tatlidede

Behire'nin Talipleri - Suat Derviş Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Behire'nin Talipleri kimin eseri? Behire'nin Talipleri kitabının yazarı kimdir? Behire'nin Talipleri konusu ve anafikri nedir? Behire'nin Talipleri kitabı ne anlatıyor? Behire'nin Talipleri PDF indirme linki var mı? Behire'nin Talipleri kitabının yazarı Suat Derviş kimdir? İşte Behire'nin Talipleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 07.05.2022 00:00
Behire'nin Talipleri - Suat Derviş Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Suat Derviş

Yayın Evi: İthaki Yayınları

İSBN: 9786053755708

Sayfa Sayısı: 192

Behire'nin Talipleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İlk olarak 1923'te yayımlanan Behire'nin Talipleri, Suat Derviş'in erken dönemine ait öykülerden oluşuyor. Mehmet Rauf'un o yıllarda gelecek vaat eden bir isim olarak selamladığı Derviş, gerek kitaba ismini veren öyküde, gerekse ?İstanbul Hanımları Niçin Dedikoduya Sebep Olurlar?" öyküsünde, dönemin toplumsal dokusunu oluşturan farklı bireylerin dünyalarına, evlilik kurumuna, sosyal yaşantıda ekonomik gücün koyduğu sınırlara dair güçlü gözlemlerde bulunuyor ve bunları yer yer dozunda bir mizah eşliğinde sunuyor. Behire'nin Talipleri, gözlerini henüz tam anlamıyla sokağa çevirmemiş olan bir Suat Derviş'le tanıştırıyor bizleri..

Behire'nin Talipleri Alıntıları - Sözleri

  • Her şeyimizde bir taklitçilik, bir taklitçilik... Giyinişimiz taklit, konuşuşumuz taklit, selamlarımız taklit, evlerimizin eşyası taklit ve bizim ev eşyası arasında görünmemiz bile taklit! Döşemele­rimizi, kerevetlerimizi, güzel halılarımızı çirkin görüyoruz. lpeklerimizi atıyoruz, işlemelerimizi unutuyoruz. Garp'a, Garp'ın çirkin metalarına paralar veriyoruz.
  • Ben öyle zannediyorum ki, hayatta her bir hadise anlamak ve görmek kabiliyetinde olan insanlar için bir ders... bir ders-i ibrettir.
  • Eğer talihe, kısmete, tesadüfe inanıyorsanız büyük bir hata etmiş olursunuz. Dünyada her şey... ama her şey kendi elimizde, kendi irademizdedir.
  • Benim felaketim, ağzımın içinde, yalan söylemekten aciz olan o melun dilimdeydi.
  • Daima doğru söylemek, bazen yalan söylemekten fenadır.
  • ... tuttuğunuz işte muvafak olmak, hayatta mesut olmak, zevciniz tarafından sevilmek, herkes tarafından beğenilmek istiyorsanız, yalan... utanmadan, sıkılmadan, çekinmeden yalan... daima, her zaman, hiç durmadan yalan söyleyiniz! Sade, sade yalan!
  • Saadet benim neme lazım!
  • Eğer talihe, kısmete, tesadüfe inanıyorsanız büyük bir hata etmiş olursunuz. Dünyada her şey . . . ama her şey kendi elimizde, kendi irademizdedir. Mesut değilim . . . Talihsizliğimden demek, pek yanlış bir sözdür. Herkes kendine layık olan hayatı yaşar ve o hayatta kendine layık olan ref a h ve saadeti bulur.
  • Erkekler ne kadar zeki olduklarını id­dia etseler, kadınlarının tuvalete ait bin türlü saçmaya, yaşa­ mak için muhtaç olduklarını kıyamet gününe kadar anlama­yacaklar vesselam.
  • Dünyada cahil bir erkeğin ağzındaki dilden muzır ve lüzumsuz hiçbir şey yoktur. Hatırınız kalmasın ama zamanı­ mızda erkeklerin hemen hepsi tahsilsiz. Vakıa onlar bizleri beğenmezler. Giyinişimizden başlayıp, tahsilimizi, terbiye­mizi, içtimai hayattaki ayrılıklarımızı tenkit ederler.
  • Ud mu çalarsınız? Hayır mı efendim? Öyleyse muhakkak piyano bilirsiniz... Ben piyanoda alaturkaya bayılırım. Hangi fasıldan lütfederseniz ediniz, yalnız nihavent olmasın.
  • 'Hey gidi zavallı Türklük hey,' diyordu. 'Senin büyüklük­lerini en fazla anlayacak, zanaatini takdir edecek ince ruhlu kadınların dudaklarında müstehzi bir tebessümle musikin tahkir ediliyor. Yalan mı efendim, yalan mı? Kadınlarımız piyanonun üstünde güzel elleriyle Şark nağmelerini yaşatacak­larına, Garp bestekarlarının ruhlarını şad ediyorlar. Evet! Bu böyle oluyor. Garp'ı bir matah zannediyoruz.
  • Sen de bilirsin, akşamları müba­reği billur sürahiye koyup da karşına aldın mı, canına can ka­tar. Ama karşıda muhakkak güzel bir manzara olmalı! Hele biri ince ince ud çalıp, güzel sesli birisi de gazel okumaz mı? Vallahi kendimden geçerim. Öyle bir içkidir ki yalnızken de içilir, kalabalıkla da... sazla da içilir, kederle de... Onun keyfi başkadır efendim, başkadır! Fakat yanında nefis mezeler de olmalı. Hele turşu, mutlak lazım.

