Acının Antropolojisi - David Le Breton Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Acının Antropolojisi kimin eseri? Acının Antropolojisi kitabının yazarı kimdir? Acının Antropolojisi konusu ve anafikri nedir? Acının Antropolojisi kitabı ne anlatıyor? Acının Antropolojisi PDF indirme linki var mı? Acının Antropolojisi kitabının yazarı David Le Breton kimdir? İşte Acının Antropolojisi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: David Le Breton
Çevirmen: İsmail Yerguz
Orijinal Adı: Anthropologie De La Douleur
Yayın Evi: Sel Yayıncılık
İSBN: 9789755702667
Sayfa Sayısı: 240
Acının Antropolojisi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Türk okurunun Yürümeye Övgü ile tanıdığı David le Breton, son kuşağın önde gelen düşünürlerinden biri. Moderniteye yepyeni bakış açılarıyla yaklaşan, bireyin günümüzün toplumsal mekanizmalar karşısındaki yerini arayan, David le Breton, kendine özgü bir risk sosyolojisi geliştirdi.
Acının Antropolojisi, daha önce tehlike ve sessizlik üzerinde çalışmış bir yazarın, insan gövdesinin en kuytu boyutları hakkında derin ve etkileyici bir kitabı.
Acının Antropolojisi Alıntıları - Sözleri
- Ölmeyi bilmek yaşamayı bilmek kadar önemlidir.
- 'Bunalıyorum, ağrılarım var. Bunalım dile getirilebilir, belirtiler oluşturabilir, birtakım işaretlere ve fantazmalara dönüşebilir ya da eylemle giderilebilir. Hatta bulaştırılabilir; acı ise sadece insanın kendisine aittir.
- Acı dilin radikal başarısızlığıdır.
- Bedenin doğası diye bir şey yoktur, yere ve zamana göre değişen bedensel koşullar söz konusudur.
- Sadece kendisi mi masumdur insan, başkalarına masum olamaz mı?
- Acıyla düşünmeyi öğren.
- Acı hak eden insana verilmiş bir ceza değildir, günahın ya da kusurun bir sonucu değildir, çarmıhtaki İsa'nın çilesine ortak olmak için bir fırsattır.Acının kabullenilmesi insanı Tanrıya yaklaştıran olası bir ibadet biçimidir, ruhu arındırır. Özellikle Antik dönemde ve Ortaçağda uzun bir süre özel bir lutuf, bir yardım gibi düşünülmüştür. Alçakgönüllülü olmayı öğretir ve ruhu güçlendirir: "Bu mükemmel açınlamalar kibirden başımı döndürmesin diye etime bir kıymık soktu, dengemi kaybetmemem için melek yüzlü bir şeytan gönderdi bana.". (II Cor, XII, 7.)
- Acının gelmesiyle birlikte eski kimlik yok olur. Acı arttıkça çığlıklar şiddetlenir, organik kaosla insanın kendisinin istediği dilin yıpranması olgusu karşı karşıya gelir. Acı, sözü kaynağında yok eder.
- Acı, bilincin ortaya çıkışının bir sonucudur.
- Pascal'e göre de günümüzde çekilen her acı çarmıhtaki İsa'nın acılarının bir uzantısıdır: "Kalbime ve ruhuma girin, benim acılarımı oraya götürün ve kendi çilenizden kalanları bende çekmeye devam edin, kendi uzuvlarınızda tükettiğiniz acılarınızı bedeninizi tam anlamıyla tüketinceye kadar... Tamamen sizinle dolu olabilmem için yaşayan ve acı çeken ben olmasın artık, bende yaşayan ve acı çeken siz olun; Efendimiz."
