Özcan Karabulut kimdir? Özcan Karabulut kitapları ve sözleri
Türk Yazar Özcan Karabulut hayatı araştırılıyor. Peki Özcan Karabulut kimdir? Özcan Karabulut aslen nerelidir? Özcan Karabulut ne zaman, nerede doğdu? Özcan Karabulut hayatta mı? İşte Özcan Karabulut hayatı...

Doğum Tarihi: 1958
Doğum Yeri: Adana
Özcan Karabulut kimdir?
1958 yılında Adana’da doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde istatistik okudu. 1979-1982 döneminde ODTÜ Edebiyat Kulübü’nün, 2001-2003 yılları arasında kurucularından olduğu Edebiyatçılar Derneği’nin başkanlığını yaptı. 2009-2011 yılları arasında Türkiye PEN Merkezi 2. Başkanlığı görevinde bulundu. Ankara Öykü Günleri’nin kurucusudur. Uluslararası PEN Yazarlar Örgütü’nün 68. Kongresinde kabul edilen 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nün fikir babası ve başlatıcısıdır. Hüzünle Bazı Günler, Baştan Sona Yalnızlık, Belki de Kaybeden Zaman, Aşkın Halleri adlı öykü kitaplarıyla Amida, Eğer Sana Gelemezsem adlı romanı Can Yayınları tarafından yayınlandı. Bu romanıyla 2009 Yunus Nadi Roman Ödülünü kazandı. Öyküleri, öykü kitapları çeşitli ödüller aldı. Özcan Karabulut’a, öykü günleri kurucusu ve 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nün fikir babası ve başlatıcısı olduğu için Bursa Yazın ve Sanatçılar Derneği BUYAZ tarafından 2009 yılında Onur Ödülü verildi. Gece, Bir Otel Odasında, Rojda, Ayna Yazıları, Kont’un Köpekleri adlı öyküleri Uluslararası PEN’in Diversity Projesi çerçevesinde üç dile çevrilerek yayımlandı. Öyküleri Arapça ve İspanyolcaya çevrilen Karabulut’un Aşkın Halleri kitabı Makedoncaya, seçme öyküleri ise San Giovanni’ye Mektuplar adıyla Bulgarcaya çevrildi. Karabulut, Düşler Öyküler ve İmge Öyküler dergilerinin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Şubat 2012’de yayımlanmaya başlayan Dünyanın Öyküsü dergisinin genel yayın yönetmenliğini yapıyor.
Özcan Karabulut Kitapları - Eserleri
- Amida, Eğer Sana Gelemezsem
- Aşkın Hâlleri
- Hüzünle Bazı Günler
- Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati
- Baştan Sona Yalnızlık
- Aşkın Hâlleri
- Belki de Kaybeden Zaman
Özcan Karabulut Alıntıları - Sözleri
- İnsanın içindeki kara deliklerin başı sonu yok. Bazen bir sırdan, bazen de bir hikâyeden daha tehlikeli bir şey yok. (Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati)
- İçinde sonbahar yaprakları gibi savrulduğumuz şu kent, üç beş kişilik adalarımızda küçük mutluluklarla avunduğumuz şu insanlar, yalnızlığı, ölümü yüzümüze çarpan şu şarkılar... Ömrümüzün son duraklarında hüzün başka bir şeydi oysa, ölümün kıyısında yalnızlık bambaşka. Her zamankinden çok başka bir şeydi mutluluk. (Aşkın Hâlleri)
- “ ‘Bi de amcalar...’ ‘Amcalar ne?’ ‘Amcalar pislik yapıyorlar.’ ‘Pislik mi? Ne söylüyorsun sen?’ ‘Pislik...’ diyor Uğur, pantolonunu gösteriyor. ‘Amcalar pislik yapıyorlar.’ ... Pantolonunun fermuarını açıyor Uğur. Fermuarın açıldığı yerden bir pantolon görünüyor. İkinci fermuarı da açınca bir pantolon daha. Üst üste giyilmiş üç pantolon!” (Amida, Eğer Sana Gelemezsem)
- "ama yüzler, çok yüzlü yüzler,ilkel davranışlar,ucuz duyarlılıklar uygun bir maske ve geniş bir yürek istiyor...Kendimi bu kez suratsız buluyorum. Hiç kimse benim gibi suratsız ve yalnız olup hayata bu denli tutunamaz, çünkü yalnızlığın cennetim ve cehennemim olduğunu biliyorum." (Hüzünle Bazı Günler)
