Herb Goldberg kimdir? Herb Goldberg kitapları ve sözleri
Psikoloji profesörü, Yazar Herb Goldberg hayatı araştırılıyor. Peki Herb Goldberg kimdir? Herb Goldberg aslen nerelidir? Herb Goldberg ne zaman, nerede doğdu? Herb Goldberg hayatta mı? İşte Herb Goldberg hayatı...

Psikoloji profesörü, Yazar Herb Goldberg edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Herb Goldberg hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Herb Goldberg hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Herb Goldberg hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...
Doğum Tarihi: 14 Temmuz 1937
Doğum Yeri:
Herb Goldberg kimdir?
Herb Goldberg Kitapları - Eserleri
- Erkek Olmanın Tehlikeleri
- Erkekler Gerçekten Ne İster?
- Yeni Kadın-Erkek İlişkileri
- Erkekler Gerçekten Ne İster?
- Yeni Nesil Erkek
- Aşk Kadınlar ve İlişkiler
Herb Goldberg Alıntıları - Sözleri
- Bir erkekle gerçekçi temelde ilişki kurmak, erkeğin ilişkilere kırıcı olmak kastı veya arzusuyla girmediğini ve kırıcı davranışının bencil, yıkıcı bir erkeğin değil hasta bir ilişkinin bir belirtisi olduğunu kabul etmek anlamına gelir. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
- Kadında sosyal fobi oranının önemli ölçüde yüksek olması, girişkenlik, saldırganlık, cinsellik ve bağımsız güç konusunda yaşadığı güçlüklerin bir sonucudur. Ne kadar kadıncaysa, insanlar ve genelde yaşam da onun için o kadar bir korku ve çekinme kaynağı olacaktır. Makine ve çocuk birer erişkin olup da çöküşler yaşamaya başlayınca, yaşantıları ayrı savunma sistemlerinin doğrudan sonuçları olarak tahmin edilebilir olacaktır. (Yeni Kadın-Erkek İlişkileri)
- Bazı feministler, kadınların daha çok duygusal sorunları olduğunu öne sürmekte ve buna kanıt olarak da özel psikoterapi kuruluşlarına başvuran kadınların sayısının daha fazla olmasını göstermektedir. Ama ben, özel terapiye gitmenin gerçekte kadının kendi duygularına karşı daha duyarlı olmasının, bunların farkında olmasının ve yardım istemeye, yardım almak için birisine yakınlaşmaya ve bağlanmaya daha eğilimli olmasının bir göstergesi olduğuna inanıyorum. Kadın ayrıca belki de bu amaçla kendisi için para harcama konusunda daha isteklidir ve/veya bazı durumlarda kocası, kendinden çok karısı için bu amaçla para harcamaya isteklidir. Özel psikiyatri kuruluşlarındaki kadın sayısının erkeklerden yüzde 18 daha fazla olmasına karşılık, kamu destekli genel hastanelerdeki erkek sayısının kadınlardan yüzde 20 daha fazla olması gerçeği, yukarıdaki görüşü desteklemektedir. (Erkek Olmanın Tehlikeleri)
- Geleneksel ilişkilerde iyi bir seks hayatı büyük ölçüde bir kurgudan ibarettir, çünkü seks iki insan arasında gerçekleşmez, cinsiyet savunmasıyla güdülenen bir seksten ibarettir. Cinsel fonksiyon bozukluğu denen şey kaçınılmazdır, çünkü kadın karşısındakinin duyarsız olduğuna, erkek de sürekli kendini kanıtlamak zorunda olduğuna inanır. Birbirlerine yürekten evet diyemezler. Kadın cinselliği güvence ve güvenlik için kullanır ve bu amaçlar gerçekleştikten sonra cinsel motivasyonu ortadan kalkar. Erkek cinselliği kontrol, kendi erkekliğinin kanıtı ve kadının hâlâ onun mülkiyetinde olduğunun bir güvencesi olarak kullanır ve bu hedeflere ulaşıldıktan sonra cinsel motivasyonunu kaybeder. Kadın bir cinsellik nesnedir, erkekse bir güvenlik nesnesidir. Her iki cins de cinsel heyecanı savunmacı güdülerin bir yan ürünü olarak yaşar. (Yeni Kadın-Erkek İlişkileri)
