matesis
dedas

Başkalarının Acısına Bakmak - Susan Sontag Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Başkalarının Acısına Bakmak kimin eseri? Başkalarının Acısına Bakmak kitabının yazarı kimdir? Başkalarının Acısına Bakmak konusu ve anafikri nedir? Başkalarının Acısına Bakmak kitabı ne anlatıyor? Başkalarının Acısına Bakmak PDF indirme linki var mı? Başkalarının Acısına Bakmak kitabının yazarı Susan Sontag kimdir? İşte Başkalarının Acısına Bakmak kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 27.05.2022 03:00
Başkalarının Acısına Bakmak - Susan Sontag Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Susan Sontag

Çevirmen: Osman Hakınbay

Yayın Evi: Agora Kitaplığı

İSBN: 9789758829224

Sayfa Sayısı: 151

Başkalarının Acısına Bakmak Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Savaş, iç deşer; savaş, bağırsakları boşaltır. Savaş, teni yakıp kavurur. Savaş, organları bedenden koparır. Savaş, yıkıp yok eder. Ve savaş, insan türünün doğasından gelir." Böyle diyor Susan Sontag, 'tefekkür nesneleri olarak' savaş ve dehşet fotoğraflarından hareketle kaleme aldığı bu sarsıcı kitabında. Daha sonra da, Goya'nın "Savaşın Felaketleri" serisinden Amerikan İç Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Nazi ölüm kamplarının fotoğrafik belgelerine ve daha yakın tarihimizde Bosna, Sierra Leone, Ruanda, İsrail, Filistin ve 11 Eylül 2001 New York City trajedilerine, zaman içinde bir gezintiye çıkıp, asıl olarak şu soruyu yöneltiyor bizlere: "Savaşın ve dehşetin yüzünü sergileyen fotoğraflara bakmaya ne kadar dayanabilirsiniz?" Başkalarının Acısına Bakmak, kesintisiz görüntü bombardımanının tüm hayatımızı kuşattığı bir çağda, Susan Sontag'ın savaş fotoğrafçılığının misyonu ve başkalarının acılarıyla ıstıraplarına duyarlı olmak üzere bir insanlık dersi verdiği son başyapıtı. 

(Tanıtım Yazısı'ndan Alıntı)

Başkalarının Acısına Bakmak Alıntıları - Sözleri

  • Edebiyat özgürlüktür. Özellikle de birer değer olarak okumanın ve içedönüklüğün ayaklar altına alındığı bir çağda edebiyat, özgürlüğün ta kendisidir!
  • Şiddetin hiçbir zaman haklı görülemeyeceğini, kaba kuvvete başvurmanın her zaman ve her koşulda yanlış olduğunu görmemiz gerekiyor.
  • "Edebiyat özgürlüktür .Özellikle de birer değer olarak okumanın içedönüklüğün ayaklar altına alındığı bir çağda edebiyat ,özgürlüğün ta kendisidir!"
  • İnsanın, kendi çektiği acıların başka birisinin acılarıyla aynı kefeye konmasını kabul etmesi dayanılmaz bir durumdur.
  • Konu başkalarının acılarına bakmak olduğu zaman, 'biz' asla cepte keklik sayılmamalıdır.
  • Dünyada çok fazla adaletsizlik vardır. Ve gereğinden fazla hatırlamak insana acı verir. Barış yapmak, unutmaktır. Uzlaşmak için hafızanın kusurlu ve sınırlı olması gerekir.
  • Zaten birçok bilge kişi şöyle dememiş midir. “Hiçkimse aynı anda hem düşünüp hem de birine vuramaz.”
  • "İnsanlar oldukları yerde kendilerini güvende hissettiklerinde, başkalarına karşı kayıtsızlaşırlar."
  • Savaş uğursuzluktur; barbarlıktır; savaş ne pahasına olursa olsun durdurulmalıdır.
  • Hatırlamak etik bir edimdir, kendi başına ve kendisi olarak etik değeri vardır. Hafıza ise, acı verici olsa da, ölülerle kurabileceğimiz tek bağdır.
  • William Hazlitt de, Shakespeare'in lago'su ve tiyatroda alçaklığın çekiciliği üzerine kaleme aldığı bir makalede, "Niçin gazetelerde durmadan korkunç yangınlar ve şok edici cinayetlerle ilgili haberler okuyup duruyoruz?" diye sormuş, sonra da şöyle cevap vermişti: "Çünkü 'fesatlık tutkusu', zulmetme tutkusu, insanoğluna sempati duygusu kadar doğal gelmektedir."
  • Şefkat, zaten istikrarsız, gelgeç bir duygudur. Eğer eyleme dönüştürülemezse, yok olup giden bir duygudur.
  • Savaşı erkekler yapardı. Erkekler (erkeklerin çoğu) savaştan hoşlanırlardı, çünkü erkeklerin gözünde "savaşmakta bir şan, bir zorunluluk, bir tatmin" vardı, oysa kadınlar (kadınların çoğu) böylesi duyguları hiç hissetmezler ya da savaştan hiç hazzetmezlerdi.
  • "Eskisini yıkmadan asla yeni bir şeye sahip olamazsınız "
  • "İnsanlar kendilerine yakın olan acılara pek bakamazlar."

