diorex
Dedas

Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar - Turan Bozkurt Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar kimin eseri? Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar kitabının yazarı kimdir? Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar konusu ve anafikri nedir? Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar kitabı ne anlatıyor? Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar PDF indirme linki var mı? Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar kitabının yazarı Turan Bozkurt kimdir? İşte Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 15.07.2022 21:00
Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar - Turan Bozkurt Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Turan Bozkurt

Yayın Evi: Yılmaz Yayın

İSBN: 110734009151-13

Sayfa Sayısı: 272

Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Atatürk’ün gönül galerisine kısa bir göz attığımızda oldukça zengin olduğunu görüyoruz.

Başta annesi Zübeyde Hanım, kız kardeşleri Makbule ile Naciye, evlâtlık olarak aldığı Zehra Aylin, Rukiye, Nebile, Ülkü Adatepe, Sabiha Gökçen ve dini nikâhlı eşi olduğu söylenen Fikrîye Hanım ve resmi olarak evlendiği Latife Hanım olmak üzere etrafında birçok kadın görüyoruz. Atatürk bu kadınlar içinde annesini anne olarak, kardeşlerini kardeş olarak ve manevî evlâtlarını birer evlât olarak sevmiştir.

Müjgan,  Nafira, Hatice, Emine, Rum kızı Eleni, Liza, Tevhide Miti Kovaçeve, Madam Corinne, Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşanın kızı Lütfiye, Sultan Vahdettin’in küçük kızı Sabiha Sultan, Afet İnan, Safiye Behar isimli kadınlar ise Atatürk’ün sevdiği gönül galerisinde birer sevgili olarak resmigeçit yapmışlardır.

 “Atatürk’ün Sevdiği Kadınlar” isimli eserimizde yukarıda adı geçen hanımlarla ilgili mevcut kaynakları tarayarak bilgi vermek istedik.

Bununla maksadımız Atatürk’ün de diğer insanlar gibi yeri geldiğince seven, âşık olan ve yeri geldiğince nefret edebilen bir insan olduğunu ortaya koymaktır.

Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar Alıntıları - Sözleri

  • Atatürk'ü yanlış tanıtmaya uğraşıyorlar. ' Atatürk dinsiz' diyorlar. Atatürk hiçbir zaman dinsiz değildi. Dinine düşkün bir insandı. Ezan sesini çok severdi. Daima Çankaya Köşkü'ne hoca getirtir, dinler, dinin Allah ile kul arasında olduğunu daima söylerdi. - Manevi kızı ÜLKÜ ADATEPE
  • Kadın, bir adımını ileri atarak yazı masasının önüne geldi ve bir elini, masa üzerindeki, haritanın sarkan bir köşesine koydu. Eli, sanki Erzurum dağlarının karı gibi öylesine beyazdı. Kahverengi gözleri vardı ve ışık, siyah bir eşarp ile sarılı başını biraz aydınlatıyordu. -Ben Gazi Hazretleri'ni arıyorum. Atatürk ayağa kalktı. - Benim. Kadın başını eğdi. - Biliyorum. - Siz kimsiniz? - Ben Latife. - Memnun oldum. Nasıl buraya gelip içeri girdiniz? - Sizin emir eriniz dışarıda uyuya kalmıştı, ben de fırsatı kaçırmadım. Kısa bir sessizlikten sonra Mustafa Kemal, kamçı gibi şakırdayan sabırsız ve karşı koyulması imkânsız bir ses tonu ile sordu. - Ne istiyorsunuz? Kadın kendini beğenmiş bir tavırla cevap verdi. - Evimi emrinize tahsis etmek istiyorum Şehrin öte yanında deniz kenarında bir köşküm var. Annem, babam Fransa'da olduklarından dolayı çok boş odamız bulunuyor. Siz oraya yerleşeceksiniz... Sanki emir verir gibi konuşarak etrafına bakındı ve şöyle devam etti: - Bu yerde daha fazla kalamazsınız! Mustafa Kemal yeniden lâmbanın fitilini çevirdi ve yükselen lâmba ışığı birkaç saniye için de kızın yüzüne vurdu. İkisi arasındaki sessizliği sahilden gelen çığlık ve iki tüfek atışı bozdu. Başkan, beklenenden daha sakin ve daha ilgili bir ses tonu ile sordu: - Küçük hanım siz gerçekten kimsiniz? - Hakkınız var, benim kim olduğumu bilmek istersiniz. Bir casus veya serüven peşinde koşan biri miyim? Belki bir suikastçı da olabilirim. - Eğer sonuncusu ise o zaman dikkatini çekerim, tabancanı başıma çevir, çünkü göğsümde çelik yelek var.
  • (Latife) Kendisinin İslam dinine göre reşit olup istediği kişi ile evlenme hakkını haiz olmasına rağmen, babasının ve ailesinin onayı olmadan bunu yapmayacağını ve gizli tutulacak bir imam nikâhını kabul edemeyeceğini açıkça söylemiş. Paşa ikinci defa ısrar ederek, aşkının ne kadar derin ve gerçek olduğunu göstermek için Latife Hanım'ı öpmek üzere eğilmiş. Bunun üzerine Latife Hanım, terastaki büyük mermer masanın üzerinde duran esir komutan Trikopis'in beylik tabancasını kaparak havaya üç el ateş etmiş ve Paşa'ya, eğer devam ederse dördüncü kurşunla kendisini vuracağını, zira Paşa'nın bu memlekete elzem, kendisininse önemsiz olduğunu söylemiş. Bu sırada koşup gelen korumalar ve yaverlere Paşa, ata binen, fayton kullanan Latife Hanım'ın iyi bir silah atıcısı olduğunu söylemesi üzerine iddiaya girdiklerini söylemiş. Deneme yaptıklarını ve İzmir'de böyle iyi silâh kullanan hanımlar varken, Yunanlıların zaten savaşı kaybedecek.lerinden emin olduğunu söyleyerek hem espri yapmış, hem Latife Hanım'ı onurlandırmış ve gelenleri geri göndermiş." Paşa hayranlık ve şaşkınlık içinde, "Bunu gerçekten yapar mısınız?" diye sorunca, "Siz savaşlar kazanmış bir komutansınız, saldırmayı da, ricati da ne zaman yapacağınızı bilirsiniz. Siz durabilirsiniz ama ben sadece genç bir kızım, siz durmazsanız ben de duramayabilirim."
  • Mustafa Kemal Paşa, çeşitli zamanlarda, özellikle sabahları Fikriye'yi yanına alarak yürüyüşe çıkar ve bu yürüyüşlerden çok hafiflemiş olarak dönerdi. Velhâsıl Fikrîye Ankara'nın çorağında açmış bir akgül gibiydi. Herkes onu görüyor, beğeniyor, fakat kimse koklamaya ve koparmaya cesaret edemeden, ona saygı ve sevgi ile bakıyordu. Savaş günlerinin bütün mahrumiyetlerine, tehlikelerine, heyecanlarına, fırtınalarına rağmen; Çankaya, Fikrîye Hanım'ın sayesinde hiç güneşsiz kalmadı! Ama, Türk ordularının İzmir'e varmasıyla birlikte, Fikrîye Hanım'ın Çankaya'sına kocaman bulutlar yığılmaya başlamış... Önce kadınsı bir sezgiyle İzmir'den kuşkulanmış; hele Latife Hanım'ın adı gazetelere geçince, Fikrîye Hanım'lı Çankaya, sofrasız akşamlar yaşamaya başlamış!.
