diorex
Dedas

Eşkıya Kuza - Osman Şahin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Eşkıya Kuza kimin eseri? Eşkıya Kuza kitabının yazarı kimdir? Eşkıya Kuza konusu ve anafikri nedir? Eşkıya Kuza kitabı ne anlatıyor? Eşkıya Kuza PDF indirme linki var mı? Eşkıya Kuza kitabının yazarı Osman Şahin kimdir? İşte Eşkıya Kuza kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 12.06.2022 05:00
Eşkıya Kuza - Osman Şahin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Osman Şahin

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750735011

Sayfa Sayısı: 160

Eşkıya Kuza Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Aşiretlerden tesellim kesilirse, tüfenk kuşandıracağım beşikteki bebeğe,” diye başlardı ağıtları. Yularsız, uzun, gür yeleli çıplak atlarla dalarlardı Fırat’a… Peruza’nın gelin atı da vaktiyle o sulardan geçmişti. Kuza, Peruza’nın oğluydu. Ağabeyi öldürülünce cumhuriyet tarihinin dağa çıkan ilk “mühendis” eşkıyası olacak, yıllarca yeri yatak, taşı yastık yapıp göğü örtünecek, ağaların iftarında görülmemiş bir aile katliamı yapacaktı… Bu kitap Kuza’nın can alıcı katliamlarının gerçek, hazin öyküsüdür, unutamayacaksınız… “Bana on Türk öyküsü seç deseler, birini Kırmızı Yel seçerdim.” Yaşar Kemal, 1971 “İlk kitabı Kırmızı Yel’de Osman Şahin kendi anlatımını bulmuş bir yazardır.” İlhan Selçuk, 1971 “Osman Şahin’in öykülerini okurken, keşke bu öyküleri ben yazsaydım, dedim içimden. Dilimizin usta, seçkin yazarıdır Osman Şahin. Mutlaka okunmalıdır.” Fakir Baykurt, 1996 (Tanıtım Bülteninden)

Eşkıya Kuza Alıntıları - Sözleri

  • İçinden nasıl geliyorsa öyle davran !
  • "Hukukun olmadığı yere silah girer, unutma bunu!"
  • Kadın erkek; ikisi de insan değil mi? Bu gelenekler hep siz erkeklerden yana mı çalışıyor?
  • Bu dünyada kadın olmaktan zor şey yok...
  • Güzel günler göreceğiz...
  • “… bu devran böyle gitmez. Benim de günlerim vakitlerim gelecektir.”
  • Yaşlılar Heyeti, sorguya çekecekleri erkekle kadını, eşit görmedikleri için onları karşılarına almaz, yan yana oturtmazdı. Erkek, dört adım önde, minder üstüne diz çökmüş olurdu. Kadın dört adım geride, hasırın üstüne oturur, yalnızca gözlerini açıkta bırakırdı. Soruları ortadaki kına sakallı sorardı. Kına sakallı sorgularken kadın ağzını asla açamaz, konuşamazdı. Konuşması yasaktı. Kına sakallılara göre, kadın günah sebebiydi. Havva Ana "elma şeytanı" ydı. Kadının sesi, gülüşü, şeytan yüklüydü. Kadın ağlarsa, erkeği günaha sokardı. Kadın mezarlığın yanından geçse, erkek isletler mezarlarından fırlar çıkarlardı. Kadının konuşması yasaktı. Konuşma yerine avuç içi büyüklüğünde yuvarlak bir dere taşı konulmuştu kadının elinin altına. Soru sorulunca kadın taşı eline alır, yanıt yerine "küt küt" vururdu yere. Kadının ne kadar şikayeti varsa taşı da o kadar yere vururdu. Taşın çıkardığı küt küt sesleri, konuşma yerine geçerdi.
  • Başım döndü, sallandım. Yüreğim sıkıştı. Bir kadının, kocasını başka bir kadınla paylaşması kadar ahlakdışı bir şey yoktur.
  • "Erkek milletine güven olmaz"
  • Ana kucağı cenettir...
  • Yorgun, bitkin ve mutsuz kalakaldım odada. Ruhum kararmış, ayarım bozulmuştu.
  • "Delilik çağındaki kızlar için en iyi şans evliliktir,"
  • "... bu devran böyle gitmez. Benim de günlerim vakitlerim gelecektir,"
  • "Ana kucağı cennettir."

