tatlidede

Ali Batı Olayı’na Sözlü Kaynakların Penceresinden Bakmak

Ali Batı Olayı’na Sözlü Kaynakların Penceresinden Bakmak

       Geçmişi anlamak için tarih biliminden faydalanırız; ne var ki geçerli kabul edilen tarih verileri kimi zaman doğruyu tam anlamıyla yansıtmaktan uzak kalabiliyor. Hadiselerin yeterli araştırma yapılmadan eksik bilgilerle verilmesi veya olayların ideolojik hesaplarla ifâde edilmesi, mevcut bilgilerden şüphe duymamıza neden olabiliyor. Bilgi ve belgelerin eksik olduğu veyahut bunlardan şüphe duyulduğu durumlarda sözlü kaynaklardan elde edilen veriler, tam bir alternatif olmasa bile, iyi bir yol gösterici olabilir.

       Son zamanlarda, bir tür sözlü kaynak metodu olan sözlü tarih kavramı fazlaca duyulur oldu. Bu metot, mevcut tarih anlayışına alternatif olmaktan çok, tarihin daha iyi anlaşılması için yeni fırsatlar sunar. Tarihçilerin yeni bir eğilim ve yeni bir yöntem olarak gördükleri sözlü tarih, her insanın şahsî hayat hikâyesinin aynı zamanda tarihin bir parçası olduğunu var sayar. Belli bir olay hakkında malzeme toplama ve geleceği yönlendirmek için geçmişi anlamlandırma çabası olan sözlü tarih, toplumsal tarihe insan çehresi kazandırmanın yanında,  sözlü anlatım geleneğine dayandığı için insanlık tarihi kadar eski bir yöntemdir. Belirli bir konuyla ilgili kişilerle yapılan söyleşiler sonucu ortaya çıkan bilgileri belirli bir sistem içerisinde değerlendiren bu yöntemle, deyim yerindeyse, mevcut bilgiler doğrulanır, yanlışlanır veya arttırılır. Bundan hareketle Paul Thompson, sözlü tarihin daha gerçekçi ve dengeli bir tarih yazımı için gerekli olduğunu ve yazılı kaynakların yetersiz ya da taraflı olduğu durumlarda kişilerin tanıklıklarına başvurarak olay ve olguların daha iyi anlaşılmasının sağlandığını söyler.

       Mevcut bilgilerin belinin doğrultulmasında hayatî önem taşıyan bir diğer sözlü kaynak da sözlü halk edebiyatıdır. Buna halk müziği demek de mümkündür. Mardin ve civarında yüzlerce yıldır sürdürülen dengbêjlik (halk ozanlığı) sanatsal ve daha çok edebî bir gelenek olması yönüyle, yazılı belgelere ulaşmanın çok zor olduğu durumlarda, pek çok konuya ilişkin doğrudan bilgiler barındırır. Kılam ve stran denilen dengbêjlik ürünleri iyi değerlendirildiğinde, bölgede yaşanmış hadiselerle ilgili başka kaynaklarda yer almayan çok ciddi veriler sağladığı görülecektir. Olaylara bu zaviyeden bakıldığında, sözlü tarih çalışmalarının ve sözlü edebî kaynakların, belge tarihçiliğinin oluşturduğu tabuları veya ön yargıları düzeltme potansiyeline sahip olduğu görülecektir.

***

       Milli Mücadele döneminde Osmanlının zayıf düştüğü, Türkiye Cumhuriyeti’nin ise henüz kurulmadığı o dar dönemeçte Nusaybin ve Midyat merkezli bir Ali Batı Olayı vardır. O dönemin siyasî ve askerî çalkantıları arasında Mardin gibi yerleşimler, merkezden uzak olmanın etkisiyle, devlet otoritesinin zayıfladığı olağanüstü zamanlarda kendi kaderiyle baş başa kalmıştır. Fıtrat boşluk kaldırmadığından olacak, zayıflayan otoritenin yerini başka oluşumlar doldurmuştur. Tarihin köhne sahnesi bu olaylarla lebâleb doludur. Yerel sözlü kaynaklarda Alîkê Batê, Osmanlı arşivlerine ise Ali Batı İsyanı olarak geçen olaylar silsilesi, Osmanlı devlet otoritesinin yok olmaya yüz tuttuğu böyle bir ortamda, bir şahsiyetin ortaya çıkıp etrafına topladığı insanlarla söz konusu boşluğu doldurma teşebbüsünden ibârettir.