Başkalarının Acısına Bakmak İncelemesi - Şahsi Yorumlar

DİKİZCİYİZ HEPİMİZ: Başkalarının acılarına bakmak Gazeteci, fotoğrafçı Virginia Woolf' un 1938 de savaşın kökleri üzerine kendi cesur ve pek de hoş karşılanmayan görüşlerini dile getirdiği Three Guinens adlı kitabından sonra "Sizce Savaşı Nasıl Önleriz? sorusunu yönelten seçkin bir avukattan mektup gelmesi üzerine oldukça gecikmiş bir cevap olarak niteleniyor bu kitap. Yazar avukatın nüfuzu olan sınıfın verdiği yanıtı alamayacağı kanaatindedir. Yüzyıllardır sanatta, dinde baş tacı edilmiş Savaş ve katliam fotoğraflarına bakarlar yazar ile. Ama bu bakış bizim öyle cam ekrandan anlık izlediğimiz duyarsız bir bakış değildir. "İnsanın insana eziyet etmek için savaş kadar alçalabileceği bir başka platform yoktur" ki bazıları bundan zevk almaktadır. "Savaşta katlanılan acıları sergileyen görüntüler artık o kadar yaygın hale geldi ki" Bu cümle böylesi acılara duyarsızlığımız gün geçtikçe daha çok artacak sinyalini veriyor adeta. Medya patronlarına göre savaşın en karşı konulmaz, en iştah kabartan haber olduğu, aynı zamanda kötü haberdir ya en zaman prim yapar deniyor. "Tamamen erkeklerin katıldığı vakarlı serüven" olarak nitelenmiş ilk savaş fotoğrafçısı RogerFenton. O da hazin savaş gerçeğini göstermede yasaklı imiş. Tüm çektiği fotoğraflar generallerin gövde gösterili yapay pozlarından ibaret imiş. Bu demektir ki savaşlar güçlünün haklı olduğu değil hakim olanın, hükmedenin güç gösterisidir bir bakıma. İlk savaş fotoğrafları cephe hattının gerisindeki askerlik hayatıratı. Sadece o kadar. "Olmayan bir şeyin ölüsüz ölümün portresi"syf 50.İçimi yakan cümle... Ve nihayetinde bir savaş fotoğrafları sergisinde birileri çıkar der ki ; fotoğrafın görevi kaydetmektir." Kamera tarihin gözüdür. "52.syf. Bu bir bakıma siyasilerin ve güçlülerin maskesini düşüren adımla" gerçeklik adına, hoş olmayan şeylerin, katı gerçeklerin gösterilmesine izin verilmişti "52... Tabi bu da bir çok gazetecinin yine kendi iktşdarlarınca katledilmesine, sakat bırakılmasına, süikasta uğramasına mal olmuş. Fotoğrafçılar yine de en doğal pozu yakalarken kameranın bile farkında olmayacağı en doğal hali yakalamayı yeğlermiş. Bunu" aşk ve ölüm evinde casusluk" 55) olarak nitelendiriyor yazar. "Vietnam Savaşından itibaren artık ünlü fotoğrafların hiçbiri düzmece değildir "57) Ölümün resmini gerçekleştiği anda çekilen resimler en fazla çoğaltılır 59....