Avare Kadın - Colette Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Avare Kadın kimin eseri? Avare Kadın kitabının yazarı kimdir? Avare Kadın konusu ve anafikri nedir? Avare Kadın kitabı ne anlatıyor? Avare Kadın PDF indirme linki var mı? Avare Kadın kitabının yazarı Colette kimdir? İşte Avare Kadın kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Colette
Çevirmen: Suut Kemal Yetkin
Çevirmen: Lütfi Ay
Orijinal Adı: La Vagabonde
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789755104034
Sayfa Sayısı: 231
Avare Kadın Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Colette, dopdolu bir yaşamdan, baş döndürücü yaşam serüveninden yazma dünyasına adım adım girmiş, her kitabıyla yeni bir aşama yapmış, edebiyatın tam anlamıyla çilesini çekmiş bir yazar. Çok rahat yazıyormuş, kalemi kendiliğinden yazıyormuş izleminine karşın yazmayı meslek olarak öğrenmiş bir yazardır Colette...
Avare Kadın Alıntıları - Sözleri
- Sana kendinden daha büyük düşman yoktur.
- Brague bana: –Yalnızlığı sevdiğin için, böyle yalnız yaşıyorsun, değil mi? diyor. Elbette seviyorum, hatta-kısacası-yalnız yaşamak istiyorum. Ama şu var ki... Kimi günler yalnızlık, benim yaşımda bir kadını, özgürlükten sarhoş eden keskin bir şarap oluyor, kimi günler acı bir kuvvet ilacı, kimi günler de insana kafasını duvardan duvara çarpmak isteğini veren bir zehir.
- Ah! evet, gitmek, çıkıp gitmek, kim olduğumu, daha düne kadar beni barındıran kentin adını unutmak, hemen hemen düşünmemek, trenin sağında, solunda dönen, değişen manzaralardan içinde mavi göğün yemyeşil göründüğü kurşuni gölden, kırlangıçlarla çevrilmiş bir çan kulesinin işlemeli okundan başka hiçbir şeyi görmemek, hiçbir şeyi akılda tutmamak...
- "Yalnızlık, evet. Ondan, insanı öldürebilen bir ilaçtan korkarcasına korktum. Sonra, farkına vardım ki... Ben zaten yalnız yaşıyormuşum. Çoktanberi, ta çocukluğumdan beri buna alışmıştım."
- Ama, şu var ki ... Bazı günler yalnızlık, benim yaşımda bir kadını, hürriyetten sarhoş eden keskin bir şarap oluyor, bazı günler acı bir kuvvet ilacı, bazı günler de insana kafasını duvardan duvara çarpmak arzusunu veren bir zehir.
- "Doğduğum yerler, her geçişte acı, kısa süren bir sarhoşlukla beni büyülüyor, ama buralarda durmaya cesaretim yok."
- "Brague hana: -Yalnızlığı sevdiğin için, böyle yalnız yaşıyorsun, değil mi? diyor. Elbette seviyorum, hatta -kısacası- yalnız yaşamak istiyorum. Ama, şu var ki... Bazı günler yalnızlık, benim yaşımda bir kadını, hürriyetten sarhoş eden keskin bir şarap oluyor, bazı günler acı bir kuvvet ilacı, bazı günlerde insana kafasını duvardan duvara çarpmak arzusunu veren bir zehir."
- Her an değişen ülkemi, az kalsın kaybedecekmişim gibi seyre dalıyorum.
- Yalnız yaşamak, insan yalnız yaşamaktan ölmüyor, nasıl olsa buna da alışıyor, ama yapayalnız ateşler içinde yanıp erimek, bitmek bilmeyen geceler boyunca öksürmek, halsiz bacaklar üstünde, yağmur camları döverken, pencereye kadar ulaşmak, sonra buruşmuş, yumuşak bir yatağa dönmek... Yalnız, yalnız, yalnız!..
- Ama beni kimse beklemiyor, ne şöhrete, ne zenginliğe, ne de sevgiye götüren bir yol üstünde benim bir bekleyenim yok. Biliyorum, insanı hiçbir şey sevgiye götürmez. Yolunuza o kendiliğinden çıkar. Ya sonsuzluğa dek yolunuzu keser ya da yolunuzdan geçer gider, çökerterek, harap ederek bırakıp gider.