       Ali Batı Olayı, kaynakların kimilerinde sıradan bir isyan, kimilerinde ise siyasî yönü olan bir bağımsızlık girişimi olarak ele alınmaktadır. Osmanlı arşivlerinde sınırlı sayıda belge bulunmasından dolayı olayın ayrıntıları pek fazla açığa çıkarılamamıştır. Oysa yereldeki sözlü kaynaklarda hem olayın mahiyeti ve hem de daha fazla ayrıntıya yer verilmektedir. Hem ikinci dereceden kişilerle yaptığımız sözlü tarih çalışmaları ve hem de dengbêjlik ürünlerinde olayın resmî kaynaklarda yer almayan ayrıntılarına yer verilir. Bu durum, sözlü kaynakların Ali Batı Olayı özelinde tarih yazımı konusunda nasıl bir boşluğu doldurabileceğinin bir örneğidir.    

***

       Ali Batı, daha İkinci Meşrutiyet’ten önce otorite boşluğunu değerlendirerek özellikle Midyat, Nusaybin ve civar yerleşim bölgelerinde baskı yoluyla kendisini bölgede kabul ettirmiş, hatta 1913 yılının yaz aylarında yüzlerce silahlı adamıyla Nusaybin’e baskın yaparak şehri ele geçirmeye bile çalışmış, hapiste tutulan bazı mahkumları salıvermiş bir karakterdir. Uzun uğraşlar sonucunda çevredeki yerel aşiretlerin de desteğiyle Ali Batı’nın faaliyetleri bastırılmış ve 18 Ağustos 1919’da öldürülmesiyle olaylar son bulmuştur. Olayın genel özeti aşağı yukarı bu şekildedir. Oysa, gerek Osmanlı belgelerinde ve gerek yabancı devlet arşivlerinde bu yönde hiçbir bilgi olmamasına rağmen Ali Batı Olayı bazı kaynaklarda, bir siyasî faaliyet olarak ele alınmıştır. Olayı bu şekilde yansıtanlara göre Ali Batı, bölgede bir devlet kurmayı amaçlıyordu ve bu amaçla da İngilizlerden önemli destekler alıyordu. Neyse ki olaya objektif yaklaşan araştırmacılar Ali Batı olayının siyasî ve ideolojik bir yönünün olmadığını, bunun “bölgede otorite kurmayı hedefleyen bir eşkıyalık faaliyeti” olduğunu ortaya koymuştur. Sözlü kaynaklara bakıldığında da olayın siyasî olduğuyla ilgili herhangi bir vurguya yer verilmez. Yerel sözlü kaynaklar, objektif araştırmacıları doğrulayıcı bir işlev görmektedir.   

       Yazılı kaynaklarda Ali Batı Olayı anlatılırken ihmal edilen konulardan birisi Şemun (Şem’unê Hannê Heydo, 1874-1964) adındaki Süryani karakterdir. Ali Batı’nın en yakınındakilerden olan Şemun, Süryanilerin “halk kahramanı” olarak gördüğü birisidir. Mihayel Akyüz’ün belirttiğine göre, İsmet İnönü 4 Temmuz 1935’te petrol sondaj işlerini denetlemek için Midyat’taki Basibrin’e geldiğinde Şemun ile bir görüşme yapmıştır. Süryani ve Kürt sözlü kaynaklarında Şemun ile Ali Batı’nın sıkı dostluğuna büyük önem atfedilir. 1917’de Harput hapishanesinden birlikte firar etmeleri ve bu firar esnâsında yolda yaşadıkları türlü maceraları anlatan pek çok anonim ürün bulunmaktadır. Diğer yandan, Süryanilerin Seyfo şeklinde isimlendirdikleri sözde 1915 soykırım olaylarında Ali Batı’nın Süryanileri himâye edici tavır sergilemesinden de övgüyle bahsedilir.

       Ali Batı’nın, edindiği güç sayesinde yüzlerce silahlı adamıyla Nusaybin hapishanesini basıp oradan adam kaçırması, bu süreçte Nusaybin kaymakamı ile arasında geçen olaylar ve gece karanlığından yararlanarak kaçmayı başarması gibi olaylar etrafında gelişen anektodlar yazılı kaynaklarda üstünkörü yer alırken; Mihemed Arif Cizrawî, Muradê Kinê ve Dengbêj Cemal gibi dengbêjlerin sözlü anlatımlarında bu olaylar alabildiğince detaylı bir şekilde tasvir edilmektedir.

