matesis
dedas

AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi - Taner Timur Kitap özeti, konusu ve incelemesi

AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi kimin eseri? AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi kitabının yazarı kimdir? AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi konusu ve anafikri nedir? AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi kitabı ne anlatıyor? AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi PDF indirme linki var mı? AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi kitabının yazarı Taner Timur kimdir? İşte AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 11.07.2023 17:00
AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi - Taner Timur Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Taner Timur

Yayın Evi: Yordam Kitap

İSBN: 9786059046220

Sayfa Sayısı: 272

AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

12 yıllık AKP iktidarı, 70 yıllık demokrasi kavgamızda nasıl bir dönemi temsil ediyor? Bu harekette sonunda milyonlarca insanı sokağa döken karşı-devrimci öğeler nelerdi? Kurulmasıyla iktidara gelmesi neredeyse bir olan bu "muhafazakâr" akımın sınıfsal temelleri ve dünya görüşü nasıl açıklanabilir? Ve "Milli Görüş"ün, Necip Fazıl'ın, Müslüman Kardeşler'in bu "dünya görüşü"nün şekillenmesindeki payları neler oldu?

AKP yıllarında gerçekten de ülkede "görülmemiş bir kalkınma" yaşandı mı? Aynı yıllarda Türkiye'nin uluslararası konumunda, sık sık söylendiği gibi, bir "eksen değişikliği"ne tanık olduk mu? AKP'yi dışarıdan destekleyen güçler AB üyeliği için umutlanırken, şimdi sıradan bir Ortadoğu ülkesi statüsüne doğru mu yol alıyoruz?

Ve nihayet bugün vardığımız noktada Rojava Devrimi ve Kobani kuşatması Türkiye'deki demokratik kavga açısından neyi ifade ediyor? İşte birtakım can alıcı sorular ki yakın geleceğimiz bu soruların düzeyli bir şekilde tartışılmasına ve yanıtlanmasına bağlı. Bu kitapta yer alan inceleme ve söyleşiler tam da bu tartışmayı yapıyor ve yanıtlar arıyor.

(Tanıtım Bülteninden)

AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi Alıntıları - Sözleri

  • ''Herkesin kendine göre bir 'gerçek İslam'ı' var. Ve kimilerinin de eli çabuk; hemen silahına gidiyor. Ölen ölüyor ve bizler de meydanlarda toplanıyor, slogan atıyoruz...''
  • AKP aslında iktisadi açıdan çok elverişli koşullarda iktidara gelmişti. 2001 krizinden IMF yardımıyla çıkılmış, mali istikrar sağlanmış ve likidite bolluğunun yaşandığı bir dünyada Türkiye’ye para akmaya başlamıştı. 2008 yılında yeni ve çok daha ciddi bir kriz patlayana kadar, Türkiye’ye IMF’nin koruyucu kanatları altında 185 milyar dolar girdi.[53] Ekonomide 2009 yılında yaşanan sert küçülmeye rağmen Türkiye ve benzer ülkelere para muslukları kesilmedi. Çünkü 1997-98 Asya krizinin aksine, 2008 krizi kapitalist metropollerde patlak vermiş ve Batılı merkez bankalarının iş hayatını canlandırmak için piyasaya pompaladıkları paraların önemli bir kısmı, Türkiye’nin de dahil olduğu yüksek faizli ülkelere akmaya başlamıştı. Böylece 2009 şokunu izleyen üç yılda da rekor büyüme oranları yakalandı. AKP bu ortamda Anayasa değişiklikleri yaptı ve 2011 seçimlerinde en yüksek oy oranlarına da bu ortamda ulaştı. Tüm iş çevrelerini mutlu kılan ve popülist yönüyle de (sosyal yardımlar, yeşil kartlar, çıkınlar vb.) halk kitlelerini peşinden sürükleyen koşullar esas itibariyle bunlardı. [54]
  • ''Proleter demek, üretim sürecinde artık değer yaratan işçi demektir ve üretim sadece mal değil, hizmet üretimini de kapsar. Marx, Kapital'de özel okullardaki öğretmenleri de artık değer yaratan işçiler olarak niteliyordu. Oysa Türkiye'de ezilenler sadece işçiler değil; bunun yanı sıra yoksul köylüler, marjinalleşen esnaf tabakası, geçimini hizmet sektöründe zar zor sağlamaya çalışanlar da var. Yok olan, bütün bunları bir demokratik cephede toplama potansiyeli taşıyan güçlü bir emekçi örgütü. Bu da ancak mevcut yapıların birleşmesi ya da en azından ortak hareketi ile mümkün olabilir.''
  • günümüz koşullarına uygun, yeni bir “devrimci militan” tipi üzerinde düşünüp tartışmalıyız. Bugünkü koşullarda örneğin Lenin’in Ne Yapmalı? eserindeki örgüt ve çalışma koşulları çoktan geçerliliğini kaybetmiş bulunuyor. Lenin illegal koşullarda, büyük bir gizlilik içinde ve iletişim olanaklarının son derece sınırlı olduğu koşullarda “ne yapmalı?” diye sormuştu. Bu koşullarda parti merkez yönetiminin de, kolayca tespit edilemesinler diye, ancak “on kadar” devrimciden oluşmasını önermişti. Bugün, baskılar altında da olsa, legal çalışma koşulları var, partiler var, seçim var; üstelik büyük bir “iletişim devrimi” yaşıyoruz. Egemen sınıflar kendi yarattıkları teknolojik olanakları iletişim alanında da çok etkili bir şekilde kullanmasını biliyorlar. “Yeni militanlık” şekli de bu olanakların devrimciler tarafından kullanılması ile ortaya çıkmalıdır. Basit bir örnek: Nasıl firmalar, bankalar, reklam ajansları “özel mesaj”larıyla evlerimize kadar giriyorsa, “koruma” altındaki iş yerlerine giremeyen devrimciler de, “özel mesaj”larıyla emekçilerin evlerine girebilir. Onlara sloganlar iletmek, yukarıdan akıl vermek için değil; ortak değerleri paylaşmak, yardımlaşmak ve yeni bir dünya yolunda birlikte kavga vermek için... artık toplumsal evrim ve teknoloji açısından yepyeni koşullar içinde yaşıyoruz. Bugün sınıf baskısı elbette devam ediyor, fakat yüz yıl öncenin illegal koşullarında, insanların güçlükle iletişim kurabildiği durumda değiliz. Elektronik iletişim çağındayız ve bunu en iyi egemen sınıflar kullanıyor. Bakıyorsunuz, adını bile duymamış olduğumuz firmalar, reklam ajansları evlerimizin içine giriyor. Oysa artık neredeyse herkesin bir bilgisayarı var. Artık sokaklarda gazete satma, duvarlara sloganlar yazma dönemi aşıldı; yeni bir “devrimci militan” tipi yaratmak gerekiyor ve bunun tartışmasını yapmalıyız. Tabii “ezilen sınıflar” konusu da, işçiler, yoksul köylüler ve çevre halkları, orta sınıfların belirli kesimleri vb. bağlamında, somut araştırmalar yapılarak bu tartışmalara ışık tutmalı.
  • ''AKP mutlaka bir gün Gezi cinayetlerinin ve 17 Aralık yolsuzluklarının hesabını verecek. Ve sonunda da dağılıp tarihe karışacak...''
  • ''Daha kuruluşta mahkûmiyetine neden olan dinci-militarist dizeleri ('Minarelerimiz mızrak, camilerimiz kışla vb...') TBMM'de yeniden okuması; şeriatçı şair Necip Fazıl'a yaptığı göndermeler ('Dindar ve kindar nesiller yetiştirme' özlemi); eğitimi dinselleştirme yolu açan 'reform' ve son olarak da alkollü içki kanununa itirazları değerlendirme şekli ('iki ayyaşın düşüncesine değil, dine dayanan kanunu eleştirenler') bu konuda ilk akla gelen örneklerdir.''
  • İslamcı şair koyu bir Yahudi düşmanıydı; Yahudileri Kanuni’den itibaren Osmanlı çöküşünün başlıca aktörleri arasında görüyordu ve Hitler’i Abdülhamit ve Menderes gibi en sevdiği şahsiyetlerle birlikte anmakta bir sakınca görmüyordu. Gerçekten de N. Fazıl’a göre Yahudilerin en çok korktukları şahıslar “Abdülhamit ve Hitler’den ibaret kalmıştı” (Başmakalelerim, 3; s. 214). Aynı şekilde, 1954 seçimlerinden sonra da DP’nin gurura kapıldığını söylüyor ve “gururu olmasa ve hadiselerin iç mimarisi içinde kendi zaafını seçebilecek bir duygusu olsaydı, Hitler’in batmasına imkân var mıydı?” diye soruyordu. (Başmakalelerim, 1; s. 256).
  • Ne var ki balayı çok da uzun sürmedi ve AKP tatlı hayallerinden AİHM’nin 2005 Kasım’ında verdiği bir kararla uyandı. Yüksek Mahkeme, Türkiye’de üniversitelerde türbanı yasaklamaya karşı açılan davayı reddetmiş, bu yasağın özgürlüklere aykırı olmadığını söylemişti. Üstelik hâkimler, kararlarında, Türkiye’nin özel koşullarını değil, AB’nin genel durumunu dikkate aldıklarını vurgulamışlardı.
  • ''Herkesin kendine göre bir 'gerçek İslam'ı' var. Ve kimilerinin de eli çabuk; hemen silahına gidiyor. Ölen ölüyor ve bizler de meydanlarda toplanıyor, slogan atıyoruz...''
  • 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri aslında iktidara ve parlamenter muhalefete karşı yapılmadı; esas itibariyle “parlamento dışı muhalefete”, sol-devrimci güçlere karşı yapıldı; bu arada silahlı kavgaya girmiş, adam öldürmüş ülkücüler da tutuklandı ve yargılandı. Ülkücüler kendilerini devlete yardımcı, paramiliter güçler olarak gördükleri için bunu hâlâ affetmiyorlar, hatta bu yüzden ikiye bölündü ve İslamcılığa kaydılar.

AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

kitap 3 bölümden oluşuyor. 1- AKP iktidarının genel tablosu. nasıl başladı, yükseldi, nereye geldi... 2- ilgili köşe yazıları ve kitap fuarı söyleşileri. bu yazılar sadece kitabın konusu hk yazılmamış. fakat aynı konuyu işleyen, farklı mecralarda yazılmış yazılar. 3- sosyal medya paylaşımları fakat köşe yazısı uzunluğu ve ciddiyetinde. kitabın sonunda suriye'deki rojava ve kobani olayları ile ilgili bir yazı var ki, ben başarılı buldum. detaya inmeden Kobani olayını, IŞID tehdidi başından sonuna özetlemiş. yani kitap aslında bir derleme. kitabın konusu önemli fakat derleme olduğundan olsa gerek, konuyu hakkını vererek işlediğini düşünmüyorum. zira derlemelerden, özellikle köşe yazısı derlemelerinden hem nitelik hem de ticari olarak hoşlanmıyorum. ilk sıralardan okumaya gerek yok. özellikle sondaki Kobani yazısı ve bazı köşe yazıları ufuk açıcı. (Karakedi)

AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi PDF indirme linki var mı?

Taner Timur - AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Taner Timur Kimdir?

1958 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Anayasa Hukuku kürsüsünde asistan olarak akademisyenlik hayatına başladığı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde 1968 yılında doçentliğe, 1979 yılında ise profesörlüğe yükseldi. Akademisyenlik yıllarının başlarında bir süre Yön dergisinde yazıları yayınlandı. 1962-1964 yılları arasında Rockefeller bursuyla gittiği Paris'te çalışmalarına devam etti. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki atmosferin yetişmesinde önemli payı olduğunu vurgulamış ve o dönemde takip ettiği Forum dergisinden dolayı kendisini "Forumcu" olarak nitelemiştir. 12 Eylül Darbesinden sonra görevinden istifa ettikten sonra çalışmalarını Fransa'da sürdürdü. 1992 yılında eski görevine dönen Timur, 2002 yılına emekli olana kadar buradaki görevini sür­dürdü.

Taner Timur, 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın Onur Yazarı olarak belirlenmiştir.

Taner Timur Kitapları - Eserleri

  • Türk Devrimi Ve Sonrası
  • Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi
  • Devrimler Çağı
  • AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi
  • Türkiye'de Çok Partili Hayata Geçiş
  • Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu
  • Türkler ve Ermeniler
  • Felsefi İzlenimler
  • İslam, Laiklik ve Aydınlanma Savaşı
  • Marksizm, İnsan ve Toplum
  • Osmanlı Toplumsal Düzeni
  • Osmanlı Kimliği
  • Habermas'ı Okumak
  • Felsefe, Toplum Bilimleri ve Tarihçi
  • Popülizm Dalgası Sivil Darbeler ve Osmanlı Hülyası
  • Türkiye, Ortadoğu ve Mezhep Savaşı
  • Osmanlı Çalışmaları
  • Osmanlı Türk Romanında Tarih, Toplum ve Kimlik
  • Sürüden Ayrılanlar
  • Türkiye Nasıl Küreselleşti?
  • Yakın Osmanlı Tarihinde Aykırı Çehreler
  • İslam, Laiklik ve Aydınlanma Savaşı
  • Küreselleşme Ve Demokrasi Krizi
  • Gezi'yi Soldan Kavramak 18 Brumaire'den Taksim Direnişi'ne
  • Toplumsal Değişmeler ve Üniversiteler

