tatlidede

Troya'da Ölüm Vardı - Bilge Karasu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Troya'da Ölüm Vardı kimin eseri? Troya'da Ölüm Vardı kitabının yazarı kimdir? Troya'da Ölüm Vardı konusu ve anafikri nedir? Troya'da Ölüm Vardı kitabı ne anlatıyor? Troya'da Ölüm Vardı kitabının yazarı Bilge Karasu kimdir? İşte Troya'da Ölüm Vardı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 28.02.2022 00:00
Troya'da Ölüm Vardı - Bilge Karasu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Bilge Karasu

Yayın Evi: Metis Yayınları

İSBN: 9789753420907

Sayfa Sayısı: 152

Troya'da Ölüm Vardı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İlk kez 1963'te yayımlanan Troya'da Ölüm Vardı, yazarın ilk kitabı. Onu Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı ve Göçmüş Kediler Bahçesi takip ediyor. Bu üçlünün Karasu'nun yapıtında bir dönemi çizdiğini, bu yüzden Karasu'nun edebiyatı için Troya'da Ölüm Vardı'nın da iyi bir başlangıç olacağını düşünüyoruz.

"...Konuştuklarımız başlangıçta her zamanki gibiydi, biribirimizi kavrıyorduk, ele geçiriyorduk, sonra sonra işin can damarına geldik. Durdum. Benden söz açmıştı, beni bulmaktan... Durdum. Sen zaten arıyordun dedim, bir şeyler arıyordun dedim, onları bulmağa hazırdın dedim, o zaman karşına ben çıktım, hazırdın bulmağa, bende buldun o aradığını, bende görmek istediğin, bulduğun şeyleri bulmağa hazırdın... İpi uzatmıştım, elimdeydi, çekişine göre ya düğümü sağlamlaştıracak ya da çözecekti. Bekliyordum. Başını salladı. Bekliyordum..."

