diorex
life

Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı - Karl Marx Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı kimin eseri? Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı kitabının yazarı kimdir? Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı konusu ve anafikri nedir? Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı kitabı ne anlatıyor? Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı kitabının yazarı Karl Marx kimdir? İşte Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 03.03.2022 04:00
Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı - Karl Marx Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Karl Marx

Çevirmen: Sevim Belli

Yayın Evi: Sol Yayınları

İSBN: 9757399264

Sayfa Sayısı: 295

Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Deutsch-Französische Jahrbücher'de, iktisadi kategorilerin eleştirisine katkının dâhice taslağını* yayınlamasından beri yazışarak devamlı surette fikir alışverişinde bulunduğum Friedrich Engels, benim vardığım sonuca, başka bir yoldan (İngiltere'de Emekçi Sınıfların Durumu adlı yapıtıyla karşılaştırınız) ulaşmıştı. 1845 ilkyazında, o da gelip Brüksel'e yerleştiği zaman, birlikte çalışmaya ve AlmanFelsefesinin bakış açısı karşısında olan kendi bakış açımızı oluşturmaya karar verdik: bu, gerçekte, bizim geçmişteki felsefi bilincimizle hesaplaşmamızdı. Bu planımız, Hegel-sonrası felsefenin bir eleştirisi biçiminde gerçekleşti. Elyazısı, formalar halinde, iki cilt olarak, Vestfalya'daki yayınevi sahibinin elindeydi ki, yeni gelişmelerin, yapıtın basılmasını olanaksız kıldığını öğrendik. Biz, görüşlerimizi açıklığa kavuşturmak olan başlıca amacımıza vardığımız için, elyazısını farelerin kemirici eleştirisine seve seve terkettik. Bu dönemde çeşitli sorunlar üzerine görüşlerimizi kamuoyuna açıkladığımız dağınık çalışmalar arasında, ancak Engels ile birlikte kaleme aldığımız Komünist Parti Manifestosu ile benim yayınlamış olduğum Serbest Ticaret Sorunu Üzerine'yi belirteceğim. Bizim görüş tarzımızın kilitnoktaları, polemik tarzında olsa da, ilk defa olarak bilimsel şekilde 1847'de yayınlanmış olan ve Proudhon'u hedef tutan Felsefenin Sefaleti* adlı yapıtımda sunuldu. Almanca olarak yazılmış olan ve Brüksel'deki Alman İşçileri Derneğinde konuyla ilgili konferanslarımı toplayan Ücretli Emek üzerine incelemenin basımı, Şubat devrimi ve bunun sonucu olarak Belçika'dan sınırdışı edilmem yüzünden yarıda kesildi.

Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı Alıntıları - Sözleri

  • Nitekim kullanım-değerlerinin nesnel farkları, üretim sürecinde, kullanım-değerlerini doğuran eylem farkları biçiminde belirmektedir. Kullanım-değerlerinin özel maddesinden ilgisiz olarak, değişim-değeri yaratıcısı emek, emeğin kendisinin özel biçimi karşısında da ilgisizdir. Üstelik çeşitli kullanım-değerleri, değişik bireylerin eylemlerinin ürünleri, bu bakımdan da bireysel karakterleri ile birbirinden ayrılan çalışmaların sonucudurlar. Ama değişim-değeri olarak, bunlar, birbirinden farklı olmayan eşit emekleri, yani içinde emekçilerin bireyselliklerinin silindiği emeği temsil ederler. Demek ki, değişim-değeri yaratıcısı emek, genel soyut emektir.
  • Ve Marx, acı bir alayla, şunları ekliyor: "Bu kadar parasızlık çeken bir kimsenin "para" üzerine yazı yazdığını sanmıyorum. Bu konuyu işlemiş olan yazarların çoğu, araştırmalarının konusu bakımından son derece rahattılar."
  • Metanın kullanım-değeri ele alındığında, onun özel faydası, içermiş olduğu emeğin belirli ve sistemli karakteri düşünülmektedir; ama meta bakımından, bu emeği, yarar sağlayan emek olarak düşünmemiz gerekmez. Kullanım-değeri olarak ekmekte bizi ilgilendiren şey, onun besleyici özellikleridir, çiftçinin, değirmencinin, fırıncının vb. emeği değil.
  • İçerebildiği bütün üretici güçler gelişmeden önce, bir toplumsal oluşum asla yok olmaz; yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri, bu ilişkilerin maddi varlık koşulları, eski toplumun bağrında çiçek açmadan asla gelip yerlerini almazlar. Onun içindir ki, insanlık kendi önüne, ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar. Çünkü yakından bakıldığında, her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi, ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi koşulların mevcut olduğu ya da gelişmekte bulunduğu yerde ortaya çıkar.
  • Kökeninde, gerçekten metaların değişim süreci, ilkel toplumların bağrında değil, bu toplumların sona erdikleri yerde, sınırlarında, öteki toplumlarla temasa geçtikleri tek-tük noktalarda belirir.
  • Ulaşmış olduğum ve bir kez ulaşıldıktan sonra incelemelerime kılavuzluk etmiş olan genel sonuç, kısaca şöyle formüle edilebilir: Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur. Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır.
  • Metaların pazar fiyatı, arzda ve talepte değişikliklere göre bu metaların değişim-değerlerinin altına düşerler ya da üstüne çıkarlar. Bunun sonucu olarak, metaların değişim-değerlerini belirleyen, içerdikleri iş-zamanı değil, arz ve taleple olan ilişkidir. Pratikte bu tuhaf sonuç, sadece şu sorunu ileri sürmekle kalır: değişim-değeri temeli üzerinde bu değerden farklı olan bir pazar fiyatı nasıl teşekkül edebilmektedir, ya da daha doğrusu nasıl oluyor da değişim-değeri yasası ancak kendi karşıtında gerçekleşebiliyor?
  • İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır.
  • İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilicini belirleyen, toplumsal varlıklardır.
  • Eğer bir ürünün değişim-değeri, içerdiği iş-zamanına eşitse, bir iş gününün değişim-değeri, bir iş gününün ürününe eşittir, ya da, ücretin emeğin ürününe eşit olması gerekir.
  • Nasıl ki bir kimse hakkında, kendisi için taşıdığı fikre dayanılarak bir hüküm verilmezse, böyle bir altüst oluş dönemi hakkında da, bu dönemin kendi kendini değerlendirmesi göz önünde tutularak bir hükme varılamaz; tam tersine bu değerlendirmeleri maddi yaşamın çelişkileriyle, toplumsal üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çatışmayla açıklamak gerekir. İçerebildiği bütün üretici güçler gelişmeden önce, bir toplumsal oluşum asla yok olmaz; yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri, bu ilişkilerin maddi varlık koşulları, eski toplumun bağrında çiçek açmadan asla gelip yerlerini almazlar. Onun içindir ki, insanlık kendi önüne ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar. Çünkü yakından bakıldığında her zaman görülecektir ki sorunun kendisi ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi koşulların mevcut olduğu ya da gelişmekte bulunduğu yerde ortaya çıkar.
  • Zenginliğin birinci doğal biçimi, fazlalık ya da artış biçimidir; ürünlerin derhal kullanım-değeri olarak gerekli olmayan bölümüdür ya da kullanım-değerleri basit gereksinme çerçevesini aşan ürünlere sahip olunmasıdır. Metadan paraya geçişi tetkik ettiğimiz zaman, ürünlerin bu fazla ya da artan kısmının, üretiminin az gelişmiş bir evresinde, tam anlamıyla değişim alanını teşkil ettiğini gördük. Fazla ürünler, değişilebilir ürünler haline ya da meta haline gelirler. Bu fazlalığın tam varlık biçimi, altın ya da gümüştür, zenginliğin, soyut toplumsal zenginlik olarak sabit olduğu ilk biçimdir. Altın ya da gümüş biçiminde, yani paranın maddesi içinde muhafaza edilebilen şeyler, sadece metalar değildir, altın ve gümüş de muhafaza edilen zenginliktir. Bir kullanım-değeri, tüketilerek, yani onları yok edecektir ki, kullanım-değeri olarak kullanılır. Ama altının, para olarak kullanım-değeri, değişim-değerinin taşıyıcısı olmak demektir, şekilsiz madde olarak altının kullanım-değeri, genel emek-zamanının maddileşmesi demektir.
  • "İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır."

Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kapital öncesine ufak bir hazırlık. Değer teorisi, değerin iki yönlülüğü, para, paranın özellikleri, meta-para veya para-meta döngülerinin incelenmesi ve analizi. İlk başta anlaşılması biraz zor oluyor ama anladıkça daha fazla anlamak istiyorsun. (Hıdır Albayrak)

Kitabın Yazarı Karl Marx Kimdir?

