diorex
Dedas

Define ve Kan Damlası - Mehmet Rauf Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Define ve Kan Damlası kimin eseri? Define ve Kan Damlası kitabının yazarı kimdir? Define ve Kan Damlası konusu ve anafikri nedir? Define ve Kan Damlası kitabı ne anlatıyor? Define ve Kan Damlası kitabının yazarı Mehmet Rauf kimdir? İşte Define ve Kan Damlası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 12.02.2022 20:58
Define ve Kan Damlası - Mehmet Rauf Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Mehmet Rauf

Yayın Evi: Palet Yayınları

İSBN: 9786058913745

Sayfa Sayısı: 182

Define ve Kan Damlası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Doktor Şakir Feyzi, Hacı Hanım adlı yaşlı bir kadını altı ay boyunca evine giderek tedavi eder. Şakir Feyzi'den memnun olan kadın, ona bir sır verir. Gençliğinde bir Paşanın konağında çalışan Hacı Hanıma, Paşa bir kitap vererek ona vasiyette bulunmuştur. Bu vasiyette Paşanın konağında sakladığı bir definenin yeri yazılıdır. Paşa Avrupa'ya kaçan kızı eğer yurda dönerse bu kitabı ona vermesini söylemiştir. Hacı Hanım ömrü vefa etmeyeceğini bildiğinden bunu Şakir Feyzi'den istemektedir. Şakir Feyziyi bundan sonra farklı bir macera beklemektedir.

Mehmet Rauf'un Define adlı romanı, Kan Damlası adlı diğer romanıyla konu bakımından bir bütünlük arz eder. Kan Damlası Definenin devamı gibidir. Şakir Feyzi, eşi, çocukları ve kayınvalidesiyle birlikte Tarabya'da bir köşkte mutlu ve zengin bir yaşam sürmektedir. Son derece iyi korunan bu köşkte önce Suzan'ın sütninesi Sıdıka Hanım boğazı kesilerek öldürülmüş bulunur. Yaşlı kadının eline sıkıştırılmış bir kağıdın üzerine numara: bir yazılıdır ve altında bir de kan damlası vardır. Raci ve adamlarının yakalanmasında Şakir Feyzi'ye yardım eden Hasan Fuad evinde öldürülmüş ve eline sıkıştırılan kâğıtta da numara: iki yazısı ele geçirilir. Son olarak da sıranın Hadiye Hanımda olduğuna ilişkin bir kağıt bulunur. Olaylar bu sır perdesinin aralanmasıyla son bulur...

