Bir Cinayet Romanı - Pınar Kür Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Bir Cinayet Romanı kimin eseri? Bir Cinayet Romanı kitabının yazarı kimdir? Bir Cinayet Romanı konusu ve anafikri nedir? Bir Cinayet Romanı kitabı ne anlatıyor? Bir Cinayet Romanı kitabının yazarı Pınar Kür kimdir? İşte Bir Cinayet Romanı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Pınar Kür
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750734915
Sayfa Sayısı: 368
Bir Cinayet Romanı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Çağdaş edebiyatımızın usta kalemi Pınar Kür'ün Türkçenin ilk postmodern romanlarından biri sayılan yapıtı Bir Cinayet Romanı uzun yıllar sonra yeniden Can Yayınları’nda. Yaşamak, yaşatmak, yaratmak, yok etmek, yazmak, yalan atmak arasındaki bağlantılar, ilişkiler, çelişkiler... Pınar Kür, bu romanı boyunca bu sorular ve sözcüklerle oynayarak yaşam-sanat karşıtlığına yeni boyutlar getiriyor. Dilin olanaklarını alabildiğine zorlayarak neredeyse matematiksel bir anlatım yaratıyor. “Bir cinayet olayı ne zaman başlar? Öldürme düşüncesi aklınıza düştüğünde mi? Öldürme düşüncesini hemen reddedeceğinize ya da kısa bir süre sonra unutacağınıza, yavaş yavaş geliştirmeye koyulduğunuzda mı? Öldürme düşüncesi, öldürme kararına dönüştüğünde mi?
Bir Cinayet Romanı Alıntıları - Sözleri
- İnsansız yaşayamıyorsam, insanlarla birlikte yaşamayı da beceremiyorum.
- Ancak başkalarının gözünden yansıdığım sürece varım.
- Ömrüm insanları idare etmekle geçiyor.İdare ediyorum işte.Herkesi.Ve herkesten çok kendimi.
- Ömrüm insanları idare etmekle geçiyor. İdare ediyorum işte. Herkesi. Ve herkesten çok kendimi.
- Öldürmezsem yaşayamazdım.
- Mutlu değilim belki, ama mutsuz da değilim. Zaten durup dururken mutlu ya da mutsuz olamıyor ki insan. Elinden geldiğince yaşıyor işte… Yaşamayı sürdürüyor…
- Aynı evde oturan insanların birbirlerini öldürmeleri o kadar kolay ki...
- Sevmek gibi bir şey öldürmek... Başlangıçta sebepsiz... Olup bittikten sonra anlaşılması olanaksız, açıklanması yapay...
- Doğmak, başkalarının yanlışlarının ya da yanlış kararlarının sonucu zorunlu oluyor.
- Sonunda ölmeyenler, ölmüşten beter olurlar.
- Kimsenin aile mutluluğu paylaşmaya hevesi yokmuş besbelli.
- "Denizlerde yolunu bulmaya çalışan bir beyaz balina olmasaydım, bir Dostoyevski romanına dalardım."
- Başka bir kentte ya da ülkede yaşasaydık daha mutlu olurduk kuşkusuz.
- Ama mutluluk da garip bir şey... Her zaman aynı olmuyor. Kimi zaman havalarda uçuyorum, hiçbir şey umurumda değil. Kimi kez de boğazım düğümleniyor, göğsümün ortasına bir taş oturuyor.
- Zavallı? Sıradan? Anlamsız? Renksiz? Kokusuz? Önemsiz? Sünepe? Ya da uyanık? Uyumlu? Akıllı? Kurnaz? Hangisiyim ben?
