tatlidede
tatlidede

Yarım Kalan Bir Hayat: Meryem Hüseyin Derılzor -4

Yarım Kalan Bir Hayat: Meryem Hüseyin Derılzor -4

Geriye evli olan abim, eşi, iki çocuğu ve ben kalmıştık. Annem ile babamın geçişinden yaklaşık iki ay sonra Kızıltepe’de ev tutulmuş ve sıra bize gelmişti. Bizim geçişimiz için de tüm planlamalar yapıldıktan sonra bizler de harekete geçtik. Bizlerin de içinde bulunduğu sekizi kadın ve sekizi çocuk olmak üzere 25 kişilik bir gurupla, gecenin on birinde sınıra geldik. Başımızda bulunan kılavuzumuzun köyü olan Birıknez Köyünden hareketle başlayan yürüyüşümüz, sınır hattındayken kesildi. Türkiye tarafından gelen bir askeri araç, bulunduğumuz yere kadar ışıklarını uzatmıştı. 

Fark edilmiştik!
Bizleri korkutan bu ışıktan kaçmak için yerlerde sürünmeye başladık. Mevsim kıştı ve ocak ayının ortalarıydı. Hava çok soğuktu. Her yanımız buz kesmişti. Soğuktan titriyorduk. Çocuklar alışık olmadıkları bu duruma fazla direnemediklerinden ağlamaya başlamışlardı. Büyükler ise bu ağlama seslerini bastırmak için ellerinden geleni yapmaya çalışıyordu. Bizler, çoluk çocukla beraber korku ve soğukla cebelleşirken bulunduğumuz istikamete doğru ışık tutan araçtan bize hitaben ve Arapça diliyle sesler yükselmeye başladı.
“Suriyinnn rohu!” (Suriyeliler gidin.)
“Haramiyye rohu!” (Hırsızlar gidin )
“Şerefsızin rohu!” (Şerefsizler gidin )
Soğuk havanın desteğini de alan yağmur, ufak ufak yağıyor ve usul usul ıslattığı elbiselerimizi bir buz kütlesiymiş gibi vücudumuza yapıştırıveriyordu. Sınırın öte yanındaki araçtan bizler için yükselen seslere karşılık olarak; biz şerefsiz de değiliz, hırsız da değiliz demek istiyorduk ama buna cesaretimiz olsa bile takatimiz yetecek durumda değildi. Çocukların ağlayışları arasında sabahın dördünü ettik. Bu saatten sonra çaresizce kılavuzumuzun köyüne döndük. Sıkış tıkış girdiğimiz köy odasında yanan sobaya adeta sarılmak istiyorduk. Sobada yanan ateş, hayatımız boyunca bizlere bu kadar tatlı gelmemişti herhalde.

Editör: Aydın

Yorum Yaz