Sabahattin Eyüboğlu kimdir? Sabahattin Eyüboğlu kitapları ve sözleri
Türk Şair, Yazar, Çevirmen Sabahattin Eyüboğlu hayatı araştırılıyor. Peki Sabahattin Eyüboğlu kimdir? Sabahattin Eyüboğlu aslen nerelidir? Sabahattin Eyüboğlu ne zaman, nerede doğdu? Sabahattin Eyüboğlu hayatta mı? İşte Sabahattin Eyüboğlu hayatı... Sabahattin Eyüboğlu yaşıyor mu? Sabahattin Eyüboğlu ne zaman, nerede öldü?

Doğum Tarihi: 1908
Doğum Yeri: Trabzon, Türkiye
Ölüm Tarihi: 13 Ocak 1973
Ölüm Yeri: İstanbul, Türkiye
Sabahattin Eyüboğlu kimdir?
Edebiyat hayatımızın en önemli kalemlerinden biri olan Sabahattin Eyüboğlu, 1908 yılında Trabzon- Akçaabatta dünyaya gelmiştir. Sabahattin Eyüboğlu, yine edebiyatımızın önemli şairlerinden ve aynı zamanda bir ressam olan Bedri Rahmi Eyüboğlunun ağabeyidir.
Edebiyatımıza çok sayıda önemli eser kazandıran Sabahattin Eyüboğlu, öğreniminin ilk aşamasını Kütahyada, liseyi ise Trabzonda tamamlamıştır. Daha sonra usta yazar, üniversiteye öğretim üyesi yetiştirmek için açılan bir programın sınavını kazanır. Bu sınav neticesinde Eyüboğlu, Fransada bulunan Paris, Dijon ve Lyon üniversitelerinde iki yıl boyunca oldukça önemli dersler alır. Usta yazar, Fransada dil, estetik ve edebiyat konusunda iki yıl iyi bir eğitim alır. İngiltereye geçen Eyüboğlu, burada İngiliz Dili ve Edebiyatı üzerine çeşitli çalışmalar yapar. Bu eğitimlerin neticesinde donanımlı bir şekilde ülkesine dönen Eyüboğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünde doçent olarak görev yapmaya başlar. Akademik yaşama bu şekilde adım atan Sabahattin Eyüboğlu, 6 yıl süreyle söz konusu üniversitede görev yapar. Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak müfettişlik yapan usta yazar, o yıllarda ziyadesiyle önemli bir eğitim alanı olan Hasanoğlu Köy Enstitüsünde dersler vermiştir. Aynı zamanda da Eyüboğlu, Tercüme Bürosunda da birçok görevde bulunmuştur.Eyüboğlu, bu yıllarda akademik kariyeri bir kenara bırakmamış ve Fransaya tekrar gitmiştir. Bir süre Fransada kalan usta yazar, tekrar ülkesine dönerek İstanbul Üniversitesinde Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünde Karşılaştırmalı Türk- Fransız Edebiyatı adında akademik olarak oldukça önemli bir ders vermiştir. Bir süre sanat tarihidersleri de veren Sabahattin Eyüboğlu, 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi sırasında üniversiteden uzaklaştırılmıştır. Bu dönemde 147 akademik kişi üniversitelerden uzaklaştırılmıştır ve bu
topluluğa Sabahattin Eyüboğlu da müdahildir. Daha sonra İstanbul Teknik Üniversitede ders vermeye devam etmiştir. Akademik olarak bu şekilde ciddi bir kariyer yapan Sabahattin Eyüboğlu, 1930lu yıllarla birlikte yazın yaşamına başlamıştır. İlk olarak dönemin önemli gazetelerinden Hakimiyet-i Milliye de yazılarını yayımlayan Eyüboğlu, daha sonra Tan, Varlık, Ağaç gibi önemli yayınlarda yazmıştır. Sabahattin Eyüboğlu, söz konusu gazete ve dergilerde kaleme aldığı deneme, inceleme ve tenkit yazıları ile edebiyat çevreleri tarafından beğeni toplamıştır. Bu yıllarda dönemin önemli kalemlerinden Nurullah Ataç, Melih Cevdet Anday, Orhan Veli Kanık gibi önemi isimler ile çalışmalar yapan Sabahattin Eyüboğlu, oldukça önemli çeviriler de yapmıştır.
Edebiyatımızın önemli bir yazarı olan Vedat Günyol ile çeviriler yapan Eyüboğlu, 1963 yılında çevirdikleri Devrim Yazıları adlı eser nedeniyle 142. madde kapsamında yargılanmıştır. Ancak mahkeme beraat kararı vermiştir. Böylece birçok usta yazarın yargılandığı 142. Madde usta yazar Sabahattin Eyüboğlunu da atlamamıştır. 27 Mayıs Darbesine ek olarak usta yazar, 12 Mart Darbesini de yaşamıştır. 12 Mart Darbesi ile kurulan sıkıyönetim erkleri tarafından Azra Erhat, Vedat Günyol ve Sabahattin Eyüboğlu, gizli komünist örgüt kurma suçu ile tutuklanmıştılar, ancak mahkemeler neticesinden beraat etmişlerdir. Usta yazar, 13 Ocak 1973 tarihinde arkasında dev bir kültür mirası bırakarak İstanbulda yaşama veda etmiştir.
