diorex
sampiyon

Bir Dönem İki Kadın - Oya Baydar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Bir Dönem İki Kadın kimin eseri? Bir Dönem İki Kadın kitabının yazarı kimdir? Bir Dönem İki Kadın konusu ve anafikri nedir? Bir Dönem İki Kadın kitabı ne anlatıyor? Bir Dönem İki Kadın kitabının yazarı Oya Baydar kimdir? İşte Bir Dönem İki Kadın kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 21.02.2022 02:00
Bir Dönem İki Kadın - Oya Baydar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Oya Baydar

Yazar: Melek Ulagay Taylan

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750712739

Sayfa Sayısı: 440

Bir Dönem İki Kadın Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Oya Baydar ve Melek Ulagay... Dünyanın ve Türkiye'nin, 1940'lardan günümüze uzanan macerasına tanıklık etmiş, tanıklıkla kalmayıp olayların içinde yaşamış iki kadın. Gençliği, umudu, devrimci mücadeleyi, sol örgütleri, hapishaneleri, işkenceleri, sevdiklerini yitirmenin acısını, mülteciliği, sürgünü, eve dönüşleri, İstanbul'dan Filistin kamplarına, Güneydoğu'dan Avrupa kentlerine savrulan yaşamlarını anlatıyorlar.

27 Mayıs'a, 68 olaylarına, solun yükselişine, 1 Mayıs'lara, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerine, katliamlara, Kürt hareketinin başlangıç günlerine, kontrgerillaya, Ortadoğu'da Amerika ve İsrail'in Filistin halkını yok etme planlarına, Doğu Bloku'ndaki yaşama, Berlin Duvarı'nın yıkılışına, sosyalist sistemin çöküşüne, yakın tarihin daha nice olayına tanıklık etmişler.

Günümüz Türkiyesi'nde ve dünyada adları bilinen, bugün hâlâ önemli konumlarda, siyaset sahnesinde ya da yaşamın türlü alanlarında karar noktalarında olan pek çok insanı yakından tanımışlar. Dostluğu, yoldaşlığı, sevgiyi, aşkı, örgüt ve parti içi sorunları yoğun duygularla yaşamışlar. Ve şimdi kendileriyle, geçmişle, tarihle hesaplaşarak o günleri anlatırken, geleceğe sesleniyorlar.

"Tarihi sadece erkekler yazmamalı, tarih erkeklerin insandan çok siyasete odaklı resm tarihi olmamalı. Bizimki bir başlangıç, geçmişi yansıttığımız ayna da bizim kendi aynamız. Umarız devamı gelir, başkaları da kendi aynalarını tutarlar tarihimize," diyor Melek Ulagay ve Oya Baydar.

"Bunca insan geçti hayatımızdan, acı tatlı bunca olay, anlatılanlar ve anlatılamayanlar, hatırlananlar hatırlanmayanlar, unuttuklarımız, unutmak isteyip de unutamadıklarımız ya da unutmaktan korktuklarımız. Bizimki; farklı duygular, farklı dürtülerle, farklı ortamlarda ama aynı amaca doğru, paralel çizgiler gibi kesişmeden akıp geçen iki yaşam; iki kadın hikâyesi işte..."

(Tanıtım Bülteninden)