Behire'nin Talipleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar

#Okudukbitti #BehireninTalipleri #SuatDerviş Behire’nin taliplerini ağırlayarak başladığımız yolculuğumuza Doğrucu Emine ile devam ettik. Saniha ile bebek, Ortaköy ve Çamlıca gezileri ise hiç fena değildi İstanbul Hanımları Niçin Dedikoduya Sebep Olurlarmış onu da öğrendik ve Saf Bir Delikanlının hikayesi ile nihayete erdirdik. Birbirinden güzel 6 öykünün olduğu, her birinin ayrı bir tat bıraktığı bu güzel Suat Derviş eserinde ben en çok Behire’nin Taliplerini sevdim Dilini, kalemini, üslubunu tekrar tekrar anlatmaya gerek yok artık diye düşünüyorum ve son olarak #SuatDervişOkumakAyrıcalıktır diyorum Lütfen kitap okuyalım ️️ (İbrahim Purtaş)

1925'lerin Türkiye'sinde kalburüstü kadınlarının yaşamlarına yakından baktığımız bir kitaptı. Aksaray'dan bir Perihan (1962) isimli romanından sonra Suat Derviş'in öykü yazmada da başarılı olduğunu düşünüyorum. Kitabı 1925 yılında yazan yazar, Behire'nin talipleri, Saniha Sayfiyede, İstanbul hanımları niçin dedikoduya sebep olur? hikayelerini ben çok sevdim. Her hikayede dönemin konaklarına giderek, o kadınların yaşamlarına konuk oluyorsunuz. Onlar gibi şık giyiniyor, onlar gibi kibar konuşuyorsunuz, saç maşası ile kısa saçlarınızı kıvırıyor, bir talip bekliyorsunuz. Bu kadınlardaki görgüye ve eğitime gıpta ediyorsunuz. Fransızcalarını, çaldıkları enstrüman kıskanıyorsunuz... Cumhuriyetin kurulması ile yaşanan değişimleri kadınlar üzerinden gayet rahat görebiliyoruz. Gündelik yaşamlarındaki küçük sıkıntılarına tanık oluyorsunuz. Beni en çok etkileyen şey ise Moda'nın, Ortaköy'ün sayfiye yer olarak anılması, İstanbul semtlerinin birbirinden bağımsız, ulaşılması meşakkatli yerler olması. Zaman zaman hınzır olan kitap, detaylarla, uzun uzun içsel betimlemelerle değil daha çok diyaloglarla sizi kendisine bağlıyor. Dönem kitabı sevenlere tavsiye edebilirim. (Burcu Bergen)

Behire’nin Talipleri ilk kez 1923 yılında yayımlanmış.Suat Derviş’in ilk dönem öykülerini içeriyor kitap. Saf Bir Delikanlının Hikâyesi’ni ayrı tutarsak, genel olarak hikâyelerin kahramanları kadınlar diyebiliriz. Hikâyelerinde değişik yazım tekniklerini denemekten kaçınmayan Suat Derviş, evlilik kurumunu, dönemin sosyal yaşamını sorgularken, mizahı da elden bırakmıyor. Suat Derviş’in başı dik, bildiğini okuyan kadınlarını seviyorum. (Özlem Akbaş)

Behire'nin Talipleri PDF indirme linki var mı?