Avare Kadın İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Colette, 28 Ocak 1873 tarihinde gece saat ona doğru doğmuştur. Doğumu “üç gün iki gece” sürmüş ve dünyaya mosmor vaziyette gelmiştir. Başta ebeler olmak üzere etrafta bulunan herkes onun fazla yaşamayacağına kanaat getirmiştir. Colette’e kendi hayat mücadelesinde hayatının sorumluluğunu üstlenen güçlü, dayanıklı bir kadın olarak karşımıza çıkmasının doğum anındaki direnişine borçlu olduğunu söyleyecektir ilerleyen yıllarında. Colette 20 yaşındayken (1893) kendisinden on dört yaş büyük olan Willy ile evlenmiştir. İlk kocası Paris sosyetesinde tanınan, genç yazarların eserlerini kendi ismiyle yayınlayarak üne kavuşmayı dileyen başarısız bir yazardır. Colette’in 20’li yaşlarda yazdığı Claudine serisini de kendi ismiyle yayınlayarak elde edemeyeceği haksız bir üne kavuşmuştur. Clauine, o tarihe kadar Fransa’da en fazla satış yapan eser olmuştur. Colette’in çağdaşı olan film yönetmeni Sacha Guitry, Colette’in sayesinde eşi Willy’in sahip olduğu ünü tarif etmek için şu ifadeleri kullanır: “Sanırım sadece bir Tanrı bir de Alfred Dreyfus (Willy) kadar ünlü.” 1906 yılında anlaşamadığı eşinden boşanarak Paris’in müzikhollerinde çalışmaya başlamıştır. Boşanma sürecinden sonra 6 yıl boyunca tüm Fransa’yı kapsayan iş turnelerine çıkmıştır. Bu süreç boyunca hem çalışmış hem de roman yazmıştır. “Avare Kadın” romanı da bu turne zamanından kalan bir eseridir. Avare Kadın romanını Fransız Müzikhollerinde sahneye çıkmayı beklediği zaman boşluklarında yazmıştır. Colette, cenaze törenlerinin halka kapalı olmasını savunan, cenaze törenlerinden nefret eden bir kadındır. Bir hastane köşesinde yalnız başına ölmeyi dilemesine rağmen Fransa Cumhuriyetinin kadınlara yapılan devlet cenaze töreni ile defnedilmiştir. 7 Ağustos 1954 tarihinde çoğu kadınlardan oluşan 6 bin kişilik kalabalık bir kitle Colette’in tabutuna eşlik ederek ona olan sevginin büyüklüğünü ortaya koymuşlardır. Avare Kadın kitabını, 1957 yılında Suut Kemal YETKİN ve Lütfi Ay Fransızcadan çevirmişlerdir. Kitap Maarif Matbaası tarafından basılmıştır. Suut Kemal Yetkin Önsözde kitabın asıl isminin “La Vagabonde” olduğunu birebir tercüme edildiği vakit dilimize “Serseri Kadın” olarak çevrileceğini lakin bu ifade ne eserin ruhuna ne de başkaraktere yakışmadığından dolayı “Avare Kadın” başlığını kullandığını belirtmektedir. Colette’in çağdaşı olan Fransız Yazar Remy de Gourmont (1858-1915) kitap üzerine olan düşüncelerinden bazıları şu şekildedir: “…La Vagabonde, bütün bir kadın psikolojisidir. Bu, İstemediğini isteyen, istediği kendisine verilince de artık onu aramayan, hayattan sırf yaşamak gururu ile kendini uzaklaştıran kadının, ezeli taraflarıyla, çırılçıplak ortaya konulmuş hüviyetidir.” 1910 yılının Mayıs-Ekim ayları arasında yazılan “Avare Kadın” romanı, Colette’in kendini bulduğu zamanlara denk gelmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nın öncesindeki son huzurlu yıllarda Fransa’da hem çalışarak hem de yazarak yaşamını sürdüren Colette artık boşanmış, özgür bir kadındır. Kitap yazma geleneğinde de değişikliğe giden Colette artık aile kızları, evli kadınları ele almayacak “yalnız ama güçlü kadınlar”ı yazmaya başlayacaktır. Avare Kadın kitabını otobiyografik özellikler taşıyan bir eserdir. Kitabın başkarakteri olan Renee, Colette’in arkadaşıdır. Colette biseksüel olan bir kadındır. Gerçek hayattaki Renee onun duygusal bağ kurduğu ilk lezbiyen kadınlardandır. Roman