Bilge Karasu

Troya'da Ölüm Vardı Alıntıları - Sözleri

  • "..'Uzaklaşmak yetmiyor ama. Ayrıldığımı, onlardan başka olduğumu, yalnızca uzaklaştığımı bilmekle anlatmış olmam ki..."
  • "..Eve bakmıyordum yürürken. Bütün sevdiklerime öyle yaklaşmışımdır hep. Önce yöreyi yoklar, sonra birden dikerim gözümü ona. Ürperirim o zaman. Sevdiğim, olduğundan da güzel, daha değerli, daha sarsıcı görünür. Sonra gene yere bakarım. Kimi zaman bir harcama korkusu geçer içimden, 'Bu kadar güzel olunamaz, günahtır bu kadarı," derim. Yaşamağa çalışırım, beceremem..."
  • "..Konuşmamı istemediğini, konuşmayışından anlıyordum."
  • "..anlıyorum, daha doğrusu seziyorum artık anlamını, yanılmıyorum da, yanılmadığımı bi­liyorum. Belki de tutku yolunu tıkayan o an oldu, birden üzerine güvenmeyi andıran bir hal gelmişti, sesi açıldı, daha çok içmeğe baş­ladık... Ötekiler vardı ötekiler yoktu... Sonra ayrıldık —içimde ığıl ığıl bir şey akıyordu ha­tırlıyorum yılların ucunda en ucunda gelen tatlı bir su gibi yağmur yağsın isterdim o ge­ce yağmur yağsın saçıma dolup yüzüme aksın istiyordum ama kar yağıyordu o gün yağmıştı kar da diniyor ağırlaşıyordu yavaş yavaş bir don kaplıyordu ortalığı— o gece bir daha bu­luşmağa karar verilmişti ötekilerce, ben önce isteksiz davranmıştım —sevindiricinin ürkütücülüğünü duydum belki de tatlı suya ağzımı değdirmek susuzluğu artırır diye düşündüm belki de— neye karar vereceğimi bilemedim..."
  • İnsan böylesine sevebildikten sonra korkuyu atmalı içinden, yaşamalı, yalnızca yaşamalı, içinden bu yaşamanın kurdu olacak her türlü ölüm tohumunu atabilmeli, atmalı diyor hep.
  • Yaşamağa çalışırım, beceremem.
  • Bir kadının gözü on erkek gözünden daha iyi görür hakikatleri demiştim, inanmalıydı, anlamalıydı.
  • İnsan böylesine sevebildikten sonra korkuyu atmalı içinden, yaşamalı, yalnızca yaşamalı, içinden bu yaşamanın kurdu olacak her türlü ölü tohumunu atabilmeli, atmalı diyor hep. Ben de farkındayım ama o korkuyu hâlâ içimden atamadığımı anlıyorum ara ara...
  • " (..hepimiz suçlarımızı bile bile işlemiyor muyuz işleyip durmuyor muyuz işledikten sonra bir türlü yanaşmıyor değil miyiz ölüme ölüm bize ancak yapmayacağı­mızı yaptıktan sonra ağır gelmiyor mu?)"
  • "..Bir daha dağıldım. Bunun da gözlerinde bir parçam kaldı. Bundan sonra bunu da hesaba katmalıyım. Beni tanıyanlar arasında bu da olacak. Olmaz ama. Unutur o. Benim tanıdıklarım arasında bu da olacak. Gelmeseydim keşke, hiç gelmeseydim. Tanımayıverir, geçerdim. Şimdi o da var. Parçalarımı toplarken, bunun gözlerinde, yeşillerin dibinde kalanını da bulmak, unutmamak gerekecek."
  • "..Yalnızlığıma benden başka kimsenin çare bulamayacağını anlardım ama elimden ne gelebilirdi? Bilmiyordum. Dimdik, donuk, duruyordum pencereye karşı."
  • "..Çok sonra bir gün o, insan bir insanı severse sever sevmezse sevmez ama bir kez sevdi miydi kusurları eksikleri yanlışla­rıyla sevmeli dediğinde ben atıldım, o eksikle­ri yanlışları düzeltmeğe çalışmak seven insanın hakkı olmamalı mı diye sordum. Duraksa­madan konuştu: «Düşünülebilecek en yüksek ölçü bu olsa gerek iki dost arasında.» "
  • "..Ama ben sevdiklerime güvendim. Yanılmışım güvenir­ken. Güvendiğim için değil, eksik sevdiğim, sevmesini bilmediğim, sevginin kıyısında ya­şayan çakıl kişileri denizin parçası sayıp say­gıdan fazlasını gösterdiğim, sevgiyi onlara da sıçrattığım için yanılmışım. Bunu düşünürken bile yanlışlığa boğuluyorum. İnce hesaba kaç­tığım için."
  • "..Birden bütün yıldızlar dökülüyor. Kapının önü karanlık; yelle birlik yıldız kokusunu sokuyorum içeri, farkındayım. Kapıyı bu sıcakta bile kapalı tutuyorlar. Göksüz içerisi, pis kokuyor."
  • Ama, boşuna arıyorum değişik bir tarafını. Yüzü, sesi, kalbi, eskisi gibi.

Troya'da Ölüm Vardı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Herhangi bir şeyin değişmeyeceğini biliyorum. Her şey bitti,geçti.: Bilge Karasu’nun 1963 yılında yayınladığı ilk muhteşem kitabıdır. Kitap birbirini bütünleyen fakat kendi içinde de bağımsız düşünebilecek bölümlerden oluşan bir roman niteliğindedir. Karasu Troya’da Ölüm Vardı kitabında postmodern etkiyi değerlendirir. Yazar üslubunda -şair gibi cümlelerini kesik ve yarım,mısra düzeninde, noktalama ve yazım kurallarına uymadan-kendine has bir tarz oluşturmuştur. Bilge karasu kitabında “imge kuramının” peşine düşmüştür. Kitabında karışılıksız aşk, yalnızlık,suçluluk,dengesi kurulamayan ilişkiler ve ölüm imgeleri üzerinde durmuştur. Özellikle “ölüm imgesini” kitabın her bölümünde görmek mümkündür. Bilge Karasu’yu okuyan herkes kendi açısından yorumlayabilecek imgelere ulaşması mümkündür. Bu konuda okuyucuya özgürlük tanıyan Bilge Karasu anlaşılması zor fakat tekrar tekrar okunabilecek ve hayran olunabilecek bir yazardır. (Sevcan Topçu)

