Alpay Kabacalı kimdir? Alpay Kabacalı kitapları ve sözleri
Yazar Alpay Kabacalı hayatı araştırılıyor. Peki Alpay Kabacalı kimdir? Alpay Kabacalı aslen nerelidir? Alpay Kabacalı ne zaman, nerede doğdu? Alpay Kabacalı hayatta mı? İşte Alpay Kabacalı hayatı... Alpay Kabacalı yaşıyor mu? Alpay Kabacalı ne zaman, nerede öldü?

Doğum Tarihi: 1 Eylül 1942
Doğum Yeri: Antalya, Türkiye
Ölüm Tarihi: 15 Nisan 2014
Ölüm Yeri: İstanbul, Türkiye
Alpay Kabacalı kimdir?
Alpay Kabacalı 1 Eylül 1942 tarihinde Antalya'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okudu, bağımsız yazar olarak çalışıyor.
İlk yazısı 1959'da Varlık dergisinde yayımlanan Kabacalı, 1966-68 yılları arasında 14 sayı süren bir siyaset-edebiyat dergisi çıkardı: Gerçekler Postası. 1968'den 1969'a kadar Ant dergisinde yazı işleri müdürlüğü yaptı; bu dergide yayımlanan bir yazısından dolayı 12 Mart döneminde 11 ay cezaevinde kaldı (1972-73). Daha sonra yayınevlerinde ve haber ajanslarında redaktörlük ve yöneticilik yaptı; 1975-80 arasında Yeni Ortam ve Cumhuriyet gazetelerinde yazdı. Milliyet Sanat, Sanat Olayı ve Yeni Gündem dergilerinde yazı işleri müdürlüğü yaptı. Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi ile Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi'nin yayın kurullarında bulundu.
1976-1989 arasında Türkiye Yazarlar Sendikası'nın yönetim kurulunda görev yapan Alpay Kabacalı, 1997 -2001 arasında PEN Yazarlar Derneği'nin başkanlığında bulundu. 1999'dan bu yana Bilim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği'nin (BESAM) başkanı.
Kitapları: Alpay Kabacalı'nın 1987'de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti' nin Basın Üzerine Araştırma Ödülü'nü kazanan Türk Yayın Tarihi (ikinci basımı Türk Kitap Tarihi adıyla, 1989), Türkiye'de Basın Sansürü (1990), Türk Basınında Demokrasi(1994), Türkiye'de Matbaa Basın ve Yayın (2000) gibi basın ve yayın tarihi incelemeleri yanında genel tarihle ilgili eserleri (Arap Çöllerinde Türkler, 1990;Türkiye'de Gençlik Hareketleri, 1992; Türkiye'de Siyasal Cinayetler, 1993;Geçmişten Günümüze İstanbul, 2003; Bilinmeyen Yönleriyle Cumhuriyet Tarihi, 2004; Nesnel Tarihin Prizmasından Abdülhamid, 2005) ve şairlerimiz, yazarlarımız üzerine monografik kitapları yayımlandı.
Alpay Kabacalı'nın ikinci baskısını sunduğumuz Kültürümüzden İnsan Adaları kitabı, çağdaş kültür ve sanatımıza katkıda bulunmuş doksandan fazla kişiyi konu alan ve 1988-90 arası Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan portre-röportajlarına, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Turhan Selçuk ve Melih Cevdet Anday gibi ustalarla yapılan konuşmaların eklenmesiyle oluşturuldu.
