tatlidede

Yarım Kalan Bir Hayat: Remzi Şami /ŞAM -5

Yarım Kalan Bir Hayat: Remzi Şami /ŞAM -5

Remzi Şami hikayesinin yazı serisinin beşinci bölümü...

Önce bir ıslık sesi…

Sıkıntıya boğulmuş yüreğime tüm keskinliğiyle saplanacak olan bir okun ıslığıydı o!

İçimde sıkışıp kalmış sessizliğe patlayan fırtınanın ıslığıydı o!

Ruhumda birikmiş karanlığa düşen ateşin ıslığıydı o!

Tüm lanetiyle yuvama düşecek olan acının ıslığıydı o!

Ne olduğunu anlayacak zamanım olmadı. O kahrolası ıslığın kulaklarıma düşmesinin ardından saniye bile geçmedi. Açık olan balkon kapısından salonun tam orta yerine isabet eden o lanet olası davetsiz misafirin kulaklarımla beraber ruhumu da patlatan sesi ile şoka girdim bir an. Ateşin, tozun, dumanın birbirine karıştığı salon, bir anda cehenneme döndü. Ailemle beraber bu cehennemin ortasındaydık işte. Salonumun değil ciğerimin orta yerine atılan şey, bir füzeydi. Bu füzenin ardından gelen uçak seslerini başka başka patlamalar takip etti. İşte o anlarda, uçaklardan atılan ilk füzenin evime isabet ettiğini anladım. Toz dumanın kapladığı salonda bulunan ailemi bırakın, burnumun dibini dahi göremedim o anlarda. Nefes alırken ciğerlerime hava yerine duman dolmaya başladı. Aynı dumanlar evin diğer odalarına hücum ederken fırladım yerimden. Bilinçli bilinçsiz bir halle salondaki pencerelere saldırarak açtım hepsini. Tozun dumana, dumanın ateşe karıştığı o kara örtüyü salondan dışarıya defetmeliydim. Ateşi, tozu ve dumanı salonun dışına defettiğim anlarda gördüğüm ilk şey kandı. Ve bu kan, eşimle çocuklarımın kanıydı.

Dizlerim titredi!

Ellerim titredi!

Gözlerim titredi!

Bedenim titredi!

Yüreğim titredi!

Bayılacak gibi oldum ama çocuklarımın yardıma ihtiyaçları vardı ve benim bayılmaya hakkım olmadığını düşünerek toparladım kendimi, ne kadar toparlayabildiysem! Ailemin olduğu yere bakmaya cesaretim yoktu. Ancak, aileme ne olduğunu anlamak için başka çarem de yoktu. Topladığım cesaretimle dönüp baktım onlara. Gözlerimden uçan bakışlarım titredi bu kez!

Eşimin ve çocuklarımın tam ortasına düşmüştü bu katil.

Henüz 13 yaşındaki ortanca kızımın cansız bedeni, kan revan içindeydi. Boynunun yarısı yoktu yavrumun.

Hamile eşim kanlar içindeydi ve karın bölgesinden akan kanlar, yattığı yeri tamamen ıslatmıştı.

Büyük oğlumun bir ayağı varla yok arasındaydı.

Büyük kızım, küçük kızım ve küçük oğlumda fiziki olarak bir yara gözükmüyordu ama onlar da şok halindeydiler.

Ortanca kızım bir melek gibi uyuyordu sanki. Cansız bedenine bulanan kanlar, tertemiz yüzünü kirletmeye yetmemişti. Hamile eşim ile büyük oğlumun iniltileri, diğer çocuklarımın ağlama seslerinde kayboluyordu. Kan ve barut kokusu, toz duman bulutuyla iç içe girmişti. Akan kan, benim canlarımın kanıydı. Ciğerime düşen ateşin iliklerime kadar hissettirdiği büyük bir acıyla dışarı attım kendimi.

Yangınlar içindeydim!

Feryat ettim!

İçimde patlayan bombanın yaktığı bir yürekle yükselen sesim, uçaklardan atılan bombaların sesinden çok daha gür ve çok daha acı çıkıyordu!

İmdat dedim!

Kurtarın dedim!

Doğmamış yavrum dedim!

Oğlum dedim!

Kızım dedim!

Allah dedim! Allah dedim! Allah dedim!

Rabbime duyurmak istediğim sesimle merhamet dedim!

Bombaların sesine baskın gelen feryadımla beraber tüm komşular sokağa döküldüler. Yakınımda oturan kardeşimle amcamın oğlu da bu kalabalığın içindeydiler. Evimin içindeki karman çormanlık gibi etrafıma toplananların oluşturduğu kalabalık da darmadağındı. Feryat figan içerisinde olan ben, hala da şok halindeydim ve ne yapacağımı bilemez durumdaydım.