Eşkıya Kuza İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Aşiret ailesi ve o aşiret ailesinin üyesi olmanın sorumluluklarını yerine getirmek zorunda olan, yerine getiremediklerinde cezalandırılan aşiret fertleri. Töre, töre cinayetleri çok gerçekçi kaleme alınmış. Tek antipatik bulduğum nokta, tarih verilmemiş, yani hangi yıllarda olduğu belirtilmemiş. (Kapalı Mavi)

Uzun zaman sonra.. :): Başta , black ye, https://1000yazar.com/yazar/osman-sahin okuma etkinliğini başlattığı için çok teşekkür ederim.:)) Sayesinde değerli bir yazarı tanımış oldum.:))Uzun zamandan beri inceleme yazmıyordum, ama bu etkinlik için yazmak istedim. Dilerim ki güzel ve yararlı bir inceleme olur. :)) Öncelikle biraz yazardan bahsetmek istiyorum. Osman Şahin, 3 Mart 1940 Mersin doğumlu. İlk okulu köyünde, orta öğretimini Diyarbakır'da Dicle Köy Enstitüsü'nde, üniversiteyi Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümünde 1961 yılında tamamlamıştır. Siyasal nedenlerden dolayı 12 Eylül' de Trabzon'a sürgün edilmiş ve 1981-1982 yılları arasında zorla emekli edilmiştir. Bir yazısından dolu İstanbul 3 No.lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesine bir buçuk yıl hapis cezası çekmiştir, Şile ve Yalova cezaevlerinde. Şimdi İstanbul'da yaşayan yazar, serbest yazar olarak çalışmaktadır. Kitapta; pek çok roman kitabında yazılan gerçekler gibi; burada da geleneklerin ve törelerin acı gerçekleriyle yüzleştirmiştir bizi yazar. Okudukça öfkelendiğim, sinirlendiğim gerçekler maalesef hâlâ devam etmekte. Keşke artık insanlarımızın mantıklı kararlar verebileceği çağa gelebilsek.. Bu yönde umudumu yitirmek istemiyorum Kitaba ismini veren "Eşkıya Kuza", Peruza isimli bir kadının küçük oğludur. Aslen mühendislik okuyan Kuza, hayatının en büyük acısını yaşadıktan sonra, abisi öldürüldükten sonra eşkıyalığa başlar. Kin ve nefret doludur. Acısının ateşiyle yakar herkesi. İntikam ateşiyle masum-suçlu ayırmadan namlusunun ucuyla can avına çıkar. Cumhuriyet tarihinin ilk "mühendis" eşkıyası olur. Sonradan da intikamını alır ama olanlar olur.. Kitaptan, kadınların nasıl ikinci plana atıldığı ve erkeklerin yanında bir "taş" kadar bile değerinin olmadığı anlatılır. Şu alıntıdan da anlaşılıyor bu durum, gonderi/83747084 Adalet sistemleri bile kadın vücudu üzerinden işler. Nasıl olabilir böyle bir şey diyeceksiniz. Olamaz tabi ama "oldurtuyorlar" maalesef. Bu alıntıdaki gibi, gonderi/83748179 Ben şahsen en başlarda, Peruza'ya gösterdiği direnişten ötürü hayran kalmıştım. Kendini ezdirmeme çabası ve her şeyi sorgulaması örnek davranışlarındandı. Ama sonradan eşkıya olan oğlunu yüreklendirmesi, "kan anca kanla temizlenir" anlayışında olması bana pek uygun gelmedi. Yanlış yanlışla çözülemez sonuçta. Kitabı tavsiye ederim mutlaka, ki ben öteki kitaplarını da alacağım yazarın. Gerçekçiliği sinir bozucuydu, ama gerçek işte adı üstünde. Günümüzün gerçekleri gibi adeta.. Son olarak alakasız gelebilir ama, bu pandemi döneminde tedbirli olmanızı diliyorum. Gün geçtikçe tablonun kötüye gittiğine hepimiz şahidiz sonuçta. Kitapla, sağlıkla ve sanatla kalın.:) (Yazgı Yurdaarmağan)