Define ve Kan Damlası Alıntıları - Sözleri

  • Ah zenginlik, zenginlik... Ne ilâhi bir kudret ya Rabbim!...
  • " İnsan ne garip yaratık..."
  • Hayatta ne ilahi mutluluklar varmış!...
  • "Hayat; bu çetin, karışık kudret ve bütün heybetine rağmen tesadüf denilen oyuncakların elinde ne aciz, ne güçsüz vaziyettedir."
  • “Şu bize göre zayıf görünen kadınlar hayatın en zor zamanlarında ne kadar dayanıklı olabiliyorlar Allah`ım!”
  • O anda kapıdan genç bir hanım girdi. Fakat bu tam manasıyla bir güneşin doğuşu gibiydi.
  • Fransızca “ Ermeni İhtilalleri” adındaki kitapta bu deyimi gördüğümü hatırlıyordum. Kitapta,Doğu illerinde Abdülhamit`in memurları tarafından Ermeni ihtilalcilerine uygulanan bu işkence,enine boyuna anlatılıyor ve tanımlanıyordu. Fındık, bir noktasından delinerek içi boşaltılıyor ve bu delikten bir çok bit dolduruluyor. İşkence edilecek adamın tepesinde bir ustura ile bir yara açılarak bitli fındık delik yeri iç tarafta kalacak şekilde bu yaraya sokuluyor. Delikten dışarı çıkmak isteyen bitler kanla ve kesilmiş etle temas edince o kadar korkunç bir acı ortaya çıkıyor ki,en dayanıklı eşkıyalar bile gizlemek istedikleri sırları söyleyip kurtulmaktan başka bir şey düşünmüyorlar.
  • Ne garip yaratık şu insan! Hayatında başkalarının kötülüğü sebebiyle yanlış ve düzensiz bir iki işe bulaşır ve özellikle de bir takım belalı maceralara yuvarlanırsa,karşı konulması güç bir şekilde hemen görevini kötüye kullanmaya meyleder.
  • “Şu bize göre zayıf görünen kadınlar hayatın en zor zamanlarında ne kadar dayanıklı olabiliyorlar Allah`ım!”
  • Söz anlayana selamet!..
  • Doğu illerinde Abdülhamit`in memurları tarafından Ermeni ihtilalcilerine uygulanan bu işkence, enine boyuna anlatılıyor ve tanımlanıyordu. Fındık, bir noktasından delinerek içi boşaltılıyor ve bu delikten bir çok bit dolduruluyor. İşkence edilecek adamın tepesinde bir ustura ile bir yara açılarak bitli fındık delik yeri iç tarafta kalacak şekilde bu yaraya sokuluyor. Delikten dışarı çıkmak isteyen bitler kanla ve kesilmiş etle temas edince o kadar korkunç bir acı ortaya çıkıyor ki,en dayanıklı eşkıyalar bile gizlemek istedikleri sırları söyleyip kurtulmaktan başka bir şey düşünmüyorlar.
  • " Hayat bu , şartları çok çetin ve karışık olan kudret , bütün büyüklüğüne rağmen , gerçekte tesadüf adı verilen birtakım oyuncakların elinde son derece çaresiz ve güçsüz bir durumdadır . "
  • O anda kapıdan genç bir hanım girdi. Fakat bu tam manasıyla bir güneşin doğuşu gibiydi.
  • "O an kapıda genç bir hanım belirdi. Sanki bu tam anlamıyla bir doğuş, bir parlayış gibi oldu. Kapıda beliren, annesinin yüz çizgilerini daha ince, daha asil bir renk değişikliği ile aynen almış, son derece güzel bir genç kızdı. İnce ve narin görünen ufak tefek vücudunun umulmadık zenginliği, bakışlarının ve gülüşünün bin bir şiir ve anlam dolu uyumu ile parıldıyordu."
  • İnsan zenginlik kadar hiçbir şeye çabuk alışamazmış!

Define ve Kan Damlası İncelemesi - Şahsi Yorumlar

" Mehmet Rauf'un Define ve Kan Damlası adında iki polisiye romanı... Beğenerek okuyacağınız hatta bir solukta okuyup bitireceğiniz birbirinin devamı iki ayrı eser. ~ Define kitabında paşa'nın kızına bıraktığı defineyi kızının ricası üzerine Şakir Feyzi beyin farkında olmadan atıldığı macera anlatılmakta. Maceranın sonunda hem defineye hemde sevdiği kadına ulaşmakta fakat devamı olan ~ Kan Damlası kitabında Şakir Feyzi, eşi ve çocuklarıyla mutlu bir yaşam sürdüğü konakta işlenen cinayetin araştırılması, gizemli olayın aydınlatılmaya çalışılması ve bu sır perdesinin aralamaya çalışılmasıyla devam eden sürükleyici bir eser. Gizem ve sırların olduğu okudukça elinizden bırakmak istemeyeceğiniz harika bir eser... ~ Keyifli okumalar diliyorum ~ (Havva)

Herkese Tavsiye "Mehmet Rauf": Mehmet Rauf okumaya "Eylül" den başlamak istiyordum. Fakat sahafta denk geldiğim bu eseriyle başlamak nasip oldu. Öncelikle sahafta karşılaşıpta aldığım bu kitabı okumakla çok mutlu oldum.Gerçekten efsane klasik eserlerden biri. İlk defa Klasik Türk Edebiyatında polisiyeye rastladım. Mehmet Raufu ilk psikolojik roman yazarı olarak bildiğim için böyle bir eser beklemiyordum açıkçası. Çevirmen kitaba eklediği önsözle kitabı kötüleyerek başlıyor ama kesinlikle yersiz olmuş. Define ve Kan Damlası birbirinin devamı olan iki roman şeklinde basılmış. Kesinlikle tavsiye edeceğim bir eserdir. (Hakan Çelebi)