Bir Cinayet Romanı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Alışılmış polisiye romanlardan farklı tarzı, sonunu tahmin edemeyeceğiniz konusu ve çok zekice planlanmış kurgusuyla bu güne kadar okuduğum polisiye romanlar içerisinde en iyisiydi diyebilirim. Karakter sayısı çok değil : Tüm olayların başlamasını sağlayan yazar ve yazarın seçtiği baş harfi E , L ve Y olan karakterler var. Yalnız Y harfli birden fazla karakter var ve başlangıçta siz bunların farklı kişi olduğunu anlamakta zorlanıyorsunuz.Yazar ipucu da vermiyor. Alışılagelmiş polisiye romanlardan farkı ise; cinayet önce işlenmiyor, başlangıçta cinayet işlenecek deniyor ve siz kimin bunu yapabileceğini bulmaya çalışıyorsunuz. Zaten kitabımız "Bir cinayet olayı ne zaman başlar?Öldürme düşüncesi aklınıza düştüğünde mi, ....... öldürme kararına dönüştüğünde mi,.... kararı uygulandığında mı?" cümleleriyle başlıyor.Yani başta sizi içine çeken gizem kitabın sonuna kadar peşinizi bırakmıyor. Okuması oldukça keyifli, dili sade, bir solukta bitirebileceğiniz muhteşem bir kitap. Kesinlikle tavsiyemdir canlar. (Nurgül Demiray)
Herkes hayatının bir roman olacağını düşünür,oysa gerçek öyle değildir mi?! Roman içinde roman ve onun içine gizlenmiş bi çok hayatın kesitleri,kesişmeleri,birbirlerine dönüşebilen tipik kadın ve erkeklerden oluşan bir çok başkahraman,hepsine bu romanı yazdıran bi başkahraman olma isteği.Oysa roman içindeki yazara bu romanı yazdırmanın asıl amacı bi cinayet işlemek aslında,Öldürmek! Ya da hiçbiri değil,tek amacı okuyucuya zihin karmaşıklığı yaratarak bi gizem oluşturmak. Amaç her ne ise son sayfayı kapatırken,Pınar Kür’ün bu amaca ulaştığını söyleyebilirim. (R Hazan Orhan)
Bir cinayetin işleneceği en başından belli olan bir eser hatırlıyor musunuz? Marquez’in kaleme aldığı o efsane eserden söz ediyorum: Kırmızı Pazartesi. Yazarımız da bu eserinde “işleneceği en başından belli olan” bir cinayeti konu alıyor. Ancak eser iç içe geçmiş iki kurgudan oluşuyor. Adından anlaşılacağı üzere eser bir üstkurmaca ve biz burada bir cinayet romanının nasıl yazıldığına tanık oluyoruz. İç roman 1988 yılında geçiyor. Dönemin popüler bir yazarı bir cinayet romanı yazmaya karar veriyor ve bu romanın karakterleri olmaları için birkaç eski arkadaşından yardım istiyor. Söz konusu arkadaşlar kurgunun bilincinde olarak kısa kısa günlükler tutuyor ve bunları yazar ile paylaşıyor. Aslında en başında bir cinayetin işleneceğini değil bir cinayet romanının yazılacağı söyleniyor ancak kısa sürede bu cinayetin gerçekten işleneceğini fark ediyoruz. Karakterler bu süreçte yazarın manipülasyonlarına elbette maruz kalıyor. Ancak hepsinin merak ettiği tek şey katil ve maktülün kim olduğu. Yazar, cinayete çok yakın bir zamanda sadece maktüle maktül olduğu bilgisini veriyor. Ancak katilin kim olduğu mevzusu eserin en can alıcı noktası oluyor ve bunu son sayfalara kadar öğrenemiyoruz. Bu süreç biraz uzun. Sabırlı olmanız lazım eğer bir Sherlock değilseniz. Karakterler L. E. ve Y. harfleriyle adlandırılıyor. Hepsinin adını farklı zamanlarda öğreniyorsunuz. Bölümler ayrı ayrı karakterlerin perspektifinden yazılıyor. Bir anlamda bu karakterlerin günlüklerini okuyorsunuz. Ancak eser sadece günlüklerden de oluşmuyor, metinlerarasında dolaşıp duruyor. Kırmızı Pazartesi’den söz ettim çünkü, onda da olduğu gibi, bir cinayet işleneceğinden haberdar olan karakterler bu cinayete engel olmuyor. Sadece cinayetin gerçekleşmesini bekliyor ve katil ile maktülün kim olduğunu bulmaya çalışıyorlar. Sonu ise ters köşe niteliğinde, şaşırtıyor. Peki yazar neden böyle bir cinayetin işlenmesini istiyor? Katil neden birini öldürüyor? Katil kim? Herkes neden bu kurmacaya uyum sağlıyor? Hepsi ve daha fazlası için okuyabilirsiniz. (S)
Kitabın Yazarı Pınar Kür Kimdir?
Pınar Kür (d. 15 Nisan 1945, Bursa) Türk yazarı. Lisans eğitimini Queens College ve Boğaziçi Üniversitesinde tamamladıktan sonra Sorbonne Üniversitesinde Karşılaştırmalı Edebiyat üzerine doktora yaptı. "Bitmeyen Aşk" adlı romanı "müstehcenlik" gerekçesiyle toplatıldı. İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller okulunda ingilizce okutmanı oldu. Şu anda Bilgi Üniversitesinde Medya ve İletişim Sistemleri bölümünde öğretim görevlisidir.