Zamanı belirsiz ama içinde dağların, öfkenin, törenin, kinin geçtiği ve kanlı cinayetlerin işlendiği bir aşiret romanı. Ağa olan babasının nikahlı ilk karısından olan ikinci çocuk, Kuza ana karakter. Ağa babanın kuması nazo yüzünden baba sevgisinden yoksun kalan; annesine yapılanlar yüzünden de büyük bir kinle büyüyen ardından büyükşehirde üniversite eğitimi almasına rağmen o öfkeden kurtulamayan biri. Ona babalık eden ağabeyinin öldürülmesiyle kendini dağlara vuran ve bir ölüm makinesine dönüsme hikayesini adım adım okuyoruz. Osman Şahin romanında hem çok eşliliği, hem ağalığı eleştiriyor. Kocasının üzerine kuma getirmesiyle hakkını arayan, aşiret mahkemelerini hiçe sayıp nafaka için şehir mahkemelerine giden ve kadınlığını savunan Peruza yani Kuza’nın annesi, oğlunun eşkıyalığını onur sayıyor. Bir film izler gibi keyifle okudum kitabı keyifle. Fakir Baykurtun, Yaşar Kemal'in , ilhan selçuk'un arka kapaktaki yorumları bana bu kitabı aldirmisti. Iyiki almış ve okumuşum. (Evrim Yüksel)

Eşkıya Kuza PDF indirme linki var mı?

Osman Şahin - Eşkıya Kuza kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Eşkıya Kuza PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Osman Şahin Kimdir?

Osman Şahin (d. 1940, Mersin) Türk yazar.

Osman Şahin, 1940'ta Mersin'in Aslanköy ilçesinde doğdu. Dicle Köy Enstitüsü ile Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümü’nü bitirdi. Güneydoğu, Malatya, İzmit, İstanbul liselerinde spor öğretmenliği yaptı. 12 Eylül darbesinden sonra sürgün edilerek zorla emekli edildi. Bir roman eleştiri yazısı yüzünden 18 ay hapis yattı. Kırmızı Yel ile TRT Öykü Büyük Ödülü’nü, Ağız İçinde Dil Gibi ile 1980 Nevzat Üstün Öykü Ödülü’nü, Selam Ateşleri ile 1992 Ömer Seyfettin Öykü Ödülü ve 1994 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı, Mahşer ile 1998, Ölüm Oyunları ile 2003 Yunus Nadi Öykü Ödülünü aldı.

1997 Ankara Film Festivali’nde Aziz Nesin Emek Onur Ödülü, 1999 Antalya Film Festivali'nde Yaşam Boyu Altın Portakal Onur Ödülü, aynı yıl Truva Kültür ve Folklor Derneği Yılın Edebiyat Ödülü, 2007 Mersin Kraliçe Aba Ödülü, XI. Ankara Öykü Günleri Onur Ödülü, 2008 Söke Kültür Sanat Festivali Onur Ödülü, aynı yıl Mersin'de İz Bırakanlar Onur Ödülü, 2009 İzmir Dünya Öykü Günü Onur Ödülü ve Mersin Kenti Edebiyat Ödülü ile onurlandırıldı.

Kırmızı Yel, 1984'te İsveç'te, pek çok öyküsü Polonya, Macaristan, Almanya, Fransa, Hollanda, ve Slovenya'da yayımlandı. 13 seçme öyküsü, Tales from the Taurus adıyla İngilizce ve Çince, üç öyküsü Kore dilinde yayımlandı. Bugüne dek 23 öyküsü filme alındı. Filmler, yurtiçi ve yurtdışı film festivallerinde Türk Sinemasına 35'ten fazla ödül kazandırdı.