19. yüzyılda yaşamış filozof, politik ekonomist ve devrimci. Komünizmin kuramsal kurucusudur. Birçok politik ve sosyal konuda fikri olmakla beraber, en çok Komünist Manifesto'nun (1848) giriş cümlesinde özetlediği tarih analiziyle tanınır: "Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir." Marx, bütün sınıflı toplumlarda olduğu gibi kapitalizmin de kendini yok etmeye yol açacak içsel dinamikler barındırdığına inanırdı; onun düşüncesine göre, nasıl ki kapitalizm eskimiş feodalizmin yerini aldıysa, sınıfsız bir toplum olan komünizm de "devletin proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olmadığı" siyasal geçiş sürecinden sonra onun yerini alacaktır.

Marx, sosyoekonomik değişimlere belirli bir tarihsel zorunluluk perspektifinden bakardı; ona göre kapitalizm, yapısal durumunun dinamiği ve çatışması sonucu yerini komünizme kesin olarak bırakacaktır:

"Modern sanayinin gelişmesi, burjuvazinin ayaklarının altından bizzat ürünleri ona dayanarak ürettiği ve mülk edindiği temeli çeker alır. Şu halde, burjuvazinin ürettiği, her şeyden önce, kendi mezar kazıcılarıdır. Kendisinin devrilmesi ve proletaryanın zaferi aynı ölçüde kaçınılmazdır."

(Komünist Manifesto)

Marx, bu değişimin organize bir devrimci hareketle geleceğini düşünür; bu değişim, ancak uluslararası işçi sınıfının birleşik hareketiyle meydana gelecektir: "Bize göre komünizm, ne yaratılması gereken bir durum, ne de gerçeğin ona uydurulmak zorunda olacağı bir ülküdür. Biz, bugünkü duruma son verecek gerçek harekete komünizm diyoruz. Bu hareketin koşulları, şu anda varolan öncüllerden doğarlar." (- Alman İdeolojisi)

Marx yaşadığı dönemde dünya çapında ünlü bir isim sayılmasa da, ölümünden kısa bir süre sonra düşünceleri dünya işçi hareketine yön vermiştir. Marksist Bolşeviklerin Rusya'da Ekim Devrimi'ni gerçekleştirmesi bunun en büyük örneğidir. 20. yüzyılda dünyada Marksist düşünce hemen hemen bütün ülkelerde taraftar bulmuştur. Marksizm, akademik ve politik çevrelerde en çok tartışılmış konulardandır.

Karl Marx Kitapları - Eserleri

  • Das Kapital
  • Zincirlerimizden Başka Kaybedecek Neyimiz Var?
  • Kapital Manga Cilt: 1
  • 1844 El Yazmaları
  • Yahudi Sorunu Üzerine
  • Kapital Manga Cilt: 2

  • Ücretli Emek ve Sermaye - Ücret, Fiyat ve Kâr
  • Kapital 2. Cilt
  • Kapital 3. Cilt
  • Ücret Fiyat ve Kar
  • İntihar Üzerine
  • Felsefenin Sefaleti
  • Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i

  • Yabancılaşma
  • Fransa'da Sınıf Mücadeleleri 1848- 1850
  • Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı
  • Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi
  • Fransa'da İç Savaş
  • Demokritos ile Epikuros'un Doğa Felsefeleri
  • Formen

  • Manifesto
  • Artı- Değer Teorileri
  • Grundrisse - Ekonomi Politiğin Eleştirisi İçin Ön Çalışma
  • Türkiye Üzerine
  • Halkın Afyonu
  • Kapitalizm Öncesi Üretim Modelleri
  • Fransız Üçlemesi

  • Jenny'ye Adanmış Şiir Albümlerinden
  • Basın Özgürlüğü Üzerine
  • 18. Yüzyılda Gizli Diplomasi
  • Amerikan İç Savaşı
  • İktisat Üzerine
  • Matematiksel Elyazmaları
  • Gazete Yazıları

  • Hayalet
  • Artı-Değer Teorileri İkinci Kitap
  • Seçme Yazışmalar 2
  • Ekonomi Yazıları
  • Seçme Sosyoloji Yazıları
  • 1855 Kars Kuşatmasının Öyküsü
  • Felsefe Yazıları

  • Politik ve Askeri Savaş Sanatı 2
  • Genç Düşünceler (1838-1845)
  • Balladlar, Şarkılar, Ağıtlar, Şiirler & Hegel Üzerine Epigramlar
  • Grundrisse 2
  • Etnoloji Defterleri