- "Erkek paradoksik bir ikilem içerisindedir. Kadının sevgisi erkeğin mutluluğu için hayati bir önem taşısa da, kadın 'onu sevdikçe' ve buna uygun davrandıkça, erkek de o kadar az heyecan hissedebilir." (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
- Erkeğin, bilinçaltında, kadınsız yaşayamayacağından korktuğuna inanıyorum. Kadınına karşı geliştirdiği güçlü bağlanmanın dışında çoğu kez yalıtılmış, yabancılaşmış bir insandır. Çok az yakın erkek arkadaşı vardır. Diğer kadınlara ilgisini bastırmakta ve çocuklarına pasif, katılımsız bir baba olmaktadır. Bütün ihtiyaçları kadınına yöneliktir. Buna karşılık bir kadın erkeğini kaybettiği zaman bile onu besleyecek başka yakın ilişkilere sahiptir: çocukları ve diğer kadınlar. Erkeğe daha az bağımlı olması nedeniyle, başka bir erkek olsa da olmasa da ayakta kalmayı başarabilmektedir (Erkek Olmanın Tehlikeleri)
- Erkeğin mantığı sıklıkla sadece kendisi için mantıklıdır ve ilişkide duygulardan kaçmak için kullanılan bir silah olarak algılanır. Ancak erkeğin gerçekliğini anlamak isteyen kadının, bir tartışmanın ortasında, özellikle de erkek tetiklediği duygusal tepkileri anlayamadığı zaman kadının, duygusal tepkisinin erkekte nasıl saldırganca bir umutsuzluk yarattığını kavranması gerekir. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
- Erkek bir makineye dönüşürken, kadın da çocuksu bir durumda kalır. Kadınsı şartlanma onu öylesine köstekler ki kendi yaşamının ve deneyimlerinin doğrudan sorumluluğunu alarak özerk, kararlı bir yaşam sürmek için potansiyel gücünü kullanmaz, belki de kullanamaz. Onlarca yıl boyunca Amerikan filmleri aşk tanrıçasını çocuk kalmış kadın olarak sunmuştur. Clara Bow'dan Lillian Gish'e, Mary Pickford, Shirley Temple, Jean Harlow, Marilyn Monroe ve Brigitte Bardot'a mesaj nettir: Çocuksu konuşma, büzük dudaklar ve cilveli çaresizlik, bir seks tanrıçası yaratan tekniklerdir. Çocuksu, çaresiz, duygusal, bağımlı ve uysal oldukları için hep çocuk kalan bu aşk tanrıçalarına taparlar. Onları kurtarmak ve korumak, erkeğin “kendini erkek gibi hissetmesini" sağlar. Yazar Una Stannard bunu şöyle özetliyor: "Kadın büyüleyici, bağımlı bir çocuk olarak kalmaya zorlanır... Kadının güzellik maskesi çocuğun yüzüdür, kültürümüzdeki her iki cinsin de trajik cinsel olgunlaşmamışlığının bir göstergesi"dir. (Yeni Kadın-Erkek İlişkileri)
- Erkek, ana rahmine düştüğü andan itibaren kadına derinlemesine bağımlıdır. Bunun kökleri ve nedenleri, erken yaştaki toplumsal ve coşkusal şartlandırmada yatmaktadır. Bir embiryo ve fetüs olarak plasentaya bağımlıdır. Doğumdan sonra memeye bağımlıdır ve çocukluğunun ilk dönemlerinde temel insan ilişkisi olarak annesine derinlemesine bağlıdır. Onu kucağına alan, beşiğini sallayan, temizleyen, rahatlatan ve giydiren annedir. Onun sınırlarını belirleyen, ona doğruyu ve yanlışı öğreten, övgüyle ödüllendiren veya cezayla kontrol eden annedir. Kız çocuğu da bir kadın figürü olan anneye bağımlıdır, ancak ruhsal gıdası için ereğe yönelik kıyaslanabilir derin bir bağımlılığı yoktur. Güçlü olma ve ilişkiyi tam anlamıyla kendi kontrolünde tutma fantazisini sürdürmek için, bir kadının onu kontrol etmesine ya da ona egemen olmasına göz yummama konusundaki kabadayılığına ve yaptığı gürültü patırtıya karşın, bilinçsizce, kadını kedi cankurtaran halatı —yaşama bağı ve enerji kaynağı— olarak görmeye başlar. Birçok yetişkin erkek, bir kadınla temel bir ilişki kurduktan sonra, diğer ilişkilerinin neredeyse tamamını bırakmaktadır. Bağımlılık giderek daha bir yoğunlaşmakta ve kadın onu terkettiği taktirde yaşadığı kriz çoğu kez yaşam sarsıcı olmaktadır. (Erkek Olmanın Tehlikeleri)