15 Nisan 2014 Salı günü vefat etmiş ve Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verilmiştir.
Alpay Kabacalı Kitapları - Eserleri
- Talat Paşa'nın Anıları
- Hatıralar
- A'dan Z'ye Yaşar Kemal
- Neyzen Tevfik
- Aşk Şiirleri Antolojisi
- Bir Destan Rüzgarı
- Türkiye'de Gençlik Hareketleri
- Şair Eşref
- Arap Çöllerinde Türkler
- Türkiye'de Siyasal Cinayetler
- Gül Yaprağını Döktü Bugün
- Bir İhtilalcinin Serüvenleri
- Gözyaşından Gülmeceye Aziz Nesin
- İlhan Selçuk
- Yakın Tarihimizden Büyük Dönemeçler
- Kültürümüzden İnsan Adaları
- Cevdet Kudret'e Saygı
- Edebiyatımızın Koca Çınarı Rıfat Ilgaz
- Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca (Hayatı, Kişiliği, Fıkraları)
- Türk Kitap Tarihi
- II. Mahmud
- 100. Doğum Yıl Dönümünde Nazım Hikmet'e Armağan
- İstanbul
Alpay Kabacalı Alıntıları - Sözleri
- Jön Türk hareketi, ülkeye eşitlik, özgürlük ve adalet getirmek amacıyla ortaya atılmıştı. Bunlara ulaşmak için Jön Türkler, Araplar, Yunanlılar, Arnavutlar, Türkler vesaire gibi yurttaki bütün milletleri birleştirmeyi umuyorlar; böylelikle de sevgili vatanın bağımsızlık ve gelişmesi için birlikte çalışabilecekleri sanıyorlardı. Fakat ihtilali izleyen olaylar, ne yazık ki, bambaşka bir görünüm gösterdi. Yunanlılar, İttihat ve Terakki'nin asıl amaçlarının gerçekleşmemesi için bu birleş dertle karşı çıktılar; özgürlük ve eşitlik, onların amaç ve çıkarlarını aykırıydı. Eşitlik demek, bütün yurtseverlerin dışarıda ve çalışmada eşitliği demekti. (Talat Paşa'nın Anıları)
- Dalmış gitmişken, mübaşir dürttü. Başkan, "kararı yazdırıyorum," diyordu. Ayağa kalktı, ellerini kavuşturup bekledi. Yaşamının önemli bir dönüm noktasıydı. Ya eşkıyanın kendisini bıçakladığı o berbat hapishaneye yeniden girip yıllarca hapislerde sürünecek ya da aklanacaktı... (Bir Destan Rüzgarı)
- — Allahaşkına bana söyler misin, dedim, Neyzen Tevfik nerede yatıp kalkıyor? — Burada, Hocapaşa Camii’nin bir tabutluğu var, oraya gider. Bir tabutun kapağını kaldırır, içine girer, kapağı da üstüne çeker ve rahat rahat uyur.» (Dünya, 19.6.1966). (Neyzen Tevfik)
- Enver Paşanın, kumanda heyetini gençleştirmek yoluyla uyguladığı askeri askeri ıslahatın cidden isabetli bir tedbir olduğu tamamen meydana çıkıyor ve büyük birliklerin,strateji ve taktik kurallarını bilen genç kumandanlar elinde hareket kabiliyeti kazandıkları görülüyordu. (Hatıralar)
- Doğanın en küçük parçasının bile bir kimliği, bir kişiliği var. (A'dan Z'ye Yaşar Kemal)
- ‘Bütün romanlarınızda istediğiniz nedir?’ dedi. Saniyesinde söyledim, bir tek sözcükle: ‘Direnç’ dedim. Ortadirek insanlığın direncidir. (A'dan Z'ye Yaşar Kemal)
- sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi dilimizde akşamdan kalma bir küfür salonlar piyasalar sanat sevicileri derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni yakanda bir amonyak çiçeği yalnızlığım benim sidikli kontesim ne kadar rezil olursak o kadar iyi (Aşk Şiirleri Antolojisi)
- Monsenyör Muşeg, "Artık Ermenilerin silahlı olduğundan, bir daha 1894 kırımları gibi hadiselerden korkmayacaklarından, bir Ermeninin kılına hata gelirse buna karşılık on Türk mahvedeceğinden" uluorta bahsediyordu. (Hatıralar)
- Ertesi günkü gazeteler,Fen Fakültesi hocası ve Maarif Nazırı (Eğitim Bakanı) Said Bey'in "Bütün uygar ülkelerde öğrencilerin bu gibi gösterileri olur." dediği yazıyor ;"Bu olayda öğrencilerin kışkırtılmalara kapıldıkları söyleniyor,ne dersiniz ?" sorusunu, "Hayır,olamaz. Zira bununla Darülfünun öğrencileri yeteneksizlikle suçlanmış olur,oysa Darülfünun öğrencileri kışkırtmaya asla kapılmaz. " diye yanıtladığını belirtiyordu. (Türkiye'de Gençlik Hareketleri)