Bir Dönem İki Kadın Alıntıları - Sözleri

  • Özgürlükler kısıtlanarak adalete, özgürlüğe varılmıyor.
  • Bir gün "Biz ayrı gayrı bilmezdik. Nereden çıktı bu düşmanlıklar, nasıl bu hale geldik," diye konuşurken, bir Ermeni arkadaşımız, içime çok oturan, vicdanımı sızlatan bir söz söyledi: "Evet siz bilmezdiniz ama biz bilirdik," dedi.
  • kızdığım eleştirdiğim çok şey oldu; ama hep şöyle düşündüm: yola birlikte çıktık, yol kazaları oldu, kayıplarımız acılarımız oldu ama ruhlarımızı satmadık. ruhlarını satmayanlar nerede olurlarsa olsunlar birbirlerini bulurlar, ruhlarını satanlar ise vicdanlarıyla baş başa kalırlar..
  • Haklısın, aşktan ölünmüyor ama aşksız da yaşanmıyor.
  • Bazen gerçekler somut olaylar yaşanınca insanın kafasına dank ediyor. Soyut düzeyde yapılan tartışmalarda her zaman her davranışın sözüm ona akılcı nedenleri vardır. Oysa basit bir gündelik olayda gerçek birden sırıtır.
  • ...Tarihi sadece erkekler yazmamalı; tarih, erkeklerin insandan çok siyasete odaklı resmî tarihi olmamalı; o tarihi yaşarken nasıl bir arada olduysak, yazarken de birlikte yazılmalı...
  • 'Tarihi sadece erkekler yazmamalı, tarih erkeklerin insandan çok siyasete odaklı resmi tarihi olmamalı. Bizimki bir başlangıç, geçmişi yansıttığımız ayna da bizim kendi aynamız. Umarız devamı gelir, başkaları da kendi aynalarını tutarlar tarihimize."
  • En iyi, en özgürlükçü amaçlara varmak için de olsa diktatörlüğün her biçimine karşıyım. Özgürlükler kısıtlanarak adalete, özgürlüğe varılmıyor.
  • Hayat bazen gerçekten sürreel, gerçeküstü oluyor ve o anları en güzel şairler anlatıyor.
  • 1965 'te hepimiz Türkiye Işçi Partisi saflarındaydık.TİP'e muhalif olan solculardan,eski sosyalistlerden tut da Deniz Gezmiş'lerden,Sinan Cemgil'lerden Doğu Perinçek'e kadar bildiğin tanıdığın herkes TİP içinde veya çevresindeydi. Doğan Avcıoğlu,Yön'cüler farklıydı bak!Ama o çevreler bile 65 seçimlerinde TİP'i desteklemişlerdi.TİP'lilere saldırı olduğunda,ki sık sık olurdu böyle olaylar,bütün sol saldırıya uğrayanlardan yana saf tutardı. Şu günlerde DTP'ye BDP'ye,yani Kürt siyasal hareketine yönelen sadırılar, parti binalarını yıkıp yakmalar,mitinglere Allahu Ekber diye saldırmalar, bugün ne yaşanıyorsa aynısı, o günlerde TİP ve TIP'lilere yönelik olarak yaşanırdı.

Bir Dönem İki Kadın İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Okumaya başladığınızda dönemi hissedebileceğiniz iki arkadaşın yaşadıklarını anlatan bir roman. Bakın bakalım devrimci kadın olmak nasıl bir duygu birikimine sebep olmuş. Bazı yazdıklarıyla kendiyle çelişmiş yazarımız. "Belki bu kitabı hiç yazmamalıydı." dediğim yerler oldu. Olaylar kişiselleştirilmeden yazılsaydı çok güzel bir panorama olabilirdi. Ancak okumak hoşunuza gidecek. Sade, sıcak ve akıcı bir dil kullanılmış. (SihirliFlut)

Sindire sindire yavas yavas okudugum nadir kitaplardan biri...Böyle bir kitabin bu kadar az sayida okunmasi acikcasi beni uzdu. Neden mi??? Gercekten tamamen kurgusal hic bir sekilde gercegi yansitmayan yazarin o anki hissettikleri ile yazilmis milyonlarca sacma kitap okunurken, boyle kitaplar hak ettigi degeri bulamıyor... tamamen yaşanmış 2 devrimci kadinin bu hikayesini herkesin bilmesi gerek diye düşünüyorum. (Semra)

Kitapta Oya Baydar'ın ve arkadaşı Melek Ulagay' ın günümüze kadar uzanan yaşadıkları anlatılıyor. İki arkadaş geçmişlerini hatırlayarak göz önüne seriyor. Oya Baydar çok beğendiğim bir yazar olarak bu kitabında da çok başarılıdır. (Fatos)

Kitabın Yazarı Oya Baydar Kimdir?

Oya Bardar (1940, İstanbul), Türk yazar, sosyolog. Uzun zaman sosyalist siyasetin içerisinde yer almıştır. T24 internet gazetesinde yazarlık yapmaktadır.

Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi'nde okudu. Lise öğrencisi iken Fransız yazar Françoise Sagan’dan etkilenerek ilk romanını yayımladı. Lise son sınıfta iken yazdığı Allah Çocukları Unuttu adlı gençlik romanını hem Hürriyet gazetesinde tefrika oldu hem de kitap olarak yayımlandı. Bu roman yüzünden neredeyse okuldan atılıyordu. Lise yıllarında yazdığı ilk romanlarından sonra yazmaya ara verdi, uzun zaman siyasetle uğraştı, olgunluk çağında yeniden edebiyata döndü.

