tatlidede

Yarım Kalan Bir Hayat: Remzi Şami /ŞAM -2

Yarım Kalan Bir Hayat: Remzi Şami /ŞAM -2

Baba Esed zamanında yaşanan sıkıntılar oğul Esed zamanında da devam ediyordu. Ülke insanının bağrına çöken bu sıkıntılar her geçen gün daha da büyüyordu. İnsanların kalplerine çökertilen korku, sıkıntıların açığa çıkmasına engel oluyordu. Açıkça ifade edilemeyen bu sıkıntılar, adeta vatan toprağına gömülüyor ve gömüldüğü yerde biriktikçe patlamaya hazırlanan bir yanardağa dönüşüyordu. İşte bu sıralardaki Suriye buydu. Üstü vatan evladıyla örtülmüş olan bu volkan, üzerinde yaşayan insanları kül etmeye yetecek kadar büyük ve tehlikeliydi. Korkuyordum. Zira bu volkanda meydana gelecek olan patlamanın çok uzak olmadığını düşünüyordum. Korktuğum şeyin gerçekleşmesi durumunda yaşanacak olanları ise düşünmek bile istemiyordum.

Kendi ülkemde patlama beklediğim zamanların bir sabah vaktinde, Arap Baharı olarak isimlendirilen bir arbedenin Tunus’ta başladığını öğrendim. Tunus’ta başlayan isyanın nedenlerini anlamaya çalıştığım günlerde gelen haberler, bu arbedenin Mısır ve Libya’nın ardından Yemen’e de sıçradığını gösteriyordu. Bu ülkelerde yaşananların Suriye’ye de sıçraması işten değildi. Bu güçlü olasılığı bekliyordum ve bu bekleyiş korkutuyordu beni. Ama korkunun ecele faydası yoktu ve her şey olacağına varacaktı. Ülkemin altında kaynayan volkanın patlayacağı varsa patlayacaktı ve hiçbir güç bu patlamaya engel olamayacaktı zaten.
Bir taraftan Arap Baharı nitelemesiyle çalkalanan ülkelerde ne olup bittiğini titizlikle takip ediyor, diğer taraftan da altı fokur fokur lavlarla kaynayan ülkemizdeki hareketleri büyük bir dikkatle izliyordum. Tedirgin olan sadece ben değildim tabi ki. Halkın tamamında aynı tedirginlik vardı ve bu tedirginlik, her geçen gün daha da büyüyordu. Kesim sırasını bekleyen kurbanlık koyun gibi süren bu bekleyişin bozduğu psikoloji, bütün Suriye halkında görülüyordu artık.

2011 Yılının Ocak ayıydı. Tarihi Emevi Camisi’nde kılınan Cuma namazının ardından camiden çıkan halk dağılmamış, hürriyet ve demokrasi talebiyle yürümeye başlamıştı. Yürüyüşe geçen halkın arasında mürekkep yalamış birçok insan vardı ve bunların sayısı azımsanmayacak kadar çoktu. Ancak bu insanlar, her Cuma günü, Emevi Camisi’ne gelirlerdi zaten. Yani anlayacağınız, bu yürüyüş daha önceden planlanmış bir yürüyüş değildi. Korkunun hâkimiyetiyle hüküm altında olan halkın bu refleksinin bir yöneticisi de yoktu.

İnsanların içindeki sıkıntıların dışa vurmasıydı bu!

İnsanların içinde büyüyen özgürlük ve demokrasi talebinin infialiydi bu!

Bu gösteriye kayıtsız kalmayan emniyet güçlerinin yapılan yürüyüşe müdahalesi gecikmedi tabi ki. Gerçekleştirilen müdahaleyle yapılan bu eylem, kontrol altına alındığı halde hiç kimse tutuklanmadı.
Şaşılacak bir şeydi bu!

Ya da yürüyüşe katılanlar arasında bulunan o mürekkep yalamışların çokluğu, tutuklamaların önüne geçmişti belki de. Arap Baharı’nın Suriye’ye ilk yansıması bu olayla oldu ama bu olayı Şam dışında hiç kimse duymadı ve fazla da büyütülmedi.

İçinde vatan aşkı olan entelektüel arkadaşlarım, Suriye’nin tüm mıntıkalarını gözlem altına almış ve dikkatle takip etmeye başlamışlardı. Emevi Camisi yürüyüşünün ardından geçen bir ay içerisinde ikinci haber geldi, bu arkadaşlarıma. Haseki muhafazasında yaşamakta olan 25 yaşındaki Hasan Ukle adında bir genç, özgürlük ve demokrasi talebiyle kendisini yakarak intihar etmişti. 23 Ocak 2011 Pazar günü gerçekleşen bu olayın duyulmaması ve olası bir infialin kıvılcımı olmaması için, o bölgenin bütün telefonları devlet tarafından kesildi ve bu olay asla bir haber konusu yapılmadı. Ama bizler yaşanan bu elim olayı duymuştuk. Bu olay için devlet tarafından hazırlanan raporda ise kendisini yakan gencin akli dengesinin yerinde olmadığı yazılmıştı. Böyle bir raporun hazırlanmasındaki amaç, elbette ki bu eylemin bir arbedeye neden olmaması içindi.

Ülkede bu ve buna benzer olayların yaşanmaya başladığı zamanlarda, gençlerin içine yerleşen korku, gözlerinden yansıyordu. Gençler, korku ve şaşkınlıkla Arap baharından bahsediyor, ürkek bir ruh hali ile ülkede yaşananlara kulak kabartmaya çalışıyorlardı.

Editör: Aydın

Yorum Yaz