Suat Derviş - Behire'nin Talipleri kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Behire'nin Talipleri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Suat Derviş Kimdir?

Suat Derviş (d. 1903, İstanbul - ö. 23 Temmuz 1972, İstanbul), Türk gazeteci, yazar.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde gazeteciliğe başlayan Suat Derviş Hanım, ülkenin öncü gazetecilerinden biri ve döneminin en üretken yazarlarındandır..

Otuza yakın roman, pek çok hikaye, makale, eleştiri ve çeviriler yayımlanan Suat Derviş’in en bilinen eseri Fosforlu Cevriye’dir. Eseleri yabancı dillere çevrilen ilk Türk yazarlardandır. Adı, toplumcu gerçekçilik ile birlikte anılır.

Avrupa’ya muhabir olarak giden ilk kadın gazeteci, ilk basın sendikasının beş kurucusundan biri ve ilk başkanı, Devrimci Kadınlar Birliği'nin kurucusudur. Kadın hakları, demokrası alanlarında mücadele etmiş bir aktivisttir.

Hayatı

Gençliği

1903 yılında İstanbul'un Moda semtinde dünyaya geldi. Varlıklı bir ailenin ortanca çocuğu idi. Ailesi ona Hatice Suat adını koydu ancak Suat erkek ismi olduğundan kayıtlara Hatice Saadet olarak geçti. Babası, Darülfünûn’un kurucularından kimyager Müşir Derviş Paşa’nın oğlu tıp profesörü İsmail Derviş Bey, annesi Abdülmecid’in mabeyncilerinden Kamil Bey’in kızı Hesna Hanım’dır. Osmanlı'da Telefon İdaresi'nde çalışmaya başlayan ilk kadınlardan Hamiyet Hanım’ın kardeşidir.

Çocukluk çağında evde özel eğitim görüp Fransızca ve Almanca öğrendi.Eğitimine Kadıköy Numune Rüştüyesi’ne, ardından Bilgi Yurdu’na devam etti. Çocukluğundan itibaren yazmaya ilgi duydu. Hezeyan başlıklı mensur şiirini, çocukluk arkadaşı Nazım Hikmet 1918’de Alemdar gazetesinin edebiyat ekine göndererek yayımlattı. Bu, onun yayımlanan ilk eseridir. Henüz çocuk yaşta olan Suat Derviş edebiyat dünyasına Mehmet Rauf tarafından “hassas bir ruha sahip ve olgun bir müellifin habercisi" olarak tanıtıldı.

Bu yıllarda Nazım Hikmet ile arkadaşlığının şairin ona duyduğu tek taraflı bir aşka dönüştüğü iddia edilir.Şair Nazım Hikmet, 1920’de Gölgesi adlı şiirini Suat Derviş’e ithafen yazmıştır.

İlk eserleri

Suat Derviş’in ilk romanı olan Kara Kitap 1921 yılında basıldı. Edebiyat dünyasında hayret ve şaşkınlıkla karşılanan bu eserde ölüme mahkum güzel ve hassas bir genç kızın son nefesine kadarki yaşama arzusunu belirten iç seslerini ve duygularını anlattı. 1923’de yazdığı Hiç Biri romanını, Ne Ses Ne bir Nefes (1923), Bir Buhran Gecesi (1924), Fatma'nın Günahı (1924), Gönül Gibi (1928) ve Latin harfleri ile yazdığı ilk eser olan Emine(1931) romanları izledi. Bu romanlarında İstanbul’un üst düzey yaşamından kesitler sundu; ilişkileri anlattı; kadının toplumsal konumunu özgürlük talebini irdeledi. 1925’te ilk hikayeleri Almanca’ya çevrildi.