- 1902’de İnebolu’da doğdu. İstanbul’da Edebiyat Fakültesi Edebiyat Bölümü’ndeki öğreniminin ardından, birçok lisede öğretmenlik, Ankara Devlet Konservatuvarı’nda müdürlük (1941-44), Londra’da öğrenci müfettişliği (1951-54), Londra Üniversitesi’nde okutmanlık (1959-62) yaptı. Bu görevleri dışında yaşamı hep öğretmenlikle geçti. Emekli olduktan sonra öğretmenliğini sürdürdü. Dedem Korkut’un Kitabı (1973) ile Kâtip Çelebi’nin kitapları başta olmak üzere birçok kültür yapıtını inceleyen ve günümüz Türkçesine aktaran Gökyay, eleştirilerini Destursuz Bağa Girenler (1982) adlı kitabında topladı. Dergilerde çok sayıda inceleme ve makalesi ile bilimsel kongreler için hazırladığı bildirileri yayımlandı. Çalışmalarıyla dünya bilim çevrelerinde saygın bir yer edindi. Orhan Şaik Gökyay’ı 1994’te yitirdik. (Kültürümüzden İnsan Adaları)
- Dolayısıyla kim ne derse desin, Rusya'nın yengisi neticesinde savunmasız,aşağılanıp horlanmış olarak Rus, İngiliz ve Fransız zulüm ve kahrı altına düşmektense,mert ve cesur milletlere yakışır bir kahramanlıkla kanının son damlasına kadar çarpışarak neticede ya kesin yengiyi elde ederek ebediyen kurtulmak veyahut "Bütün varım elimden gitti, bir namus dışında!" demeye hak kazanarak yiğitlik ve namuskarlıkla nihayet vermek, bence yeğ tutulmalıdır. (Hatıralar)
- Zamanla kimi cephelerde açlık başladı. Erzak ulaştırılamıyordu buralara... Yüzbaşı Selahattin anlatıyor: “ Halep, Konya gibi yerlerde büyük erzak ambarlarında buğday stoku vardı. Ama bunlar bize ulaşamıyordu. Çünkü tren ancak Nusaybin’e kadar gelmişti. Nusaybin’de Musul’a 150 kilometre vardı. Bu yol yazın her türlü taşımaya elverişliydi. Ancak kış gelince sadece hayvan ve deve işliyordu. Deve Nusaybin’de Musul’a on sekiz günde geliyordu. On sekiz gün de dönüş... Demek ki otuz altı günlük bir iş... Bir deve ancak kendi yiyeceğinin yirmi sekiz günlük miktarını taşıyabiliyordu. Demek ki, deve yararsızdı. ... Ordu aç kalmasın diye halkın elindeki erzakı paralı ve parasız alıyorduk. Böylece açlık halkta yoğunlaşıyordu. Musul’da bir ekmek bir gümüş mecidiyeye ( yani bir lira ) ve sonraları üç liraya çıkmıştı. Halk bu parayı bulup ekmek alamazdı. Açlıktan ölüm olayları başladı. Her gün sokaklarda kadın, erkek, çocuk, ihtiyar bağıra bağıra ölüme gidiyor, bir çare bulunamıyordu. Ölen çocukların etini kasap dükkanlarında koyun ve kuzu eti diye satan veya aşçı dükkanlarında pişirip halka yediren 10-12 kişi idam edilmişti.” (Yakın Tarihimizden Büyük Dönemeçler)
- 1. Türk Darülfünununu, Türk milletinin ahlak ve bilim müessesesi bilen Edebiyat Medresesi(Fakültesi)talebesi,kendi samimi varlığı arasında manevî heyecanların zevkinden mahrum,bağımsızlık,kutsallık ve milliyet hislerine yabancı ve saldırgan kişileri görmekle üzüntülüdür. 2. Darülfünun gençliği, memleketin kamu vicdanına esasen mahkum edilmiş bulunan, fakat her nasılsa ahlak ve kültür ocağına sokulmuş olan bu efendilere karşı nefret ve tiksintisini bildirir. 3. Kongreden seçilen bir kurul,müderris Cenap Şahabettin, Ali Kemal,Rıza Tevfik,Hüseyin Daniş ve muallim Barsamyan Beylere bu kararı bildirerek kendilerini istifaya davet ettiğini ve öğrencilerin bilim ve kültür adına değil,basit bir vatandaş sıfatıyla dahi kendileriyle ilişkide bulunmayacaklarını ilan eder. Müderris ve muallimlere karşı sonsuz saygı duyan öğrenciler, kendilerini en haklı ve zorunlu birtakım kararlar almaya yönelten önemli bir durum karşısında kalmıştır. Aldığımız kesin kararları yüce meclisinize sunarken bu serbest sözlerin kutsal ve haklı coşkumuzun bir yansıması olarak değerlendirip kabulünü dileriz. (Türkiye'de Gençlik Hareketleri)