Yine efsane klasiklerden biri daha.. bundan 2 3 sene önceye kadar klasiklere hep ön yargılı yaklaşmaktaydım, fakat onların dünyasına girince bu ön yargının gereksiz ve boş olduğunu farkettim. Mehmet Rauf Türk edebiyatının güçlü yazarlarından biri, biz onu Eylül romanıyla tanırız belki de bir ilki temsil ettiği için fakat bu birbirini tamamlayan iki roman klasiklerin varabileceği sınırı kafamda uçsuz bir boyuta getirdi. Birinci roman Doktor Şakir Feyzi beyin içinde olduğu bir macera ve az da olsa dedektiflik ruhu taşıyan bir eser. İkincisi ise daha zevkle okuduğum Kan Damlası yine Doktorun ve ailesinin başından geçen bir olay fakat bu sefer kahramanımız Müfettiş Hayret.. Özellikle ikinci romanda polisiye ve dedektiflik motiflerine daha sık rastlayacaksınız Müfettiş Hayret beyin önderliğinde. Nefes kesen bir macera içinde aklınızdan geçen bin bir ukde ile merak ile bitirmeye çalışacağınız iki şaheser.. Çağın süslü, yapmacık ve alelacele yazılmış romanlarının okunacağına bu ve bunun gibi klasiklerin okunması daha fevkalâde olacaktır.. (Talha Acar)

Kitabın Yazarı Mehmet Rauf Kimdir?

Mehmed Rauf Servetifünun romancılarından, 1875 yılında doğdu, 1931 yılında İstanbul'da öldü. Bahriye Mektebi'ni bitirdi (1893), deniz subayı oldu, staj için Girit'e (1894), Kiel kanalının açılış töreninde bulunmak üzere Almanya'ya (1895) gönderildi, dönüşte İstanbul'da Tarabya'da elçilik gemilerinin irtibat subaylığına atandı. 1908'den sonra bahriye'den ayrıldı, hayatını yazarlıkla kazanmaya başladı. Cumhuriyet devrinde kadın dergileri çıkardı, ticaretli uğraştı. On altı yaşındayken yazdığı Düşmüş adlı hikayesini İzmir'e, Halit Ziya'ya göndermiş, Halit Ziya da Hizmet gazetesinde basmıştı, daha sonra İstanbul'da Mektep dergisinde yazıları çıktı. Halit Ziya, Cenap Şehabettin, Hüseyin Cahit'le böylece önceden tanışan Mehmed Rauf, sanatının en başarılı eserini Eylül romanıyla verdi; psikolojik roman örneği olan Eylül'de olduğu gibi öteki eserlerinde de özellikle aşk maceralarını konu yaptı. Romanları: Eylül (1901), Genç Kız Kalbi (1925), Böğütlen (1926), Define (1927), Son Yıldız (1927), Kan Damlası (1928), Halâs (1929) Hikâye Kitapları: İhtizar (Cançekişme, 1909), Âşıknâme (1909), Son Emel (1913), Hanımlar Arasında (1914), Bir Aşkın Tarihi (1915), Üç Hikâye (1919), İlk Temas İlk Zevk (1923), Aşk Kadını (1923), Eski Aşk Geceeri (1924) Mensur Şiir: Siyah İnciler (1901, 1925) Oyunlar: Ferdi ve Şürekâsı (1909, filme de alındı: 1917), Cidal (Kavga, 1911), Sansar (1920), Ceriha (Yara, 1927)

 

Mehmet Rauf Kitapları - Eserleri

  • Eylül
  • Genç Kız Kalbi
  • Böğürtlen
  • Ferdâ-yı Garâm
  • Define
  • Kan Damlası

  • Halas
  • Eski Aşk Geceleri
  • Bir Aşkın Tarihi
  • Define ve Kan Damlası
  • Bir Hastalığın İlacı
  • Yara
  • Uzaktan

  • Bir Zambak Hikayesi
  • Üç Hikaye
  • Karanfil ve Yasemin
  • Siyah İnciler
  • Kabus
  • Serap
  • Menekşe