       Nusaybin baskınından sonra hükümet, Ali Batı’yı daha fazla ciddiye almaya başlamış, bu amaçla asker takviyesi yapmış, yerel aşiretlerden kuvvet devşirmiş ve bununla da yetinmeyerek Ali Batı’nın başına bir de ödül koymuştur. Bu durum Ali Batı için çemberin iyice daraldığını gösteriyordu. Yazılı kaynaklara göre 18 Ağustos 1919’da Midyat’taki Mıdıh Köyü civarında askerî güçler tarafından sıkıştırılan Ali Batı ve yanındakiler, özellikle bazı büyük ailelerin askere destek vermesiyle iyice zayıflatılır. İki saat sürdüğü belirtilen bir çatışmadan sonra Ali Batı öldürülür. Ali Batı’nın cesedini halka vermeyen yetkililer, cesedi ibret-i âlem olsun diye Midyat şehir merkezinde bir gün boyunca teşhir eder. Böylece uzun süre bölgede huzursuzluk sebebi olan Ali Batı Olayı sona erer. Ali Batı’nın ölü ele geçirilmesinde katkısı olan askerî ve mülkî amirlerin yanı sıra çeşitli aşiret ağalarına Mecîdî Nişânı verilir.

       Bölgede yapılan bazı sözlü tarih çalışmaları ve diğer sözlü kaynaklar, Ali Batı’nın ölümüyle ilgili yazılı kaynaklardan farklı bilgiler vermektedir. Bu kaynaklar, Ali Batı’nın askerle girdiği çatışmadan sağ kurtulduktan sonra Mıdıh’a gittiğini ve burada aşiretler arasındaki bir kavgada öldürüldüğünü savunur. Sözlü kaynaklar, Ali Batı’nın kimin tarafından öldürüldüğü konusunda ise farklı isimler verir. Kimisine göre Behramo isimli bir akrabası tarafından, kimisine göre Ömerkan Aşiretinden Muradê Şêrko tarafından, kimine göre de yine Ömerkanlardan Emoyê Avokî tarafından öldürülür. Bazı kaynaklar ise onun serseri bir kurşunla öldüğünü iddia eder.

***

       Ali Batı’nın ideolojik bir kaygıyla hareket etmemiş olması elbette onun halka baskı yaptığı, köylere baskın verip zorla haraç topladığı ve kan döktüğü gerçeğini değiştirmez. Fakat tarihsel ve sosyolojik bir realite var ki, bu tür şahsiyetlerin karşıtları olduğu kadar, ne olursa olsun, onları kahramanlaştıran bir kitlenin de hep var olduğudur. Tarihte bunun örneklerine pek çok dönemde rastlanmaktadır. Adlarına türküler yakılarak kahraman ilan edilen Dadaloğlu ve Köroğlu gibi pek çok şahsiyet aslında yaşadıkları dönemde illegal kişiliklerdi; fakat her nasıl oluyorsa halk, bunları birer kahramana dönüştürmeyi yeğlemiştir. Ali Batı da tam anlamıyla eşkıyalık yapmış olmasına ve hükümet içinde hükümet gibi davranarak çok can yakmasına rağmen bölge halkının muhayyilesinde zamanla müsbet bir karaktere dönüştürülmüştür. Bir karakteri olumlamanın en etkili yolu da o karakter adına türküler yakmak, destanlar dizmek veya uygun sözleri ve melodileri bir araya getirmektir. Halk ozanı olan dengbêjler, Ali Batı adına kılam ve stran denilen ürünleri ortaya koymuş ve tıpkı Dadaloğlu ve Köroğlu örneklerinde olduğu gibi onu zamanla olumlu bir yere konumlandırmıştır.

       Netice olarak, Ali Batı Olayı örneğinde de görüleceği üzere, tarihî ve toplumsal olaylar, tek yönlü değerlendirilebilecek yaşanmışlıklar değildir. Olayları yazanların eksik veya yanlı tutumlarının bizi yanıltması durumunda, bu yanılgıyı gidermenin veya bilgileri düzeltmenin önemli alternatifi sözlü kaynaklardır. Bilimsel bir süzgeçten geçirildikten sonra değerlendirmeye alınması gereken sözlü kaynakların mevcut bilgilerimize sunacağı katkı potansiyeli çok fazladır. Hele hele Mardin gibi sözlü kültürün hâlâ çok canlı olduğu bir şehirde sözlü kaynakların bu potansiyeli tahmin edilenin de üzerindedir. 

Yorum Yaz