- Yaygın bir kültürel mite göre kadın-erkek ilişkisinde kadın daha bağımlıdır. Erkeğin coşkusal açıdan sığ olduğu ve bir kadınla derin, yakın bir duygusal ilişki kuramadığı söylenir. Ne var ki klinik deneyimleri, bu “sığlığın,” erkek tarafından kendi duyarlığını ortaya vurmaktan kaçınmak için kullanılan bir özkoruyucu araç olduğunu düşündürmektedir. Yani, erkek, kadına yönelik yakınlık duygusuna ve bağımlılığa direnir, çiinkii kadtn bir kere bilinçaltı savunmasını aştığı an, erkek, derin ve neredeyse tam bağımlılık derecesinde kadına bağlanır. (Erkek Olmanın Tehlikeleri)
- Sevmek ve sevilmek, olduğu haliyle tanımak ve olduğumuz halimizle tanınmak anlamına gelir. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
- Aşkın özgürce seçildiği bir toplumda kimi seçtiğimiz ve ilişkinin nasıl geliştiği soruları, bize kim olduğumuz konusunda çok şey öğretir. Biz, cezbettiğimiz ve cazibesine kapıldığımız kişileriz. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
- İlişki bittikten sonra eski aşıklar sıklıkla, "sevdikleri" insana tamamen yabancı olma duygusuna kapılırlar. Aslında değişen bir şey yoktur, çünkü zaten yabancılardı. (Yeni Kadın-Erkek İlişkileri)
- Soru: Babasından neden hoşlanmıyor? Cevap: Yirmi dokuz yaşında genç bir erkek şöyle dedi: "İyi bir şeyler olduğu zaman babamı aramıyorum.” “Annemi arıyorum. Babama anlatınca gerçek bir sevinç veya heyecan duyduğunu hissetmiyorum. Hatta bazen “Nihayet bir şeyi becerdin” türünden inançsız bir yorumda bulunur, ya da 'Bu harika oğlum!? der ve konuyu değiştirir.” Şiddet suçu işleyen erkek mahkumlarda ortasından ok geçen ve üzerinde MOM (Anne) yazan kalpli bir dövme sık rastlanan bir şeydir. Ağlamaklı gözlerle, annelerine yaşattıkları yürek acısından ötürü özür dilerler. Babalarından söz ettiğinizde ise nefret, hatta “onu bir daha görürsem” onu öldürme arzusu dile getirirler. Kendi maço bakış açılarından Anne bir aziz, Baba ise soğuk, aşağılık bir heriftir. Erkek çocuklar, babalarının dünyaya ilişkin olumsuz, savunmacı algılarından payına düşeni alır. Baba, oğlunu olumsuz algıladığı bir dünyaya hazırlarken, onu kendine yabancılaştırıp kendinden uzaklaştırırken, anneye daha fazla yakınlaştırır. Bu da erkek çocukta erkekliğini kanıtlama ve annesiyle olan derin özdeşimini ve ona olan güçlü bağlılığını inkar etme ihtiyacından dolayı patlamaya hazır bir maço savunmacılığı yaratır. Erkek çocuk korkup nefret ettiği, soğuk ve eleştirel bulduğu ama korku nedeniyle gönlünü hoş tutup taklit etmek zorunda kaldığı babasıyla özdeşim kurmamıştır. Çoğu erkek çocuk için Baba duygusal katılıktan ve performansa dayalı şartlı sevgiden başka bir şey ifade etmez. Oğlunu yüksek performanslı, korkusuz makinelere dönüştürme ihtiyacının baskısı altındaki baba oğlunu tanımayı başaramaz. Oğluyla konuştuğunu sanan baba çoğu kez yanılıyordur. Oğlunun, babasının