  • Dış işleri Bakanı Yusuf Kemal Bey (Tengirşenk) artık İzmir bir Türk kenti olduğu, tamamen ele geçtiği için İngiliz ve Fransız donanmasının körfezden gitmesini istiyor. Fakat buna mukabil İngiliz ve Fransız donanması gitmiyor. O sırada Mustafa Kemal çok kızıyor. Bir türlü istediği ültimatom yazılamıyor. Tâbii diplomasiyi düşünürsek Yusuf Kemal Bey İngilizlerle savaş istemediği için biraz daha yumuşak bir nota yazıyor. Fakat Latife bunun üzerine Mustafa Kemal'in çok sinirlendiğini anlayınca şöyle diyor: - Eğer izin buyurursanız ben yazayım, Paşam. - Siz mi yazacaksınız? - Evet Paşam. - İngilizce mi? - Evet Paşam. - Buyurun yazın, Küçük Hanım. Bunun üzerine Latife Hanım notayı yazıyor: 24 saat içinde İzmir Limanı'nı terk etmezseniz, sizi batırırım." Bu kadar basit ama son derece sert. Yazıldıktan sonra Mustafa Kemal notayı okuyor ve soruyor: "Bu kalemle mi yazdınız, Küçük Hanım?" "Evet, Paşam." diyor. Paşa, "Verin onu bana." diyerek kalemi alıyor, öpüyor ve "Çok teşekkür ederim Küçük Hanım." deyip Latife Hanım'a geri veriyor. Öke, teyzesinin ömrünün sonunu kadar bu kalemi yazıhanesinde sakladığını aktarıyor.
  • Latife ile Mustafa Kemal 4 gece boyunca baş başa kalarak saatlerce konuşur. Olayın detayını Mehmet Sadık Öke şöyle anlatıyor: "Gerek Lord Kinross'un, gerek daha başka yazarların belirttiği gibi; Mustafa Kemal, Beyaz Köşk'te Latife Hanım'dan o kadar etkileniyor ki, beraber olmak istiyor. Ancak Latife Hanım tabii ki asla kabul edebilecek yapıda biri değil. Hikâyeyi geniş anlatmak gerekirse; bu konuşmalar esnasında bir gece birbirlerine ilgilerini ifade ediyorlar. İlk önce Latife Hanım ilgisini söylüyor. Paşa'nın, yaveri Salih Bey'e ertesi sabah ifade ettiği gibi, 'Devir değişti Salih. Artık kadınlar aşklarını önce söylüyor. Ancak Armstrong'un ve Lord Kinross'un da kitaplarında belirttiği gibi, Latife Hanım onunla evlenebilirdi ama metresi olamazdı. Anneannemin 1984 yılında Yalçın Pekşen'e verdiği röportajda, 'Bizim aile öyle bir aileydi ki evlilik bağı dışında hiçbir şekilde birlikte olamazlardı.' şeklinde anlattığı üzere başka türlü bir birliktelik imkânsızdı.
  • Sabiha Gökçen Atatürk ve bir Anadolu kadını arasında geçen hâdiseyi de hatıralarında böyle aktarmaktadır: Gazi Çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladık. Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu. - Merhaba nine. Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle: - Merhaba dedi. Nereden gelip nereye gidiyorsun? - Kadın şöyle bir duralayıp, - Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi? Paşa gülümsedi. - Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı. - Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetiştiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim. - Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni! - Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum gâvur harbinde şehit düştü. Memleketi gâvurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip muhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı. Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte akşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyorum bey. - Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadının birden yüzü sertleşti. - Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteye bilirim ki... O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden gurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gâvur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver. Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek şöyle dedi: "Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır. Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu. Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor. Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri vardı. Bunu Atatürk'e uzattı ve şöyle dedi: - Tek ineğimin sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm. Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik. Atatürk oradakilere şu emri verdi: - Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun.