çünkü." Ve izleyici, kameranın arkasındaki uşakla aynı pozisyondadır "61. " Kahvaltıda sabah gazetesini açtığımızda ölü listelerini görürüz, ama keyif kahvemizi yudumladıkça bu ölümlerin hatırlattığı her şey, aklımızdan usul usul çıkıp gider." Bu fotoğraflar sergilemek için gün geçtikçe sayısı artan galerilerin gelip, görüp, gezip geçenleri daha da duyasızlaştırdığından bahseden yazar" Sergilerdeki fotoğraflara ancak büyüteçle baktığında katliamların boyutları kişinin gözlerinin önüne serilir. O fotoğraflarda tanıdığı birinin katliamını gördüğünde ancak içinden öğürme gelir, o galeride bulunmaya katlanmak hakikaten zordur diyor. Nasıl olmasın? Nasıl dayanılır böyle bir acıya? Diğer taraftan "ölüleri teşhir etmek, her şeyden önce düşmanın yaptığı veya yapacağı bir şeydir" Adeta her milletin tarihi şerefle yad etmez mi tarihinin böyle sahnelerini. Hele de mazlum ve mahsun ama galip ise o tarih şerefli tarih değil midir? Yok yok bazen şerefsizlik de bazı milletlerin adeta şerefi haline gelmiştir kanaatimce. Körfez savaşında Amerikalı bir subayın uranyumlu bomba ve misket bombalarından kaçan halkı katledişlerini "Hindi Avı"syf67. diye nitelendirmesi şerefsizliğinin övüncü değil de nedir o halde? Haykırmak geliyor içimden bu satırları okurken. Kitabın sadece yarısına kadar aldığım bir kaç alıntı cümle ile içim sızlaya sızlaya yazıyorum bu yazıyı. Zira sonuna kadar okurken bu sahnelerin cam ekranı müdavimlerini henüz çocuk yaşta duyarsızlaştıran bir neslin geldiğini iliklerime kadar hissettim... Cam ekranın dikizcisi olduk hepimiz. Neredeyse katliam sevinci bir millet haline geleceğiz. Eee İstanbul sözleşmesinin feshi de bunun bir parçası gibi geliyor bana. Hepimiz için sıradanlaşan, ekranlarda veya çevremizde Sorun olarak görmediğimiz bir olgunun çözmek için çabası da olmayacağı gibi. Kültür yozlaşması, ulusal bilincin önünde engel olan tek mefhum gibi görüldüğü sürece paranın ve medyanın yapamayacağı bir şey yoktur. Varın geri kalanını siz okuyun kendi terazinize koyun... Yazımın tamamı anlayanını, değer verenini, gerçek okuyucusunu buluncaya kadar ben de kalsın. Ülkü Kara. 20 Mart 2021 (Ülkü KARA)