Osman Şahin Kitapları - Eserleri

  • Kolları Bağlı Doğan
  • Köprü Kitaplar 5 - Katuna'da Dokuz Ay
  • Darağacı Avı
  • Ölümün Süt Dişleri
  • Kırmızı Yel - Acenta Mirza
  • Selam Ateşleri - Ay Bazen Mavidir
  • Eşkıya Kuza
  • Yeraltında Uçan Kuş
  • Ölüm Oyunları
  • Mor Cepken
  • Başaklar Gece Doğar
  • Sonuncu İz
  • Kanatları Yamalı Kuş
  • Güney Arısı
  • Ağız İçinde Dil Gibi - Acı Duman
  • Mahşer
  • Kırmızı Yel
  • Kan Köpüklü Meşe Seliyim
  • Fırat'ın Sırtındaki Kan
  • Son Yörük
  • Ay Bazen Mavidir
  • Acenta Mirza
  • Kan
  • Kıraleli
  • Ağız İçinde Dil Gibi
  • Acı Duman
  • Güneş Harfleri
  • Ses
  • Selam Ateşleri
  • Geniş Bir Nehrin Akışı: Yaşar Kemal
  • Bucaklar
  • Geloş Dağı Efsanesi
  • Ateş Yukarı Doğru Yanar
  • Bucaklar
  • Kanatları Yamalı Kuş
  • Sarı Sessizlik