Karl Marx Alıntıları - Sözleri

  • "Çalışmayan zenginlik ile yaşamak için çalışan yoksulluk arasındaki uzlaşmaz karşıtlık, ayrıca bilgi karşıtlığına da neden olur. Bilgi ve emek ayrışır. Bilgi, emeğin karşısına sermaye olarak çıkar. (Artı- Değer Teorileri)
  • Temmuz Monarşisi mali sıkıntıları nedeniyle başından itibaren yüksek burjuvaziye bağımlıydı ve yüksek burjuvaziye bağımlılık, giderek artan mali sıkıntıların bitmez tükenmez kaynağı olmuştu. Bütçe dengesini, yani devletin giderleri ile gelirleri arasındaki dengeyi sağlamadan, devlet yönetimini ulusal üretimin çıkarlarına bağımlı kılmak olanaksızdır. Ve devlet harcamalarını sınırlandırmadan, yani, her biri egemen sistemin dayanaklarını oluşturan çıkarlara zarar vermeden ve vergi dağılımını yeniden düzenlemeden, vergi yükünün önemli bir bölümünü doğrudan doğruya yüksek burjuvazinin omuzlarına yüklemeden, bu denge nasıl kurulabilir? (Fransız Üçlemesi)
  • 1 libre iplik eğirmek için, 1 libre pamuktan daha fazlası gerekli olmasaydı,1 libre iplik üretiminde bu miktardan daha fazla pamuk tüketmemeye özen gösterilmesi gerekir, iğ için de aynı şey söz konusudur. KAPİTALİST, ÇELİK İĞ YERİNE, ALTIN İĞ KULLANMAYI BİLE ALIŞKANLIK HALİNE GETİRSE, ipliğin değerinde sayılan tek emek, çelik iğin üretiminde gerekli olandır; çünkü belirli toplumsal koşullarda DAHA FAZLASI GEREKSİZDİR. (İktisat Üzerine)
  • İnsanın kendi kendisiyle ilişkisi, onun için ancak başkası ile ilişkisi aracıyla nesnel, gerçek bir ilişki olabilir. Öyleyse o kendi emek ürününe karşı, kendi nesneleşmiş emeğine karşı, yabancı, düşman, güçlü, ondan bağımsız bir nesne olarak davrandığı zaman, bu nesne ile kendisine yabancı, düşman, güçlü, kendisinden bağımsız bir başka insan ona sahipmiş gibi bir ilişki içindedir. O kendi öz etkinliği karşısında, özgür-olmayan bir etkinlik karşısındaymış gibi davrandığı zaman, ona karşı bir başka insanın hizmetinde, bir başka insanın egemenliği, zorlaması ve boyunduruğu altındaki bir etkinlik olarak davranır. (Yabancılaşma)
  • Hepimizin bildiği gibi,bir ülkenin dolaşımındaki parası iki büyük kesime ayrılır.Farklı norminal değerlere sahip banknotlar biçiminde sağlanan bir para türü,tüccarlar arasındaki işlemlerde ve müşterilerin tüccarlara yaptığı büyük ödemelerde kullanırken, bir başka para türünün,yani madenî paranın dolaşım alanı perakende ticarettir. (Ücret Fiyat ve Kar)
  • ... birikime artık-değerde bir büyüme, dolayısıyla mutlak kârlılık oranında bir büyüme eşlik etmelidir. Gene de değişmeyen sermaye değişenden çok daha çabuk artış göstermelidir; böylece net sonuç hâlâ düşen kârlılık oranıdır. (İktisat Üzerine)

