diorex
life

Fransız Üçlemesi - Karl Marx Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Fransız Üçlemesi kimin eseri? Fransız Üçlemesi kitabının yazarı kimdir? Fransız Üçlemesi konusu ve anafikri nedir? Fransız Üçlemesi kitabı ne anlatıyor? Fransız Üçlemesi kitabının yazarı Karl Marx kimdir? İşte Fransız Üçlemesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 03.03.2022 04:00
Fransız Üçlemesi - Karl Marx Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Karl Marx

Çevirmen: Erkin Özalp

Yayın Evi: Yordam Kitap - Klasik Marksist Kuram Dizisi

İSBN: 9786051721705

Sayfa Sayısı: 495

Fransız Üçlemesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Marx'ın Fransa'daki sınıf mücadelelerine ilişkin üç kitabı, Fransız Üçlemesi başlığıyla tek kitapta toplandı; ciltli-sert kapak olarak…

Fransız Üçlemesi, Karl Marx'ın Fransa'daki sınıf mücadeleleriyle ilgili üç temel eserini bir araya getiriyor: Şubat 1848 Devrimi sonrasında yaşanan gelişmelerin çözümlendiği Fransa'da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850 ile Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i ve 1871 Paris Komünü deneyiminin çözümlendiği Fransa'da İç Savaş. Ayrıca, Fransa'da İç Savaş'ın birinci ve ikinci taslakları da kitapta yer alıyor.

Fransa'daki 1848 Şubat Devriminde, işçi sınıfı, siyaset sahnesine ilk kez ayrı bir sınıf olarak çıkmış, cumhuriyetin ilan edilmesini sağlamış ve bu cumhuriyetin "sosyal" bir cumhuriyet olması için mücadele etmişti. Egemen sınıfların karşılığı, işçi sınıfını erken bir ayaklanmaya zorlayarak, aynı yılın Haziran ayında bir katliam gerçekleştirmek oldu. "Burjuva cumhuriyeti"nin gerçekte "burjuva diktatörlüğü"nden başka bir şey olamayacağı görüldü. Fransa'da Sınıf Mücadeleleri'nde, işçi sınıfının kapitalist düzen ve onun siyasal kurumları hakkındaki yanılsamalarını çözümlenirken, yenilgilerden çıkarılması gereken dersler tarif ediliyor. Engels'in 1895 tarihli kapsamlı Giriş yazısına ise, Almanya'daki sosyal demokrat parti yöneticilerinin o dönemdeki dayatmaları nedeniyle istemeden çıkardığı pasajları da içeren eksiksiz hâliyle yer veriliyor.

1848 yılının Aralık ayında halkın büyük çoğunluğunun oylarıyla cumhurbaşkanlığına seçilen Louis Bonaparte, Aralık 1851'de bir hükümet darbesi gerçekleştirerek Fransa'daki İkinci Cumhuriyet dönemine son verdi. 18 Brumaire'de, sıradan ve gülünç bir maceracının kahraman rolünü oynamasını mümkün kılan koşullar çözümlenirken, burjuva cumhuriyetçilerinin ve küçük burjuva cumhuriyetçilerinin politikalarının, Louis Bonaparte'ın Aralık 1852'de kendisini imparator ilan edebilmesine nasıl yol açtığı da ortaya koyuluyor.

Louis Bonaparte 1870 yılında Prusya'ya açtığı savaşta esir düşmüş, ülkede cumhuriyet ilan edilmiş, burjuva siyasetçileri tarafından bir "ulusal savunma" hükümeti kurulmuş ve Paris, Prusyalılar tarafından kuşatma altına alınmıştı. Hızla bir "ihanet" hükümetine dönüşen ve başkentin Prusya'ya teslim edilmesi için çaba harcayan iktidara direnen halk, 18 Mart 1871'de Paris'in yönetimini kendi eline aldı. Fransa'da İç Savaş'ta, tarihteki ilk işçi sınıfı iktidarını, yani Paris Komünü'nü ortaya çıkaran koşullar, Komün'ün siyasal ve toplumsal önlemleri ve yıkılmasının nedenleri çözümleniyor.

Fransa'da İç Savaş'ın taslakları ise, eserin ortaya çıkış süreci hakkında bilgilendirici olmanın yanı sıra, Marx'ın nihai metinde özetleyerek aktardığı bazı sonuçlarla ilgili daha geniş kapsamlı değerlendirmelerini içeriyor.

Erkin Özalp'in Almancadan yaptığı özenli çeviriyle…

(Tanıtım Bülteninden)