Acının Antropolojisi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
david le breton neler yapmış böyle akıl alır gibi değil. hem iyi hem de kötü yönden. kitaba, daha doğrusu breton'un yaptıklarına ve bilimsel tezlerine dair şaşkınlıkla karışık hayranlık duyarken bir yandan da tepki duydum. işin garip yanı bu kitap da insanda acı bırakıp öyle bitiyor. breton, acının her türlüsünü bilimsel çerçeveden çıkmadan pek çok farklı etkenin acı ile olan bağını bir çok yönüyle ele alıyor. özellikle ifade edilemeyen acılar konusunda... tepki duyduğum nokta ise hastalarını rızası olmadan 'masumane' şekilde denek olarak kullanması ve hastaların acı çekmeleri üzerinden bilimsel veri elde etmesi üzerine oldu. ameliyattan sonra odaları bahçeyi gören ve yeşillikle temas halinde olan hastalar, pencereleri karşı binanın duvarına bakan hastalara göre ''iki kat daha az'' ağrı kesici tüketmiş olduklarını belirtiyor. ameliyat ve operasyonlar sırasında bazı insanların verdiği tepkiler üzerinden kolaylıkla kültürel farklılıklarını yakalayabilecek kadar acıyı işliyor kitabında. sevdim bu kitabı ama dediğim gibi, acı duydum. (Uğur De Molinari)
Breton'un Acı Şehri: David le Breton adı Acı olan bir şehirde size tur rehberliği yapıyor. Fakat tur rehberlerini bilenler bilir her türlü ayrıntıyı haiz bir şekilde hedeflerini tam manasıyla nitelendiremezler ve kimi zaman sadece ele aldıkları bölgeyi tarihiyle anlatırlar. Oysaki Breton Acı şehrinin her sokağını en ince ayrıntısına kadar ressam edasıyla çizerek anlatır. Sadece tarihi perspektifle değil, daha geniş bir açıdan bilinmezleri bilinir kılarak, bilimin referanslarıyla anlatmak istediklerini söyler. Bazen bu yoğun anlatımla metalaşan acı satır aralarında okuyanın canını yakar bazen soyut bir kavram olarak acının kayıp geçmişte izleri sürülür. Antropoloji acı kavramının çatısı altında kollara ayrılır her bir kol ayrı Acı şehrinde bir ev olarak tecessüm eder. Sizi ziyaretine götürdüğü evleri hedef insanlarla anlatır. Eser içinde acıyla yolu kesişen her bilimsel disipline ait referanslar bulunur. Böylesine çok yönlü anlatım sadece bir kavramdan çıktığı düşünülürse eserin sahip olduğu potansiyel daha iyi anlaşılır. Breton son cümlemizle noktayı Dünya yapmıştır. Okumanız dileğiyle. (zafer saraç)
Acı Olgusunun Küçük Bir Fotoğrafı..: Kitap Acı kavramına üç farklı yönden yaklaşıyor. İlk olarak tıbbi hastalıklar ile ilgili yaşanan fiziki acılar ve bunun hem bireylerin hem de toplumların üzerindeki etkilelerinden bahsediyor. Ayrıca bireylerin bu acıları anlamlandırma yöntemleri ve acı eşiklerinin neden farklı olabileceği üzerinde duruyor. Mesela Amerika'daki İtalyan göçmenlerin ve Doğu Avrupa'dan göç eden Yahudilerin acı karşısında Amerikalılara göre daha hassas olduklarını araştırmalar ile örnekliyor. Bunun sebebinin de göç etkisi ve özellikle yahudilerin geçmişte yaşadıkları acı tabloların etkili olduğunu belirtiyor. İkinci olarak da daha çok manevi acı dediğimiz ve Semavi dinlerin ile Doğu dinlerinin ( Budizm, Hinduizm vb.) acıya nasıl bir bakışa sahip olduklarına değiniyor. Geçmişten günümüze dinlerin acı olgusuyla olan ilişkilerini dini örnekler(hz. Eyüp'ün hikayesi, Hz İsa'nın çarmıha gerilmesi) ile açıklıyor. Son olarak toplumların kültürünün acıya nasıl bir bakışa sahip olduğuna değiniyor. Yerli kabilelerin fiziksel acı içeren ritüellerine değiniyor. Kitap genel olarak acı ile ilgili güzel bir bakış açısı kazandırsa da bana göre psikolojik acı olarak nitelendirdiğimiz olguya pek yer vermemiş olması kitabın eksik yönünü ortaya koyuyor. Bu eksiğine rağmen konuya ilgisi olan herkese tavsiye ederim.. (Yahya)
Acının Antropolojisi PDF indirme linki var mı?
David Le Breton - Acının Antropolojisi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Acının Antropolojisi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı David Le Breton Kimdir?
Strasbourg İnsan Bilimleri Üniversitesi’nde profesördür. Araştırmalarını beden ve riskli tavırlar antropolojisi üstünde yoğunlaştırmış, bu arada sessizlik ya da yürüyüş gibi daha kişisel temalara da el atmıştır.