Pınar Kür Kitapları - Eserleri
- Asılacak Kadın
- Sadık Bey
- Bir Cinayet Romanı
- Akışı Olmayan Sular
- Bitmeyen Aşk
- Yarın Yarın
- Bir Deli Ağaç
- Cinayet Fakültesi
- Küçük Oyuncu
- Sonuncu Sonbahar
- Hayalet Hikayeleri
Pınar Kür Alıntıları - Sözleri
- Paydos saati diye bir şey kalmamıştı- hele hele son yıllarda. İşinde ilerlemek isteyen herkes gereğinden fazla çalışması, en azından öyle görünmesi gerektiğini biliyor, gözü saatte, beklediğini çaktırmıyordu. (Sadık Bey)
- ... Sevinç değildi aradıkları. Sevinç nedir biliyorlar mıydı? Kendi çocukluğunu anımsadı uzaktan - özlem - siz, acısız bir anımsama. Tüm başka bir çocukluk ama hep aynı sevinçsizlik. Mutluluğu bilmediği için mutsuz olmayan, ama gene de gülemeyen bir çocukluk. (Yarın Yarın)
- Düşünce özgürlüğünü bir kavram olarak bile ortadan kaldırmanın en iyi yolu, düşünmeyi bilmeyen kuşaklar yetiştirmektir. (Asılacak Kadın)
- İçimde en ufak bir sevgi kıpırtısı var mı diye yokluyorum kendimi.Yok, hayır.İlginç olan nefret bile duymuyorum.O derece hissizleşmişim ona, öylesine silmiş bende kendini. (Bitmeyen Aşk)
- Tüm bildiklerini ağaca anlattı kız . Ağaç delirdi . Yıllar var uğraşıyor güneşe tırmanacağım diye . Çevresini saran duvarları yeneceğini sanıyor. Deli bir ağaç bu . (Bir Deli Ağaç)
- Kızı en içten, en derin iç dökmelerindr bile ancak kendi kendine bağışlattığı şeyleri açıklar. (Küçük Oyuncu)
- Aynı evde oturan insanların birbirlerini öldürmeleri o kadar kolay ki... (Bir Cinayet Romanı)
- Gözlerini şu maviden ayırabilse dönüp gidecekti. Ama bu kez martılara takılmıştı. Bir de çok uzaklarda, tıpkı martılar gibi su yüzünde bir yükselip bir konan ufak motora. İçindekini ya da içindekileri seçemiyordu durduğu yerden. Her an iki yanında meydana geliverip yiten sudan tepecikler gerçekten göz alıcıydı. (Yarın Yarın)
- Bütün mesele hayatı elden geçirebilmek... (Sonuncu Sonbahar)
- “Geçmişinden gururu , geleceğinden umudu olmayan bir adam tek başına rakı masasında otururken hangi şarkıdan medet umar?” (Sadık Bey)
- “Korkmuyorum artık. Yani kızmıyorum. Yani kızıyorum ama o ilk günkü gibi delice degil. Akıllıca. Ne yapacağını bilenlerin sabırlı kızgınlığı var içimde.” (Asılacak Kadın)
- İlk kez zeki bir kızla karşılaşmış olmanın kıvancı içinde ama aslında kızın zekasına değil, hatta o zekanın aynası olduğuna inandığı acayip yeşil gözlerine bile değil, minicik memelerini düşünerek gülmüştü. Ceviz gibi, derdi o zamanlar. Ceviz gibi memelerin nesi güzeldi acaba? Şimdi sorsalar bilemezdi. (Yarın Yarın)
- Bazı şeyler öyle plansız oluyor - ya da bizim bilmediğimiz, ilerde irdemeye çalışsak da çözemeyeceğimiz başka bir plana uygun olarak gelişiyor. (Cinayet Fakültesi)
- Bu adam, ortaokulda mazur görülebilecek bir tutkuyu nerdeyse hayat boyu sürdürerek kendi çapında üstün bir salaklık mertebesine ulaşmış, hepsi bu. (Sonuncu Sonbahar)
- Ben hamalsam sen de mi hamalsın. Onlar aptalsa sen de mi aptalsın? (Küçük Oyuncu)
- " Yeryüzünde benden başka canlı yoktu sanki . Çakmağımı çakmak , derin bir soluk almak bile yersiz , gereksiz , belki de sakıncalı bir gürültü çıkarmak olacaktı ." (Bir Deli Ağaç)
- "Sevmek, her şeyi feda etmek değil. Tam tersine. Feda etmemek! İnsan kendisi olmaktan vazgeçerek sevemez ki... Kendini feda ettiğin anda neyinle seveceksin?" (Bitmeyen Aşk)
- Nasıl mı geçiyor ömrüm? Sensiz ama seni özleyerek... (Bitmeyen Aşk)
- “Dudaktan öpmek değil de, yanaktan öpmek, sevmektir. Biliyor muydun bunu?” (Bitmeyen Aşk)
- Bazı erkekler vardır, bilirsiniz, size en derin aşk sözcükleri söylerken bile gidicidirler... Kalıcılıkları yalnız üstünüzde bıraktıkları izlerdir... (Cinayet Fakültesi)