Fransız Üçlemesi Alıntıları - Sözleri

  • Gerçekten de, burjuvazi, muhafazakârlıklarını korudukları sürece kitlelerin ahmaklığından, devrimcileştikleri anda da kavrayışlarından korkmak zorundadırlar.
  • Ama Fransız burjuvazisinin maddi çıkarı, tam da bu geniş ve çok kollu devlet mekanizmasının korunmasına en sıkı şekilde bağlıdır. Kendi fazla nüfusunu buraya yerleştirir ve kâr, faiz, kira ve serbest meslek ücreti biçimlerinde cebe indiremediklerini devlet maaşları biçiminde tamamlar.
  • Aptal, cahil ve bayağı kitle, burjuva kitlesinin kendisinden başka bir şey değildi.
  • Proletarya, kendi mezarlarını burjuva cumhuriyetinin doğum yerleri hâline getirdiği anda, burjuva cumhuriyetini, amacının sermayenin egemenliğini ve emeğin köleliğini ölümsüzleştirmek olduğunu açıkça ilan eden bir devlet olarak, saf biçimiyle ortaya çıkmak zorunda bıraktı.
  • Devletin başvurabileceği diğer yol, borçlardan kurtulmaya çalışmak ve en zengin sınıfların sırtına olağanüstü vergiler yükleyerek bütçeyi hemen, ama geçici bir süreliğine denkleştirmektir. Düzen Partisi, ulusal serveti borsa sömürüsünden kurtarmak için, anavatanın sunağında kendi servetini mi kurban edecekti? Pas si bête! (O kadar aptal değil)
  • Fransız burjuvazisinin 1789’dan beri gerçekleştirdiği çok sayıdaki devrimin hiçbiri düzene yönelik bir kalkışma değildi, çünkü egemenliğin ve köleliğin siyasi biçimi ne kadar sık değişmiş olursa olsun, bu devrimler, sınıf egemenliğinin, işçilerin köleliğinin, burjuva düzeninin sürmesini sağladı. Haziran, bu düzeni hedef aldı. Haziran’ın vay hâline.
  • Devletin ve devlet organlarının (bugüne kadarki tüm devletlerde kaçınılmaz olarak gerçekleştiği üzere) toplumun hizmetleri olmaktan çıkıp toplumun efendilerine dönüşmeleri eğilimine karşı, Komün, iki şaşmaz araca başvurdu. Birincisi, idari, adli, eğitimsel vb. tüm pozisyonları, ilgili herkesin oy hakkına sahip olduğu seçimlerle doldurdu; aynı ilgililerin seçilenleri her zaman geri çağırabilme hakkı da bulunuyordu. İkincisi, yüksek dereceli olsun düşük dereceli olsun tüm hizmetler karşılığında sadece diğer işçilerin aldığı ücreti ödedi. Ödediği en yüksek maaş 6000 franktı.
  • Temmuz Monarşisi mali sıkıntıları nedeniyle başından itibaren yüksek burjuvaziye bağımlıydı ve yüksek burjuvaziye bağımlılık, giderek artan mali sıkıntıların bitmez tükenmez kaynağı olmuştu. Bütçe dengesini, yani devletin giderleri ile gelirleri arasındaki dengeyi sağlamadan, devlet yönetimini ulusal üretimin çıkarlarına bağımlı kılmak olanaksızdır. Ve devlet harcamalarını sınırlandırmadan, yani, her biri egemen sistemin dayanaklarını oluşturan çıkarlara zarar vermeden ve vergi dağılımını yeniden düzenlemeden, vergi yükünün önemli bir bölümünü doğrudan doğruya yüksek burjuvazinin omuzlarına yüklemeden, bu denge nasıl kurulabilir?
  • Farklı mülkiyet biçimlerinin, toplumsal var oluş koşullarının üzerinde, farklı ve özel olarak biçimlendirilmiş duyarlılıkların, yanılsamaların, düşünme tarzlarının ve yaşam görüşlerinin bütün bir üstyapısı yükselir. Sınıfın bütünü, bunları, kendi maddi temellerine ve bunlara karşılık gelen toplumsal ilişkilere dayanarak yaratır ve biçimlendirir. Bunları gelenek ve eğitimle edinen bir birey, eylemlerinin gerçek belirleyici nedenlerini ve çıkış noktasını oluşturduklarını düşünebilir. Orleans’cı ve Meşruiyetçi hiziplerin her biri, kendisine ve diğerine onları birbirinden ayıran şeyin iki ayrı hanedana bağlılıkları olduğu masalını anlatmaya çalıştığında gerçeklik, daha sonra, iki hanedanın birleşmesini asıl yasaklayan şeyin çıkar farklılaşmaları olduğunu kanıtlıyordu. Ve özel yaşamda, bir insanın kendisi hakkında düşünüp söyledikleriyle gerçekte ne olduğu ve ne yaptığı birbirlerinden nasıl ayırt ediliyorsa, tarihsel mücadelelerde de, partilerin sözlerini ve hayallerini gerçek yapılarından ve gerçek çıkarlarından, düşüncelerini gerçekliklerinden daha fazla ayırt etmek zorunludur.
  • Proletarya devrimi, 18 Mart’tan Versailles birliklerinin Paris’e girdiği güne kadar, “yüksek sınıflar”ın devrimlerinde ve daha çok da karşı-devrimlerinde sayısız örnekleri bulunan şiddet eylemlerinden o denli uzak kaldı ki, düşmanları, General Lecomte ile General Clement Thomas’nın öldürülmesi ve Vendome Meydanı’ndaki çarpışma dışında, öfkelerinin nedeni olarak sunabilecekleri hiçbir şey bulmadı. Montmartre’a yönelik gece baskınında rol oynayan Bonapartist subaylardan biri olan General Lecomte, düzenli ordunun 81. alayına dört kez Place Pigalle’deki silahsız kalabalığa ateş açma emri vermişti; askerler bu emirlere itaat etmediğinde öfkeyle onları azarlamıştı. Generalin adamları, kadınları ve çocukları vurmak yerine onu vurmuştu.
  • Emek bir kez kurtulduğunda, her insan bir işçi olur ve üretken çalışma sınıfsal bir özellik olmaktan çıkar.
  • Aptal, cahil ve bayağı kitle, burjuva kitlesinin kendisinden başka bir şey değildi.
  • Gerçekten de, burjuvazi, muhafazakârlıklarını korudukları sürece kitlelerin ahmaklığından, devrimcileştikleri anda da kavrayışlarından korkmak zorundadırlar.
  • Gerçekten de, burjuvazi, muhafazakârlıklarını korudukları sürece kitlelerin ahmaklığından, devrimcileştikleri anda da kavrayışlarından korkmak zorundadırlar.
  • Burjuvazi, bugüne kadar kuşanmış olduğu ve her an her şeye gücü yeterliğine kaynaklık eden genel oy hakkını reddederek, şunu açıkça ifade ediyor: “Diktatörlüğümüz bugüne kadar varlığını halkın iradesi sayesinde korudu.