  • Kanser olduğunu yakınlarından bile gizleyen, içini yalnızca mektuplara ve günlüklerine döken, yıllar sonra yabancı basına verdiği bir röportajda “Atatürk bensiz yaşamaya ikna edildi" diyen bir kadın... Atatürk'e duyduğu aşkla, boynundaki kolyede ileride eşi olacak bir liderin fotoğrafını taşıyan haliyle, yazdığı mektuplarla, kırgınlıklarıyla, kızgınlıklarıyla, başını dik tutan tavrıyla, ayaklarını yere vurmasıyla, gençliğiyle, kendisinden ayrı yaşamaya ikna edilen eşini eli kolu bağlı bir şekilde seyretmesiyle, güzel ve akıllı olmasına dahi tahammül edemeyen bir kitlenin kendisine nasıl tepki duyduğunu hissedişiyle... Latife Hanım, her şeyden önce bir kadındır. Çankaya'da yaşanmış kısacık zamanda genç, iddialı ama kırgın bir First Lady olarak Ankara'ya hüznünü fazlaca bırakmış.
  • Boşanma kararı alan Atatürk, Doğu Anadolu gezisi sürerken Latife Hanım'ı Salip Bozok ile Ankara'ya göndertir. Olayın bundan sonrasını ise Mehmet Barlas Sabah gazetesindeki yazı dizisinde şöyle anlatır: "Atatürk Latife Hanımı Ankara'ya doğru yola çıkardıktan sonra öfkesi geçer ve Latife Hanım Kayseri'de durdurulur. Barışırlar ve Sivas, Yozgat, Kırşehir ziyaretlerini birlikte yaparlar. Ankara'ya dönünce evlilik devam eder. Sonra 1925'in ocak ayında Konya üzerinden Adana, Tarsus ve Mersin'e uzanan gezide yine şiddetli kavgalar olmuş ve Atatürk Latife Hanım'ı Mersin'de bırakıp Silifke ve Taşucu'na yalnız gitmiştir. En son kavga 1925'in yaz akşamı patlayınca bu evlilik Atatürk tarafından bitirilmiş ve Latife Hanım geri dönmemek üzere İzmir'e gönderilmiştir. Bardağı taşırıp Atatürk'ü boşanma kararına götüren farklı bir olayda, 1926'nın sıcak bir Ağustos gecesinde meydana gelmişti. Çankaya'daki Köşk'e gece dönen Mustafa Kemal, kapı önündeki nöbetçi erler ve subaylarla içtenlik ve samimiyetle sohbet ederken, onu saatlerdir bekleyen Latife Hanım, balkondan olanca sesiyle bağırmıştır: - Kemal.. Mahalle arkadaşların yetmiyormuş gibi şimdi nöbetçilerle mi ahbaplık ediyorsun? Yeter artık, hemen gel buraya. Bu son olay üzerine Mustafa Kemal Paşa ertesi gün Köşk'ü terk etmiş, Bakanlar Kurulu'na talimat vererek boşanma kararını çıkartmış ve Latife Hanım'ı görmemek için kendisi Yozgat'a giderken, onun İzmir'e geri gönderilmesi için gereken emirleri vermiştir. Atatürk ile Latife Hanım'ın resmi boşanma kararı 5 Ağustos 1925 tarihinde radyodan yayınlanmıştır. Boşanma kararını öğrenen Latife Hanım çok üzülmüş ve yeniden barışmak için araya birçok kişiyi koymuştu. Ancak Latife Hanım ile anlaşamayacağını çok iyi bilen Atatürk, bütün aracılara rağmen yeniden barışmamış ve daha sonra da hiç evlenmemiştir.
  • Yaşamı sırlarla dolu bir kadın. Öyle ki bu gün, mezarının nerede olduğu bile bilinmiyor. Kısa hayatının bilinen en önemli gerçeği ise tüm dünyanın hayran olduğu, Mustafa Kemal Atatürk'e duyduğu ve bu uğurda büyük acılara katlandığı tarifi zor aşkı. Henüz hayatının baharında, 27 yaşında tartışmalı bir şekilde ölen Fikriye Hanım'ın fırtınalı yaşamının üzerindeki sır perdesi bugünde gizemini koruyor. Araştırmacı Eriş Ülger, Ata'nın yaveri Salih Bozok'un anılarına dayanarak mezar yerinin Kuğulu Park'ta olduğunu söylemektedir. Fikrîye Hanım kitabının yazarı Fatih Bayhan ise Fikrîye Hanım'ın bugün üzerinde bankaların bulunduğu Ankara'nın Ulus semtindeki eski mezarlıkta yatmakta olduğunu belirtmiştir. Can Dündar ise bugün Ankara Etnografya Müzesi'nde Mustafa Kemal Atatürk'ün at üzerinde dev bir heykelinin yükseldiği yere defnedildiğini yazmıştır.

Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İnsan Atatürk'ü tanımak için önemli bir eser. Evet o da sevdi sevildi aşık oldu küstü kavga etti vb. Piyasada Ata'nın insan yönünü göstermek adına bir çok taraflı ve onu kötü göstermek için müthiş kötü yayınlar var ama bu onlardan biri değil! (Erkan Çetin)

Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar PDF indirme linki var mı?

Turan Bozkurt - Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Turan Bozkurt Kimdir?

Turan Bozkurt Kitapları - Eserleri

  • Sevgi ve Aşk Çağlayanı Yunus Emre
  • Hünkar Hacı Bektaşi Veli
  • Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar
  • Türkistan Piri Hoca Ahmet Yesevi
  • Gönüller Sultanı Mevlana
  • Atatürk’ün Doğu Politikası ve Kürt İsyanları
  • Belgelerle Dersim Gerçeği
  • Atatürk'ün İslama Hizmetleri
  • Hoca Ahmet Yesevi
  • Mevlana Celaleddin Rumi

Turan Bozkurt Alıntıları - Sözleri

  • Bir gömlek derdine düşeceksin ama belki o gömlek kefen olacaktır sana (Mevlana Celaleddin Rumi)
  • Hangi yana doğru yatarsa yatsın, dikenli yastığı olan biri rahat eder mi? (Gönüller Sultanı Mevlana)
  • Gam köşesinde biz ve gözyaşı, Gözyaşımızın üzerinde yüzlerce değirmen kur. (Mevlana Celaleddin Rumi)
  • "Resim, ressama, beni kusurlu yaptın diye söz mü söyleyebilir?.." (Gönüller Sultanı Mevlana)
  • Hünerli bilgili kişi iyidir. Ama unutma, İblis de cinlerin en âlimi idi. Bilgili diye insanlara çok da tapma. (Gönüller Sultanı Mevlana)
  • "Bu tarafta ağzını yumdun mu o tarafta aç. Zira senin hây hûyun, mekânsızlık âleminin fezasındadır." (Mevlana Celaleddin Rumi)
  • Akşamdan sabaha kadar sevda dalgasıyız ve yapayalnızız. (Mevlana Celaleddin Rumi)
  • Aşk insandaki gönül denen cevherin hâkimiyeti olayıdır. (Hünkar Hacı Bektaşi Veli)
  • Türk, Kur'an'ın arkasından koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor (Atatürk'ün İslama Hizmetleri)
  • Anadolu Müslümanlarının öncülerinden biri olan Hacı Bektaşi Veli, 13.Yüzyıl'da Anadolu'da yaşamış tasavvuf büyüklerinden biridir. Anadolu'nun Türkleşmesinde mühim rol oynayanlardan biri olan Hacı Bektaşi Veli, o günden günümüze kadar Türk halkı tarafından sevilen ve sayılan biri olarak varlığını sürdürmüştür. (Hünkar Hacı Bektaşi Veli)
  • Sabiha Gökçen Atatürk ve bir Anadolu kadını arasında geçen hâdiseyi de hatıralarında böyle aktarmaktadır: Gazi Çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladık. Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu. - Merhaba nine. Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle: - Merhaba dedi. Nereden gelip nereye gidiyorsun? - Kadın şöyle bir duralayıp, - Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi? Paşa gülümsedi. - Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı. - Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetiştiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim. - Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni! - Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum gâvur harbinde şehit düştü. Memleketi gâvurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip muhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı. Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte akşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyorum bey. - Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadının birden yüzü sertleşti. - Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteye bilirim ki... O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden gurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gâvur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver. Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek şöyle dedi: "Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır. Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu. Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor. Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri vardı. Bunu Atatürk'e uzattı ve şöyle dedi: - Tek ineğimin sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm. Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik. Atatürk oradakilere şu emri verdi: - Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun. (Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar)
  • Atatürk'ü yanlış tanıtmaya uğraşıyorlar. ' Atatürk dinsiz' diyorlar. Atatürk hiçbir zaman dinsiz değildi. Dinine düşkün bir insandı. Ezan sesini çok severdi. Daima Çankaya Köşkü'ne hoca getirtir, dinler, dinin Allah ile kul arasında olduğunu daima söylerdi. - Manevi kızı ÜLKÜ ADATEPE (Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar)
  • “Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldatmışlardır. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz… Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.” (Atatürk'ün İslama Hizmetleri)
  • Kadın, bir adımını ileri atarak yazı masasının önüne geldi ve bir elini, masa üzerindeki, haritanın sarkan bir köşesine koydu. Eli, sanki Erzurum dağlarının karı gibi öylesine beyazdı. Kahverengi gözleri vardı ve ışık, siyah bir eşarp ile sarılı başını biraz aydınlatıyordu. -Ben Gazi Hazretleri'ni arıyorum. Atatürk ayağa kalktı. - Benim. Kadın başını eğdi. - Biliyorum. - Siz kimsiniz? - Ben Latife. - Memnun oldum. Nasıl buraya gelip içeri girdiniz? - Sizin emir eriniz dışarıda uyuya kalmıştı, ben de fırsatı kaçırmadım. Kısa bir sessizlikten sonra Mustafa Kemal, kamçı gibi şakırdayan sabırsız ve karşı koyulması imkânsız bir ses tonu ile sordu. - Ne istiyorsunuz? Kadın kendini beğenmiş bir tavırla cevap verdi. - Evimi emrinize tahsis etmek istiyorum Şehrin öte yanında deniz kenarında bir köşküm var. Annem, babam Fransa'da olduklarından dolayı çok boş odamız bulunuyor. Siz oraya yerleşeceksiniz... Sanki emir verir gibi konuşarak etrafına bakındı ve şöyle devam etti: - Bu yerde daha fazla kalamazsınız! Mustafa Kemal yeniden lâmbanın fitilini çevirdi ve yükselen lâmba ışığı birkaç saniye için de kızın yüzüne vurdu. İkisi arasındaki sessizliği sahilden gelen çığlık ve iki tüfek atışı bozdu. Başkan, beklenenden daha sakin ve daha ilgili bir ses tonu ile sordu: - Küçük hanım siz gerçekten kimsiniz? - Hakkınız var, benim kim olduğumu bilmek istersiniz. Bir casus veya serüven peşinde koşan biri miyim? Belki bir suikastçı da olabilirim. - Eğer sonuncusu ise o zaman dikkatini çekerim, tabancanı başıma çevir, çünkü göğsümde çelik yelek var. (Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar)