İlk gazetecilik deneyimleri

Derviş, ilk romanı yayımlandığı sırada Alemdar gazetesinde çalışmaktaydı. 1922'de Ankara hükümetinin temsilcisi olarak İstanbul'a gelen Refet Bey’le ilk röportajı Alemdar gazetesi için yaptı.

Bir süre sonra Alemdar’dan ayrılıp İkdam’a geçti ve gazetede bir kadın sayfası hazırlayacak bu konuda öncü oldu.

Berlin yılları

1927’da konservatuar eğitimi için kardeşi Hamiyet Hanım ile birlikte Almanya'ya gönderildi; Berlin’de Sternisches Konservatuvarı’nda piyano dersleri aldı. Bir süre sonra ailesinden habersiz Berlin Üniversitesi Felsefe ve Edebiyat Fakültesi'ne kaydoldu. Faşizmin yükselmesine tanıklık ettiği Almanya’da öğrenciliği sırasında gazete ve dergilerde çalıştı. Yazıları çeşitli edebiyat ve sanat dergilerinden siyasi gazetelere kadar pek çok yayın organında yayımlandı. 1932’de babasının ölümü üzerine fakülteden mezun olmadan Türkiye'ye döndü.

Yurda dönüş ve 1930’lu yıllar

Yurda döndükten sonra Babıali’nin başarılı muhabirleri arasına girdi; İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara’da çıkan pek çok gazetede yazılar yayımladı. Bir yandan da roman tefrika etmeyi sürdürdü. Onu Bekliyorum (1934), Onları Ben Öldürdüm (1935), Baba Oğul (1936) romanları çeşitli gazetelerde tefrika edildi.

Resimli Ay’da çalışmaya başlaması ile solcu basın dünyasına adım attı. 1936 yılında Son Posta gazetesinde çalışırken Montreeux Konferansı'nı izlemeye gitmesi ona yurtdışına giden ilk kadın gazeteci unvanını getirdi.

1936 yılından itibaren çalışmaya başladığı Tan gazetesinde kadın sorunlarına değindi ve dış siyaset olayları ile ilgili haberler yaptı. Bu gazetede çalıştığı dönemde Sovyetler Birliği’ne yaptığı gezi, düşünce dünyasını etkiledi.Dönüşünde yayımladığı röportaj dizisi, "kıpkızıl komünist" olarak damgalanmasına ve gazeteden ayrılmak zorunda kalmasına neden oldu.

Gezinin yapıldığı 1937’de tefrika edilen Bu Roman Olan Şeylerin Romanı görüşlerindeki değişimi yansıtır. Gazetelerde nazizme, faşizmin yükselişine ve adaletsizliğe karşı yazılar yayımlarken romanlarında köşklerde yaşanan aşkları, yemek ziyafetleri ve davetleri yazmayı reddeden yazar, artık toplumcu- gerçekçi bir edebiyat anlayışına yönelmiştir. 1938’de Bir İstanbul Gecesi tefrika edildi, 1939’da "Hiç romanı yayımlandı.

Politik yaşamı ve mahkumiyeti

Suat Derviş’in sol görüşleri, kısa süren ilk üç evliliğinin (Seyfi Cenap Berksoy, Selami İzzet Sedes, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ile) ardından 1941 yılında Türkiye Komünist Partisi (TKP) genel sekreteri Reşat Fuat Baraner ile yaptığı evlilik ile pekişti. Baraner ve Derviş’i bir araya getiren, partinin talebi doğrultusunda çıkarttıkları "Yeni Edebiyat Dergisi" olmuştu. Çift, Türkiye'de toplumsal gerçekçi akımın ilk yayın organlarından sayılan dergiyi 15 Ekim 1940-15 Kasım 1941 arasında yirmialtı sayı yayımladı. Derviş, dergide kısa öyküler, fıkra ve eleştiriler yazdı. Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Hasan İzzettin Dinamo gibi genç yazar ve şairlerin tanınmasına yardımcı oldu.

1944’te Zeynep İçin romanını yazdı. Aynı yıl Biz Üç Kardeşiz, Fosforlu Cevriye, Çılgın Gibi” romanları gazetelerde tefrika edildi.