  • İsyanlar, Direnişler, Zaferler
  • Âşıkane
  • Edebi Hatıralar
  • Son Emel
  • İhtizar
  • Eylül
  • Eylül

  • Sansar
  • Son Yıldız
  • Yağmurdan Doluya - Cidal - Sansar
  • Seçme Hikayeler
  • Harabeler
  • Menekşe

Mehmet Rauf Alıntıları - Sözleri

  • Yani hayale, yani şiire, yani aşka aşıktım. Aşkı evrenle hayatın tek varlık sebebi sayacak kadar deli bir aşık. (Eski Aşk Geceleri)
  • Sende bir şey var, öyle bir şey ki hiçbirinde rastgelmiyorum. (Eylül)
  • "Ah bu eksiklik duygusu.. İnsan değilim sanki bir denklemim.." (Eylül)
  • O anda kapıdan genç bir hanım girdi. Fakat bu tam manasıyla bir güneşin doğuşu gibiydi. (Define ve Kan Damlası)
  • "Ah insan denen mahlukat ne kadar zayıf ve alçak birşey (Üç Hikaye)
  • “Günlerce ev bir hastane gibi, delirmiş genç kadına gelen giden hocalarla, hekimlerle dolar. (…) genç kadın bir deri bir kemik kalmıştır. (…) Hastalık geçer, fakat bu yara, bu valide yarası geçmez, aylarca kadını inletir.” (İhtizar)

  • Biliyor musunuz, kadın olmasaydım belki Mesut olurdum. Zira kadın olmak, kadınlar arasında çirkin olmak gibi bir şey. (Ferdâ-yı Garâm)
  • Zaten hayatımız âdet ile tesadüfün elinde zalim ve yırtıcı bir pençe içinde dayanıklılık ve katlanabilme yetisini kaybetmiş sefil bir hastalıktan başka bir şey miydi? (Serap)
  • “Nedir bu insanın içten içe çürüyüşü...” (Eylül)
  • Ah niçin bütün aşklar böyleydi? Niçin birbirlerini bugün sevenler hayattaki mutlulukları birbirlerinden bekler ve mutluluğu bulmakla bahtiyar ve zevk dolu olurken, iki gün sonra, birbirlerine iki amansız düşman oluyorlar, dişleri, tırnakları, pençeleri kan içinde, birbirini didiklemekten, mahvetmekten, helak etmekten başka bir şey istemiyorlardı? Buna nasıl razı oluyor, nasıl dayanıyorlardı? (Menekşe)
  • Hayat böyle vesveselere değer mi? (Bir Hastalığın İlacı)
  • Gök, yaldız içinde, aynı zamanda berrak, hayran hayran sevdiğine bakan bir genç kız gözü gibi saf ve berraktı (Karanfil ve Yasemin)
  • "İnsanın içtenliğine inanmıyorum!" (Böğürtlen)

  • “Ah, kim bilir ne nefis bir ruhu vardır.." (Menekşe)
  • Dünyada şefkat, af, insanlık gibi güzel şeyler varken neydi bu insanlardaki vahşilik ki hâla birbirlerini yiyorlar, hâla birbirlerini yemekten zevk alıyorlardı ? (Kabus)
  • ''Kalabalık içinde yalnız yaşamak, kalabalık içinde gezip beraber bir köşeye kaçmak, işte asıl zevk budur. İnsan, kalpleri birbirine bağlayan bu bağları o zaman anlar.'' (Eylül)
  • “Zavallı hiç! Bazen ne etkili olarak zıddını ifade etmek ve anlatmak için kullanılır ve bir bakış açısına göre ne büyük, ne kahredici bir heptir!” (Serap)
  • "Yaşamda o denli kötülük gördüm ki kimden olursa olsun, iyilik beklemiyorum." (Böğürtlen)
  • Zaten hayatımız tamamen zannetmekten ibaret değil midir ? (Bir Aşkın Tarihi)
  • Gün oluyor ki hiçbir şey görmemek için gözlerimi kapayarak oturmak istiyorum. (Ferdâ-yı Garâm)

Yorum Yaz