diorex
sampiyon

Amat - İhsan Oktay Anar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Amat kimin eseri? Amat kitabının yazarı kimdir? Amat konusu ve anafikri nedir? Amat kitabı ne anlatıyor? Amat kitabının yazarı İhsan Oktay Anar kimdir? İşte Amat kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 22.02.2022 20:00
Amat - İhsan Oktay Anar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: İhsan Oktay Anar

Yayın Evi: İletişim Yayınevi

İSBN: 9789750503726

Sayfa Sayısı: 239

Amat Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Kıyıda ise üç direkli, iki güverteli ve 58 toplu bir kalyon, o karanlıkta usturmaçlarını puta edip iskeleye palamar vermişti. Yelkenlerin sarılı olduğu serenler hisar edilmiş ve tez zamanda yola çıkacağını ilân için mizana direğine mavi bayrak çekilmişti. Esrarengiz adam, kalabalığı yarıp elinden tuttuğu İsrâfil'le iskeleden gemiye doğru yürümeye başladı. Kalyonun

dikmesinin palangalarına asılan ve tıraka tutan gemicilere vardiyan, Yisa, sizi gidi sütü bozuk sünepeler! Yisa beraber! Varda ruhsuzlar! Varda! Bre aman! Laşka! Laşka!? diye feryat ediyor ve hurçların, sandıkların ve fıçıların ambarlara usûlünce istifine nezaret ediyordu. Güneşin doğmasına 7 saat kala esrarengiz adam, sürme iskeleden kalyonun çukur güvertesine çıkmak istedi. Fakat eline ne kadar asılırsa asılsın Eşek İsrâfil yerinden bir türlü kımıldamıyordu. O karanlıkta eline son bir kez daha asılıp Gel yâ mübarek diye nida eyledi. Bunun üzerine çocuk her nedense inat etmekten vazgeçti. Ne var ki, sürme iskelenin kayganlığından dolayı düşmemek için midir, İsrâfil'in kuşağına 40-50 yaşlarında, iri yapılı, sırma işlemeli siyah kaput giymiş biri yapışmıştı. İşte bu adam kuşağı bırakıp küpeşteye

tutundu ve güverteye ayak bastı. Bunun ilâhi düzenin bozulması demek olduğunu hiç kimse bilmeyecekti."

Amat Alıntıları - Sözleri

  • Şarap içen biri asla yalan söyleyemez. Sadece unutur, o kadar! Dertlerini, sıkıntılarını, üzüntülerini hepsini unutur.
  • …okuyacağımı hiç sanmıyorum. Hatta ve hatta böyle bir eseri kitaplığımda tutmayı yediremem kendime.
  • Siyah, günahkarların rengidir. Çünkü her lekeyi saklar.
  • Sizi bilmem ama kendi payıma ben, tok ve şerefsiz olacağıma, aç ama gururlu olmayı daima tercih etmişimdir.
  • Sadece dert ehli olanlar unutmak için içer.
  • Ah! Sessizliği işitip karanlığı görmek keşke mümkün olsaydı.
  • Gördüğüm kadarıyla kitaplara düşkünsün.
  • Az sonra elinde yanan bir çıra olduğu hâlde aylakçı çocuklardan biri kıç güverteye geldi. Amat'ın kıçındaki, neredeyse adam boyundaki fenerini yakacaktı. Aylakçısından tomarcısına, marinelinden porsununa, zâbitinden kaptanına kadar gemideki herksin onuru, şerefi sayılan, düşman eline geçmemesi için hemen herkesin canını vermeye hazır olduğu bu fener her gece yanardı. Fakat bu fener ne yazık ki o gece ışık saçmadı.
  • "Peygamber Efendimizin ve onun teblig ettiği kitaba iman edenlerin Mekkeli putperestlerden gördükleri eza ve cefa nedeniyle Medine'ye hicretlerinden 1080-1082 yıl, İsa Aleyhisselâmdan ise 1670 yıl kadar sonra, Şevval ayının üçüncü gecesi, debdebesi ve cağcağasıyla yedi iklim dört bucağa nâm salmış o Kostantiniye şehri, gökyüzündeki karanlık bulutların altında yorgun bir dev gibi uyumaktaydı."
  • Peki nereden biliyor cennet diye bir yer olduğunu?
  • İlk kez öldürdüğünde bir değil, sanki bin kişiyi öldürmüş gibi olursun. Yeni doğmuş ve annesi tarafından emzirilen o bebeği öldürmüşsündür. Babasının başını okşadığı o çocuğu da, bir genç kıza aşkını ilan eden o delikanlıyı da, zavallı bir kadının kocasını da, savaşa giderken ailesi tarafından uğurlanan o masumu da… bütün bu kişileri öldürmüş olursun. İkinci kez birini öldürdüğünde alt tarafı bir tek kişiyi öldürmüşsündür. Üçüncü kez ise, kimseyi öldürmüş sayılmazsın.
  • Yaşaması gereken kişiyle öldürdüğü kişi aynıydı.
  • İlle de korkacaksan bana yalan söylemekten kork.
  • Dünya nasıl olsa zından!