Fransız Üçlemesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

“Bugüne kadarki tüm toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir.”: Karl Marx’ın Londra’da sürgün yıllarında yazmaya başladığı Fransız Üçlemesi, “Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850”, “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” ve “Fransa’da İç Savaş” olmak üzere üç kitaptan oluşuyor. İncelemem bu üç kitabı kapsıyor ve her birinde önemli gördüğüm noktalara değinmeden geçemedim, dolayısıyla uzun bir inceleme oldu. Fransa’da 1789’da feodalizmi yıkan Fransız Devrimi’nden sonra da devam eden sınıflar arasındaki mücadeleler 1830 Temmuz Monarşisi, bu monarşinin neden olduğu yoksullukla durumu iyice kötüleşen işçi sınıfının 1834’te Lyonn’da ayaklanması ve 1848 Şubat Devrimi, 1848 Haziran Yenilgisi, Luois Bonaparte’in 1950’deki zaferi ve 1871 Paris Komün’ü olarak adlandırılan siyasal olaylara neden olmuştur. Fransa’daki sınıf mücadeleleri, Avrupa’yı da etkileyerek monarşilere karşı özgürlük, eşitlik elde etmek için devrimci eylemleri geliştirmiştir. Karl Marx’ın 1848’te yazdığı Komünist Manifesto’nun açılış cümlesindeki komünizm hayaleti Avrupa’da dolaşmaya, teori pratiğe dökülmeye başlamıştır. Karl Marx, işçi hareketlerinin tarihsel gelişimi açısından büyük önem taşıyan 1848-1871 yılları arasında Fransa’da sınıf savaşlarının sonucunda ortaya çıkan siyasi oluşumları diyalektik ve tarihsel materyalizmin ışığı altında inceleme fırsatı bulmuştur. Marx’ın, Komünist Manifesto’daki tezlerini yaşanan somut olaylarla analiz ederek çözümlemelerinin bulunduğu makalelerinden oluşan bu kitabını okumak çok heyecan verici ve bilgilendiriciydi. Fransa’da sınıf mücadelelerinin anlatıldığı ilk kitap: Proletarya, özgürlük, eşitlik, kardeşlik söylemleriyle burjuvaziyle gerçekleştirdikleri 1848 Şubat Devrimi sonrasında çoğunluğunu burjuva temsilcilerinin oluşturduğu Geçici Hükümette yalnızca iki temsilci ile temsil edilme hakkı bulabildi. Şubat cumhuriyeti, mali aristokrasinin yanı sıra tüm mülk sahiplerinin siyasi iktidara girmesini sağlayarak burjuvazinin egemenliğini sağladı. İşçi sınıfı kurulan burjuva cumhuriyeti içinde haklarına sahip olmayı umdu: çalışarak geçinebilme olanağına, çalışma hakkına sahip olma, emeğin örgütlenmesi, bir çalışma bakanlığına sahip olmak. Buna karşılık: “Ele geçirdiği şey, kendi devrimci kurtuluşu için mücadele edeceği alandı; hiçbir şekilde, bu kurtuluşun kendisi değil.” (s. 47) Oysa proletarya, Geçici Hükümete ve Fransa’ya cumhuriyeti zorla kabul ettirerek burjuvaziye meydan okumuştu. Marx’a göre işçilerin burjuvazinin içinde taleplerinin gerçekleşerek kendilerini kurtarması mümkün değildi. Geçici Hükümet, tahtı deviren aralarında karşıtlıklar bulunan sınıfların uzlaşmasından oluşuyordu, üyelerinin çoğu yüksek burjuvazi sınıfındandı. Mevcut bütçe açıklarını kapatmadan tüm sınıfları gözeten bir yönetimi gerçekleştirmek zordu yani burjuvazinin gelirini oluşturan devlet harcamalarını kısması, adaletli bir vergilendirme yaparak burjuvaziye daha fazla vergi yükümlülüğü getirmesi gerekiyordu. “Devletin başvurabileceği diğer yol, borçlardan kurtulmaya çalışmak ve en zengin sınıfların sırtına olağanüstü vergiler yükleyerek bütçeyi hemen, ama geçici bir süreliğine denkleştirmektir. Düzen Partisi, ulusal serveti borsa sömürüsünden kurtarmak için, anavatanın sunağında kendi servetini mi kurban edecekti? Pas si bête! (O kadar aptal değil)” (s. 109) “Burjuvazinin çıkarı ile proletaryanın çıkarı kardeş gibi olmaktan çıktığı anda, kardeşlik de sona ermişti.” (s. 61) Kredi sistemine yani bankalara, mali aristokrasiye yaslanarak varlığını koruyan Geçici Hükümet için proletaryaya verilmiş sözler parçalanması gerekli prangalara dönüştü. Marx işçilerin burjuvaya hizmet eden burjuva cumhuriyeti içinde kendilerini kurtarmalarının neden olanaklı olmadığını ve olamayacağını Geçici Hükümetin uygulamalarını derinlemesine yorumlayarak bize açıklıyor. 1848 Haziran olaylarını Geçici hükümetin 21 Haziran’da Ulusal atölyelerde çalışan tüm evli olmayan işçilerin atölyelerden zorla çıkarılmalarını ya da askere alınmalarını emreden bir kararname yayınlaması tetikler. İşçiler ya açlıktan ölecekler ya da saldırıya geçmek zorundaydılar ve işçiler 22 Haziran’da ayaklanır, iki sınıf arasındaki muharebe gerçekleşir. Önderleri ortak planları bulunmayan çoğu silahsız işçiler beş gün boyunca orduya, ulusal ve gezici muhafızlara direnirler. Burjuvazi yaşadığı ölüm korkusunun bedelini büyük bir vahşet ve 3000’den fazla tutukluyu katlederek ödetir. Burjuvazinin kendi arasındaki hesaplaşmalarda bu kadar şiddete başvurduğu görülmemiştir der Engels. Şanlı Haziran Ayaklanmasının işçi sınıfının eşitlik, özgürlük mücadelesinde bir miladın başlangıcı olduğunu Karl Marx haykırarak söylediği: “Devrim öldü! Yaşasın Devrim!” sözleriyle vurgular. Fransız burjuvazisinin 1789’dan beri gerçekleştirdiği devrimlerin hiçbiri düzene yönelik değildi. Çünkü egemenliğin ve köleliğin el değiştiriş biçimleriydi. Oysa Haziran, burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkarak emeğin özgürleşmesi savaşıydı. Ezilen sınıfın, bir azınlığın değil, çoğunluğun çıkarı için mücadelesiydi. Haziran’da burjuvazi cumhuriyetinin amacının sermayenin emeğin köleleştirmesinin ölümsüz olduğunu, işçiler en küçük hak taleplerinin bile bir ütopya ve ütopyalarını gerçekleştirme düşüncesinin bile burjuvazi tarafından bir suç olarak kabul edileceğini gördü. Bu taleplerin yerini devrimci mücadelenin cesur sloganı alır: “Burjuvazinin devrilmesi! İşçi sınıfı diktatörlüğü!” (Marx, sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne varacağını saptamış; bu diktatörlüğün bütün sınıfların ortadan kalkacağı sınıfsız bir topluma geçiş sürecini başlatacağını öngörmüştü.) Haziran günlerinde burjuva cumhuriyetçileriyle ittifak kuran ve işçi sınıfına karşı savaşan küçük burjuvazi, proletaryanın etkisiz hale getirilmesinden sonra sahte ittifak burjuva cumhuriyetçileri tarafından bozulur. Küçük burjuvalar borçlarını ödeyemeyerek iflas ederler. Küçük burjuvazi büyük burjuvaziye feda edilir. Karl Marx 10 Aralık 1848 seçimlerini köylülerin darbesi olarak niteler. Çünkü Şubat devriminin masraflarını kendilerine getirilen ek vergilerle ödeten hükümete tepkilerini Louis Bonaparte’ı cumhurbaşkanı olarak seçerek gösterirler. İkinci kitap olan Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, Marx yakın arkadaşı Weydemeyer’in çıkaracağı siyasal bir dergide yayınlanmak üzere Louis Bonaparte’ın darbesinin tarihini göndermesini istemesi üzere 1852’de kaleme aldığı makalelerinden oluşuyor. 