Yazın Hayatı:
Sabahattin Eyüboğlu, yaşamı boyunca birçok eser kaleme almıştır. Çok yönlü bir sanatçı olarak edebiyatımıza ve belgesel film dünyamıza önemli yapıtlar kazandırmıştır. İlk olarak 1930′lu yıllarda yazılarını önemli dergi ve gazetelerde yayımlayan Sabahattin Eyüboğlu, çevirileriyle de dilimize oldukça önemli eserler çevirmiştir. Dünya edebiyatından dilimize aktarılan birçok eserde Sabahattin Eyüboğlu’nun muazzam çevirileri günümüzde dahi en başarılı çeviriler arasında başı çekmektedir. Usta yazar, Platonun Devlet adlı yapıtını dilimize aktarmış ve bu çeviri 1959 Türk Dil Kurumu çeviri ödülünü kazanmıştır.
Bunun yanı sıra Sabahattin Eyüboğlu, Türk kültürü konusunda da alışılmışın aksine derin çalışmalar yapmıştır. Bu konuda Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) ve Azra Erhat ile önemli kültür alanında Anadolucuk adı verilen bir fikir ortaya çıkarmıştır. Edebiyat tarihimiz için son derece önemli bu çalışmalarının yanı sıra Sabahattin Eyüboğlu, sinema tarihimizi de etkilemiştir. Usta yazar Eski Anadolu temalı 11 adet belgesel sinema filmine imza atmıştır. Söz konusu serinin ilk belgeseli Hitit Güneşi, uluslararası bir platform olan Berlin Film Şenliğinden 1957 yılında ikicilik ödülü kazanmıştır. Sinema tarihimiz için son derece büyük bir önem arz eden bu filmler sırası ile şu şekildedir; Hitit Güneşi, Siyah Kalem, Karanlıkta Renkler, Anadoluda Mozaikler, Nemrut Dağı Tanrıları, Ana Tanrıça, Anadolu Yolları, Eski Antalyanın Suları, Surname, Karagözün Dünyası ve Yaşamak İçin adlı filmlerdir. Aynı zamanda denemeleri ile büyük bir edebiyat yaratan Sabahattin Eyüboğlu, Mavi ve Kara adlı deneme eseri ile 1960 Nurullah Ataç Armağanını almıştır.
Bazı Eseleri;
Deneme ve İnceleme Eserleri:
*Sanat Üzerine Denemeler
*Yunus Emreye Selam
*Mavi ve Kara
*Diyelim Söz Arasında
*Pir Sultan Abdal
Sabahattin Eyüboğlu Kitapları - Eserleri
- Mavi ve Kara
- Köy Enstitüleri Üzerine
- Yunus Emre
- Pir Sultan Abdal
- Yunus Emre'ye Selâm
- Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler
- Mavi I
- Orhan Burian Vedat Günyol Konuşmalar 1945-1950
- Montaigne
- Şiir Çevirileri
Sabahattin Eyüboğlu Alıntıları - Sözleri
- Çorak bir yeri yemyeşil etmek, bir bataklığı kurutmak, susuz yere su getirmek Köy Enstitülerinde ahlâk eğitiminin ta kendisi oluyor; vatan sevgisi, insan sevgisi, bilim sevgisi bu işler içinde kendiliğinden kazanılıyordu. (Köy Enstitüleri Üzerine)
- Bir kuş olup uçmak gerek (Yunus Emre'ye Selâm)
- "Biz dünyadan gider olduk Kalanlara selâm olsun" (Yunus Emre'ye Selâm)
- (...)Teklerin uzun zamanda, kaygılar kuşkular içinde, asık yüz ve aç gözle yapacağını, çokluğun birbirini hızlandırıp coşturan yüzlerce kolu, kafasıyla en kısa zamanda, güvenle türkü söyler gibi yapmak, Köy Enstitüleri'nin gerçekleştirmek istediği, yer yer, zaman zaman gerçekleştirdiği buydu; başardıklarını bununla başardılar. Bozkırların kaderini değiştirebilecek duruma bununla geldiler; kuruluş yıllarının o görülmedik hızı, dirilten, yeşerten soluğu, dağ delen Ferhatlığı, yaşama ve çalışma sevinci bundan geliyordu." (Köy Enstitüleri Üzerine)
- Söz candır eğer bilirse insan. (Yunus Emre'ye Selâm)
- Koyun beni Hak aşkına yanayım Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan (Pir Sultan Abdal)
- Ne âkilem, ne divane. (Yunus Emre)
- Gönlünde karası olan gelmesin. (Pir Sultan Abdal)
- Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Balıla yağ ede bir söz. (Yunus Emre'ye Selâm)
