Ömer Faruk Dönmez kimdir? Ömer Faruk Dönmez kitapları ve sözleri
Yazar Ömer Faruk Dönmez hayatı araştırılıyor. Peki Ömer Faruk Dönmez kimdir? Ömer Faruk Dönmez aslen nerelidir? Ömer Faruk Dönmez ne zaman, nerede doğdu? Ömer Faruk Dönmez hayatta mı? İşte Ömer Faruk Dönmez hayatı...

Yazar Ömer Faruk Dönmez edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Ömer Faruk Dönmez hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Ömer Faruk Dönmez hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Ömer Faruk Dönmez hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...
Doğum Tarihi: 1976
Doğum Yeri: Adana
Ömer Faruk Dönmez kimdir?
1976 yılında Adana’da doğdu. 1997’de Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi.
Yazılarını Türk Edebiyatı, Çınar, Atlılar, Huruç, Ay Vakti, Hece, Hece Öykü, Cafcaf, İhtiyar, Fayrap ve Müdahale dergilerinde yayımladı
Ömer Faruk Dönmez Kitapları - Eserleri
- Hamza
- Bir Kitap Bir Balta
- Bir Yobazın Günlüğü
- Dervişan
- Ölü Bir Yazarın Anlattıkları
- Hep Aynı Hikaye
- Ab-ı Hayat
- Paradigma Sonsuzluk
- Ab-ı Hayat 2
- Yolcu ve Burjuva
Ömer Faruk Dönmez Alıntıları - Sözleri
- Ulan ne iş be. Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştayım ve dershaneye gidiyorum. (Hamza)
- İfade edilmeyen bir düşünce,hiç düşünülmemiş gibidir.. (Hep Aynı Hikaye)
- "Hayatın hakkını vermeden yaşayanın, varlığı haramdır." (Ab-ı Hayat)
- İçindeki eğrilikle uğraş. (Ab-ı Hayat)
- Hukuk bir ahlaka dayanmıyorsa, yasalar gevezeliktir. (Dervişan)
- Dağ dağa kavuşmuştu fakat insan insanı anlamamıştı... (Bir Kitap Bir Balta)
- Beni geçelim azizim. Uzun mevzuyum. Anlatmakla bitmem ki. (Bir Yobazın Günlüğü)
- İlginçtir; Yusuf aleyhisselam bir kadının şerrinden kurtulmak için senelerce hapiste kalmayı göze almış; torunu Musa aleyhisselam ise bir kadına ulaşabilmek için senelerce işçilik / çobanlık yapmıştır. Demek ki kadın vardır, yüzünü görmektense zindana girmek evlâdır; kadın vardır, ona ulaşmak için uğrunda yıllarca çalışılsa sezâdır. (Ölü Bir Yazarın Anlattıkları)
- Yolcu bu dünyaya sırnaşmayan ve yerleşmeyen onurlu insandır.. (Yolcu ve Burjuva)
- Ruhu örseleyen yıpratan yoran parçalayan tüketen iki şey var: arzular ve korkular. (Yolcu ve Burjuva)
- Modern edebiyat hikmete hakka hakikate iyiye bünyesinde yer veremiyor metinden bir ders ve ibret almayı bir hisse ve nasihat çıkarmayı asla istemiyor çünkü tam da bunları reddetmekle varlık buldu biz dertli yazarlar da hikmeti hakkı hakikati iyiyi güzeli anlatmak istediğimizde modern edebiyatın bu gizli ve otoriter tehdidiyle ve reddiyle baş etmek zorunda kalıyoruz Sanatta mesaj olur mu diyenler işte bu tezgaha düşenlerdir. Bir meselesi olmayan bu kadar geveze işte bu yüzden piyasaya doldurmuştur. (Yolcu ve Burjuva)
- Bir mutluluk bazen nasıl da bir tek cümleyle yıkılabiliyor... (Hep Aynı Hikaye)
- “Mevla görelim neyler/ Neylerse güzel eyler” (Ölü Bir Yazarın Anlattıkları)
- Edeb başka şey azizim; kitaptan okumakla öğrenilmiyor. (Dervişan)