"Niçin Sovyetler Birliğinin Dostuyum?" adlı incelemesinin 1944’te yayımlanmasından sonra gazeteci kimliği ile hiçbir yerde iş bulamayan Suat Derviş, gerçek ismi olan “Hatice Saadet Baraner” yerine takma adla yazılar yazmaya başladı. Aynı yıl TKP Soruşturmaları ve tutuklamaları çerçevesinde eşi Reşat Fuat Baraner ile birlikte tutuklandı. Sorgu sırasında çocuğunu düşüren yazar, Reşat Fuat Baraner'i sakladığı ve yasadışı Türkiye Komünist Partisi'ne katıldığı gerekçesiyle yargılandı, 8 ay tutuklu kaldı.

Hapisten çıktıktan sonra büyük sıkıntı çekti.. Geçimini sağlamak için Almanca, İngilizce ve İtalyanca çeviriler ve editörlük yaptı. Tiyatro piyesleri ve radyo skeçleri yazdı. 1947’de "Büyük Ateş ", 1950’de "Yaprak Kıpırdamasın " romanları tefrika edildi.

Paris yılları

1951’de tekrar tutuklanan eşinin 1953’de yargılanmaya başlaması üzerine kendisinin de tekrar tutuklanma olasılığına karşılık ülkeden ayrıldı; İsveç'teki ablasının yanına yerleşti. Avrupa’da çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yayımladı; kendisini yurtdışında tanıtacak kitapları kaleme aldı.

Zeynep İçin romanını Ankara Mahpusu adıyla yeniden yazdı. Romanı, ablası Hamiyet Hanım Fransızca'ya çevirdi. 1957’de Le Prisonnier d’Ankara adıyla yayımlanan eser on sekiz dile çevrildi ve o kadar beğenildi ki eleştirmenler tarafından Ivo Andriç’in Drina Köprüsü’nden bile daha iyi bulundu.Daha önce yayınlatamadığı Çılgın Gibi eserini Fransızca’ya çevirdi. Eser, Les Ombres du Yali (Yalının Gölgesi) adıyla 1958’de yayımlandı.

Yurda dönüşü

Reşat Fuat Baraner’in hapisten çıkmasının ardından 1963 yılında Türkiye’ye döndü. Bu dönemde takma isimler roman ve hikayeler, çocuk masalları yazdı, tercümeler yaptı. Aksaray’dan Bir Perihan adlı romanı 1963’te Gece Postası’nda tefrika edildi. Fosforlu Cevriye, öğrenci ayaklanmaları ve sert isyanların zirveye ulaştığı 1968'de May Yayıncılık tarafından Ankara Mahpusu ile birlikte yayımlandı.

Son yılları ve ölümü

1968 yılında eşini, 1970 yılında ise ablasını kaybetmesi onu derinden etkiledi. İki gözünde de ciddi sağlık sorunları çıkana kadar yazmaya devam etti.Moskova’da geçirdiği ameliyat sonrası gözlerinden birinin belli oranda düzelmesinin ardından arkadaşı Neriman Hikmet ile birlikte Devrimci Kadınlar Birliği'nin kuruluşunda görev aldı. Derneğin kapatılması üzerine yeniden yazarlığa ağırlık verdi. Sürekli göz altında tutulan Şişi’deki evini devrimci gençlere açıp onları gizledi. 1971’de evi basıldı, birçok solcu genci evinde sakladığı ortaya çıkınca tutuklandı.

Ertesi sene Fosforlu Cevriye 'yi Gülriz Sururi için senaryoya dönüştürdükten kısa süre sonra şeker hastalığının vücudunda yarattığı tahribat sonucu hastaneye kaldırıldı. 23 Temmuz 1972'de Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi'nde hayatını kaybetti.