Patlamanın ardından yükselen feryadıma gelen kalabalıktan fırlayan kardeşim, amcamın oğluyla beraber evimin içine daldı. Kalabalığın içinden bir gurup da onları takip etti. Amcamın oğlu ölen yavrumun cenazesini alarak kendi evine gönderdi. Ardından yaralı eşim ve ayağı dağılmış olan oğlumu alarak bir araca bindirdiler. Ben hala kendime gelememiştim. Kardeşim ve amcamın oğlu, yaralılarımı bindirdikleri araçla beraber hastaneye gitmek üzere evin önünden hızla uzaklaştılar. Daha doğrusu uzaklaşmaya çalıştılar.

Aracın hareketinden itibaren dakika geçmeden o ölüm kusan uçaklardan iki füze uzandı bu kez. Harekete geçen araca nişan alınmıştı ve eğer hedef tutturulmuş olsa, yaralılarımla beraber kardeşimi ve amcamın oğlunu da kaybetmemiz işten değildi. Füzeler yaralılarımın bulunduğu ve amcamın oğlunun kullandığı aracı ıskalamıştı ama bu kez evimizin iki yüz metre kadar ötesindeki kontrol noktasının dur ihtarına uymadıkları için, bu lanet noktadan ateş başladı onlara. Kardeşim karın boşluğundan vurulurken amcamın oğlunun her iki ayağı da isabet almıştı. Araç, evimizin bulunduğu yerden iki yüz metre kadar uzaklaşmışken oldu bütün bunlar. Kardeşimin kanlar içinde geri dönüşüne tanıklık ettiğim an içinde bulunduğum şokun üzerine...
İçine ateş düşen evim için toplanan kolu komşunun arasında bulunan doktor ve eczacılar, yaralı kardeşimi alıp derme çatma bir hastaneye dönüştürmüş oldukları bir mahalle evine götürerek tedavi altına aldılar.

O anlar…

O anları hatırladığımda bile içim titriyor.

Bir tarafta, ciğerimin bir parçası olan canım kızımın cenazesi!

Bir tarafta, aldığı kurşun yarasıyla geri dönüp tedaviye alınan kardeşim!

Ve bir tarafta, evimizin iki yüz metre ötesinde taranıp durdurulan aracın içinde yaralı olarak bulunan eşim, oğlum ve amcamın oğlunun akıbeti!

O anlar…

O anlardaki ruh halimle boğuşurken ben;

Eşim ve oğlumla birlikte yaralı olan amcamın oğlu, olduğu yerde kalan aracın içinden yardım için bazı tanıdıklarını arıyor. Bu tanıdıklar, aracın bulunduğu yere gelerek kontrol noktasındaki görevlilere yalvarıyorlar. Sonuçta aracın geçişine izin alabiliyorlar. İçindeki canlarımla beraber aracı alıp hızla devlet hastanesine gidiyorlar ama bu hastane kabul etmiyor onları. Devlete ait ikinci bir hastanenin yolunu tutuyorlar ve bu hastanenin acil servisinde kabul ediliyorlar.

Kabul ediliyorlar edilmesine ama…

Saatlerce süreyle herhangi bir müdahale edilmiyor onlara. Zavallı eşim, karnındaki bebeğiyle beraber yatırıldığı sedyede can veriyor.

Bense, her tarafı titreyen vücudumu bir nebze olsun aklımın hâkimiyetine sokmamın ardından ölen kızımın cenazesinin götürüldüğü eve gittim. Aynı gecede yapılan dini gereklerden sonra gittiğim mezarlıkta, sonsuza uğurladım yavrumu. Sadece gözlerimle değil, tüm bedenim ve tüm ruhumla döktüğüm gözyaşlarının eşliğinde hastaneye gittiğimde, saat sabahın beşiydi. İlk aldığım bilgiyle tekrar yıkıldım.

İçimdeki yıkıntının üzerine gelen bir yıkıntıydı bu. Eşim, karnındaki bebeğiyle beraber…

Oğluma ise henüz hiçbir müdahale yapılmamıştı. Hastanenin morguna bırakılan eşimin son sözleri; “Beni çok incittin doktor!” olmuş. Oğlum söyledi bunu.

Amcamın oğlu ameliyata alınmış ve her iki ayağı kesilmişti. Benim hastaneye varmamla beraber oğlumu da ameliyata aldılar ve onun da bir ayağını kestiler.

Ayaklarım, maruz kaldığım acılarla yüklenen bedenimin verdiği ağırlığı taşıyamadı. Titreyen dizlerimle hastane duvarının dibine yığılıp kaldım. Kendimi kaybetmiş gibiydim.

Editör: Aydın

Yorum Yaz