Breton’un önemli yapıtları arasında Yürümeye Övgü (Sel Yayıncılık), Acının Antropolojisi (Sel Yayıncılık), Anthropologie du Corps et Modernité (Bedenin Antropolojisi ve Modernite, 1990), Du Silence (Sessizlik Üstüne, 1997), La Sociologie du Corps (Bedenin Sosyolojisi, 2002), La Saveur du Monde (Dünyanın Tadı, 2006) sayılabilir.
David Le Breton Kitapları - Eserleri
- Yürümeye Övgü
- Acının Antropolojisi
- Ten ve İz
- Yüz Üzerine
- Bedene Veda
- Sessizlik Üzerine
David Le Breton Alıntıları - Sözleri
- Bir kişi yeryüzünün resmini yapmaya kalkışır. Yıllar boyunca bir mekânı, illerin, krallıkların, dağların, koyların, teknelerin, adaların, balıkların, odaların, aletlerin, yıldızların, atların, insanların resimleriyle doldurur. Ölmeden az bir zaman önce bakar ki sabırla gerçekleştirilen bu labirent kendi yüzünün çizgilerini taşıyor. Jorge Luis Borges/Yaratan (Yüz Üzerine)
- Acı, bilincin ortaya çıkışının bir sonucudur. (Acının Antropolojisi)
- Acı hak eden insana verilmiş bir ceza değildir, günahın ya da kusurun bir sonucu değildir, çarmıhtaki İsa'nın çilesine ortak olmak için bir fırsattır.Acının kabullenilmesi insanı Tanrıya yaklaştıran olası bir ibadet biçimidir, ruhu arındırır. Özellikle Antik dönemde ve Ortaçağda uzun bir süre özel bir lutuf, bir yardım gibi düşünülmüştür. Alçakgönüllülü olmayı öğretir ve ruhu güçlendirir: "Bu mükemmel açınlamalar kibirden başımı döndürmesin diye etime bir kıymık soktu, dengemi kaybetmemem için melek yüzlü bir şeytan gönderdi bana.". (II Cor, XII, 7.) (Acının Antropolojisi)
- Ölmeyi bilmek yaşamayı bilmek kadar önemlidir. (Acının Antropolojisi)
- Çağdaş bilimsel söylemde beden, kişiyi taşıyan kayıtsız bir madde olarak düşünülür. Özneden ontolojik olarak ayırt edilen beden, iyileştirmek için üzerinde etkide bulunulan bir kullanım nesnesine dönüşür; artık insanın kimliğinin kökü değil, kişisel kimliğin içinde eridiği bir hammaddedir. (Bedene Veda)
- İlk adımlar bir düş gibi hafiftir, insan, arzusunun ipinin üstünde yürür, kafası imajlarla doludur, her şeye hazırdır, birkaç saat sonra kendisini bekleyecek olan yorgunluktan habersizdir. (Yürümeye Övgü)
- Bedenin doğası diye bir şey yoktur, yere ve zamana göre değişen bedensel koşullar söz konusudur. (Acının Antropolojisi)
- Yanında sevgilisi olmadan yaşamayı kesinlikle hiç düşünmüyor. Birkaç gün önce sevişmişler. Derisindeki işaretler kan bağı gibi, ilişkiyi ölümsüzleştirme isteği. Öbürünün uzaklaşmaması için geleceğe duyulan simgesel bir güven. Ve birkaç yıl sonra yeni kız arkadaşıyla kavgalar çıkmasına yol açan ve tehlikeli hale gelen bu işareti nasıl yok edebileceğini düşünmeye başlıyor. (Ten ve İz)
- İnsanın kendisinin peşinde koşması engebeli yollara götürür onu. İnsanın kendini doğurmak adına, tercih ettiği için değil, bir iç gereklilik dolayısıyla, kimi zaman kaybolma tehlikesini göze alması gerekir, çünkü acı ya da yaşamdaki bir boşluk insanı kemirir ve yaşamdan ayırır. Burada incelenen tavır ve davranışlar bağlamında kişiye özgü bir anlam üretmek, yaşamla barışık olabilmek için ölümle ya da acıyla oynamak söz konusudur. Ama bu yaşam içinde yanmaktan da korkmamak gerekir. İnsan kimi zaman en kötüsüne ulaşarak kendisinin sonunda rahatlamış bir versiyonunu elde edebilir. (Ten ve İz)