Amat İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İhsan Oktay Anar'ın hayal âlemine bir gemiyle açılıyoruz bu sefer. Gemimizin adı AMAT. Nuh Tufanı'nı hepimiz biliriz. Hazreti Nuh’un gemisine de birçoğumuz aşinadır. Tevrat’ta, İncil’de ve Kuran’da Nuh’un peygamber olduğu ve tufan olayı anlatılır. Olay kısaca şöyledir: Nuh peygamber, kavmini doğru yola getiremeyince Allah’tan ‘’gemi yap’’ vahyi gelir. Bunun üstüne Hz. Nuh gemiyi yapar. Günahsız insanlardan ve hayvanlardan çift olmak üzere gemisine toplar. Ardından tufan olur ve gemidekiler kurtulur. Bu olayı neden anlattığımı incelemenin devamını okursanız anlayacaksınız. 1670 yılında 247 mürettebatıyla birlikte gizli bir görev için İstanbul’dan bir gemi yola çıkar. Nereye ve ne için gittiğini kaptan Diyavol Paşa’dan başka kimse bilmiyordur. Öncelikle geminin yapım aşamasına dönelim. Amat, geminin kaptanı Diyavol Paşa tarafından marangoz Nuh Usta’ya yaptırılıyor. Yazar buradan itibaren olayları ters işliyor. Öyle ki Nuh Peygamber gemisine günahsızları alırken, romandaki marangoz Nuh Usta günahkârları gemiye alıyor. Buradan günahkarlarla birlikte yolculuğumuz başlıyor. Geminin yola çıkmasıyla birlikte yazar okuru alıp geminin güvertesine oturtuyor. Ama bu gemi öyle ‘’ah o gemide ben de olsaydım ‘’ diye iç geçireceğimiz gemilerden değil. Öyle ki kaptan Diyavol Paşa uğursuzluğun ve günahın temsili olan siyah kişidir. Bir nevi şeytanı simgeliyor. Amat’ta kırmızı ve siyah renkler kitabın başından sonuna kadar bilinçli bir şekilde işlenmiş gibi geldi bana. Kırmızı kan, savaş ve cehennemi; siyah kötülük, karanlık ve günahı temsil ediyor. Bundan fazlası merak kaçıracağı için konusu hakkında daha fazla bilgi vermeyeceğim. Gerçeküstü dünyaların yaratıcısı İhsan Oktay Anar yine, masalsı anlatımıyla; din ve mitolojiye felsefi anlamlar yükleyerek, şaşırtıcı, sürükleyici bir romanla karşımıza çıkmış.Benim yazara karşı hayranlığım bir kat daha arttı. Yazarın Puslu Kıtalar Atlası ve Suskunlar’dan sonra okuduğum üçüncü kitabı. Üç kitabı da birbirinden güzel. İhsan Oktay Anar’ın kendine özgü bir dili var. Osmanlıca kelimeleri oldukça fazla kullanarak sanki okuyucuyla oyun oynuyor. Ama bu dil, okuyucuyu çok fazla yormuyor.Yazarın Türkiye'de post modern romancıların öncülerinden sayılmasının sebebi de bence kullandığı bu büyülü dil.İhsan Oktay Anar’ın zekâsına, kurgusuna ve anlatımına hayran olacaksınız. İlk defa İhsan Oktay Anar okuyacaksınız bu kitabı tavsiye etmiyorum çünkü yazarın dilini öğrenmek için önce Puslu Kıtalar veya Suskunlarla başlamanızı öneririm. Ama daha önce yazarın bir kitabıyla tanışmış ve sevmişseniz kesinlikle Amat’ı öneririm. Ayrıca “Amat” kitabı ile 2009’da Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü almış yazarımız.Kesinlikle tavsiye ediyorum.İyi okumalar... (Mustafa A.)

