi doluşurlardı sokaklara. Rengarenk fistanları, renkli poşuları, renkli çatkılarıyla kadınlar ve hâkî yeşil giysileri ve poşularıyla erkekler, cıvıl cıvıl çocuklar sanki renk katarlardı çarşıya. Poşu Anadolu'nun birçok yöresinde kışın soğuktan yazın yakıcı sıcaktan korunmak için kullanılırdı bir zamanlar.

Örgülü saçları iki yandan omuzlarına inerdi kadınların. Bazılarının örgüleri arasında renkli boncuklar, ışıl ışıl gümüş pullar, paralar dikkat çekerdi. Güzel ve hüzünlü Kürt kadınları kimi zaman alınlarındaki, çenelerindeki dövmeleriyle, sürmeli gözleriyle, kınalı çıplak ayaklarıyla bir tablo oluştururlardı. Kendi coğrafyalarının verdiği karakteristik özellikleri ile güzeldiler. Onlar da erkekleri gibi yorulduklarında duvar diplerine çökerlerdi.  Berivanlar, Berfinler, Pervinler, Nesrinler sürmeli gözleri, boncuk halhalları ile hep güzeldiler, içtendiler.

Yanlarında küçük çocuklarını getirenler bebelerini sırtlarına bohçalarla bağlayarak taşırlardı. Diğer çocuklar eteklerine dolanırdı annelerinin. Erkeklerinin peşi sıra yürürlerken birbirlerine neler alacaklarını, neler satacaklarını anlatırlardı. Bütün hayaller dökülürdü Tellallar çarşısına birer birer. Kimi evlenecek yaştaki kızına yün almayı planlar, bir diğeri bir altın küpe, bir başkası bir acem halısı düşlerdi.

O sırada bir tellal ilk mezatı başlatırdı bazen. Omuzuna attığı bir Acem halısını ya da bir yanlığı o günün parasıyla satışa çıkarır, en uygun fiyata ulaşıncaya kadar yüksek sesle dükkanların önünden gider gelirdi. Yanlık taban halısının yanındaki boşlukları kapatan daha küçük boyuttaki halılara verilen addı.

Satışa çıkan eşyalar genelde taşınmak zorunda kalan ailelerin eşyaları olurdu.

Bu eşyaların içinde iyi antikalar da olurdu bazen. Aradan 50 yılla yakın bir zaman geçmesine rağmen tehcir sırasında eşyalarını komşularına emanet edip daha sonra geri dönmeyen Hristiyan ailelerin eşyaları olabilirdi.İsimleri zikredilirdi bazen, örneğin "Dibekciyan'ın dövme mangalı" gibi, açıklamalar kulaktan kulağa yayılırdı. Bazen kıyasıya pazarlıklar yapılır hayaller gerçekleştirilmeye çalışılırdı Tellallar çarşısında. Kürtler pazarlığı severdi.  

 

Çocuklar da boş durmaz, mızırdanarak isteklerini söylerlerdi. Erkek çocuklar büyümenin sembolü sayılan kasketi bir an önce alıp giymeyi düşlerlerdi. Kasket aynı zamanda modernleşmenin bir ölçütüydü. Kızların en büyük hayali büyüyüp gelin olmaktı. Yün yorganlar, halılar, bakırlar, çeyizlerini tamamlayacak gümüş işlemeli nalınlar, kildanlar, kirdenlikler hep genç kızlar için düşlenen eşyalardı.

Kızların çeyizleri için küçük birikimlerle alınan eşyalar sandıklarda bohçalarda saklanırdı. Her evde mutlaka fazladan yün, patiska, Amerikan bezi, tülbent gibi her zaman işe yarar olarak kabul gören, birgün nasıl olsa lazım olur denilen malzemeler yedekte tutulurdu. Hatta sabunlar da alındıktan sonra kuruması için bekletilir, böylelikle hem çabuk eriyip akmaz, ziyan olması önlenirdi, hem de her an el altında yedeklenirdi.

Pazar yerinden çarşıya doğru bir grup köylü ters yönde akın eder, doğru Bezzazlar çarşısına giderdi. Bunlar Pazarda işi bitenlerdi. Sanki herkesin acelesi vardı, alışveriş bitecek ondan sonra postane, hastane, dişçi işleri başlayacak daha sonra da tabii ki dönüş kaçınılmaz olacak.

Ulu Cami’nin Doğu kapısından hemen çıkıştaki küçük pazarda yanlarında getirdikleritarlalardan bahçelerden topladıkları meyve ve sebzeyi, kırlık yerlerden, dere kenarlarında kendiliğinden yetişen otları, kişniş, alıç, kuzu kulağı, nane, kinebre, ebegümeci gibi ürünlerini, bulgur ve dövme çeşitlerini boş yerlere sererlerdi. Bazı yiyecekler tane ile satılırdı, örneğin ceviz. Yeşil taze bitkiler demet ile, tahıllar Roma hukukundan kalma taslarla ölçülerek satılırdı. Al sat memnun ederdi her iki tarafı. Köylüler satıştan kazandıkları parayı nasıl harcayacaklarını planlarken alışveriş yapan şehirliler yüklerini nasıl taşıyacaklarınıpek düşünmezlerdi çünkü Mardin'in kadim emekçileri hamallar, ağır yükü evlere götürmeye hazırdılar. Sırtlarına vurdukları yükü adrese teslim taşırlardı. Abbaralar, merdivenler onların mutat yollarıydı.

Bu satırların yazarı ilerde onlar için şöyle yazacaktı;

Abbaralar bir konuşsa,

Anlatsalar o emekçileri.

Emekle alınterinin bir bedende buluştuğu

O çilekeş insanları,

İnilen çıkılan merdivenleri anlatsalar

Sabır, tevekkül ve şükür ile taşınan yükleri

Sırtlanan yüklerin ağırlığını,

Yürümekle bitmeyen yolları,

Yitip giden hayatları anlatsalar

İnsanın insana hizmet ettiği

En zor mesleklerden biri olan

Hamallığı anlatsalar,

Gerçek emekçileri

En iyi Abbaralar bilir o çileyi,

Kapı önlerinde ki o mutat konuşmaları onlar bilir,

En çok onlar duymuşlardır

Ağır günlerin sonunda içilen bir bardak suyun

Tadınadoyulmazlığını

Ve şükür dolu gözlerle bakan emektarların son sözünü…

"Sıf'tehmınveld'îlhelel u îlberekémın Alla."

(Siftah helal kuldan, bereket Allah'tan.)

Aynı bahçede karşılaşırdı Beyaz ve Mor İrisler, yani Mardinli şehirli ve köylü kadınlar. Şehirli kadınlar bir üst caddeden alışveriş yaparlardı. Ermeni usta kuyumcular, terziler, postane ve Ahmet Ondileci onlar içindi sanki. Diğerleri Bezzazlar çarşısında. Hepsi aynı yerde ama ayrı mevkilerdeydiler. Çünkü hayat gelirine göreydi, sınıfına göreydi.

Saat üçten sonra kalabalık azalırdı, tellal sesleri çoktan bitmiş olurdu, "Dikkat leben" bağrışları kesilirdi. Takas biter, esnafın, köylünün, şehirlinin yüzü gülerdi.

Mardin'in kalbi olan Tellallar çarşısı normal ritmine dönerdi.

Nesrin Aykaç

 

Editör: Nezir Güneş

Yorum Yaz