tatlidede

Yarım Kalan Bir Hayat: Hılat Talas / HALEP-4

Yarım Kalan Bir Hayat: Hılat Talas / HALEP-4

Hılat Talas hikayesinin yazı serisinin dördüncü bölümü...

Kararımızı verdik ve planımızı kurduk!

Önce abim Irak’a gidecek ve orada kuracağı yaşam düzeninin ardından bizi de yanına getirtecekti. Çok geçmeden abimi gönderdik ve büyük bir umutla beklemeye başladık. Abimden gelecek bir haberle yola revan olacaktık. Birkaç gün içinde gelmesini beklediğimiz bu haberin gelişi uzadıkça uzadı bu kez. Abimin gittiği yerde ne olup bittiğini bilmiyorduk. İçine düştüğümüz merak, beynimizi kemiriyordu. İçimizi de acıtan bu merakla beraber tüm hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Her an gelebilecek bu habere karşın, namlusundan fırlamayı bekleyen bir mermi gibi tetikteydik.

Merakla beklediğimiz haber sonunda geldi. Haber geldi gelmesine ama mevcut durum planlarımızla örtüşmemişti. Abimin umdukları ile buldukları tamamen ters gelmişti ona. Her ne olduysa orada yaşayabileceğimize olan güvenini yitirmiş ve geçirdiği iki ayın ardından Türkiye’nin yolunu tutmuştu. Bir yakınının yardımıyla Mardin Artuklu Üniversitesi’nde iş bulan abim, Kızıltepe’de ev tutmuş ve buraya geçmemiz için bizi haberdar etmişti. Tabiri caizse ters köşe yatmıştık. Irak’a gitmeyi planlamıştık ama abimin değişen rotası, bizleri de kendi istikametine çekecekti artık.

Uzatmadık!

Abimin direktifi ile yola revan olduk yine. Bin bir eziyetle ulaştığımız Carablus Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye geçiş yaptık. Abim karşıladı bizleri. Aylardan sonra ilk kez korku duymadan ve güven içinde bir yolculuk yaptık. Huzur dolu bu yolculuğun ardından abimin Kızıltepe’de tuttuğu evdeydik. Aylardan sonra ilk kez elektriğin, suyun ve sükûnetin keyfini yaşadım ve bunun tadını doya doya çıkarmaya çalıştım. Bomba sesleri ile yükselen çığlıkların yanı sıra haşere ısırıklarının olmadığı derin bir uykunun ardından sabaha uyandım.

Hayatımda ilk kez, doğup büyüdüğüm yurdumun sınırları dışına çıkmıştım. Bu hüzün verici bir durumdu ama o anlarda bu hüznü hissetmemiştim. İç savaşın bana yaşattığı sıkıntılardan kurtulacak olmanın sevinci daha ağır basmıştı demek ki… Yurdumun sınırları dışına çıktığım o anlarda hissedemediğim bu hüzün yüklü gerçek, Kızıltepe’deki huzurlu gecenin ardından doğan güneşle suratıma çarpmış gibiydi.

Güneş farklı bir yerden doğmuştu bu kez!

Usulca ıslanmıştı gözlerim ama gözyaşlarımın yükü, korku değildi!

Gözyaşlarımın yükü, kahrolası iç savaş da değildi!

Çocukluğum, okulum, arkadaşlarım, evim ve bu saydıklarımla süs bulan anılarım canlanmıştı. Gözlerimden süzülen yaşların yükü, anılarımdı işte.

Yüreğimde can bulup gözlerimden akan şey, bu filmin şeridiydi.

Oturduğum pencere kenarından seyrettiğim bu filmin sahnesi, çok uzaklardaydı artık!

İşte o ufka takılı kalan gözlerimin kilidi, aynı sabaha uyanan küçük yeğenlerimin gürültüsüyle açıldı. İçimdeki sessizliği dağıtan o gürültüler, içinde bulunduğum hayatın gerçeklerine uyandırdı beni tekrar… Kızıltepe’deki sabahımın ilk saatleri böyle geçti işte.

Hiç bilmediğimiz bu şehirdeki yaşantımız, farklı zorluklarla başladı. Dil bilmiyorduk. Gerçi Kürtçe biliyorduk ve sadece Kürtçe konuşarak kendimizi ifade edebilirdik ama burada daha ne kadar kalacağımızı ya da kalabileceğimizi bilmediğimden Türkçeye de mutlak ihtiyaç olduğunu düşündüm. Çarşı pazarını dolaşarak tanımaya çalıştığımız bu memleketteki ikinci bir zorluğumuz ise buradaki insanların bizlere bakışları ile hatırlattıkları yabancılığımız oldu. Belki acıyarak, belki kızarak ve belki de bilemeyeceğim farklı nedenlerle bizlere yönelen gözlerdeki bakışların yanında kulağımıza gelen ve bizleri rahatsız eden sözlerin, zaten yıpranmış olan ruhumuza biraz daha eziyet ettiğini söyleyebilirim.