  • Yaşamı sırlarla dolu bir kadın. Öyle ki bu gün, mezarının nerede olduğu bile bilinmiyor. Kısa hayatının bilinen en önemli gerçeği ise tüm dünyanın hayran olduğu, Mustafa Kemal Atatürk'e duyduğu ve bu uğurda büyük acılara katlandığı tarifi zor aşkı. Henüz hayatının baharında, 27 yaşında tartışmalı bir şekilde ölen Fikriye Hanım'ın fırtınalı yaşamının üzerindeki sır perdesi bugünde gizemini koruyor. Araştırmacı Eriş Ülger, Ata'nın yaveri Salih Bozok'un anılarına dayanarak mezar yerinin Kuğulu Park'ta olduğunu söylemektedir. Fikrîye Hanım kitabının yazarı Fatih Bayhan ise Fikrîye Hanım'ın bugün üzerinde bankaların bulunduğu Ankara'nın Ulus semtindeki eski mezarlıkta yatmakta olduğunu belirtmiştir. Can Dündar ise bugün Ankara Etnografya Müzesi'nde Mustafa Kemal Atatürk'ün at üzerinde dev bir heykelinin yükseldiği yere defnedildiğini yazmıştır. (Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar)
  • GEL! YİNE GEL.NE OLURSAN OL,YİNE GEL,İSTER KAFİR,İSTER MECUSİ,İSTER PUTPEREST.YİNE GEL.YÜZ KERE TÖVBENİ BOZMUŞ OLSAN DA YİNE GEL.BİZİM DERGAHIMIZ,ÜMİTZİSLİK YERİ DEĞİLDİR. ALLAH(cc) RAHMAN VE RAHİM'DİR (Gönüller Sultanı Mevlana)
  • Aşk, etinden topuğuna kadar işlenmiş bir nasırdır. Ya canın acıya acıya adım atacaksın ya da canını acıta acıta söküp atacaksın. Her iki yolda da tek bir gerçek olacak. Canın çok ama çok yanacak. (Mevlana Celaleddin Rumi)
  • Yan diyorum içime! Sadece sen yan ve dayan diyorum gönlüme! Herkes mutlu olsun. Sen dayan! Aşk dediğin ya Allah'tan gelmeli. Ya Allah için olmalı. Ya da Allah'a ulaştırmayı; yoksa yerle bir olmalı. (Mevlana Celaleddin Rumi)
  • Mustafa Kemal Paşa, çeşitli zamanlarda, özellikle sabahları Fikriye'yi yanına alarak yürüyüşe çıkar ve bu yürüyüşlerden çok hafiflemiş olarak dönerdi. Velhâsıl Fikrîye Ankara'nın çorağında açmış bir akgül gibiydi. Herkes onu görüyor, beğeniyor, fakat kimse koklamaya ve koparmaya cesaret edemeden, ona saygı ve sevgi ile bakıyordu. Savaş günlerinin bütün mahrumiyetlerine, tehlikelerine, heyecanlarına, fırtınalarına rağmen; Çankaya, Fikrîye Hanım'ın sayesinde hiç güneşsiz kalmadı! Ama, Türk ordularının İzmir'e varmasıyla birlikte, Fikrîye Hanım'ın Çankaya'sına kocaman bulutlar yığılmaya başlamış... Önce kadınsı bir sezgiyle İzmir'den kuşkulanmış; hele Latife Hanım'ın adı gazetelere geçince, Fikrîye Hanım'lı Çankaya, sofrasız akşamlar yaşamaya başlamış!. (Atatürk'ün Sevdiği Kadınlar)
  • “ Ben size, gizli ve aleni, Allah’tan (cc) korkmanızı, az yemenizi, az uyumanızı, az söylemenizi, günahlardan çekinmenizi, oruç tutmaya ve namaz kılmaya devam etmenizi, daima şehvetten kaçınmanızı, halkın eziyet ce cefasına dayanmanızı avam ve sefihlerle düşüp kalkmaktan uzak bulunmanızı, kerem sahibi olan salih kimselerle beraber olmanızı vasiyet ederim. İnsanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve öz olanıdır. Hamd, yalnız tek olan Allah’a (cc) mahsustur. Tevhid ehline selam olsun.” (Gönüller Sultanı Mevlana)

Yorum Yaz