Suat Derviş Kitapları - Eserleri

  • Fosforlu Cevriye
  • Ankara Mahpusu
  • Çılgın Gibi
  • Bir Haremağasının Hatıraları
  • Kara Kitap
  • İki Kadın İki Aşk
  • Aksaray'dan Bir Perihan
  • Hiç
  • Gönül Gibi
  • Şoför Mustafa
  • İstanbul'un Bir Gecesi
  • Kendine Tapan Kadın
  • Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır
  • Hiçbiri
  • Behire'nin Talipleri
  • Dirilen Mumya
  • Beni mi?
  • Sınır
  • Ahmet Ferdi Bir Kış Gecesi
  • Anılar Paramparça
  • Alev Dudaklı Kadın
  • Emine
  • Onu Bekliyorum
  • Yeniden Yaşayabilseydik
  • Hepimiz Birbirimizin Örneğiyiz
  • Fukara Ölüsü
  • Fosforlu Cevriye
  • Niçin Sovyetler Birliği’nin Dostuyum?

Suat Derviş Alıntıları - Sözleri

  • "Sen hiç tek başına, kimsenin bulunmadığı ve hiç bir aksiseda (yankı) vermeyen bir boşlukla konuştun mu?" (Kendine Tapan Kadın)
  • “Alnının teri, yorgunluğun, canın pahasına kazanıp bıraktığın şeyler kime kalacak biliyor musun, tanımadığın birsürü insana.” (Beni mi?)
  • Siyah istanbulin ve kırmızı fes giyen haremağaları canlı mahluklardan ziyade birer heyulayı hatırlatıyorlardı. (Bir Haremağasının Hatıraları)
  • ben kimseyi sevmedim. (Kara Kitap)
  • Hayat öyle güzel bir şey ki yarabbi! (Yeniden Yaşayabilseydik)
  • Hiç kimse kendinden başkasını, hakiki muhabbet diye anladığımız duygularla sevemez! Sade ben değil, herkes... herkes öyle. Tahlil etmeyen, menfaatsiz, fedakâr sevgiler, şimdi bize sizin zamanınızın hikâyeleri kadar hayali geliyor. Başka asırların zevkini okşayacak tarzda yapılmış, şiirler, besteler gibi, ruhumuzda ufacık bir tesir bırakmadan, kaybolup gidiyor. (Hiçbiri)
  • Yaşamak için sana ihtiyacım var. (Yeniden Yaşayabilseydik)
  • “Bu gece niçin bu kadar mahzunsunuz?” “Sana bu kadar yakın ve senden bu kadar uzak olduğum için.” (Çılgın Gibi)
  • Güzel serin bir menbaadan tatlı bir su içip hararetini teskin ettikten sonra bir bardak kuyu suyu içen adam, ne hissederse ben de bugün tanıdığım erkekler karşısında aynı hisle mütehassisim, insan beğenmediğini sevebilir mi? (Gönül Gibi)
  • Sahiden bir daha gelmeyecek mi ? (Şoför Mustafa)
  • Bizi çirkinleştiren veya utandıran şeyleri düşünmemek en hayırlısı değil miydi? (Aksaray'dan Bir Perihan)
  • -Niye güldün? -Ağlamamak için! (Hiç)
  • Bazen müellif ne kadar az eserine benziyor. (Anılar Paramparça)
  • O, kendisini herkesten kıskanıyordu. Kendisini kimseye layık görmüyordu. Kendisine aşkla arzuyla yaklaşan insanlardan nefret ediyordu. Kendilerini onun aşkına layık gören bu küstahlari tokatlamak istiyordu. (Kendine Tapan Kadın)
  • Saadeti dünyanın her kıtasında, her eğlencesinde, her hissesinde aradım. Ve nihayet onu evimde buldum. (Beni mi?)
  • Kalbimde bir cehennem yanarken, dünyada kopan kıyametin nazarımda ehemmiyeti yoktur. (Gönül Gibi)
  • Ben aşk olmasa yaşanabileceğini dahi kabul etmiyorum. (Sınır)
  • Gideceği yolu düşündükçe çarmıhını sırtında taşıyan bir İsa gibi bütün vücudu dehşetle titriyor ve dizleri hemen orada bükülüp kıvrılacak gibi adeta kesiliyor. (Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır)
  • Sen de bana onlar gibi kötü olma. Sen beni anla. (Yeniden Yaşayabilseydik)
  • Hiçbir saadet pürüzsüz olamaz. (Bir Haremağasının Hatıraları)

Yorum Yaz