tatlidede
tatlidede

Yarım Kalan Bir Hayat: Belaliz Şahin / DERBESİYE -4

Yarım Kalan Bir Hayat: Belaliz Şahin / DERBESİYE -4

Belaliz Şahin hikayesinin yazı serisinin dördüncü bölümü...

Bir gün sonra döndü babam. Biz beş arkadaş sarıverdik etrafını. Sabırdan çok uzak bir tavırla gözlerinin içine bakıp sorduk ve dudaklarından düşecek kelimelerin taşıdığı müjdeyi bekledik bir an. Hayır, anlamıyla kafasını sağa sola savurarak, önce bana güzel bir yemek yapın da müjdeyi karnımı doyurduktan sonra söylerim dedi babam. Hafiften oflayarak hücum ettiğimiz mutfakta sıvadığımız kollarla başladık işe. Beş kişilik bir ekip çalışmasıyla serdik sofrayı babacığımın önüne. Hani mümkün olsa, lokmaları onun yerine çabucak çiğneyerek midesine indirecektik.

Yemeğin ardından köşesine çekilerek bizleri karşısına alan babam, başladı konuşmaya;

—Üniversiteye gitmek istiyor musunuz?

Bizler, hep bir ağızdan,

--Evettttt!

—Duydum ki okula devam etmeden ders sınavlarınıza Haseki’de girebileceksiniz.
Babamın dilinden dökülen bu sözleri duyduğumuz anda deli bir coşkuyla hoplayıp zıplamaya başladık. Tarifsiz bir sevince boğulmuş gibiydik ve bu sevincimize tanıklık eden babamın mutluluğunu da gözlerinden okuyabiliyorduk. Bilgisayardan son haddine getirdiğimiz bir sesle açtığımız müziğin eşliğinde halay çekmeye başladık. Evimiz düğün evine dönmüş gibiydi.

Günlerdir çektiğimiz ızdırabın acısını doya doya çıkardığımız o gün, 2013 Eylülünün 26’sıydı. Coşku dolu halayımızın ardından keyif dolu bir sohbetin içine girdik. Dünya, üç gün sonrası için yani Eylülün 29’unda benimle beraber Haseki’ye gitmeyi önerdi. Nedendir bilmiyorum ama ısrarla bu tarihin üzerinde durdu. Dünya’nın bu önerisini kabul ettim tabi ki. Dünya, eksik kalan evrakını kayıt yaptığı okula teslim edecek, ben de babamın söylediği gibi gidemediğimiz okulumuzun ders sınavlarının nasıl olacağını öğrenecektim. Verdiğimiz bu kararı ailelerimizle paylaşarak onaylarını aldık. Babalarımız, bizimle beraber geleceklerini söylediler. Haseki’ye gitmeyi beklediğimiz bu üç gün içerisinde kendimize yeni kıyafetler aldık. Bayramı bekleyen çocuklar gibi şendik.

29 Eylül 2013 sabahı babalarımızla beraber bindiğimiz bir minibüsle yola revan olduk. Yaklaşık olarak bir saat süren yoldaki sıkıcı barikat ve kontrollerin soğukluğu, yolculuğa başladığımız andaki keyfimizi kaçırmaya yetmedi. Haseki’ye vardığımız andaki pozitif enerjimiz, sabahkinden az değildi. Dünya, babası ile birlikte kendi okuluna, ben de babamla beraber tıp ve mühendislik fakültelerinin bulunduğu yere doğru hareket etmek üzere birbirimizden ayrıldık. Yine babamla beraber geldiğim fakültenin öğrenci işleri odasında babamın duyduklarını sorduk. Aldığımız cevap, bir teselliyi saymazsam eğer dünyamı yıkmıştı yine. Arkadaşlarımdan birinin, Solin’in durumu babamın duyduklarına uyarken geriye kalanlarımız için cevap olumsuzdu. Bizlerle ilgili bilgileri aldığım anda ıslanan gözlerim, içimi daralttı yine.
Babamla beraber Dünya’nın gittiği kampüs alanına doğru harekete geçtik. Ben, telefonumu yanıma almamıştım. Babamın da telefonunda şarj bitmek üzereydi. Haseki’ye gelirken sözleştiğimiz gibi bulundukları yere gideceğimiz için de telefona gereksinim duymadık zaten.