Aşkı, tutkuyu, bir annenin çocuğunu düşlerinden bile kıskanışını öyle mahir bir kalemle anlatmış ki yazar, duygu tahlillerini öyle mahir yapmış ki hayranlıkla bitirdim kitabı. Homofobikler okumasın uyarısında bulunmalıyım. Yazarın cinsel tercihi hemcinsleri yönünde bilindiği üzere, bu benim nezdimde değer düşürücü bir özellik değil, saygı duyuyorum. İki erkeğin birbirine sevdasını, bu ustalıkla, karşı cinsler arasında bile kaç yazar kağıda dökebilmiştir bilemem. İçinden yürüyüp geçtiği yangınları yazmış besbelli Karasu. 'Kısmet Büfesi'nden sonra okuduğum iki kitabıyla es vermişim sayıyorum. Tekrar aynı lezzette bir okuma yapma fırsatı sunan Bilge Karasu, iyi ki geçmişsiniz bu dünyadan. (ysmndmrl)

Troya'da Ölüm Vardı, okuduğum ikinci Bilge Karasu eseri. Gece'den önce okumam gereken kitap olduğu düşüncesine kapıldım. Bilge Karasu, kapalı ve yoğun anlatımıyla, sabırlı okuma deneyimi isteyen zarif ve kırılgan bir anlatımcı. Metinler arasında doğrudan bir akışın okurlarca görünmemesi Karasu 'nun verdiği bir karar. İlk sayfaların karanlığını aştıktan ve kitap kapandıktan sonra zihinsel devinim ve doğum gerçekleşmiş olacak. (Zuhal)

Kitabın Yazarı Bilge Karasu Kimdir?

Bilge Karasu (1930, İstanbul - 13 Temmuz, 1995), Türk öykü, roman, deneme yazarıdır. Aynı zamanda felsefeci yanı olan Karasu, metinlerinde felsefi sorunları işlemiş ya da onun metinleri felsefi incelemenin konusu olarak görülmüştür. Postmodern romanın Türkiye'deki önemli isimleri arasında değerlendirilmektedir.

Yaşamı

Bilge Karasu 1930'da İstanbul'da dünyaya geldi. Genellikle sanıldığının aksine, Musevi asıllı Osmanlı siyasetçi Emanuel Karasu ve onun yeğeni dünyaca ünlü yoğurt şirketi Danone Grubu'nun kurucusu İzak Karasu ile herhangi bir akrabalık ilişkisi bulunmamakla birlikte, Bilge Karasu'nun daha sonra Müslümanlığı seçmiş bulunan anne ve babası da Musevi asıllıdır. Şişli Terakki Lisesi'nde ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde öğrenim gördü. 1963 yılında, Rockfeller bursuyla gittiği Avrupa'dan 1964'de dönerek çevirmenliğe başladı. Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü'nde ve Ankara Radyosu dış yayınlar servisinde çalıştı. Ankara Radyosu için radyo oyunları yazdı. 1974 yılından ölümüne kadar Hacettepe Üniversitesi' Felsefe bölümünde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Ankara'da Nilgün Sokak'ta yıllarca küçük bir bodrum katında yaşadı. 14 Temmuz 1995'de pankreas kanseri tedavisi sürerken Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde öldü. Cebeci Asri Mezarlığı'na gömüldü.