1885 tarihli üçüncü baskının önsözünde Engels bu çalışmanın değerinden hiçbir şey yitirmediği günün canlı tarihi hakkındaki olağanüstü kavrayış, olayların gerçekleştikleri anda açık şekilde anlaşılmasının benzersiz oluşuyla dahice bir çalışma olarak nitelendiriyor. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde yaşanan olayları yorumlayan birçok yazar bu çalışmadan hâlâ faydalanarak dersler çıkarıyor olması çalışmanın güncelliğini koruduğunu gösteriyor. Kitabın ismi 18 Brumaire’de darbe yapan Louis Bonaparte’ın amcası I. Napolyon’a göndermeden dolayı “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” dir. Brumaire (Brümer) Fransız devrim takvimindeki ikinci ayın ismi. Bonaparte da tıpkı amcası gibi 1851’de darbe yaparak iktidarı ele geçirir. Kitap, Marx’ın “Hegel bir yerlerde dünya tarihindeki tüm büyük olguların ve kişilerin bir anlamda iki kez ortaya çıktığını söyler. Şunu eklemeyi unutmuş: birinde trajedi diğerinde komedi olarak.” Napolyon ve köylülerin oylarıyla seçilen yeğen III. Napolyon’u ima eden sözleriyle başlıyor. Burjuva cumhuriyetçilerinin 10 Aralık 1851’de son bulan egemenlikleri süresince yaptıkları cumhuriyetçi bir anayasanın hazırlanması ve Paris’teki sıkıyönetimdir. Anayasada, kişi özgürlüğü, basın, konuşma, örgütlenme, toplanma, eğitim ve din özgürlüğü vb. temel haklar yasallaştırdı. Oy kullanma hakkı genişletildi. (Ancak ikinci seçimde kendi aleyhlerine olması üzerine genel oy hakkını kaldırdı.) Bu temel özgürlükler ilân edildi ancak kullanımı “kamu güvenliği” ile çelişmedikleri sürece. Örn. örgütlenme, toplanma gibi özgürleri kullanabilmesi için kamu güvenliği gözetilerek çıkarılan yasalarla sınırlanmadıkça sınırsızdı(!) Düzen partisi burjuvazinin güvenliği için gerekli düzenlemeleri kenar notlarıyla belirledi. Ulusal meclisin cumhurbaşkanını görevden alabilme yetkisi dahil olmak üzere tüm bunlar burjuvazinin güvenliği için yapılmıştı. Bonaparte ile ulusal meclis arasındaki mücadele 2 Aralık 1851’de Bonaparte’ın darbesiyle son buldu. Kralcı burjuva tarafından kenara itilen cumhuriyetçiler geçmişte halka karşı vahşi bir fiziksel güç kullandılarsa kralcılara karşı yasa koyma haklarını savunmaları söz konusu olduğunda korkakça, süklüm püklüm bir şekilde geri çekildiler. Bonaparte’ın imparatorluk komedisi, amcasının 1. İmparatorluk zamanında kaybettiği toprakların geri almak üzere Prusya ile girdiği savaş sonrası tutsak edilmesiyle biter. Üçlemenin son kitabı olan Fransa’da İç Savaş Karl Marx’ın Uluslararası İşçi Birliği Genel Konsey’inin Bildirileri olarak Nisan-Mayıs 1871’de kaleme aldığı Fransa-Prusya Savaşı ve Paris Komünü ile ilgili metinlerden oluşuyor. Engels’in 1848 ve 1871 yılları arasında kalan zaman dilimini değerlendirdiği giriş yazısı, sonraki sayfalarda Marx’ın en ince ayrıntısına kadar çözümlediği birçok olayın genel bir özeti şeklinde. Engels’in Paris Komünü ile ilgili olarak yaptığı değerlendirmelerden biri şudur: çoğunluğu Blankistlerden ve azınlığı Proudhoculardan oluşan komünün çok sayıda doğruya imza attığını ancak her ikisinin de kendi öğretilerinin tam tersini yapmalarını tarihin ironisi olarak değerlendiriyor. Proudhon işçilerin birleşmesinin büyük sanayi ve işletmeler dışında uygun olmadığı görüşüne sahip. Komüne baktığımızda büyük sanayiyi ve hatta tüm imalathaneleri kooperatif ve birlikler şeklinde örgütledi. Blankistlere göre, az sayıda kararlı iyi örgütlenmiş adamın devlet iktidarını ele geçirmesi değil, halkın çoğunluğunu devrime çekip liderlik yapan küçük grubun çevresinde toplaması için bütün iktidarın, en katı, en diktacı şekilde yeni hükümetin elinde toplanması gerekiyordu. Yine komüne baktığımızda komün tüm Fransız komünlerinin Paris’le oluşturacakları özgür bir federasyona ulaşan kendisi tarafından oluşturulacak ulusal örgütlenmeye çağırdı. Komün bu anlamda iki öğretinin mezarıydı. Metinlerden daha fazla sayfa sayısına sahip olan taslaklar kısmında Marx metinlerde değindiği kişiler topluluklar, siyasal yapılar, uygulamalar, görüşler gibi unsurların her birini (Triers, Paris Komünü, Köylülük vb.) başlıklar altında açıklıyor. Bu bölümde daha ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz. Fransa-Prusya Savaşı’nda Bonaparte’ın tutsak düşmesinin ardından 4 Eylül 1870’de Parisli işçiler tarafından cumhuriyet ilân edilir. Ancak hâlâ Paris düşman kuşatması altındadır. Thiers ve adamlarından oluşan makam avcıları belediye binasını ele geçirerek yönetimi ele alırlar. İşçiler savunma amaçlı olması kaydıyla buna izin verirler. Kurulan Ulusal Savunma Hükümeti kendi burjuva çıkarlarını koruma peşindeydi. Düşmandan çok devrimci Paris proletaryasından korktukları için en başından beri planları Fransa’nın teslim olmasıydı. Çünkü düşmana karşı silahlanarak direnen bir Paris’in kazanacağı zafer Fransız kapitalistlerine karşı kazanılacak bir zafer olacaktı. Kuşatma altındaki Paris açlık ve yoksulluğa daha fazla dayanamaz. Ulusal Hükümet Prusya ile teslimiyet anlaşması imzalayarak savaşı bitirir. Ulusal Hükümet tehdit oluşturduğu için işçilerin ellerinde bulunan topları teslim etmelerini ister. Paris’in buna direnerek ayaklanması iç savaşı başlatır. Ulusal Hükümet Versailles’e kaçar. Paris Komünü 26 Mart’ta seçilir, 28 Mart’ta ilân edilir. Komün simgesi olarak tüm devlet dairelerinde dalgalanan kızıl bayrak Komün’ün simgesi olur. Paris Komünü tarihte kurulan ilk işçi sınıfı devletidir. 