yazılmadan yaklaşık bir önce Renee hayatını kaybedecektir. Colette de bu eserinin kahramanına onun adını verecektir. Renee Nere yeni bir hayat tarzı inşa etmeye çalışan bir kadındır. Rol yapmak kendi içindeki tutsaklıktan kaçmak için benimsediği bir yoldur. Bir kadının sadece acı çekerek sıradanlıktan kurtulabileceğini savunan bir kadındır. Eşinden ayrıldıktan sonra Müzikhollerde çalışmaya başlayan, paranın ve emeğin önemini idrak etmeye başlayan bir kadındır. Geçmiş yaşantısında Colette gibi erkeklerin ihanetinden çok çeken ve mutsuz bir evlilik geçirdiği için yeni yaşantısında erkeklerden uzak durmakla arzularına boyun eğip yeniden onlara yakınlaşmak arasında gidip gelen bir kadın olarak karşımıza çıkmaktadır. Dönemin Fransa’sında Kadın için gerçek özgürlük faturasının yalnızlık olduğunun bilincinde olan, kadınlar için kişiliğini kaybetmeden aşık olunabileceği konusunda kararsızlık yaşayan ve sürekli yeni aşklar, aşıklar konusunda ürkek davranan “kırılmış” bir kadındır. “Şimdi beni başka işler, başka gaileler bekliyor; en başta geçinmek, jestlerimi, danslarımı, sesimi para ile değiştirmek mecburiyeti var. (…) Kendi emeğimle geçiniyorum, bu bir hakikat.” (32) Bu alıntı eşinden ayrıldığı sürecin ilk zamanlarına işaret etmektedir. Colette kabuk değiştirerek artık erkek elinden para alan bir ev kadını değil, kendi parasını emeği ile kazanan özgür bir kadına doğru ilk ve büyük bir adımı atmış olacaktır. Colette’in kendi hayatında da çok önemli bir konu olan maddi durumun kadınlar için önemini annesi üzerinden verdiği bir örnekle açıklar: "Eğer genç bir kızın serveti veya mesleği yoksa" diye yazar Colette annesinin birinci evliliğiyle ilgili olarak "ve tümüyle ağabeylerinin eline bakıyorsa, dilini tutmaktan, ona sunulan şeyleri kabullenmekten ve Tanrı'ya şükretmekten başka ne gelir elinden?" Renee Nere boşanmış bir kadındır. Döneminin anlayışına göre de Fransız kadınından beklenilen tek şey de iyi bir evlilik yaparak “evinin kadını” olmasıdır. Napolyon anayasası kadınların bir sürü haktan mahrum olmasına neden olmuştur. Fransız kadını 1900’lü yılların başına kadar gece saatlerinde çalışması yasalarla engellenen, 1942’ye kadar da siyasi haklardan mahrum olan, sistem dışına itilen cinstir. Renee, Fransız kadınlarını kıskacı altına alan ataerkil düzendeki evlilik anlayışını da şu şekilde açıklamaktadır: “İnanın bana bir kadın için evlilik Beyefendiyle bütün öteki insanlar arasında meyancılık etmektir. Siz bunu bilmezsiniz, Hamond, siz o kadar az evli kaldınız ki; evlilik, emin olun: "kravatımı bağla... hizmetçiyi kapı dışarı et!... Ayağımın tırnaklarını kes!... Kalk bana papatya çiçeği kaynat!... Bir tenkiye hazırla!..." sözlerini işitmekten. "yeni elbisemi çıkar, bavulumu yerleştir de gideyim, ötekini bulayım"dan ibarettir” (182) Bu evlilik deneyimine rağmen Renee, kendisine aşık olduğunu defalarca kez söyleyen genç aşığı Maxime ile ikinci bir hayat kurabileceğini düşünmüş, mutlu olabileceğini de düşünmüştür. Lakin evlilikte kendi kimliği ile var olamayacağının farkına varacaktır. O dönemin her aşk ilişkisinin evliliğe doğru evirileceğini, müzikhollerde çalışan bir kadını ise hiçbir erkeğin istemeyeceğinin bilincindedir. Para ile ilişkisini çoktan bitirmiş olan Renee, şımarık büyütülmüş her istediğine parası ile erişeceğini düşünen erkeklerle olamayacağını, burjuva hayatına dönerek aynı hataya düşmeyi istememektedir. Her şeye sahip olacağı vaadini veren Maxime’e ise “o benim