Taner Timur Alıntıları - Sözleri

  • ''Herkesin kendine göre bir 'gerçek İslam'ı' var. Ve kimilerinin de eli çabuk; hemen silahına gidiyor. Ölen ölüyor ve bizler de meydanlarda toplanıyor, slogan atıyoruz...'' (AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi)
  • Bilim, kesin ve yerleşmiş bir öneriler sistemi ya da son bir duruma doğru düzenli şekilde ilerleyen bir sistem değildi. (Felsefe, Toplum Bilimleri ve Tarihçi)
  • Ermeni prensi Senekerim XI. yüzyılın başlarinda Türklerle ilk defa karşılaşınca korku ile Incile sarılmiş ve kendini teselli edecek cümleler aramıştı. Malazgirt savaşından birkaç yıl önce görülen bir kuyruklu yıldız da Bizans'lar tarafından kötüye yorulmuştu: Türkler geliyorlardi. (Osmanlı Toplumsal Düzeni)
  • Türkiye'de gerçek lâikliğin hukuki temelleri, Türk Devrimi bağlamında, 1923-1926 yılları arasında saltanat ve hilafetin kaldırılması, eğitimin birleştirilmesi ve Medeni Hukuk'un kabulü ile atılacaktır. Bununla beraber, Batı'da lâiklik yüzyıllar süren sınıfsal ve ideolojik kavgaların ürünü olmuştu. Bu temellerden yeterince beslenmeyen lâiklik tecrübeleri -son yıllarda Türkiye'de yaşanan krizin de gösterdiği gibi- sağlam temellere oturmuş sayılamaz. Aynı şekilde, sosyal ve felsefi plandaki kazanımlar da pozitif hukukla garanti altına alınmadığı sürece bir ülkede lâikliğin gerçekleştirildiği iddia edilemez. (İslam, Laiklik ve Aydınlanma Savaşı)
  • Adına ne denilirse densin, tüm savaşlar para ile, üstelik giderek artan para ile yürütülür ve bu paralar da vergiyle ve verginin artık toplanamadığı durumlarda da borçlanma ile sağlanır. (Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi)
  • ''AKP mutlaka bir gün Gezi cinayetlerinin ve 17 Aralık yolsuzluklarının hesabını verecek. Ve sonunda da dağılıp tarihe karışacak...'' (AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi)
  • Magna Carta, suçlanan bireylerin mutlaka hakim huzuruna çıkarılarak yargılanmaları gerektiğini söylüyordu ve bu yapılmadan kimsenin hiçbir keyfi muameleye uğramayacağını kural haline getiriyordu... Ne var ki Magna Carta bu kuralla sadece "özgür insanları" dikkate almış, milyonlarca serfi bu korumanın dışında tutmuştu. (Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi)
  • Çobanlık deyip hafife almayın; çobanlığın felsefesini anlamayan, onun psikolojisini yaşamayan insan yönetemez. Ben de bir çobanım. (Popülizm Dalgası Sivil Darbeler ve Osmanlı Hülyası)
  • Osmanlı yenileşme hareketlerinin başını çekenler, Batı'da olduğu gibi burjuva sivil toplumunda ya da Habermas'ın daha özgül bir alan olarak betimlediği özerk kamusal alanda yer almıyorlardı. Bunlar genellikle devlet memuru statüsünde olan kimselerdi ve temel kaygıları da "Devlet'i kurtarmak" idi. Oysa "Devleti kurtarma" gibi bir ön-kabul Aydınlanma düşüncesine tamamen yabancıydı. (Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu)
  • İslamcı şair koyu bir Yahudi düşmanıydı; Yahudileri Kanuni’den itibaren Osmanlı çöküşünün başlıca aktörleri arasında görüyordu ve Hitler’i Abdülhamit ve Menderes gibi en sevdiği şahsiyetlerle birlikte anmakta bir sakınca görmüyordu. Gerçekten de N. Fazıl’a göre Yahudilerin en çok korktukları şahıslar “Abdülhamit ve Hitler’den ibaret kalmıştı” (Başmakalelerim, 3; s. 214). Aynı şekilde, 1954 seçimlerinden sonra da DP’nin gurura kapıldığını söylüyor ve “gururu olmasa ve hadiselerin iç mimarisi içinde kendi zaafını seçebilecek bir duygusu olsaydı, Hitler’in batmasına imkân var mıydı?” diye soruyordu. (Başmakalelerim, 1; s. 256). (AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi)