- Taştın yine deli gönül. (Yunus Emre)
- "Okulun amacı seçkin bir azınlık değil, içinden seçkin azınlığın kendiliğinden çıkacağı aydın bir çoğunluk yetiştirmek olacaktı." (Köy Enstitüleri Üzerine)
- Aşıklara verme öğüt, öğüdünden alır değil Aşksız Adem hayvan olur, hayvan öğüt bilir değil Taştan çıkar türlü sular, ayağında neler bişer Cahil gönlü taştan beter, yola gelmez, gelir değil (Yunus Emre)
- Bilmek, okuyucum, bütün iş bilmekte, ama dünyanın ötesinde değil, gözlerimizin önünde olup biteni bilmekte. Kimin gerçekten memleket hayrına çabaladığını kestirmek, memleketin gerçek halini bilmeye bağlı. İşe akıl ve bilim yolu ile daldan ve hurafeden yıkanmış bir masanın başında girişmek gerektiğini biliyordun. Bir de mürekkep balığına dikkat. Mürekkep balıkları, postlarını kurtarmak gerekti mi, arkalarından bir karanlık salıverirlermiş, göz gözü görmez olurmuş. (Mavi ve Kara)
- "Kendi kendini binbir mihnetle yetiştiren halk, doğmaktan başka zahmete girmeyen efendilerini er geç başından atmıştır. " (Köy Enstitüleri Üzerine)
- Vatan bize Cennet'dürür Yoldaşımız Hakk'dürür Hakk'tan yana yönelicek Başka yollar dardır bize Dünya haramdır haslara Helal olmuş nekeslere Biz dünyayı dost tutmazız Ol dünya murdardır bize (Yunus Emre)
- Ama yine de soruyorum size: Neden politikacıların çoğu er ya da geç kendilerini de memleketlerini de barıştan çok savaşa, güvenden çok kuşkuya götürüyorlar? (Mavi ve Kara)
- Sevenin yüreği yumuşak, gözü ıslak olur. (Mavi ve Kara)
- Çalış kazan, ye, yedir, Bir gönül ele getir Yüz kâbeden yeğrektir Bir gönül ziyareti (Yunus Emre'ye Selâm)
- (...)Fakir bir köylü eşeğini önüne katmış yürüyormuş bozkırda. Eşeğin sırtındaki koca heybe bir garip biçimde yüklüymüş: Bir yanı buğday doluymuş, bir yanı taş. Yolda ak sakallı, derviş kılıklı bir adama rastlamış köylü. Birlikte hoşbeş edip yürürken bu adam köylüye; "Eşeğin bir yanına ne diye taş yükledin?" diye sormuş. "Buğday bir yana tartmasın." diye, demiş köylü. Adam taşları attırmış; buğdayın yarısını heybenin öbür güzüne boşalttırmış. Yük böylelikle azalınca köylüyü de eşeğe bindirmiş. Köylünün aklı yatmış bu işe, dualar etmiş adama, ardından sormuş; "Sende bu akıl varken ne diye yaya gezersin dağda bayırda? Malın mülkün, atın, deven yok mu senin?" "Yok." demiş adam. "Şehirde beyler yanında niye iş tutmazsın?" diye sormuş köylü. "Beni, işe yaramaz diye şehirden kovdular." demiş adam. Bunun üzerine köylü eşekten inmiş, buğdayı yine heybenin bir gözüne doldurup öbür yana taş yüklemiş eskisi gibi ve eşeğine deh deyip uzaklaşmış adamdan. Çıkarcı eğitim, aklı böylesine yaya bırakır ve gelenek yürür gider yoluna.(...) (Köy Enstitüleri Üzerine)
- Yunus da der ki, Pir Sultan da der ki, Karacaoğlan da der ki, bu topraklar bizim, Ayasofya da bizim, Troya da bizim, Hattuşaş, Gordiyon, Bergama bizim, Divrik Ulu Camii, Emir Sultan,kayalara oyulmuş kiliseler, Artemis'in göğsünde kabaran memeler, türlü inançların taşlara kazdığı yazılar bizim, Erzurum'da Çifte Minare'nin hayat ağacı, ejderhası, Sivas 'ta Gök Medrese'nin geyiği, ceylanı, tavşanı, Alacahöyük'te yüce tapınağın çifte kartalı, Van Gölü'nde, Ahtamar Adası'nda öpüşen güvercinler, sıkışan eller, Ademler, Havvalar, Yunuslar, İsalar bizim, yüce dağ başlarında beş adam boyu tanrı heykelleri, kilimlerde Doğu'yu, Batı'yı, gavuru, Müslümanı, karayı, akı, maviyi, kırmızıyı uzlaştıran köylü nakışları bizim. (Mavi ve Kara)