eleştirel tarzından kaçınmak için iç dünyasında ördüğü duvar nedeniyle söyledikleri ona ulaşmaz. Baba ne kadar baskıcıysa, erkek çocuk da duygusal açıdan annesine o kadar fazla yönelecektir. Karşılık olarak anne de yine Babadan alamadığı yakınlık ve sevecenlik ihtiyaçlarını kısmen de olsa karşılamak için oğluyla olan ilişkisine yönelebilir. Baba ne kadar gelenekselse, erkek çocuğun yaşama yönelik tutumu da duygusal bağı ve özdeşimi nedeniyle annesininkine o kadar çok benzeyecektir. Kadın kendini yönlendirilmiş, engellenmiş, incinmiş ve babaya kızgın hissettiği için (bunu inkar etse bile), oğlu onunla empati kurmaya başlar ve bilinçaltında annesinin babayla olan ilişkide yaşadığı öfke ve hüsranı paylaşır. Annesiyle olan güçlü bağı ve babasına yabancılaşması nedeniyle erkek çocuk babayı anlamaz veya onunla empati kuramaz. Bu nedenle ailedeki sorunlardan ötürü o da babasını suçlar. Bir erişkin olarak bunu gizleyebilir, ama babasına olan aşırı uzaklığı sevgi duygularının olmadığını gösterir. Babanın “projeksiyon hatası,” oğlunu erkek olmaya ne kadar çok zorlasa, çocuğun gerçekte “tam bir erkek” olmaktan o kadar uzak düşmesidir. Aşırı kutuplaşmış evlerde yaratılan şey annesiyle özdeşimi nedeniyle patlamaya hazır, erkekliğini kanıtlama ihtiyacıyla kontrol edilemeyen, şiddete yatkın maço bir erkek çocuktur. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
- Görüşte mükemmel bir şekilde uyumlu gibi gözüken çiftler kendilerini kapana kısılmış, yıkılmış, kontrol edemedikleri olumsuz bir döngüye kapılmış hissediyorlarsa bilinçsiz kışkırtma, yanlış algılama ve kutuplaşmadan ibaret olan düşmanın ortak olduğu kabul edilmeli ve dönüştürülmelidir. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
- …çoğu erkek tam olarak gerçekten neye ihtiyacı olduğunu tanımlamakta zorlanır. İhtiyaçlarını dile getirmeleri öğretilmemiştir, dolayısıyla ikilemlerinin yaratılmasında sorumluluk payları vardır. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
- "Kadının düşük öz saygısının ve güvensizliğinin erkeğin sağlayamayacağı yollardan sürekli güvence aramasına neden olduğu ilişkilerde erkek ilgisini kaybeder. Yavaş yavaş ilişkiden uzaklaşır ve sonunda 'öz savunma' tutumuyla tamamen kapanır. Sonunda tüm erkekler 'Beni rahat bırak' tepkisiyle aynı sesi vermeye başlar." (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
- Erkekteki yaşlılığın bilgeliği denen şey bir fanteziden ibarettir. Gerçek bunu tam tersidir. Yaşla birlikte artan savunmacılığı onu daha katı, duygularını kontrol etme konusunda daha beceriksiz kılar. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
- Bir insanın özü başka herkesten saklandığı zaman... kendinden de çok daha fazla gizlenmiş gözükür ve o farkında olmasa da hastalık ve ölüm içine işler. Tanınmayan ve/veya yeterince sevilmeyen insan sık sık, sanki birdenbire ve hiç bir uyarı olmaksızın hastalanır, hatta ölür...Kişinin gerçek özüne doğrudan ulaşılmış olsaydı, mevcut yaşam biçiminin hastalık yarattığını gösterir birçok erken uyarı sinyali olduğu görülürdü. —Sidney Jouard (Erkek Olmanın Tehlikeleri)
- Kişi ne kadar kaybolmuş, gömülmüş veya acı çekiyorsa, o kadar az bağırabilecek veya görebilecektir, çünkü hayatta kalmak için daha fazlasını kabullenmek zorunda kalacaktır. (Yeni Kadın-Erkek İlişkileri)