"Edebiyat özgürlüktür. Özellikle de birer değer olarak okumanın ve içedönüklüğün ayaklar altına alındığı bir çağda edebiyat, özgürlüğün ta kendisidir!" Susan Sontag'ın, savaşın gerçek yüzünün fotoğraf ile nasıl resmedildiği ve resmedilmediği üzerine yazdığı enfes bir inceleme kitabı. Pek tarzım olmamasına rağmen eşimin tavsiyesi üzerine okuma kararı aldım ve hiç pişman olmadım. Kitap fotoğraflar vasıtasıyla acılar ve savaşlar üzerine yazılmış deneme yazılarından oluşuyor. Yazar kitabın hemen başlarında; "Savaş, iç deşer; savaş, bağırsakları boşaltır. Savaş, teni yakıp kavurur. Savaş, organları bedenden koparır. Savaş, yıkıp yok eder. Ve savaş, insan türünün doğasından gelir." diyerek sert bir giriş yapıyor konuya. Devamında kurduğu cümleler, verdiği örnekler ve hayata bakış tarzıyla sizi direkt kitabın içerisine çekiyor. Özellikle fotoğraf sanatı ile ilgili olan okurların içerisinde çok faydalı bilgiler bulacağı bir eser. Ana konu fotoğraf sanatı olduğundan verilen örnekler de fotoğraf sanatıyla ilgili oluyor. Aynı fotoğrafa bakıp farklı düşünmenin mümkün olduğunu ifade ediyor yazar. Benim kitapta en beğendiğim örneklerden birisi şuydu: "Bir İsrailli Yahudinin gözünde, Kudüs'ün merkezindeki Sbarro pizzacısına düzenlenen saldırıda paramparça olan bir çocuğun fotoğrafı, öncelikle, Filistinli bir intihar bombacısı tarafından öldürülen bir Yahudi çocuğun fotoğrafıdır. Bir Filistinlinin gözündeyse, Gazze'de devriye gezen bir tankın ezerek paramparça ettiği bir çocuğun fotoğrafı, öncelikle, İsrail ordusunun bir zırhlı aracı tarafından öldürülen bir Filistinli çocuğun fotoğrafıdır." Konuyla bağlantılı olan şu linki buraya bırakmakta fayda görüyorum: https://onedio.com/haber/tarihe-gecen-fotograflar--306417 Yazarın kurduğu net ve kendinden emin cümleler benim çok hoşuma gitti. Böyle insanları da yazarları da seviyorum. Birçok insanın böyle kesin cümleler kuran ve net fikirleri olan insanları sevmediğini de biliyorum; fakat ben kürsüden ders anlatır gibi yazan veya konuşan insanları/yazarları seviyorum. Mesela şu alıntılar ne kadar da net cümlelerden oluşuyor: gonderi/28940307, gonderi/28940230, gonderi/28877959... Bu konuda azınlıkta kalacağımı da biliyorum elbette; ama seviyorum böyle kesin konuşan yazarları. Kitabın son kısımlarında ise "Edebiyat Özgürlüğün Ta Kendisidir" isimli bir bölüm bulunmakta. Bu bölümün en beğendiğim kısımlarını paylaşarak yazımı sonlandırıyorum. Sizin de beğeneceğinize eminim. "Edebiyata (dünya edebiyatına) ulaşmak, ulusal kibrin, dargörüşlülüğün, zoraki taşralılığın, anlamsız müfredat eğitiminin, tamamlanmayan kaderlerin ve kötü şansın meydana getirdiği hapishaneden kaçmaktı. Edebiyat daha büyük bir hayata, yani özgürlük alanına giriş pasaportuydu. Edebiyat özgürlüktür. Özellikle de birer değer olarak okumanın ve içedönüklüğün ayaklar altına alındığı bir çağda edebiyat, özgürlüğün ta kendisidir!" (Semih Doğan)

Susan Sontag üzerine: Bir Susan Sontag baş yapıtı. Her cümlesiyle çarpıcı bir eser. Savaş ve acının fotoğrafını yorumlayan harika bir yazar. Güzel örnekler vermiş acıya ve zulme dair... kitap/baskalarinin-acisina-bakmak--7048 (Dogan Adsaz)

Başkalarının Acısına Bakmak PDF indirme linki var mı?

Susan Sontag - Başkalarının Acısına Bakmak kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Başkalarının Acısına Bakmak PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Susan Sontag Kimdir?