- Her şeyi yanlış anlıyorlar. Aptal oldukları için mi? Bilmiyorum. Kafaları az çok çalışıyor. Fakat kalpleri? Kalpleri? Bir kalpleri var mı ki dersin canımın içi? (Bir Yobazın Günlüğü)
- Gönlünü her gün tazelendireceksin; ‘ölümlü dünya’ diyeceksin, hepsini senin mülküne verseler ne olur, bir gün gelecek öleceksin: bu vaaz gönlü tazelendirir. (Ab-ı Hayat)
- yani mensubiyetin değil samimiyetin belirleyici olduğunu yani insanları iddialarına göre değil ahlâklarına göre tanımlamak gerektiğini evet zaman içinde daha iyi anladım ve ilginçtir anneden babadan tevarüs edilmiş hocadan ezberlenmiş din sadece mensubiyet doğuruyor oysa varlık nedir var eden kimdir gayesi nedir diyerek bedeli ödenmiş emek verilmiş din samimiyet doğuruyor bu denklem tersten de kurulabilir yani mensubiyet sadece tevarüs edilmiş ve ezberlenmiş biçimi üretirken samimiyet bedeli ödenmiş emek verilmiş bir inanma biçimi üretiyor (Paradigma Sonsuzluk)
- Zamanın birinde bir memlekette, ağzından küfür eksik olmayan bir adam yaşarmış. Nerde hoşuna gitmeyen bir durum görse basarmış küfrü. Memleketin en küfürbaz adamı olarak nam salmış tabi. Herif bu kötü namından rahatsızlık duymaya başlamış; fakat küfretme alışkanlığından da bir türlü vazgeçemiyormuş. Gitmiş bir tekkeye. Şeyh efendiden derdine bir çare dilemiş. Şeyh buna bir avuç bakla vermiş. Al bunları demiş, birini ağzına koy, tam küfredeceğin zaman bakla diline değer; küfretmemen gerektiğini hatırlayıp, kendine hâkim olursun. Bizim adam uygulamaya başlamış. İşe yarıyormuş da. Neyse bir gün yine bu şeyhle bizimki gezerlerken müthiş bir yağmur başlamış. Acayip ıslanmışlar. Tam tekkeye doğru koşarlarken bir evin penceresinden bir kadıncağız seslenmesin mi: "Hocaefendi bir bakıver!" Ulan koskoca keramet sahibi şeyh, yağmur yağıyor diye halkın talebini geri mi çevirecek: durmuşlar tabi. Ama yağmur nasıl yağıyor! Penceredeki kadın kaybolmuş, bizimkiler de kapıyı açmaya geliyor sanıp beklemişler. Neyse, 5 dakika sonra kadın bir daha belirmiş pencerede: "Biraz bekleyiver hocaefendi!" Haydaaa! Ulan yağmur sırılsıklam etmiş bunları, kadın bekletiyor, bizim küfürbaz homurdanmaya başlamış tabi. Şeyh de 'ya sabır' çekmeye koyulmuş. Kadın birazdan tekrar görünmüş pencerede, "Tamam hocaefendi gidebilirsiniz." demiş. Hayda ki haydaaa! "İyi de hanım, bizi niye beklettin boş yere şu yağmurun altında?" diye kızmış şeyh. "Yok." demiş kadın gülümseyerek, "Boş yere bekletir miyim hiç hocaefendi; bizim tavuklar kuluçkada. Yumurtayı tavuğun altına koyarken kapıdan bir şeyh geçerse, yumurtadan horoz çıkar derler, o yüzden beklettim sizi." İyi mi. Dangalaklığın bu kadarına artık dayanamayan şeyh, bizimkine dönmüş, "Ulan arkadaş demiş, çıkar ağzından baklayı!" Hah ha. (Bir Yobazın Günlüğü)
- Emperyalistlerin en çok korktukları şey, “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna “Şehit olacağım!” cevabını veren bir neslin yetişmesidir. (Hamza)
- Mülk kimindir Tasarruf hakkı kime aittir O'nun adaletine mi güvenmiyorsun merhametine mi İlmine mi inanmıyorsun hikmetine mi Geç yunus endişeden.. (Yolcu ve Burjuva)