1964'te İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nü bitirdi ve bu bölüme asistan olarak girdi. "Türkiye’de İşçi Sınıfı’nın Doğuşu ve Yapısı" konulu doktora tezinin Üniversite Profesörler Kurulu tarafından iki kez reddedilmesi üzerine, öğrenciler olayı protesto için üniversiteyi işgal ettiler. Bu olay ilk üniversite işgali eylemi oldu. Baydar, daha sonra Ankara Hacettepe Üniversitesi'nde asistanlık yaptı.

1971'deki 12 Mart Darbesi sırasında, Türkiye İşçi Partisi ve Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) üyesi olarak, sosyalist kimliği nedeniyle tutuklandı ve üniversiteden ayrıldı. 1972-1974 arasında Yeni Ortam, 1976-1979 arasında Politika gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Eşi Aydın Engin ve Yusuf Ziya Bahadınlı ile birlikte İlke dergisini kurdu. Sosyalist yazar, araştırmacı ve eylem kadını olarak tanındı.

12 Eylül Darbesi sırasında yurtdışına çıktı ve 12 yıl boyunca Almanya'da sürgünde kaldı. Burada, sosyalist sistemin çöküş sürecini yakından yaşadı. Bu süreci 1991’de yayımladığı Elveda Alyoşa adlı öykü kitabında anlattı.

1992’de Türkiye’ye döndü. Tarih Vakfı ve Kültür Bakanlığı'nın ortak yayınları olan İstanbul Ansiklopedis'nde redaktör ve Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi'nde genel yayın yönetmeni olarak çalıştı. Türkiye’ye döndükten sonra ardı ardına yayınladığı öykü ve romanları ile çok sayıda ödül kazandı ve sevilen bir yazar oldu.

Ödülleri

Elveda Alyoşa ile 1991 Sait Faik Hikaye Armağanı

Kedi Mektupları ile 1992 Yunus Nadi Roman Ödülü

Sıcak Külleri Kaldı ile 2001 Orhan Kemal Roman Ödülü

Erguvan Kapısı ile 2004 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü

Hiçbir Yere Dönüş ile 2011 Akdeniz Kültür Ödülü

Oya Baydar Kitapları - Eserleri

  • Sıcak Külleri Kaldı
  • O Muhteşem Hayatınız
  • Erguvan Kapısı
  • Köpekli Çocuklar Gecesi
  • Çöplüğün Generali
  • Kedi Mektupları

  • Kayıp Söz
  • Elveda Alyoşa
  • Yolun Sonundaki Ev
  • Hiçbiryer'e Dönüş
  • Yetim Kalacak Küçük Şeyler
  • Surönü Diyalogları
  • Bir Dönem İki Kadın

  • 80 Yaş Zor Zamanlar Günlükleri
  • Savaş Çağı Umut Çağı
  • Allah Çocukları Unuttu
  • Erguvan Kapısı
  • Madrit'te Ölmek

Oya Baydar Alıntıları - Sözleri

  • “İnsanın içindeki ses susunca mı yitiyor söz, yoksa anlamsızlık duygusu yazarı sözün bittiği yere götürdüğünde mi?” (Kayıp Söz)
  • “Anneni hep sevmiştim, seni doğurduğu için bir kat daha sevdim.” (Kayıp Söz)
  • "Zamanı öldürmeye sabah 8 ' de başlıyoruz.Önce saniye saniye sonra dakika dakika sonra saat saat işkenceyle ölüyor zaman ..." (Elveda Alyoşa)
  • "... Yaşama ölümle varılmıyor, ölümden yaşam doğmuyor." (Erguvan Kapısı)
  • Özgürlüğü kullanabilmenin de kazanabilmek kadar güç olduğunu düşünüyorum. Özgürlüğü ne yapacağını bilemediğinde ona ihtiyacın da olmuyor. Bir de tutsağın özgürlük korkusu var. (80 Yaş Zor Zamanlar Günlükleri)
  • Bir gün "Biz ayrı gayrı bilmezdik. Nereden çıktı bu düşmanlıklar, nasıl bu hale geldik," diye konuşurken, bir Ermeni arkadaşımız, içime çok oturan, vicdanımı sızlatan bir söz söyledi: "Evet siz bilmezdiniz ama biz bilirdik," dedi. (Bir Dönem İki Kadın)