Çalışmaları

Yazmaya 17 yaşında başladı. İlk yazısı 1950'de, ilk öyküsü de 1952'de Seçilmiş Hikayeler Dergisi'nde yayımlanan Bilge Karasu, bireyin sorunlarına ağırlık veren, onun günlük hayatındaki açmazlarını işleyen bir yazardır. Her insanın hayatında en az birkaç kere kafasından geçirdiği ya da yaşadığı "sevgi", "dostluk", "yalnızlık", "tutku", "inanç/inançsızlık", "korku" ve "ölüm" gibi kavramları imgesel bir dille anlatır. Okuyucu günlük hayatına tanıklık ettiği hikayedeki kahramanda ya da kişilerde kendinden parçalar bulur. Böylece kullanılan imgeleri de rahatlıkla bilinçaltında kendi yaşamına göre şekillendirip yorumlar, hikayeyle okur arasında bir bağ oluşur. Çünkü Karasu, insanla/insanüstüyü, olağanla/olağanüstüyü yapaylığa düşmeden, metnin doğal akışı/hayatın da kurgusal akışı içinde verir. Okurun hayal gücünü bir noktaya kadar özgür bırakır. Karasu kelimelerini özenle seçer. Dili işlenmiş, üzerinde çok çalışılmış, oynanmış bir dildir. Kullandığı arı Türkçe başka yazarlarda yapay ve zorlama dururken, onun metinlerinde hoş bir tat bırakır. Çünkü ritim düşünülerek, ses düşünülerek, görsellik düşünülerek kurulmuş, kurgulanmış, kusursuz olması istenmiş bir dille yazılmıştır.

Türkçe edebiyatın en özgün kalemlerinden biri olan Karasu "Gece" adlı kitabıyla Amerika'da verilen "Pegasus Ödülü"nü kazanan tek Türk yazardır; bu ödülle birlikte kitapları İngilizceye çevrilmiş ve ABD'nin çeşitli üniversitelerinde romanı Türk edebiyatı üzerine konferanslar vermiştir.

Ölümünden önce yayınlanan kitabı Narla İncire Gazel (1995), ölümünden sonra 1996'da yayınlanan son kitabı ise Altı Ay Bir Güzdür.

Anısına

Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi 13-14 Aralık 2010 tarihlerinde Bilge Karasu'nun doğumunun 80, ölümünün 15.yılı dolayısıyla "Altı Ay Bir Güz" başlığı altında Uluslararası Bilge Karasu Sempozyumu düzenledi. Başkanlığını Talat Halman'ın yaptığı sempozyuma Bilge Karasu'dan ingilizceye yaptığı çevirilerle 2004'te ABD'nin en önemli çeviri ödülünü (National Translation Award) kazanan Aron Aji ve kimi kitaplarını Fransızcaya çeviren Alain Mascarou ile edebiyat dünyasından isimler katıldılar.

Bilge Karasu Kitapları - Eserleri

  • Gece
  • Ne Kitapsız Ne Kedisiz
  • Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
  • Göçmüş Kediler Bahçesi
  • Kılavuz
  • Troya'da Ölüm Vardı

  • Altı Ay Bir Güz
  • Narla İncire Gazel
  • Şiir Çevirileri
  • Kısmet Büfesi
  • Nasıl Yazıyorsam Öyleyimdir
  • Susanlar
  • Öteki Metinler

  • Haluk'a Mektuplar
  • Lağımlaranası ya da Beyoğlu
  • İmbilim Ders Notları
  • Jean ve Gino'ya Mektuplar - Lettres A Jean Et Gino

Bilge Karasu Alıntıları - Sözleri

  • Sanat, o zaman, her şeyden önce bir tutum işiydi. Bir yenilik işiydi. Çerden çöpten de olsa çıkardı. (Öteki Metinler)
  • -Yalnızlık zorunlu bir durum olmadığı zaman daha çok hoşlanıyor. (Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı)
  • "Ama arada bir, inanılmaz şeyler de oluyor; olmasa, umut diye bir şey kalır mıydı zaten?" (Gece)
  • Erkeklerle kadınlar yalnız kaldılar; Cançekişen kuşların açık gagalarıyla, düşlere dalarak.. (Şiir Çevirileri)
  • Dile getirmek isteyip söylemekten çekindiklerimiz vardı. (Göçmüş Kediler Bahçesi)
  • Her şeyi unutmak istiyorum. "Ne diyorduk en son?" (Narla İncire Gazel)