- Zaman Tanrının kötü bir şakası olmalı, bunu seziyorsun. Kim bilir, belki de kaybeden zaman. Belki de. Belki de kaybeden. (Belki de Kaybeden Zaman)
- "Biliyor musun," diyor Bay Kelimeler, "bir yerlerde okudum. Gülmek kadının en vahşi cinselliğiymiş." Bay Kelimeler gülmek diye bir şeyin olduğunu anımsatmıştı bana, cümlesini tamamlıyorum: "Kadınlara hayatın dar edildiği bu dar coğrafyada, en devrimci eylemi aynı zamanda," diyorum. S. 102 (Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati)
- Ben beyaz cennetteyim, sen neredesin... (Baştan Sona Yalnızlık)
- Esra,varlığından kimi zaman kuşkuya kapıldığım çocuğuyla, annesiyle, iki kocasıyla ve kapısında "cin" yazan dairenin içine sıkışıp kalmış hayatıyla kendi kefaretini ödemiş gibi görünüyor. Ya ben? Babama ve hayata karşı kendi kefaretimi ödemiş olabilir miyim? (Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati)
- "Otelde unutulmak: bir erkeğin bir kadına verebileceği çok zalimce bir ceza olmalı." S.81 (Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati)
- yazdıklarına yüreğini sığdıramayan o kadın benim. (Baştan Sona Yalnızlık)
- Kullanmasını bilenlerin elinde yalnızlık patlamaya hazır bir silahsa eğer, bu silah patlatılmalı, içerideki ve dışarıdaki duvarlar yıkılmalıydı. (Belki de Kaybeden Zaman)
- En güzel çiçekler neden uçurumun kenarında açar, daha iyi anlıyordum. (Aşkın Hâlleri)
- Belleğim kahvelerin buğulu camlarına benziyor. kalabalık kaldırımlardayım ve sessizce mırıldanıyorum: unutulmuş yanlışları çoğaltan bir soru mu bu kent? uzun bir yürüyüşte bir akşamüstü kitapçı vitrinleri nin önünde aynı soruyu yineliyorum. aylar sonra yanıtlamam gereken sorular mı var? Niye, hemen şimdi! sorulardan yakamı kurtaramıyorum. (Hüzünle Bazı Günler)
- "Kadınların hikayelerinin kocalarininkinden her zaman daha İlginç olduğu düşüncesine katılıyorum. Ancak hikayelerini anlatmak konusunda kadınlarda bir güven eksikliği var sanki. Kadınlar kendilerine çizilen sınırları kaldırdıklarında, kendilerini ve başka şeyleri keşfettiklerinde içlerindeki potansiyel açığa çıkacak. Demem şu ki, bu kelimeleri seçmem de bir rastlantı değildi. Bir kadın olarak ahlaki bir sınırı geçme cesaretini göstermen gerektiğini düşündüm." (Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati)
- Öte yandan organlarıma, en çok da memelerime söz geçiremiyordum. Sonradan görmeler, ne olacak işte! Görmemişin oğlu olmuş, çekip koparmış, o hesap yani. Alt tarafta bir yerde, bir mağara, ağzını acmış Bay Kelimeler'i bekliyordu. Nemli, su damlıyordu duvarlarından. İçinde kadim bilgiler vardı. Gel de hikaydeki vazgeçilmez rolünü orada oyna, diyordum içimden (Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati)
- Solukların daraldığı bir gecede tek başına mısın? (Hüzünle Bazı Günler)
- Ağzından dökülen sözcükler yaşadığın hayat gibi dağılıp yeniden kuruldu. (Baştan Sona Yalnızlık)
- Herkesin küçük büyük bir sırrı olmalıydı, herkesin. (Aşkın Hâlleri)
- "Sana evet demek suç işlediğim yere geri dönmek gibi bir şey." (Hüzünle Bazı Günler)
- Hayatımız genellikle zincire vurulmuş zamanlarda geçer. Odalarda ve gövdelerde yalnızlık isyana dönüşmemiştir henüz. Ve hayaller, ister delilik olsun, ister rezalete yol açsın, gerçeğin karanlık yüzünden ortaya çıkarılmayı bekler. (Belki de Kaybeden Zaman)