SAVAŞ GEMİSİ=AMAT: Edebiyat dünyasını doğup büyüdüğü İzmir’deki kalesinden izleyen, öne çıkmayı, medyada görünmeyi, söyleşi vermeyi sevmeyen ihsan oktay anar'la, lise yıllarımda her cuma günü aldığım radikal gazetesinin eki olan 'kitap' dergisiyle tanışmıştım... ‘Olağanüstü’ dünyaların yaratıcısı olarak gördüğüm İhsan abimin suskunlar'ından, yedinci gün'ünden, kitab-ül hiyel'inden ve puslu kıtalar atlası'ndan sonra; tarihin gizemli sayfalarını aralayan, adeta masalsı, ironik ama derin felsefi anlamlar yüklü, şaşırtıcı, sürükleyici ve arada sert göndermeleri olan AMAT'ı... aynalar, atlaslar, okunması yasak sır dolu kitaplar, savaşlar, gülleler, yeniçeriler… üç direkli, iki güverteli ve 58 toplu bir kalyonda ilâhî düzeni bozmaya meyyal bir kaptan, karanlığa ve kırmızı atlasa sarılı bir deniz seferi… evet, 3 günde koca bir hayal okyanusunda hiç boğulmadan kulaçlar atıp da istemeden geri döndüm dünya'ma... okuyacaklara şimdiden iyi ve keyifli okumalar... iyi akşamlar ;) (Medine Tutuman)

Kitabın Yazarı İhsan Oktay Anar Kimdir?

Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde tamamladıktan sonra, aynı bölümden 2011 yılında öğretim üyesi olarak emekli oldu.

1995 yılında yayımladığı Puslu Kıtalar Atlası isimli ilk romanı, yirmiden fazla dile tercüme edildi ve hem içerik hem biçim olarak pek ilgi görüp beğenildi. Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri adlı romanı da İngiltere'de tiyatro oyunu olarak uyarlandı ve sahnelendi.

Anar, 2009 yılında Erdal Öz Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü.

İhsan Oktay Anar, 1960 yılında İstanbullu bir ailenin en küçük çocuğu olarak Yozgat'ta dünyaya geldi. Babası Mehmet Sait Bey, TEKEL'de müskirat eksperi, annesi Bedia Hanım ise memurdur. Süheyla ve Füruzan adlarında iki ablası vardır. Anar'ın ataları, 1893'te Kazan'dan İstanbul'a gelmiştir. Büyükbabası Abdullah Almaçov, ilahiyat tahsili yapmak için Fatih Medresesi'ne gitmiş ve burada müderrislik yapmıştır. 3 Mart 1924'te, Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile medreselerin kapatılması sonucu medreseden ayrılmıştır. İstanbul'a yerleşen Anar'ın büyükbabası, Soyadı Kanunu ile "Anar" soyadını almıştır. İhsan Oktay, bu olayı şöyle anlatır:

"...Anar soyadını amcam bulmuş. Amcam bir Rum kadınına âşık olmuş, ama kadın ona karşılık vermemiş ve 'Seni hiç unutmayacağım, daima anacağım.' adında (anlamında) Anar soyadını seçmişler..."

Anar, babasının mesleği gereği ilk ve ortaokulu İstanbul'da okumuş; lise çağlarında İzmir'e taşınmıştır. Burada Karşıyaka Erkek Lisesi'ne başlamış ancak tamamlayamadan okuldan atılmıştır ve lise eğitimini Akşam Lisesi'nde tamamlamıştır. Akşam Lisesi'nde eğitim almaya başlayan Anar, gündüzleri tabela boyamaya başlamış; bu işi üniversiteye kadar devam ettirmiş ve üniversiteyi kazandıktan sonra da bırakmıştır.

Lise eğitiminden sonra Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne devam eden Anar, askerlik görevini ertelemek için aynı üniversitede yüksek lisans eğitimine devam etmiştir. 1995 yılında askerliğini teğmen olarak yaptı ve Kuzey Irak Harekâtı'nda görev yaptı.

Yüksek lisans sonrası Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne araştırma görevlisi olarak atandı ve 2011 yılında emekli oldu.

Anar, felsefe bölümü öğrencisi olan Özlem Hanım ile 1999'da evlendi.

Okuldan çok kütüphaneye giden Anar, bu nedenle Karşıyaka Erkek Lisesi'nden atılmıştır. Çalışmalarını roman alanında yoğunlaştırmış ve 2018 itibarıyla toplam yedi romanı yayımlanmıştır. Anar'ın 1991'de yazdığı ve yayımlatmak için dört sene boyunca çeşitli yayınevleriyle görüştüğü Tamu adında yayımlanmamış bir romanı da mevcuttur. Romanları genellikle göndermeler içermektedir. Kabaca birkaç örnek vermek gerekirse; ''Amat'' romanındaki İsrafil adlı çocuğun gemi borazancısı olup diriliş düdüğünü çalışı, kıyamet günü Sûr'a üfleyecek İsrâfil'i; alt ambar ise toprak altını ve kabiri sembolize etmektedir.

Anar'ın ilk hikâyesi, Mor Köpük dergisinde yayımlanan "Kâfirler İçin Apologia"dır. Aynı dergide, 1985 yılında "Rabnûmâ" başlığıyla bir diğer hikâyesi daha neşredildi. "Yavuz Sultan Selim Han Efendimizin Çaldıran Meydan Muharebesi" başlıklı hikâyesi, Yapı Kredi Yayınları (YKY) tarafından çıkarılan Kitap-lık dergisinde yayımlandı. Yiğit Değer Bengi tarafından hazırlanan 1002. Gece Masalları adlı kitapta "İnşaat İşçisi Rıfkı'nın Dehşet Verici Akıbeti" isimli bir öyküsü yer aldı.