  • "bekleyeceğim. sesini, sözünü, imgeni." (Haluk'a Mektuplar)
  • ANILARIM SENİN GELECE­ĞİN OLUYOR, GERÇEKLİK DUYUSUNU YİTİRİP, UZAK­TAN UZAĞA HEP SENİN SİV­RİLDİĞİN BİR PUS İÇİNDE YAŞAMAĞA BAŞLADIĞIM ŞUANDA. SEN AĞAÇTAN SEN AĞACA KOŞUYORUM, ARADAKİ PU­SARIK BATAKLIKTA AYRI­ŞIP YIVIŞAN GÜNLERİN HİÇLİĞİNDE. (Kısmet Büfesi)
  • "Aynada tanıyamadığım ben. Binlerce parça. Artık ben de olmayan yüzbinlerce parça." (Gece)
  • "Şimdi o atlasçiçeği saksılara sığmıyor." (Lağımlaranası ya da Beyoğlu)
  • Acıyı düşünmek yetmez. Acıyı duymanın yetmediği gibi. Hem düşünmek, hem duymak gerekir. Her şey gibi, bir bakıma. Mutluluğunun olanaksızlığı biraz da bundan. Yalnız duyulsa, ya da, yalnız düşünülse, mutluluğa erişmek o kadar kolay oluyor ki. (Haluk'a Mektuplar)
  • Alışmamız gerekenler: 1) Her bildiğimizi, her okuduğumuzu, karşımızda konuşanın da bilmesi, okumuş olması gerekmez. Oysa beğendiğimiz, değer verdiğimiz kimselerden bunu bekleriz, genellikle. Şu beklenti, acaba, 'ne'den kaynaklanıyor.? * Bilmediğimiz, bilmediğimizin farkına vardığımız bir konuyu, bir bilenin, bize 'derli toplu' anlatmasını, anlatabilmesini isteriz. Oysa, kabul etmekte isteksiz davrandığımız bir şey vardır: ''Toparlayıcılık'', ''derli toplu'' anlatmak işi, bir bakıma, ''konservecilik''tir. a) ''Toparlayıcılık'' konserveciliktir. b) Yaşayan düşünce; dilin içinde, bir adamın belli bir noktada (tarih, toplum, kültür v.b.) bir sezgiyi iletilebilir bir biçim içinde ''verebilmek'' için geçtiği yolların hepsini kapsayan bir ''yaşayan'' düşünce ile, değiş-tokuşa yarayan birtakım ''paralara'' dönüşmüş düşünce arasında doldurulamaz bir boşluk vardır. ba) Düşünceleri ''kaynağından'' okumak. bb) ''Daha kolay kavranabilir'' biçimdeki toparlayıcılık ya da özetleme göreceliği. 2) Her şeyi anlamak zorunda, değiliz. (Her şeyi bilmek, okumak..) 2a) Anlamak, bilmek, okumak, birtakım koşullara bağlıdır. Bu koşullar her zaman denetimimizde değildir. (Örneğin neler.?) 2aa) Denetimimizde olan koşullar ise, ancak kişisel, sürekli bir çaba ile ürün verebilir. Okumayı da, düşünmeyi de sürekli olarak öğrenmek, yetkinleştirmek zorundayız. Elimizden geleni öğrenmek, ona göre eylemek zorundayız. 3) Hiçbir düşünce her şeyi açıklayıp her şeye çare bulduracak değildir. Gitgide genişleyen kavrama çerçeveleri. Öğrendiklerimizin birbirine basamak oluşu. (Bir bakıma, bildiklerimizin sözünü etmek için, bildiklerimizi ''toparlamak'' için, çizdiğimiz yeni bir çerçeve; bildiklerimizi sığdıracak, temel düzeneği öne alacak, buna karşılık gitgide soyutlaşacak, bir alan. ''Konservecilik'' dediğim, bu süreç. Bunu kendi için kullanan adama yararlıdır bu. Ama başkasına aktarılacak şey bu olunca, doğrusu çok ''az'' şey aktarılmış oluyor. Yaşanmamış bir sürecin sonuçları pek ''zenginleştirici'' değildir..) (..) * Beklentilerimizi karşılamak için yapacağımız şey, gidip aramaktır. *** İm/bilim Bilim.. Bir bakıma, ''belli'' bir alana yönelmiş olan araştırmalar bütünüdür. (Bu tanımın eksiği çok ama, önemli noktaları..) Alanın belirlenmesi, ereknesnelerin seçimi, yöntemlerin seçimi pek çok etmene bağlıdır. O araştırmaların bize ''öğrettiği'' var, yarattığı olanaklar var; bunun yanı sıra neleri bilmediğimizin farkına vardırmak gibi bir yararı da var. Bilmediğimizi bilmediğimiz olanın bir parçacığı bilmediğimizi 'bildiklerimiz' arasına giriveriyor. (..) İmbilimle uğraşan herkesin anlaştığı önemli bir nokta var: İmbilim, kurulmakta, oluşturulmakta olan bir bilim niteliği taşıyor. (..) İmbilimin amaçladığı, kabaca söylendikte, anlam üretimi biçimlerinin, anlam üretim biçimlerinin düzenlenişinin incelenmesi, bu alanda biçimselleştirilmiş, niceleştirilmiş birtakım sonuçlara varılabilmesi. (Bu da imbilimi bir bilim haline getirmenin önemli bir adımıdır. Buraya giderken kendisine terimler arar.) (İmbilim Ders Notları)
  • Birçok şey onun yüzünden olmuş gibi, oluyor gibi. Oysa kendini aldatmak boş bundan böyle. Olanlar onun yüzünden değil, onun yoluna bağlanmış görünen, bağlandığına inanan insanların kendi aralarında çekişmeleri yüzünden oluyor. (Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı)