Sontag, New York'ta, her ikisi de Litvanya ve Polonya asıllı Yahudiler olan Mildred (kızlık soyadı Jacobson) ve Jack Rosenblatt'ın kızı olarak Susan Rosenblatt adıyla dünyaya geldi. Babası Çin'de bir kürk ticareti işletmesi yönetiyordu ve Susan beş yaşındayken 1939'da orada tüberkülozdan öldü. Yedi yıl sonra, Sontag'ın annesi Amerikalı asker Nathan Sontag ile evlendi. Susan ve kız kardeşi Judith, resmi olarak evlat edinilmeseler de üvey babalarının soyadını aldılar.

Susan bir yandan mutsuz bir çocukluk geçirirken kitaplara sığındı ve 15 yaşında North Hollywood Lisesi'nden mezun oldu. Şikago Üniversitesi'ne gitti. Felsefe, antik tarih ve edebiyat alanlarında dersler aldı.

Sontag, 17 yaşında 10 günlük bir flörtten sonra Chicago Üniversitesi'nde sosyoloji hocası olan yazar Philip Rieff ile evlendi; evlilikleri sekiz yıl sürdü.

Çoğunlukla denemeler yazdı, ancak romanlar da yayınladı; 1964'te ilk büyük çalışması olan "Notes on 'Camp" adlı makalesini yayınladı. Sontag, Vietnam Savaşı ve Saraybosna Kuşatması da dahil olmak üzere, çatışma bölgeleri hakkında yazılı ve sözlü olarak veya bu bölgelere seyahat etme konusunda oldukça aktifti. Fotoğraf, kültür ve medya, AIDS ve hastalık, insan hakları ve sol ideoloji hakkında kapsamlı yazılar yazdı. Yazıları ve konuşmaları tartışmalara yol açtı ve "neslinin en etkili eleştirmenlerinden biri" olarak tanımlandı. Yazılarının yanısıra dört film yazıp yönetti ve ayrıca birkaç oyun yazdı.

Sontag, 28 Aralık 2004'te 71 yaşında New York'ta akut miyeloid lösemiye dönüşen miyelodisplastik sendromun komplikasyonlarından öldü. Paris'te Cimetière du Montparnasse'ye gömüldü.

Susan Sontag Kitapları - Eserleri

  • Başkalarının Acısına Bakmak
  • Fotoğraf Üzerine
  • Böyle Yaşıyoruz Artık
  • Bilincin Kapısını Aralamak
  • Metafor Olarak Hastalık - Aids ve Metaforları
  • Yeniden Doğan
  • Sanatçı: Örnek Bir Çilekeş
  • Bilinç Tene Kuşanınca
  • Ben Vesaire
  • Yanardağ Sevdalısı
  • Satürn Yıldızı Altında
  • Amerika'da
  • Rüyalarının Esiri
  • Alice Yatakta
  • Yoruma Karşı
  • Ölüm Tüneli
  • Radikal İrade Üslupları
  • Notes on Camp