  • Orleans Dükü bu toplantının legal olmadığını söyledi. Fakat kralın yanıtı kısa ve kesin oldu: "Legaldir; çünkü ben öyle istiyorum!" (Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi)
  • Protestan hareketi aslında dinden uzaklaşma değil, tam aksine insanları dine daha içten bağlarla bağlama hareketi olarak doğdu. Bunun yolu da Luther'e göre, insan ile Tanrı arasındaki yozlaşmış aracıları devreden çıkarmak, herkesin Kutsal Kitap 'ı doğrudan okumasını sağlamaktı. Böylece kolektif otoriteye yani Kilise' ye olan inanç kırılacak, buna karşılık kişisel inancın otoritesi yeniden kurulacaktı. (Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi)
  • Faşist rejimler, ulusal kültür ve gelişme düzeylerine göre değişen renklere bürünseler de bazı genel özellikler taşır. En genel hatlarıyla, faşizm, demagog ve karizmatik liderlerle sürü psikolojisi içindeki yığınların bulaşmasına dayanır. Faşizmin tutarlı bir dünya görüşüne ihtiyacı yoktur; onun sadece düşmanları bulunur ve en büyük silahı yalandır. (Popülizm Dalgası Sivil Darbeler ve Osmanlı Hülyası)
  • "O sayede bir insana dünyaya göre vatan, oturduğu şehre göre kendi evi hükmünde görünür. " (İslam, Laiklik ve Aydınlanma Savaşı)
  • "İlim ve bilhassa içtimai ilim sahasına dahil işlerde ben kumanda vermem, bu vadide isterim ki beni alimler irşad etsinler." Atatürk (Türk Devrimi Ve Sonrası)
  • ''... seksen yılı aşan bir süre önce Anadolu'da verilen bu kavganın siyasal, toplumsal ve kültürel sonuçlarını günümüzde de yaşıyoruz. Yaşıyoruz, çünkü o sırada söz konusu olan şey, siyasal planla sınırlı bir iktidar devir teslimi olmanın çok ötesinde bir olguydu. Gelenek zoruyla toplumun geri, tutucu ve ruhsuz tüm ögelerini hâlâ temsil edebilen; fakat çağdaş hayat açısından anlamını tamamen yitirmiş bir sultanla; aynı toplumun ileriye dönük, zinde ve açık fikirli bütün unsurlarını temsil eden bir devrimci lider karşı karşıyaydı.'' (Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu)
  • Tarih 18 Mart’ı gösteriyordu ve o sabah Parisliler top sesleriyle uyandı. Komün Merkez Komitesi’nin ilan ettiği Manifesto, “Başkent proletaryası,” diyordu, “yönetici sınıfların yetersizlikleri ve ihanetleri karşısında durumu kurtarmak için kamu işlerinin yönetimini ele alma zamanının geldiğini anlamıştır”. Paris sokaklarında “Yaşasın Komün!” nidaları çınlıyordu. (Devrimler Çağı)
  • Türkiye, tarihin hiçbir döneminde islam alemine önderlik edecek yorumcular, müçrehitler, yetiştirmedi. Kanuni zamanında bile medreselerde Arap ve İranlı alimlerin yorumları esas alınıyordu. İslamiyetten sonra Ortadoğu’daki tüm devlet yapılanmaları da ideal tiplerini İran Sasaniler modelinde buldular. Şu anda yaşadığımız toplumsal kriz bile, Arap devletlerinden çok İran İslami Cumhuriyetinde yaşananlara benzerlikler gösteriyor. (Popülizm Dalgası Sivil Darbeler ve Osmanlı Hülyası)
  • 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri aslında iktidara ve parlamenter muhalefete karşı yapılmadı; esas itibariyle “parlamento dışı muhalefete”, sol-devrimci güçlere karşı yapıldı; bu arada silahlı kavgaya girmiş, adam öldürmüş ülkücüler da tutuklandı ve yargılandı. Ülkücüler kendilerini devlete yardımcı, paramiliter güçler olarak gördükleri için bunu hâlâ affetmiyorlar, hatta bu yüzden ikiye bölündü ve İslamcılığa kaydılar. (AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi)
  • ...artık vatan imar istiyor, zenginlik ve refah istiyor. (Türk Devrimi Ve Sonrası)

Yorum Yaz