  • Bugünkü kuşak, Musa'nın çölden geçmelerine önderlik ettiği Yahudilere benziyor. Bu kuşağın yapacağı tek şey, yeni bir dünya fethetmek değil; yeni bir dünyayla baş edebilecek insanlara yer açmak için, yok olmak zorunda. (Fransa'da Sınıf Mücadeleleri 1848- 1850)
  • M. Proudhon, özgür alıcıyı özgür üreticinin karşısına koyuyor. Birine ve ötekine tümüyle metafizik nitelikler veriyor. (Felsefenin Sefaleti)
  • Osmanlı İmparatorluğunun elinde kalan bütün kuvvet Asya Türkiyesinde bulunmaktadır. Türklerin, dört yüz yıl boyunca asıl yurtları olan Küçük Asya ve Ermenistan, Türk ordularına asker veren bir hazne gibidir. (Türkiye Üzerine)
  • Tarımın ve genel olarak sanayinin gelişmesi, ormanlık alanların tahrip edilmesi konusunda uzun süredir o denli etkili olmuştur ki, bunun karşısında, ormanların korunması ve üretimi için yaptıkları her şey, tümüyle devede kulak kalır. (Kapital 2. Cilt)
  • Kâr oranında bir düşme ile birlikte, emeğin üretken bir biçimde kullanılması için bireysel bir kapitaliste gerekli olan asgari sermayede bir yükselme olur; burada gerekli olan, hem genellikle emeğin sömürülmesi ve hem de, tüketilen emek-zamanının, metaların üretimi için gerekli emek-zamanına yetecek kadar olması ve böylece, metaların üretimi için gerekli ortalama toplumsal emek-zamanını aşmamasıdır. Bununla birlikte yoğunlaşma artar, çünkü, belli sınırların ötesinde, küçük bir kâr oranı ile büyük bir sermaye, kâr oranı yüksek küçük bir sermayeden daha hızlı birikir. Belli yükseklikte bir noktadan sonra, bu artan yoğunlaşmanın kendisi de, kâr oranında yeni bir düşmeye yol açar. Küçük, dağınık sermaye kitleleri, böylece zorla, spekülasyon, kredi sahtekârlıklan, sermaye dolandıncılığı ve bunalımlarla dolu maceralı bir yola itilmiş olurlar. Sermaye fazlalığı denilen şey daima, aslında, kâr oranındaki düşmenin kâr kitlesi ile telafi edilmediği sermaye fazlalığı -bu, yeni filizlenen sermaye sürgünleri için daima doğrudur- ya da kendi başına iş görmeyen sermayeleri, büyük işletmelerin yöneticilerinin emrine kredi biçiminde veren sermaye fazlalığı için geçerlidir. Bu sermaye fazlalığı, nispi bir aşırı-nüfus yaratan aynı nedenlerden ileri gelir ve bu yüzden, zıt kutuplarda bulundukları halde -kullanılmayan sermaye bir kutupta, işsiz çalışan nüfus öteki kutupta- nispi aşın-nüfusu tamamlayan bir olgudur. (Kapital 3. Cilt)
  • Komünizm hiç kimseyi toplumun ürünlerini mülk edinme gücünden mahrum etmez, yaptığı tek şey böyle mülk edinme aracılığıyla başkalarının emeğini boyunduruk altına almaktan mahrum etmektir. (Manifesto)
  • "Doğru bildiğin yolda ilerle! Başkaları ne derse desin. 'NORMAL' olduğu söylenen her şeye kuşkuyla yaklaş." (Kapital Manga Cilt: 2)

  • “her şeyin hiçbir şey olduğunu söyleyecek ama kendin var olmak isteyecek kadar bencil misin?” (1844 El Yazmaları)
  • Gerçek anlamda siyasi güç, bir sınıfın diğerini ezmek için kullandığı güçtür. (Manifesto)
  • Dostlarla ortak yaşamdır, insana yakışan. (Kapital Manga Cilt: 1)
  • Nitekim kullanım-değerlerinin nesnel farkları, üretim sürecinde, kullanım-değerlerini doğuran eylem farkları biçiminde belirmektedir. Kullanım-değerlerinin özel maddesinden ilgisiz olarak, değişim-değeri yaratıcısı emek, emeğin kendisinin özel biçimi karşısında da ilgisizdir. Üstelik çeşitli kullanım-değerleri, değişik bireylerin eylemlerinin ürünleri, bu bakımdan da bireysel karakterleri ile birbirinden ayrılan çalışmaların sonucudurlar. Ama değişim-değeri olarak, bunlar, birbirinden farklı olmayan eşit emekleri, yani içinde emekçilerin bireyselliklerinin silindiği emeği temsil ederler. Demek ki, değişim-değeri yaratıcısı emek, genel soyut emektir. (Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı)
  • Eğer halkın hükümranlığından anlaşılan şey cumhuriyet biçimi ya da daha açıkçası demokrasi ise ideanın güncel gelişme derecesi nedeniyle böyle bir görüşün savunulamaz olduğunu söylüyoruz. Demokrasi krallığın gerçeğidir. (Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi)
  • Soğuk yalnız kanıya göre vardır, sıcak yalnızca kanıyla göre vardır, ama gerçekte yalnız atomlar ve boşluk vardır. Dolayısıyla birçok atomdan bir çıkmaz, ancak atomların birleşimi sayesinde her nesne bir halinde gelir görünür. (Demokritos ile Epikuros'un Doğa Felsefeleri)
  • İlk gününden bugüne katıksız açgözlülük uygarlığın baskın duygusu olmuştur, para, yine para, hep para, toplumun değil ama her sefil bireyin tek ve yegane isteği hâline gelmiştir. (Manifesto)

Yorum Yaz