Yaşam çok pahalıydı. Ev kiraları çok yüksekti ve bunun bizimle alakası yoktu belki ama sanki bizlerin gelişinden sonra bu rakamların yükseldiğini düşünmekten de kendimizi alamadık.

Ve ben burada geçirdiğim ilk günden itibaren evimi, işimi, memleketimi özledim. Kandan, baruttan, çatışmalardan, bomba seslerinden arınmış bir huzur içine girdim belki ama yine de her geçen gün daha da büyüyen bir özlemle evimi, işimi ve arkadaşlarımı andım hep ve hala da anıyorum. Bunları andıkça da ıslanan gözlerimin çaresizliği içinde boğulup durdum. Ruhumu paramparça edip içimde korku fırtınaları estiren ve en ufak bir sesi duyduğum anda bile korkuyla irkilmeme neden olan iç savaşın yaşandığı memleketime olan hasretimin her geçen gün daha da büyümesine engel olamadım işte. Bu elimde olan bir şey değildi ve akışına bıraktığım zaman içinde de bu duygularım değişmedi.

İçimi kemiren bu hal böyle de gidemezdi ve artık ne olursa olsun kendimce geri dönmeye karar verdim. Ama bu kez de abim ve ablamı ikna edemedim. Ne yaptımsa olmadı. Abim ve ablamın gardiyanlık yaptığı açık hava hapishanesindeki bir mahkûma dönmeye başladım dersem yeridir herhalde. Yeniden şiddetlenen sıkıntılarımın ilacı ufuklardaydı ve ben bu ufuklara uçabilecek kanatlardan yoksundum. Bu çaresizliğin içinde kendimi avutacak bir meşgale bulmalıydım ve bunun için en uygun meşgale Türkçeyi öğrenmek olacaktı. Hiç bilmediğim bir dili öğrenmek için sarf edeceğim çabalar, ufuktaki özgürlüğü içime taşıyabilirdi belki. İşte o aralar bir özel öğretmenle temasa geçtik ama alacağımız eğitimin karşılığında ödememiz gereken para bütçemizi aşıyordu. Gerçi ablam, elimizdeki imkânı sadece benim için kullanmaya kalkıştı ama buna da benim gönlüm razı olmadı. Özel ders faslını kapattığım sıralarda Kızıltepe Halk Eğitim Merkezi’nde böyle bir çalışmanın olduğunu duyduk ve ablamla beraber soluğu burada aldık. İlk olarak merkez müdürüyle görüştük ve müdür bey tarafından çok sıcak karşılandık. Alacağımız derslerin parasız olduğunu burada öğrendik. Bedel ödemeden alacağımız eğitimin bizlerde yarattığı sevinç bir yana, sıcak karşılanmamız bile aylardan sonra ilk kez içimize bir mutluluk vermişti. Müdür Bey, bizleri hem Arapçayı ve hem de Kürtçeyi iyi konuşabilen sınıf öğretmenimize teslim etti. İşte bu günden sonra Türkiye’deki hayatımın seyri tamamen değişti. Hayatıma asla tasavvur edemeyeceğim bir renk getiren öğretmenimiz, bizlerle o kadar ilgiliydi ki belki aylardan sonra ilk kez bulunduğum yer bana mutluluk verdi. Büyük bir hızla Türkçeyi öğrenmeye başladım ki şu an kendimi rahatlıkla ifade edebilecek bir düzeydeyim. Öğretmen herkesle çok iyi ilgileniyor ve elinden geldiğince herkese yardımcı olmaya çalışıyordu. Öğretmenin bu yardımlarından ben de nasibimi aldım ve özlem duyduğum mesleğimi icra edebileceğim işimi buldum. Öğretmenimizin öncülüğü ile girdiğim ve ruhumdaki buhranın dağılmasına vesile olan işime halen de devam ediyorum.

Hiç tükenmeyen özlemlerimi bir kenara bırakacak olursam, uzun zamandan beri aradığım huzura kavuştuğum bu ülkede biz Suriyeliler için gerçekleştirilen uygulamalardan da çok memnunum diyebilirim. Belki kendi ülkemizde bile sahip olamayacağımız bazı uygulamaların (ücretsiz doktor ve ilaç gibi) bizler için gerçekleştirilmesini asla unutmayacağımı söyleyebilirim. Günün birinde elbette ki ülkemize döneceğiz ama bu günün hangi uzaklıkta olduğunu şimdiden kestirmek çok zor olduğundan buradaki hayata da adapte olmak zorundayız. İşte bu zorunluluktan dolayıdır ki karşı karşıya kaldığım birkaç sıkıntıyı söylemeden de geçemeyeceğim. Mesela sahip olduğum üniversite diplomasının burada da geçerli olmasını, kendi kimliğimle bir cep telefonuna sahip olabilmeyi, bankalarda kendi adıma hesap açabilmeyi arzuluyorum.
Ülkemize uğurlanacağımız günleri görebilme ümidiyle hoşça kalın.

Editör: Aydın

Yorum Yaz