Susan Sontag Alıntıları - Sözleri

  • Kelimeler çürümüştür. (Satürn Yıldızı Altında)
  • İyi olmak için insan daha yalın olmalı. Kaynağa dönermişçesine yalın, büyük bir unutuş içindeymişçesine yalın. (Ben Vesaire)
  • Hayran olduğum şey olmak istiyorum da ondan. Neden neysen o olmak istemiyorsun? (Bilinç Tene Kuşanınca)
  • Kafka'nın kitaplarını dini bir alegori olarak okuyanlarsa, Şato'daki K.'nın cennete varmaya çalıştığını, Dava'daki Joseph K.'nın Tanrı'nın merhametsiz ve esrarengiz adaletince yargılandığını görürler. (Yoruma Karşı)
  • . Melankolinin cazibesine direnmek istiyorum canım. Ne kadar olduğunu bir bilsen. ... (Ben Vesaire)
  • "Bana kendimi güçlü hissettiren nedir? - Aşık olmak ve çalışmak, diye yanıtlar.” (Bilincin Kapısını Aralamak)
  • İnsanlar canlı olduklarını hissetmek için âşık olurlar. (Rüyalarının Esiri)
  • Mutluluk, bireysel varoluşuna, üzerinde adının bulunduğu bir kaba yapışıp kalmamaya bağlıydı. Kendini, kabı unutman gerekiyordu. Seni, kendinin dışına çıkartan, dünyayı genişleten şeye tutunman gerekiyordu. (Amerika'da)
  • “Nesneler vardır ve eğer kişi insanlardan çok onlara dikkat ederse, bunun sebebi mevcudiyetlerinin bu insanlarınkinden daha fazla olmasındandır. Ölü nesneler hala hayattadır. Yaşayan insanlar, çoğu kez ölmüşlerdir.” (Radikal İrade Üslupları)
  • Sendeki bu çabuk kavrama yeteneğini sakın dehayla karıştırma. Ancak pek çok şeyin törpülendikten sonra…. biri olabilirsin. (Amerika'da)
  • Büyük şehirlerin, doymak bilmez yeni mal iştahlarıyla canlılıklarını koruyan eğitimli insanları, modernist acıya alışmış ve bunun üstesinden gelmekte ustalaşmışlardır. (Satürn Yıldızı Altında)
  • Zaten birçok bilge kişi şöyle dememiş midir. “Hiçkimse aynı anda hem düşünüp hem de birine vuramaz.” (Başkalarının Acısına Bakmak)
  • Daha iyi bir yaşam olasılığına, yabancı bir yerde taptaze bir başlangıç yapılabileceğine ilk inananlar bizler değiliz, sonuncu olmayacağımız da kesin. Hiçbir ideale sahip olamayanlar bizi fena halde küçümseyecekler. Ama daha iyi bir ortam adına kumar oynamanın utanılacak bir yanı yok. Eğer bir daha kimse bizimle aynı duygulara kapılmazsa, dünya çok daha yoksul bir yer olur. (Amerika'da)
  • . Ciddi kurgu yazarları ahlaki sorunları pratik olarak düşünürler. Hikayeler anlatırlar. Anlatırlar. Hayatlar bizimkinden uzak olsa da, özdeşleşebileceğimiz anlatılarda ortak insanlığımızı çağrıştırıyorlar. Hayal gücümüzü harekete geçirirler. Anlattıkları hikayeler sempatimizi genişletiyor ve karmaşıklaştırıyor ve dolayısıyla iyileştiriyor. Ahlaki yargı kapasitemizi eğitirler. ... (Notes on Camp)
  • Aynı zamanda bilgi içermedikçe hiçbir görüntü beni doyurmaz. (Satürn Yıldızı Altında)
  • Zakopane’ye gelmek ödümü koparıyor. Onu değişmiş bulmaktan korkuyorum. Uzun bir ayrılıktan sonra bir yere dönmenin nasıl bir duygu olduğunu bilirsin. Kaçtığın bir yer bile olsa, onu bıraktığın gibi bulmak istersin. (Amerika'da)
  • Ona böyle yakın oluşumuz, her gün hastaneye uğramaya zaman ayırışımız, kendimizi daha kesin ve tartışılmaz bir şekilde sağlıklı olanlar, hasta olmayanlar, hasta olmayacaklar olarak tanımlamaya çalışmamız değil mi bir biçimde, sanki ona olanlar bize olamazmış gibi... (Böyle Yaşıyoruz Artık)
  • Uyumak, ölüme yenilmek gibiydi. (Böyle Yaşıyoruz Artık)
  • Hastalığın o kadar çok biçimi var ki... (Böyle Yaşıyoruz Artık)
  • İnsanların,hakkımızda gerçekte ne düşündüğünü (daha doğrusu, ne düşündüğünü sandığını) ender olarak biliriz. (Yeniden Doğan)

Yorum Yaz