düşmanım, beni benden çalan yağmacı!” bahçeleri güllerden geçilmeyen muazzam evlerin balkonundan sarkıp günlük hayata karışan insanları izlemeyi en büyük esaret olarak görmektedir. Çünkü hayatın asıl sahipleri sokakta avare avare gezen erkekler ve kadınlardır. Kendi bağımsızlığından ödün vermek yerine büyük aşkından, arzularından vazgeçmeyi seçecektir. Kimsenin kölesi olamayacağını da yaptığı içsel konuşmalarda ifade edecek ve tüm yaşantısını terk edip gidecektir. “Sen, verdiğini sanırken her şeyi alan erkek değil misin? Hayatımı paylaşmaya gelmiştin... Paylaşmaya, evet: kendi payını almaya! Her hareketimi paylaşmaya, her saat düşüncelerimin o gizli mabedine sokulmaya, değil mi? Ben o mabedin kapısını herkese kapadım. Sen iyi kalplisin, en temiz niyetlerle beni mesut etmek istiyordun, çünkü beni her şeyden mahrum, yapayalnız görmüştün. Ama fakir bir kadının gururunu hesaba katmadın: yeryüzünün en güzel memleketlerini, senin sevda dolu bakışlarımda küçülmüş olarak, görmeyi reddediyorum. Saadet? Yalnız saadeti, artık bana yeter mi sanıyorsun?... Hayata değer veren sadece saadet değildir. Gözlerimi bu adi sabah ışığıyla aydınlatmak istiyordun, çünkü karanlık içindeyim diye bana acıyordun. İstersen öyle belki: dışarıdan görülen bir oda gibi karanlık. Loş, ama karanlık değil. Loş ve her an uyanık bir hüznün ihtimamlarıyla süslü; alaca baykuş gibi, ipek tüylü fare gibi, kelebek güvenin kanadı gibi gümüşlü, alacakaranlık. Loş, insanın yüreğini paralayan bir hatıranın kızıl gölgeleri içinde loş... Ama sen artık yanında teessür duymaya bile hakkım olmayan bir insansın” (Adem Yüce)
Avareliğinde kaybolduğum bi' başkarakter oldu Renée; tüm yaşayışında geçmişin acısını mağrur, gururlu, samimice taşıyan ve derin bi' bağımsızlık, özgürlük fikriyle devinen. Renée'nin aşkının ardında koskoca bi' anılar sandığı var. Bu sandıksa hüzün ve acıyla dolu. Tüm yeniliklere atılan ilk adım önce tek çünküsü unutamayış olan bu "anılar sandığı" tarafından sınanıyor. İşte böylece tanışıyor Renée, Max'le. Tüm tereddütüne rağmen Max'ın diretisine, gözü körlüğüne zamanla dayanamayıp, direncini yıkarak ona aşık oluyor. Zaman içinde Renée mesleği gereği kendi evinden ve Max'ten kırk günlüğüne ayrılmak durumunda kalıyor. Fakat bu kırk gün ne bildik ne gerçek bi' ayrılık oluyor onun için... Zaman bi' realize aracıdır, sallar kişiyi. Kendine gel uyarısını verir ve bunu en iyi "kişi kendi başına" olduğunda hissettirir çünkü kişi, insanların, toplumun içindeyken hep bi' yönlendirim halindedir. Fikirleri her ne kadar kendisininmiş gibi görünse de hep çevreden etkilenmiş haldedir. İşte Renee, turneye çıktığında kendi başınayken yavaş yavaş zamanın onu dürtmesiyle kendi içine yöneliyor ve düşünüyor; bu aşk mı, yaşadığı? Tüm o geçmişin ürkek, sürüngen hisleri ortaya çıkıyor ve onu sorguluyor. Acın yetmedi mi senin, neye umutlusun, yeni bi' aşk için yeni heves gerekiyor oysa sen geçmişi sindirebilmiş değilsin daha...Özgürlüğünü yeni birisiyle yitirerek, hüznünü perçinleyerek tekrar mı acı çekmek istiyorsun? Okurken harika betimlemelerle, uçsuz, pastel nice ifadelerle karşılaştığım bu kitap benim için farklı, sorgulayıcı sayfalarla doluydu. Sürüncemeli aşkın, aslında hiç de "geçmemiş" olan geçmişin kişiyi nasıl etkilediğine dair, özgün bi' kitap Avare Kadın... "...Bu acının dışında, eskiden nasılsam gene öyle değil miyim? Yani özgür, korkunç denecek kadar yalnız ve özgür?" (meltem şen)
Avare Kadın PDF indirme linki var mı?