72 gün gibi kısa sürede aldıkları kararlar ve uygulamalarıyla sınıfsal karakterini ortaya koyar. Paris işçi sınıfının yapması gereken şey; her zaman burjuva toplum düzeninin korunmasına yönelik, üretici sınıfın mülk edinen sınıfa bağımlı kılınarak sömürülmesini sağlayan bir güç olan devlet iktidarının yerine kendi işçi sınıfının iktidarını getirmekti. Kuşatmayla birlikte ordudan kurtulmuştu onun yerine halkın kendisi olan Ulusal Muhafız kondu. Komün farklı ilçelerden halk tarafından seçilmiş ve her zaman görevden alınabilecek meclis üyelerinden oluşturuldu. Yargıçlar, polis merkezi iktidarı aletleri olmak yerine komünün hizmetinde olacak ve diğer tüm memurlar gibi komün tarafından atanacak ve her zaman görevden alınabilir olacaktı. Tüm memurlar komün üyeleri gibi işçi ücreti karşılığında iş görecekti. Bütün kiliseler dağıtılarak ve din eğitimi tüm okullardan çıkarılarak ancak inançlı insanların bağışlarıyla geçinmek üzere özel yaşama dahil edildi. Bilim herkesin erişimine açık hale getirilerek, iktidar baskısından ve sınıf ön yargısından kurtarıldı. Belediye vergileri Komün tarafından belirlenip toplanacaktı. İktidara hizmet eden ordu, polis, ruhban sınıfının ve köle ruhlu yargıçlarıyla toplumsal mekanizmayı bir boa yılanı gibi sararak burjuva sınıfına hizmet eden iktidar mekanizması yok edildi. Yerine toplumun üzerinde duran bir kurum değil toplumun hizmetinde olan komün tarafından belirlenen komünal memurlar getirildi. Giyotin yakıldı, Napolyon’un 1809 savaşında ele geçirdiği toplarla yapılan şovenizmin simgesi olan Vendome Anıt’ı yıkıldı. Fabrikalar kooperatifleştirilerek birlikler olarak örgütlendirildi. Rehinci dükkânları kapatıldı. Tefecilik yasaklandı. Araştırmalarımda rastladığım bir ayrıntıyı da eklemek istiyorum: “Komün’ün öyle politika ve uygulamaları vardır ki, sonrasında sadece proletarya devrimcileri ve sosyalistlere değil burjuvaziye bile esin kaynağı olmuştur. Mesela, Komün’ün gaddarca bastırılmasından on yıl sonra ilan edilen Üçüncü Cumhuriyet, temellerini Komün’ün attığı parasız, zorunlu ve laik eğitim politikasını uygulamıştır. Keza Fransa’da hâlâ yürürlükte olan çocuk bakım sisteminin esin kaynağı da Komün’ün son günlerinde iki kadın Komünar tarafından önerilen bir kreş projesidir. O projedeki kimi detaylar, Komün’ün nasıl insancıl bir toplum tahayyülüne sahip olduğunun kanıtlarıdır adeta. Örneğin, kreşlerde çocuklara mümkün olduğunca neşeli ve genç kadınların bakması esas alınır. Bunların siyah ya da koyu renk elbiseler giymelerine izin verilmez. Diğer yandan onları da tek bir işle uzun süre uğraşmanın yaratacağı bıkkınlık ve yorgunluktan uzak tutmak için dönüşümlü bir çalışma düzeni uygulanır. Kreşlerde ve okullarda dinsel bütün semboller, haçlar, heykeller, ikonlar kaldırılıp atılır; yerlerine hayvan ve ağaç resimleriyle heykelleri konulur. Hatta küçük çocukların “en büyük illeti” olarak görülen sıkıntıyla baş etmelerini kolaylaştırmak için okullarda kuşlarla dolu kuşhaneler açılır.” Nisan ayında Versaille Hükümeti diğer burjuva devleti Prusya’nın desteğini alarak ve Ulusal Muhafızların ihmalkârlığı sonucunda 21 Mayıs’ta Paris’e zorla girmeyi başarır. 8 gün boyunca savaşıldı. Versaille Hükümeti’nin artan oranda vahşice katliamlar yaptı. Baskınlarla toplu halde yakıldılar, tutsak edilenlere yargılama yapılmadan kurşuna dizildi. Otuz binden fazla komüncü öldürüldü. Hepsini öldüremeyecekleri için kırk bin kadarı ise ya sürgüne gönderildi ya da zindanlara atıldı. İçlerinde son direnişçilerin bulunduğu 146 direnişçi Père-Lachaise mezarlığının doğusunda bulunan duvar önünde kurşuna dizilir. Bu duvar kurşuna dizilen komüncülerden birinin, ölmeden önce söylediği şu sözleri hâlâ haykırmaktadır. “71 gün özgür yaşadım, artık ölüm umurumda değil” Karl Marx 1844’de Komünist Manifesto’yu yazdıktan sonra Fransa’da yaşanan 1848 Şubat, 1848 Haziran ve 1870’de kurulan Paris Komünü deneyimlerini çözümler, nedenlerini çok yönlü olarak ortaya koyar, tezlerini geliştirir. Marx’a göre, bugüne kadar olan devrimlerde belirli bir sınıfın egemenliğini, bir başka sınıf alarak devlet iktidarını ele geçiriyor ve kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendiriyordu. Egemenliği ele geçiren sınıflar azınlıktı, çoğunluk devrime katıldığında bile azınlığın çıkarları korunuyordu. Çoğunluk olan proletarya kurtuluşunu kendisi gerçekleştirmeliydi. Paris Komünü o ana dek egemen sınıfların varlığını korumasına yönelik yapılandırılan devlet aygıtını yok ederek burjuva diktatörlüğününün tam tersi üretenlerin mülk edinen sınıfa karşı mücadelesinin sonucunda emeğin kurtuluşunu sağlayabilecek siyasal biçimi olan proletarya diktatörlüğünü kendi faal varlığını kurdu. Komün bir işçi hükümetiydi, enternasyonaldi. Yanılmazlık iddiasında bulunmadı. Tüm yapılanları halka açıkladı. Ancak, Komünün 18 Mart’ta hükümet güçlerinin Versailles’e gitmelerine izin vermesi, Fransız Ulusal Bankası’na el koymaması, vakti geldiğinde düşmanı etkisiz hale getirmemesi siyasi hata olarak görülüp eleştirildi. Marx, bu durumu komünün yüce gönüllüğü ve karşı devrimlerde görülmeyen onura sahip olması olarak değerlendirmiştir. “Düzen adamlarının başına hiçbir şeyin gelmemesi bir yana, yeniden toplanmalarına ve Paris’in göbeğinde birden fazla güçlü mevzi elde etmelerine bile izin verildi. Merkez Komitesinin bu hoşgörüsü, silahlı işçilerin bu yüce gönüllüğü, düzen partisinin alışkanlıklarıyla o denli şaşırtıcı bir çelişki içindeydi ki, söz konusu parti tarafından yanlış anlaşılarak, farkında olunan bir zayıflığın işareti olarak değerlendirildi. (s. 304) “Paris işçi devrimi, tarihsel girişiminin görkemli coşkusu içinde, proletaryayı, doğal üstlerinin devrimlerinde ve daha çok da karşı-devrimlerinde sayısız örnekleri bulunan suçlardan tümüyle uzak tutmayı bir onur meselesi saydı.” (s. 433) Fransız Üçlemesi, Marksizm hakkında bilgi edinmek isteyenler için Komünist Manifesto’dan sonra okunması gereken değerli bir eser. Marx’ın güncel gelişmeler üzerinden yaptığı değerlendirmeleri, sürüp giden sınıf mücadelelerinin anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Sınıflar, sınıf mücadeleleri var oldukça güncelliğini koruyacak olan bu eser Marksizm okumalarında Komünist Manifesto’dan sonra okunması gereken yol gösterici temel bir kaynak. Bu önemli eseri bana hediye eden dostum yoldaşa selam olsun. Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. “Komün, işte budur: toplumsal kurtuluşun, yani, emeğin, işçiler tarafından yaratılan ya da doğanın armağanları olan emek araçları üzerinde tekel kuranların gaspçılığından (köleciliğinden) kurtarılmasının siyasal biçimi.” (s.397) Paris Komünü-Halkın Çığlığı https://www.youtube.com/watch?v=2o2BkFu3iY0&ab_channel=ulupin1 (mısra)