İhsan Oktay Anar Kitapları - Eserleri

  • Yedinci Gün
  • Puslu Kıtalar Atlası
  • Amat
  • Suskunlar
  • Kitab-ül Hiyel
  • Efrasiyab'ın Hikayeleri

  • Galiz Kahraman
  • Puslu Kıtalar Atlası

İhsan Oktay Anar Alıntıları - Sözleri

  • Allâhû Teâlâ'nın Âdem ile Havva'yı cennetten kovmasının neticeleri pek iyi olmamıştı. Çünkü âdemoğullarından bazıları Dünya'yı Cennet bellemiş ve zorbalığa meyletmişlerdi. (Yedinci Gün)
  • “Emdiği hayat, aşılan yaralarından boşalmaya başlamıştı.” (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
  • “Benim dünyada tanıdığım en büyük lezzet, hayat değil insanlık!” (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
  • - "Ben kâinatın şans eseri meydana geldiğine inanırım." - "Kâinat mademki kendi başına meydana gelebilecek kadar şanslı, onun bir parçası olan senin de aynı şansa sahip olman gerekir." (Yedinci Gün)
  • "Yükselmek çok zordu ama diğerleri karalanabilir, yerin dibine batırılabilirlerdi." (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
  • "Dünyadaki her şey bir mucizeyken insan nasıl hayret etmeden durabilirdi?" (Kitab-ül Hiyel)

  • “Hatta, üniformalı, silahlı ve fazla düşünmeyen insanlar da, onun gibilerin emrinde oldukları sürece, başedilmesi zor bir kudretti.” (Kitab-ül Hiyel)
  • ‘Beyin göçü’ tâbiri aslında palavraydı. Doğru tâbir, ‘korteks göçü’ idi. Beyin korteksi ancak memleket dışında yaşama imkânı bulurken, limbik sistem sadece burada sefâ sürüyordu. (Galiz Kahraman)
  • "Peygamber Efendimizin ve onun teblig ettiği kitaba iman edenlerin Mekkeli putperestlerden gördükleri eza ve cefa nedeniyle Medine'ye hicretlerinden 1080-1082 yıl, İsa Aleyhisselâmdan ise 1670 yıl kadar sonra, Şevval ayının üçüncü gecesi, debdebesi ve cağcağasıyla yedi iklim dört bucağa nâm salmış o Kostantiniye şehri, gökyüzündeki karanlık bulutların altında yorgun bir dev gibi uyumaktaydı." (Amat)
  • "Eğer şah'ınızı oyundan çıkarırsanız, sizi nasıl mat edebilirim?" "Bunu nasıl başaracağınızı ben de merak ediyorum." (Yedinci Gün)
  • Zaten kader, bir memurun sabit geliri gibiydi: Fiyatlar yükselip alçalsa bile maaş, yani kader değişmezdi. (Yedinci Gün)
  • Galiba söylendiği gibi, güzel şeylerin birbirine benzediği ama çirkinliğin muhtelif olduğu doğruydu. (Galiz Kahraman)
  • "Kusur benim imzamdır. Bir ismim olduğu sürece bir kusurum da olacak ve olmalı." (Suskunlar)

  • "Üçler, yediler, kırklar, evliyalar ve nebiler aşkına! Yâ Hızır! Yâ İlyas! Yetiş! Medet, aman!" diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu. (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
  • Kavuşunca meşk, kavuşamayınca aşk olduğunu söylerler. Sevgisini kalbinde taşıdığı sürece herkes ona kavuşmuş demektir bana göre. Bu nedenle, sevmenin meşketmek olduğunu düşünüyorum. (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
  • Yaşaması gereken kişiyle öldürdüğü kişi aynıydı. (Amat)
  • “Düşünüyorum. O halde ben varım!.. Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun da kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum… Adam da düşündüğü için var olduğu sonucunu çıkarıyor… Ve bu çıkarımı doğru adamın!.. Çünkü o benim düşüm!.. Var olduğunu ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum!… Öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor… O gerçek, ben ise bir düş oluyorum!..” (Puslu Kıtalar Atlası)
  • “Bilgi, bilmeyenlere tehlikeli gelir…” (Puslu Kıtalar Atlası)
  • Git oku! Cemiyete faydalı bir fert ol! (Galiz Kahraman)
  • Fakat yaralar iyileşse de onların izi kalmış gibiydi. (Efrasiyab'ın Hikayeleri)

Yorum Yaz