Colette - Avare Kadın kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Avare Kadın PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Colette Kimdir?
Askeriyede yüzbaşıyken yaralanan ve bu nedenle küçük bir memurluk görevine getirilen bir babanın kızı olarak doğan Gabrielle Sidonie Colette, Burgundian kasabasında, Saint-Sauveur-en Puisaye'de doğdu. Çocukluk ve genç kızlık yıllarını taşrada geçirdi. 20 yaşına geldiğinde kendisinden 15 yaş büyük olan yazar ve eleştirmen Henri Gauthier-Villars ile evlendi. Bir süre serbest yazar olarak çeşitli dergilere yazılar gönderen Colette, Belçika Akademisi ile Acaremie Goncourt üyesi oldu.
1906 yılına gelindiğinde Gabrielle Sidonie Colette, dul bir kadındı. Paris müzikollerine ve Moulin Rouge'a girdi. Başarısız bir yazar olan ilk kocası Henri Gauthier-Villars yönetiminde özyaşamsal çizgiler taşıyan ve çok sevilen "Claudine" romanlarını kaleme almaya başladı. 1900'lü yılların başında "Claudine Okulda", "Claudine Paris'te", "Claudine Evli", "Claudine Gidiyor" adlı kitapları çıkardı. Sözü edilen bu kitaplarda yaşamı tanımaya çalışan akıllı bir kadının çocukluğunu, gençliğini ve evliliğini anlatır. Dört kitabında ortak kahramanı olan Claudine'ın, özgürlüğünü kazanmaya çabaları burjuva toplumu fazla irdelemeden erotik bir sonla noktalanır. Yazdıklarıyla kendi yaşamını temel olarak ortaya koyan Gabrielle Sidonie Colette, gerek "Claudine'ın Evi" gerekse "Sido" adlı romanlarında kendi çocukluğunu, yaşadığı memleketin özelliklerini ve annesini anlatır.
Yapıtlarında Paris müzikhol dünyasını da sık sık irdeleyen yazar, bu çevreyi olabildiğince açık bir dille konu etmekle birlikte toplumsal-eleştirel derinlik kazandıramaz. Genç bir teğmene duyduğu aşk nedeniyle kendi kişiliğini bulan revü şarkıcısı "Mitsou" ve zengin bir hayat kadını olan annesinin bir arkadaşıyla dostluk kuran üçkağıtçı "Cheri"nin yaşamını anlattığı romanlar, yazarın olaylar karşısındaki yüzeysel değerlendirmelerine ışık tutacak niteliktedir.
"Yeşil Başaklar" ve "Kediler" adlı romanlarında ise aşk ilişkilerini, özellikle de kadınların duygu dünyasını çevre ve yaşam koşulları içinde ince bir duyarlılıkla ele alan yazar 1954'te Paris'te yaşamını yitirmiştir.
Colette Kitapları - Eserleri
- Cicim
- Dişi Kedi
- Avare Kadın
- Caniko
- Claudine'in Evi
- Duygusal Sürgün
- Gigi
- Caniko'nun Sonu
- O Zevkler...