Kitabın Yazarı Karl Marx Kimdir?

19. yüzyılda yaşamış filozof, politik ekonomist ve devrimci. Komünizmin kuramsal kurucusudur. Birçok politik ve sosyal konuda fikri olmakla beraber, en çok Komünist Manifesto'nun (1848) giriş cümlesinde özetlediği tarih analiziyle tanınır: "Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir." Marx, bütün sınıflı toplumlarda olduğu gibi kapitalizmin de kendini yok etmeye yol açacak içsel dinamikler barındırdığına inanırdı; onun düşüncesine göre, nasıl ki kapitalizm eskimiş feodalizmin yerini aldıysa, sınıfsız bir toplum olan komünizm de "devletin proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olmadığı" siyasal geçiş sürecinden sonra onun yerini alacaktır.

Marx, sosyoekonomik değişimlere belirli bir tarihsel zorunluluk perspektifinden bakardı; ona göre kapitalizm, yapısal durumunun dinamiği ve çatışması sonucu yerini komünizme kesin olarak bırakacaktır:

"Modern sanayinin gelişmesi, burjuvazinin ayaklarının altından bizzat ürünleri ona dayanarak ürettiği ve mülk edindiği temeli çeker alır. Şu halde, burjuvazinin ürettiği, her şeyden önce, kendi mezar kazıcılarıdır. Kendisinin devrilmesi ve proletaryanın zaferi aynı ölçüde kaçınılmazdır."