  • İnsan aşkın nesnesini kendisi mi yaratır? Aslolan, âşık olunan kişi ya da nesne değil de duygunun kendisi midir? Sevdiğimizi değil de içimizde büyütüp beslediğimiz duyguyu yitirmekten mi korkarız? (O Muhteşem Hayatınız)
  • "Ben seni; duvarın öte yanından, kurtarılacak dünyadan gelen umutsun diye; inançlarımın, kimliğimin, doğrularımın, dev aynalarında tasdikisin diye sevdim." (Elveda Alyoşa)
  • Kendi sözleri kendine anlamsız geliyor. Anbean tükenirken bunca söze ne gerek var! Kendi içine dönmeli, susmalı insan. Yenilgiyi sindirmeli, bir kez daha yenilmeye hazırlanmalı. (Köpekli Çocuklar Gecesi)
  • Kusursuzu, güzeli, doğruyu aramak bütün hayatlarını doldurmuş; hayatlarının anlamı, yaşamlarının nedeni olmuş. Sonra tam bulduklarını sandıkları anda bir de bakmışlar ki, doğru sandıkları yanlış, kusursuz sandıkları eksik, güzel sandıkları çirkinmiş. (Kedi Mektupları)
  • Ömür boyu yaşanan, biriktirilen yüzbinlerce, milyonlarca ânın toplamıdır insan. (Yetim Kalacak Küçük Şeyler)
  • Neden çevremdeki her şey bu kadar hüzünlü ve bu kadar kısa? (Allah Çocukları Unuttu)
  • "Bırakırsam/ diye sürdürdü kadın, "kendimden de bir parça bırakıyorum geride. Ve bıraka bıraka o kadar azaldım ki artık, bir daha ne bağlanmaya, ne de bırakmaya gücüm yok." (Kedi Mektupları)

  • Yaşıyorum, ne fevkalade ve ne korkunç birşey bu! Hayatı bütün kuvvetiyle içimde hissediyorum. Korkuyorum. Tam aksini iddia etmeme rağmen hayata fazla bağlıyım. (Allah Çocukları Unuttu)
  • Başka bir kader, başka bir zafer için kuşatılmış şu yenik askerlere benziyor hayat! (Kedi Mektupları)
  • Ve adlar, adlar, adlar... Kimlerin adları? Ölenlerin, öldürülenlerin; nerede, neden? Unutulmaz mı, bitmez mi? İnsanlara destanlar gerektiği için mi çağlar boyunca diri tutulur acılar? Ya da destanlar, acılar küllenip de intikam ateşi hiç sönmesin, diye mi aktarılır kuşaktan kuşağa? Hatırlamak mı, unutmak mı rahatlatır insanı? (O Muhteşem Hayatınız)
  • Yürüyüşün kendisi bile umut vericiydi. Sonra yürüyüş hedefin yerine geçti.Yolda olmanın sağladığı tatmin,varış noktasını bulanıklaştırdı.Yolumuzu şaşırdık, yanlış adımlar attık. Hedeften uzaklaştık bazen hedefe yürüyüşün sağladığı tatminin aldatıcı bir umut olduğunu düşünüyorum. (Surönü Diyalogları)
  • Birinin bana ihtiyacı olduğunu, benim için yaşadığını bilmeğe dayanamıyordum. Böyle olduğu müddetçe hür değildim. (Allah Çocukları Unuttu)
  • Bir söz arıyordum, bir ses duydum Bir çığlığın peşine takılıp uzaklara gittim Duyduğum sesin şiddetten doğan acının sesi olduğunu bilmiyordum, öğrendim O sesi izledim, sözü buldum Söylecek bir sözüm var artık... (Kayıp Söz)
  • “Bölünme korkusu kitlelere öğretilmiş bir korku. O korkuyu taşıyan saf, masum, sıradan insanlar buraları tanımazlar bile. Çatışmalar, ölümler, şehitler olmasa, muktedirler bıkmadan usanmadan şeytanlaştırmasalar, televizyonlardan duymasalar Cizre nerede, Şırnak nerede, Sur neresidir, oralarda nasıl insanlar yaşar, bilmezler. Bölüneceğinden,ayrılacağından korktukları toprakların rengini, kokusunu, dağlarındaki çiçekleri, karın lekesiz beyazını,ormanlarındaki ağaçları tanımazlar. Yolları geçmişse buralardan, askerlik yaparken geçmiştir. O zaman da buraları arkadaşlarının şehit düştüğü düşman toprakları, tekinsiz yerler olarak bellemişlerdir zaten. Haritada yerlerini gösteremeyecekleri bu tuhaf adlı toprakların ellerinden gitmesinden ödleri kopar; ama kendi yaşadıkları toprakların ne kadar kendilerinin olduğunu sorgulamak akıllarına gelmez.” (Surönü Diyalogları)

Yorum Yaz