- Uzaktan
Colette Alıntıları - Sözleri
- Ama, sen benden bu kadar önce doğduğun için, ben seni diğer bütün kadınların üstünde sevdiğim için, iyi cezalandırıldık: işte, bitkinsin, ama sen kendini teselli etttin, ki bu kadarı da ayıptır, ben ise... (Caniko'nun Sonu)
- "Brague hana: -Yalnızlığı sevdiğin için, böyle yalnız yaşıyorsun, değil mi? diyor. Elbette seviyorum, hatta -kısacası- yalnız yaşamak istiyorum. Ama, şu var ki... Bazı günler yalnızlık, benim yaşımda bir kadını, hürriyetten sarhoş eden keskin bir şarap oluyor, bazı günler acı bir kuvvet ilacı, bazı günlerde insana kafasını duvardan duvara çarpmak arzusunu veren bir zehir." (Avare Kadın)
- “ Memnun olmadın mı ? Sen nasıl olmasını isterdin ? Kederimi gizlemek için geri dönmemi mi ? Zayıflamamı mı ? Saçlarımı boyamaktan vazgeçmemi mi ?Yataklara düşmemi mi ? (Cicim)
- Ahlak nereyi bulsa orada kendine yuva yaparmış. (Caniko'nun Sonu)
- Bugünümü seviyorum. Dün sahip olduğumdan utanmıyorum, artık sahip olmadığımla kederlenmiyorum. (Caniko'nun Sonu)
- ...Daha sonra anlıyacaksın, tâ mezara kadar insan her an ihtiyarladığını unutuyor... (Claudine'in Evi)
- Ne tuhaf, bu insanlar bir ömür boyunca hep aynı şeyi yapmaktan bıkmıyorlar! (Cicim)
- Edmée'nin Caniko'yu seyredişi, kimseye yar olmayacak bakireye göz dikmiş, kıskanç ve uslanmış aşığın rahatlamış seyredişiydi. (Caniko'nun Sonu)
- Sergiden yalnız bir kedicik almış değilim, onunla kediliğin asaletini, hudutsuz cömertliğini, adabı muaşeretini, seçkin insanlarla olan karabetini getirmiştim eve. (Cicim)
- ...Kitaplar, kitaplar, kitaplar... Çok okuduğumdan değil, hep aynı kitapları tekrar tekrar okurdum. Fakat hepsi de bana lâzımdı. Mevcudiyetleri, kokuları, isimlerinin harfleri derilerinin pütürü... En kapalıları benim için en kıymetli olanları değil miydi??? (Claudine'in Evi)
- “-Senden sonra rasgele birinin olurum, veya bir çok kadınların. Ama hiçbir zaman başka bir kediyi sevmem.” (Cicim)
- Kadınlar, belirgin şehvetten daha büyük bir hazza, erkek yakınlığına, erkeğe dokunmaya, onun güç veren kokusuyla sıcaklığına kendilerini kaptırmış; parçalanmadan dönmüş bir erkeğin avına dönüşmenin, onun kollarında uyku kadar mahrem bir ritme itaat etmenin verdiği tepeden tırnağa güvene teslim olmuş... (Caniko'nun Sonu)
- “ Cicim artık güçlü kuvvetliydi, on dokuz yaşında olmakla gurur duyuyordu ; sofrada neşeli , yatakta sabırsızdı ; ser verip sır vermiyor ,kibar bir fahişe gibi gizemini koruyordu. “ (Cicim)
- Koşup nefes nefese kalmış çocuklar gibi , her kelimeden sonra duraklıyarak hızlı hızlı konuşuyordu . (Gigi)
- ...Gözlerinde okuduğum şeyin korku olmadığına katiyetle yemin ederim. Bu kesin anda, 1tercih yaptı, barışı, dostluğu, samimi anlaşmayı seçti, yattı... (Claudine'in Evi)
- Onu unutmuş muyum, bilmek isterdim. Ama nedir unutmak. (Caniko'nun Sonu)
- "Yalnızlık, evet. Ondan, insanı öldürebilen bir ilaçtan korkarcasına korktum. Sonra, farkına vardım ki... Ben zaten yalnız yaşıyormuşum. Çoktanberi, ta çocukluğumdan beri buna alışmıştım." (Avare Kadın)
- Genç olma zamanı ve daha az genç olma zamanı var. Bir de mutlu olma zamanı... Bunun farkına varmak için, sanıyor musunuz ki size ihtiyaç duydum? (Caniko'nun Sonu)
- Kötü kalpli olmaktan nasıl böyle hoşnut oluyorsunuz? (Cicim)
- ...Susuyor ve... Haydi, beni korkutan kelimeyi yazalım: düşünüyor. Yeni 1dert mi? Hiç düşünmediğim 1felâket mi??? (Claudine'in Evi)