(Komünist Manifesto)

Marx, bu değişimin organize bir devrimci hareketle geleceğini düşünür; bu değişim, ancak uluslararası işçi sınıfının birleşik hareketiyle meydana gelecektir: "Bize göre komünizm, ne yaratılması gereken bir durum, ne de gerçeğin ona uydurulmak zorunda olacağı bir ülküdür. Biz, bugünkü duruma son verecek gerçek harekete komünizm diyoruz. Bu hareketin koşulları, şu anda varolan öncüllerden doğarlar." (- Alman İdeolojisi)

Marx yaşadığı dönemde dünya çapında ünlü bir isim sayılmasa da, ölümünden kısa bir süre sonra düşünceleri dünya işçi hareketine yön vermiştir. Marksist Bolşeviklerin Rusya'da Ekim Devrimi'ni gerçekleştirmesi bunun en büyük örneğidir. 20. yüzyılda dünyada Marksist düşünce hemen hemen bütün ülkelerde taraftar bulmuştur. Marksizm, akademik ve politik çevrelerde en çok tartışılmış konulardandır.

Karl Marx Kitapları - Eserleri

  • Das Kapital
  • Zincirlerimizden Başka Kaybedecek Neyimiz Var?
  • Kapital Manga Cilt: 1
  • 1844 El Yazmaları
  • Yahudi Sorunu Üzerine
  • Kapital Manga Cilt: 2

  • Ücretli Emek ve Sermaye - Ücret, Fiyat ve Kâr
  • Kapital 2. Cilt
  • Kapital 3. Cilt
  • Ücret Fiyat ve Kar
  • İntihar Üzerine
  • Felsefenin Sefaleti
  • Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i

  • Yabancılaşma
  • Fransa'da Sınıf Mücadeleleri 1848- 1850
  • Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı
  • Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi
  • Fransa'da İç Savaş
  • Demokritos ile Epikuros'un Doğa Felsefeleri
  • Formen

  • Manifesto
  • Artı- Değer Teorileri
  • Grundrisse - Ekonomi Politiğin Eleştirisi İçin Ön Çalışma
  • Türkiye Üzerine
  • Halkın Afyonu
  • Kapitalizm Öncesi Üretim Modelleri
  • Fransız Üçlemesi

  • Jenny'ye Adanmış Şiir Albümlerinden
  • Basın Özgürlüğü Üzerine
  • 18. Yüzyılda Gizli Diplomasi
  • Amerikan İç Savaşı
  • İktisat Üzerine
  • Matematiksel Elyazmaları
  • Gazete Yazıları

  • Hayalet
  • Artı-Değer Teorileri İkinci Kitap
  • Seçme Yazışmalar 2
  • Ekonomi Yazıları
  • Seçme Sosyoloji Yazıları
  • 1855 Kars Kuşatmasının Öyküsü
  • Felsefe Yazıları

  • Politik ve Askeri Savaş Sanatı 2
  • Genç Düşünceler (1838-1845)
  • Balladlar, Şarkılar, Ağıtlar, Şiirler & Hegel Üzerine Epigramlar
  • Grundrisse 2
  • Etnoloji Defterleri

Karl Marx Alıntıları - Sözleri

  • "Çalışmayan zenginlik ile yaşamak için çalışan yoksulluk arasındaki uzlaşmaz karşıtlık, ayrıca bilgi karşıtlığına da neden olur. Bilgi ve emek ayrışır. Bilgi, emeğin karşısına sermaye olarak çıkar. (Artı- Değer Teorileri)
  • Temmuz Monarşisi mali sıkıntıları nedeniyle başından itibaren yüksek burjuvaziye bağımlıydı ve yüksek burjuvaziye bağımlılık, giderek artan mali sıkıntıların bitmez tükenmez kaynağı olmuştu. Bütçe dengesini, yani devletin giderleri ile gelirleri arasındaki dengeyi sağlamadan, devlet yönetimini ulusal üretimin çıkarlarına bağımlı kılmak olanaksızdır. Ve devlet harcamalarını sınırlandırmadan, yani, her biri egemen sistemin dayanaklarını oluşturan çıkarlara zarar vermeden ve vergi dağılımını yeniden düzenlemeden, vergi yükünün önemli bir bölümünü doğrudan doğruya yüksek burjuvazinin omuzlarına yüklemeden, bu denge nasıl kurulabilir? (Fransız Üçlemesi)
  • 1 libre iplik eğirmek için, 1 libre pamuktan daha fazlası gerekli olmasaydı,1 libre iplik üretiminde bu miktardan daha fazla pamuk tüketmemeye özen gösterilmesi gerekir, iğ için de aynı şey söz konusudur. KAPİTALİST, ÇELİK İĞ YERİNE, ALTIN İĞ KULLANMAYI BİLE ALIŞKANLIK HALİNE GETİRSE, ipliğin değerinde sayılan tek emek, çelik iğin üretiminde gerekli olandır; çünkü belirli toplumsal koşullarda DAHA FAZLASI GEREKSİZDİR. (İktisat Üzerine)
  • İnsanın kendi kendisiyle ilişkisi, onun için ancak başkası ile ilişkisi aracıyla nesnel, gerçek bir ilişki olabilir. Öyleyse o kendi emek ürününe karşı, kendi nesneleşmiş emeğine karşı, yabancı, düşman, güçlü, ondan bağımsız bir nesne olarak davrandığı zaman, bu nesne ile kendisine yabancı, düşman, güçlü, kendisinden bağımsız bir başka insan ona sahipmiş gibi bir ilişki içindedir. O kendi öz etkinliği karşısında, özgür-olmayan bir etkinlik karşısındaymış gibi davrandığı zaman, ona karşı bir başka insanın hizmetinde, bir başka insanın egemenliği, zorlaması ve boyunduruğu altındaki bir etkinlik olarak davranır. (Yabancılaşma)
  • Hepimizin bildiği gibi,bir ülkenin dolaşımındaki parası iki büyük kesime ayrılır.Farklı norminal değerlere sahip banknotlar biçiminde sağlanan bir para türü,tüccarlar arasındaki işlemlerde ve müşterilerin tüccarlara yaptığı büyük ödemelerde kullanırken, bir başka para türünün,yani madenî paranın dolaşım alanı perakende ticarettir. (Ücret Fiyat ve Kar)
  • ... birikime artık-değerde bir büyüme, dolayısıyla mutlak kârlılık oranında bir büyüme eşlik etmelidir. Gene de değişmeyen sermaye değişenden çok daha çabuk artış göstermelidir; böylece net sonuç hâlâ düşen kârlılık oranıdır. (İktisat Üzerine)