Osman Şahin Alıntıları - Sözleri

  • "Ağlıyor olmam, içimin zayıf oluşundan değildi, işkence yapanları hâlâ insan soyundan sandığım içindi." (Kolları Bağlı Doğan)
  • Sümer ve Asur dönemlerinden kalma, merdivenle döne döne çıkılan, yapıldığı yıllarda yüzlerce metre yükseklikte olduğu sanılan, Tarih kitaplarında adı zigguratta olarak geçen dev tapınak bunlardan biridir. O zamanlar tapınağı yöneten rahipler, Zigurrat'ın en tepesindeki odada tanrının oturduğu inancını yayarlardı; ama kimseyi tepedeki odaya çıkarmazlardı. (Son Yörük)
  • Nerede olursanız olun söyleyecek bir sözünüz olsun, söz haysiyettir. !!! (Mahşer)
  • Hiçbir baskı, hiçbir duvar, zindan, kelepçe, zincir tomarları düşüncenin önüne geçemez. Okudukça, yüzümüze, ruhumuza kan gelen Nâzım Hikmet, aşağıdaki dizeleriyle en güzel örneğini vermiştir bunun: "Ben bir ceviz ağacıyım, Gülhane Parkı'nda / Ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında..." Yani "Ne yaparsanız yapın, ben ülkemin rüzgârıyım, bulutuyum, havasıyım, asla önüme geçmezsiniz" demek istiyor büyük şairimiz. (Kan Köpüklü Meşe Seliyim)
  • Ana kucağı cenettir... (Eşkıya Kuza)
  • Tükendim. Taş olsam erirdim, toprak oldum dayanmaya çalışıyorum. (Mor Cepken)
  • Çocuk doğuranın değil, onu besleyip büyütenindir. (Kanatları Yamalı Kuş)
  • “Barış düğümünü öyle sıkı, üst üste atalım ki, düğüm içine kimse parmağını sokamasın.” (Sonuncu İz)
  • "Koskoca bir yalnızlığın harmanıydı üstünde üğünen. Öylesine bir yalnızlık ki, o anda canını ayakta tutan kini dahi yoldaş çıkamadı kendine." (Kırmızı Yel - Acenta Mirza)
  • Kaynayan kazan kapak tutmazdı. (Ağız İçinde Dil Gibi)
  • Ne yaparsam yaparım; rakı da içerim , şarap da...Herkes kendi yediği haltının bokunu kendi altına dö­ker!.. (Başaklar Gece Doğar)
  • Şeyh, Livaze'yi meydanda oynarken görmüş beğenmiş. (..) "Onunla Allah emri olmak, onu beşinci karım yapmak isterim," demiş. Şeyhin yaşı altmış üç, Livaze'nin yaşı ise on beşti. Şeyh, Katuna'dan gittikten sonra, atlı adamlarını köye göndermiş, kızı babasından istetmiş. “Dördüncü karım hamiledir. Doğumuna iki ay vardır. İki ay da doğumdan sonrası vardır, etti dört ay. Dört ayda avradıma yaklaşmam günahtır. Gözüm dışarda kalmasın diye kızınız Livaze'yi karılığa almak isterim," demiş. (Köprü Kitaplar 5 - Katuna'da Dokuz Ay)
  • "Yenilmeleri kesin olan anılarım, şimdiki zamanla tutuştuğu kavgayı bir kez daha yitirdi. Ve sahibim olan şimdiki zaman, dünü bir kez daha yenerek çekip aldı beni onun elinden." (Ay Bazen Mavidir)
  • ... zulmedilen, insan kanı dökülen yerin suyu, havası bize acı geliyor. (Kan)
  • Söyleniyor, yazgısına kızıyor İdris: "Allah kahretsin. Her yer buradan daha iyi" (Ölüm Oyunları)
  • Yaşlılar Heyeti, sorguya çekecekleri erkekle kadını, eşit görmedikleri için onları karşılarına almaz, yan yana oturtmazdı. Erkek, dört adım önde, minder üstüne diz çökmüş olurdu. Kadın dört adım geride, hasırın üstüne oturur, yalnızca gözlerini açıkta bırakırdı. Soruları ortadaki kına sakallı sorardı. Kına sakallı sorgularken kadın ağzını asla açamaz, konuşamazdı. Konuşması yasaktı. Kına sakallılara göre, kadın günah sebebiydi. Havva Ana "elma şeytanı" ydı. Kadının sesi, gülüşü, şeytan yüklüydü. Kadın ağlarsa, erkeği günaha sokardı. Kadın mezarlığın yanından geçse, erkek isletler mezarlarından fırlar çıkarlardı. Kadının konuşması yasaktı. Konuşma yerine avuç içi büyüklüğünde yuvarlak bir dere taşı konulmuştu kadının elinin altına. Soru sorulunca kadın taşı eline alır, yanıt yerine "küt küt" vururdu yere. Kadının ne kadar şikayeti varsa taşı da o kadar yere vururdu. Taşın çıkardığı küt küt sesleri, konuşma yerine geçerdi. (Eşkıya Kuza)
  • "Ulan size teslim olmaktansa, kafama bir kurşun sıkarım daha iyi. Mezarı insan kazar ama içine kimin gireceği belli olmaz." (Ölüm Oyunları)
  • "Eğer biz namuslu kişilersek ve eğer Orhan Kemal'in sanatına şimdiye kadar bir ilgi duymamışsak, ödevimizi yapmamışız demektir. Yaşamının şunca yılını hapiste geçirmiş bu sessiz, patırtısız yazara toplumun bugüne kadar dayanak olmayışı, ancak toplumun kusuru olarak ortaya çıkar. Oysa yazar yalnız inancının adamı olmaktan öteye gitmeyi, çağımızın insanı olmayı çoktan, hattâ bizler uykudayken deneylerimizin ne denli kısır, renksiz olduğunu bilmek zorundayız. Bir ülkede insanları birbirine Orhan Kemal gibi yazarların varlığı yaklaştırır. Bütün bu göz çıkaran gerçeklere rağmen biz vurdum duymazlık rekorunu dünya çapında kırdık. Halkı tanıdı diye yadsımak, halkı sevdi diye, sevdirdi diye içeri tıktık onu. Biri çıkar da, "ben yoktum o işte, bana ne" derse, kendisine söylenecek iki laf vardır: "Bütün bu sanatçıları yalnız yargıçlar mahkûm etmez. Susanların hepsi de işin vebali altındadır. (Ateş Yukarı Doğru Yanar)
  • Bol biberli, sarım­saklı, sirkeli birer işkembe çorbası içtiler. (Başaklar Gece Doğar)
  • "Yirmi yıldan beri bu yolda gider gelirim, hiç böyle uğurlama görmedim. Allah aşkına, sizler bu insanlara ne yaptınız da, böylesine içten uğurladılar sizi?" "Basit," dedik. "Onları çok sevdik. Işık olmaya çalıştık onlara, ışık..." (Köprü Kitaplar 5 - Katuna'da Dokuz Ay)

Yorum Yaz