  • Kaza da, intihar da, cinayet de, dışarıdan içimize dalıvermesine engel olamayacağımız sert, hoyrat ellerdir; bizi darmadağın eden... Her zaman ölüm getirmese bile ölümün kaygısını getirir, bozulmayı değişmeyi getirir kazalar... (Susanlar)
  • Durmaksızın öğrenmek gerekiyor; kendini tanımak, her günün değişikliğine kendini uyarlamak. (Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
  • Anılar, belli bir düzenin sağladığı anlamları taşıyabilir ancak. Notalar gibi; Anahtarı yazılmadıkça birtakım benekler olarak kalan... (Lağımlaranası ya da Beyoğlu)
  • Yoksa yaşamak istediğini düşünmekten yaşadıklarının farkına varamayan alıklar mıyız? Bak, bu da hesaba katılacak, göz önünde tutulabilecek bir şey. (Haluk'a Mektuplar)
  • Aldatmayı, ihanet etmeyi pek güzel bir biçimde ussallaştıranlar? Kopmayı başkasından bekleyenler? Ama hep öyle mi oluyor? (Altı Ay Bir Güz)
  • İnsanlar dilediğince sevişiyor ya, gönülleri ne ölçüde doyuyor, kestiremiyorum. Hoş, gönül doyurmak bir yana biz etimizi bile doyuramıyoruz. Öyle görünüyor. Ya da... İkisini bir arada yürütmeye çalışıyor, başaramıyoruz. (Haluk'a Mektuplar)
  • "Belledikleri kalıplarla konuşulmadıkça, ırzlarına geçildiğini sanan zavallılar da vardır." (Gece)

Yorum Yaz