Şimdi anlatacaklarımı ise çok sonradan duyduklarımdan aktarıyorum;

Bizden ayrıldıktan sonra babasıyla beraber kendi okulunun bulunduğu kampüs’e gidiyor Dünya. Babası onu kampüs alanına bıraktıktan sonra buluşacakları yeri tembihleyerek ayrılıyor ondan. Yine çevre mühendisliğinde okuyan Dünya’nın ablası Dilman da o sıra yerleşke alanında bulunuyor ve ilk iş olarak ablasını buluyor Dünya. Dilman ablasıyla beraber ilgili yere giderek eksik evrakını teslim ediyor. İşini bitirdikten sonra yine ablasıyla beraber dışarı çıkıyor ve ne oluyorsa o anlarda oluyor işte.
Özgür Suriye Ordusu, üniversite polisini hedef alarak bir saldırı başlatıyor. Silahların patlamasıyla müthiş bir arbede yaşanmaya başlıyor. İşini bitirmiş olan Dünya, ablasıyla beraber ve tam bu sırada dışarıda bulunuyor. Patlama sesleriyle beraber korkuya kapılan abla kardeş, az ötelerinde bulunan şehir içi minibüsüne doğru koşmaya başlıyorlar. Amaçları bir an önce kampüs alanından uzaklaşmak tabi ki. Korkuyla başlattıkları bu koşuları sırasında minibüsün arkasında mevzilenmiş olan Özgür Suriye Ordusu’nun iki askerini fark etmiyorlar bile. Kampüsün çatısına mevzilenmiş olan bir polis, elindeki kanas tüfeği ile minibüsün yanlarında bulunan iki askerden birini nişanlayarak basıyor tetiğe. İşte tam o anda koşu halinde olan canım arkadaşım, kan kardeşim Dünya, askerin önünden geçiyor ve…
Minibüsün kapısına vardığı anda o katil kurşun, bir şakağından girip diğerinden fırlıyor. Olduğu yerde can veriyor Dünya. Dilman ablası, düşerken yakalıyor onu ve minibüsün içine taşıyıveriyor. Minibüs şoförü basıyor gaza. İstikamet babalarıyla buluşmayı sözleştikleri Kamışlo yolu. Kamışlo yoluna geldiklerinde her şeyden habersiz beklemekte olan babasını görünce minibüsü durduruyor Dilman. Diğer yolcularla beraber inip babasına bakarak basıyor feryadı. Beyninden değil adeta yüreğinden gelen emirle tekrar ede ede, babaaa diyor. Avazı yettiğince Dünya vuruldu diye bağırıyor ama kan çanağına dönmüş olan gözlerinin eşliğinde tutulduğu hıçkırıklarla aralanıyor sesi.

Neye uğradığını şaşırıyor babası. Büyük bir hızla minibüse binerek Dünya’nın yatırıldığı koltukların kenarına ilişiyor ve şoföre Kamışlo’ya doğru sürmesini söylüyor.

Emreder bir ses tonuyla hızlı diyor, daha hızlı diyor!

Yüreği yanmaya başlıyor ve bu yangının ateşine su olacakmış gibi koca bir nafileyle akmaya başlayan gözyaşlarının eşliğinde hızlı diye bağırmaya devam ediyor. Dünya’ya sarılıp konuşmaya çalışıyor. Sesi titriyor, elleri titriyor, yüreği titriyor… Depreme yakalanmış gibi sallanan yüreği, geçen her saniye içinde biraz daha perişan ediyor onu.

Belaliz Şahin hikayesinin yazı serisi devam edececek...

Editör: Aydın

Yorum Yaz