- Bu partide aşırı vatansever, sinirli, tecrübesiz ve inatçı kimseler bulunabilir ve bu gibi unsurlar parti için bir tehlike oluşturabilir. Ancak cemiyeti hırsızlık ve şerefsizlikle suçlamak en büyük cinayettir. (Talat Paşa'nın Anıları)
- Erbab-ı mansıptan biri millete eşek demiş, Reddedilmez böyle bir söz amma pek can sıkar, Millet eşek olsa da eşek diyen bilmez mi ki, Sadrazamlarla valiler de milletten çıkar. (Şair Eşref)
- Büyük sermaye çocugu gazeteler devletede gebedirler. Holdingleri dolayısıyla devletle sıcak ilişkileri devlet bankalarından aldıkları krediler yüzünden devletede devletin en büyük örgütlü kurumu olan hükümetede bagımlıdırlar. (Gözyaşından Gülmeceye Aziz Nesin)
- Arap ve Ermeni ıslahatçılarının, aynı zamanda ve aynı aynı tarzda aynı şeyleri gösterdiklerini gösteren bu rivayetler, Türkiye'nin taksimi hakkında o zaman Fransa ve Rusya arasında kararlaştırılmış olan siyaseti pek güzel ispat eder zannederim. (Hatıralar)
- Evet savaş kaybedilmişti... Olup bitenlerin baş sorumlusu Enver Paşa, İslam ordusu komutanlığına atadığı Kafkasya’daki kardeş Nuri Paşa’ya 15 Ekim 1918’de şunları yazıyordu. “ Düşmanlarla bütün bağlaşıklarımız, hep birlikte barış yapmak zorunluluğuna girdik. Dolayısıyla, yakında barış görüşmeleri başlayacaktır. Barışı bizim aradığımıza göre oyunu kaybettik demektir.” ..... Anadolu’da buruk bir istasyon... Trende, İstanbula dönen Falih Rıfkı... Bir kadın durmuş, gelene geçene: - Benim Ahmet’i gördünüz mü? diyor. “Yırtık basmasının altında” kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor: - Bu tarafa gitmişti, diyor. O tarafa ? Aden’e mi, Medine’ye mi, Kanal’a mı, Sarıkamış’a mı, Bağdat’a mı ? Ahmet’ini buz mu, kum mu, skorpit yarası mı , tifüs biti mi yedi ? Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmet’ini görsen, ona da soracaksın: - Ahmet’imi gördün mü ? Hayır, hiçbirimiz Ahmet’ini görmedik. Fakat Ahmet’in her şeyi gördü: Allah’ın Muhammet’e bile anlatamadığı cehennemi gördü (...) Anadolu Ahmet’ini soruyor. Ahmet, o daha dün bir kurşun istifinden daha ucuzlaşan Ahmet, şimdi onun pahasını kanadını küsmüş, tırnaklarını büzmüş, bize dimdik bakan ana kartalın gözlerinde okuyoruz. Ahmet’i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bu anaya anlatabilsek, onu övündürecek bir haber verebilsek... Fakat biz Ahmet’i kumarda kaybettik !” (Yakın Tarihimizden Büyük Dönemeçler)
- Komitelere karşı daima en büyük hoşgörüyü gösterdim ve onların gerçek amaçlarını bilmiyormuş gibi davrandım. Fakat hükümetin bu davranışı, komitelerin ihtiraslarını hafifletmek şöyle dursun, tersine, artırdı. (Talat Paşa'nın Anıları)
- Dağ başında bir avcı kulübesi Yerler dizboyu kar Ocakta ateş Dışarda rüzgar Hadi gel Önce sevişmeliyiz uzun uzun Yerdeki ayı postunun üzerine uzanmalıyız Bütün vücudunu santimetrekarelere ayırıp Birer birer öpmeliyim Ve sonra sımsıkı sarılmalıyım sana Böylece ölmeliyiz Aradan yıllar geçip Bizi buldukları zaman Etlerimiz çürümüş olsa da Kemiklerimiz ayrılmamalı birbirinden Hadi gel Nefes almak hüner değil Seninle ölmek istiyorum (Aşk Şiirleri Antolojisi)