  • Bugünkü kuşak, Musa'nın çölden geçmelerine önderlik ettiği Yahudilere benziyor. Bu kuşağın yapacağı tek şey, yeni bir dünya fethetmek değil; yeni bir dünyayla baş edebilecek insanlara yer açmak için, yok olmak zorunda. (Fransa'da Sınıf Mücadeleleri 1848- 1850)
  • M. Proudhon, özgür alıcıyı özgür üreticinin karşısına koyuyor. Birine ve ötekine tümüyle metafizik nitelikler veriyor. (Felsefenin Sefaleti)
  • Osmanlı İmparatorluğunun elinde kalan bütün kuvvet Asya Türkiyesinde bulunmaktadır. Türklerin, dört yüz yıl boyunca asıl yurtları olan Küçük Asya ve Ermenistan, Türk ordularına asker veren bir hazne gibidir. (Türkiye Üzerine)
  • Tarımın ve genel olarak sanayinin gelişmesi, ormanlık alanların tahrip edilmesi konusunda uzun süredir o denli etkili olmuştur ki, bunun karşısında, ormanların korunması ve üretimi için yaptıkları her şey, tümüyle devede kulak kalır. (Kapital 2. Cilt)
  • Kâr oranında bir düşme ile birlikte, emeğin üretken bir biçimde kullanılması için bireysel bir kapitaliste gerekli olan asgari sermayede bir yükselme olur; burada gerekli olan, hem genellikle emeğin sömürülmesi ve hem de, tüketilen emek-zamanının, metaların üretimi için gerekli emek-zamanına yetecek kadar olması ve böylece, metaların üretimi için gerekli ortalama toplumsal emek-zamanını aşmamasıdır. Bununla birlikte yoğunlaşma artar, çünkü, belli sınırların ötesinde, küçük bir kâr oranı ile büyük bir sermaye, kâr oranı yüksek küçük bir sermayeden daha hızlı birikir. Belli yükseklikte bir noktadan sonra, bu artan yoğunlaşmanın kendisi de, kâr oranında yeni bir düşmeye yol açar. Küçük, dağınık sermaye kitleleri, böylece zorla, spekülasyon, kredi sahtekârlıklan, sermaye dolandıncılığı ve bunalımlarla dolu maceralı bir yola itilmiş olurlar. Sermaye fazlalığı denilen şey daima, aslında, kâr oranındaki düşmenin kâr kitlesi ile telafi edilmediği sermaye fazlalığı -bu, yeni filizlenen sermaye sürgünleri için daima doğrudur- ya da kendi başına iş görmeyen sermayeleri, büyük işletmelerin yöneticilerinin emrine kredi biçiminde veren sermaye fazlalığı için geçerlidir. Bu sermaye fazlalığı, nispi bir aşırı-nüfus yaratan aynı nedenlerden ileri gelir ve bu yüzden, zıt kutuplarda bulundukları halde -kullanılmayan sermaye bir kutupta, işsiz çalışan nüfus öteki kutupta- nispi aşın-nüfusu tamamlayan bir olgudur. (Kapital 3. Cilt)
  • Komünizm hiç kimseyi toplumun ürünlerini mülk edinme gücünden mahrum etmez, yaptığı tek şey böyle mülk edinme aracılığıyla başkalarının emeğini boyunduruk altına almaktan mahrum etmektir. (Manifesto)
  • "Doğru bildiğin yolda ilerle! Başkaları ne derse desin. 'NORMAL' olduğu söylenen her şeye kuşkuyla yaklaş." (Kapital Manga Cilt: 2)

  • “her şeyin hiçbir şey olduğunu söyleyecek ama kendin var olmak isteyecek kadar bencil misin?” (1844 El Yazmaları)
  • Gerçek anlamda siyasi güç, bir sınıfın diğerini ezmek için kullandığı güçtür. (Manifesto)
  • Dostlarla ortak yaşamdır, insana yakışan. (Kapital Manga Cilt: 1)
  • Nitekim kullanım-değerlerinin nesnel farkları, üretim sürecinde, kullanım-değerlerini doğuran eylem farkları biçiminde belirmektedir. Kullanım-değerlerinin özel maddesinden ilgisiz olarak, değişim-değeri yaratıcısı emek, emeğin kendisinin özel biçimi karşısında da ilgisizdir. Üstelik çeşitli kullanım-değerleri, değişik bireylerin eylemlerinin ürünleri, bu bakımdan da bireysel karakterleri ile birbirinden ayrılan çalışmaların sonucudurlar. Ama değişim-değeri olarak, bunlar, birbirinden farklı olmayan eşit emekleri, yani içinde emekçilerin bireyselliklerinin silindiği emeği temsil ederler. Demek ki, değişim-değeri yaratıcısı emek, genel soyut emektir. (Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı)
  • Eğer halkın hükümranlığından anlaşılan şey cumhuriyet biçimi ya da daha açıkçası demokrasi ise ideanın güncel gelişme derecesi nedeniyle böyle bir görüşün savunulamaz olduğunu söylüyoruz. Demokrasi krallığın gerçeğidir. (Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi)
  • Soğuk yalnız kanıya göre vardır, sıcak yalnızca kanıyla göre vardır, ama gerçekte yalnız atomlar ve boşluk vardır. Dolayısıyla birçok atomdan bir çıkmaz, ancak atomların birleşimi sayesinde her nesne bir halinde gelir görünür. (Demokritos ile Epikuros'un Doğa Felsefeleri)
  • İlk gününden bugüne katıksız açgözlülük uygarlığın baskın duygusu olmuştur, para, yine para, hep para, toplumun değil ama her sefil bireyin tek ve yegane isteği hâline gelmiştir. (Manifesto)

Yorum Yaz