- "karşı karşıya konuşma, ayrıcalıklı bir biçimde 'yüz yüze' konuşmadır. Kişiler arasındaki alışverişlerde, yüz, iletişim bedeninin billurlaştığı, en belirgin göstergelerinin açığa vurulduğu başkent, yer ve zamandır. Söz sussa bile, yüz oradadır ve kişilerin birlikteliğine bağlı anlamlara tanıklık eder." (Yüz Üzerine)
- Bedene zarar verme durumu çok küçük yaşlarda başlayabilir. Bu alanda yapılan çalışmalar ilk çocukluk döneminde "kendine saldırı" davranışlarının "normalliğini" göstermektedir. çocuğun kendini ısırması, tırmalaması, çimdiklemesi, yara kabuklarını koparması, kan çıkıncaya kadar kaşınması, başını bir yerlere vurması, kendini yere atması. Shentoub ve Soulairac yaptıkları incelemelere göre bu durum 9 aylıktan 2 yaşına kadar olan, daha sık olarak da 12 ve 18 ay arası çocuklarda görülür. (Ten ve İz)
- "Söz ve sessizlik karşıt değildir, her ikisi de aktif ve anlamlıdır ve söylem ancak ikisinin karşılıklı ilişkisiyle mümkün olabilir." (Sessizlik Üzerine)
- Tecavüz, özellikle ensest ya da cinsel taciz olaylarında bedende sürekli yara açma, bedene kesikler atma pamuk ipliğine bağlı bir gündelik yaşamdan kurtulmanın ve artık ölümle hesaplaşma olmayan bir yaşama kavuşmanın simgesel bir biçimidir. Bu bağlamda amaçlardan biri arınmadır, kiri pası kanla yıkamak ve yitirilmiş sınırları yeniden bulmak. Simgesel olarak sakatlanan genç, bedeninin sadece ve sadece kendisine ait olduğunu söyler. (Ten ve İz)
- Kent bize dünyanın yuvarlak olduğunu unutturur. (Yürümeye Övgü)
- ‘’(...) Kullanımı azaldıkça taşıması da daha zahmetli olan bir yüktür beden. Fiziksel ve duyusal etkinliklerin kısıtlanması bireyin varoluşunu da etkiler. Onun dünya görüşünü çürütür, gerçeklik düzlemindeki inisiyatif sahasını daraltır, benliğin sebat duygusunu azaltır, şeylerle ilgili doğrudan bilgisini zayıflatır ve sürekli bir rahatsızlık kaynağı olur.’’ (Bedene Veda)
- "Yüzün tekilliğini sergilemek başkalarının gözünde yaşamın doluluğuna tanıklık etmektir. Onun açıklığını görünmez kılmak, duyguları gizlemeye, göze çarpabilecek tüm farklılıkları, belirginlikleri yok etmeye uğraşmaksa insan figürüne can veren anlamın ortadan kaldırılmasıyla ölüme öykünmek demektir. Ötekini yüzünden yoksun bırakmak da apaçık bir simgesel yöntemle ölümü öncelemektir. Yüz insanın varlık göstergesiyse, insanı yadsımanın yolu da yüzün yadsınmasından geçer. Aynı şekilde, yüz kutsallığın merkeziyse, insanı küçük düşürmek isteyen bir anlayış onun yüzüne saygısızlık etmeye, kimliğini aşağılamaya ya da yadsımaya çalışır." (Yüz Üzerine)
- "Yüz, her zaman insanın kendisi için en yakın Öteki'nin yeridir. Descartes'ın cogito'da dile getirdiği biçimde öznenin kendine karşı saydamlığı duygusunun ilk kez yalanlandığı ve kendi içinde gizlenen, hem yakın, hem de ulaşılmaz bir dünya sezgisine takıldığı, gizli anlamların yeri. "Kendime benzemiyorum" diye düşünür aynanın karşısında dürüstçe biraz zaman geçiren kişi. Yüzü onu sorgular; duyduğu rahatsızlık estetik (kendini çirkin vb. bulmak) değildir; daha derinlere, herhangi başka bir yüz yerine bu yüze sahip olmanın yabancılık duygusuna dayanır." (Yüz Üzerine)
- "Tezimi yazdıktan sonra bir sayfa çevrildi hayatım da sanki. …” (Ten ve İz)
- Uzman sözü, laik toplumun İncil'idir. (Bedene Veda)
- Kifayetsizlik geleceğin harikalarının en iyi kozudur. (Bedene Veda)