Giovanni'nin Odası - James Baldwin Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Giovanni'nin Odası kimin eseri? Giovanni'nin Odası kitabının yazarı kimdir? Giovanni'nin Odası konusu ve anafikri nedir? Giovanni'nin Odası kitabı ne anlatıyor? Giovanni'nin Odası PDF indirme linki var mı? Giovanni'nin Odası kitabının yazarı James Baldwin kimdir? İşte Giovanni'nin Odası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: James Baldwin
Çevirmen: Çiğdem Öztekin
Editör: Selahattin Özpalabıyıklar
Tasarımcı: Nahide Dikel
Orijinal Adı: Giovanni's Room
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750811046
Sayfa Sayısı: 168
Giovanni'nin Odası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Baldwin’in on yıl yaşadığı ve yaratıcılığını bulduğu Paris’te yazdığı Givanni’nin Odası, o günler için işlenmesi bir hayli cesaret isteyen bir konuyu, "eşcinsel aşk"ı ele alıyor: Amerikalı beyaz delikanlı David’in Paris’te İtalyan garson Giovanni ile yaşadığı eşcinsel ilişki, toplumsal değer yargılarının baskın çıkışıyla bu ilişkiden kaçıp ve evli bir erkek olarak "güvenli" bir hayat sürmek için eski sevgilisi Hella’ya sığınması ve bütün bu çabaların üçüne de trajik sonuçlar getiren sonuçsuzluğu...
Giovanni'nin Odası Alıntıları - Sözleri
- "Ne me laisse pas tomber, je t'en prie"
- "O kadar uzun süre yalnızdım ki... Yine öyle yalnız kalsam, yaşayabileceğimi sanmıyorum."
- "Kış güneşinin parladığını, ancak kendimi o güneş kadar soğuk ve uzak hissettiğimi anımsıyorum."
- "Sana hiç köyümden bahsettim mi? Güneyde çok eski bir köy, tepenin üstünde. Geceleri köyün surlarının dibinde gezinirken, bu yabancı, uzak, pis dünyanın önümüzde yıkılıp kaybolduğunu, yok olduğunu sanırdık."
- Vahşi, tatlı bir gündü, köyden ayrıldım. O günü hiç unutmı’cam. öldüğüm gündü... Keşke, keşke ölseydim o gün! Köyden çıkan yolda yürürken güneşin ensemi yaktığını, kaşındırdığını hatırlıyorum. Yol yokuş yukarı çıkıyordu, öne eğilmiş yürüyordum. Herşeyi hatırlıyorum. Ayaklarıma bulaşan kahverengi tozları, önümde sıçrayıp duran küçük çakıl taşlarını, yol boyunca sıralanmış bodur ağaçları, güneşin alnında yatan basık evleri, evlerin renklerini... Ağlıyordum. Onu da hatırlıyorum. Ama şimdi ağladığım gibi di’il, çok daha fena, çok daha fecî.
- ...çünkü alabildiğince yaşandığında özgürlük kadar dayanılması güç bir şey yoktur.
- "İnsanlar her şeye kötü bir sıfat yakıştırmaktan hoşlanırlar. Bu sıfatları kullanmadıkları tek zaman, kendileriyle ilgili kötü bir şey anlattıkları zamanlardır."
- çünkü böylece ne olduğu belirsiz bir hiçmişim gibi bir duyguya kapılıyorum
- Anımsamayı seçenler acıyı, içtenliklerinin hiç aralıksız ayaklar altında ezildiğini görmenin acısıyla çılgına dönmeyi göze almalı. Unutma yolunu seçenleri bekleyense bir başka çılgınlık tutkusu; acıyı tanımamanın, içtenlikten uzak kalmanın getirdiği çılgınlık.
- "Ölenleri merak etmemin tek nedeni; onların yaşayacak günlerini yitirmiş olmaları, benimse önümde yaşanacak günlere ilişkin hiçbir bilgimin olmamasıydı."
- "Zalimlik bu yaptığın, ölümümü daha çok zorlaştırmak için beni yaşama bağlamak."
- "Anımsamayı seçenler acıyı, içtenliklerinin hiç aralıksız ayaklar altında ezildiğini görmenin acısıyla çılgına dönmeyi göze almalı."
- "Eğer beni sevmezsen, buna katlanamam, ölürüm. Sen gelmeden önce de ölmek istiyordum. Sana bunu birçok kez anlattım. Zalimlik bu yaptığın, ölümümü daha çok zorlaştırmak için beni yaşama bağlamak."
- "Eğer beni terk edersen ne yaparım, bilemiyorum."
- "belki herkesin kendine özgü bir cennet bahçesi vardı -bunu bilemiyorum- ama gerçek olan, kişinin cenneti tam anlamıyla yaşayamadan ateşten kılıcın karşısına dikildiği. ve sonra yaşamın onu cenneti anımsamak ya da onu tamamen unutmak seçeneğiyle karşı karşıya bıraktığı. öyle ya da böyle. anımsamak için güce gerek var; unutmak için ise çok farklı bir güce; her ikisini birden başarabilmek içinse kahraman olmak gerek: anımsamayı seçenler acıyı, içtenliklerinin hiç aralıksız ayaklar altında ezildiğini görmenin acısıyla çılgına dönmeyi göze almalı. unutma yolunu seçenleri bekleyense bir başka çılgınlık tutkusu; acıyı tanımamanın, içtenlikten uzak kalmanın getirdiği çılgınlık. insanlar çoğunlukla ya anılarına bağlı çılgınlar ya da her şeyi unutmaya çalışan çılgınlar oluyor. gerçek kahramanların bu dünyadaki sayısıysa çok düşük."
Giovanni'nin Odası İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Au revoir, mon cher!: Seneler evvel üniversitede, ayaküstü bit sohbet sırasında bir arkadaşım tezini James Baldwin üzerine yazdığını söyledi. Daha önce hiç bilmediğim bu modern Amerikan yazar oldukça ilgimi çekmişti ama bir türlü okuma fırsatım olmamıştı. Şimdi ne kadar geç kaldığıma üzülüyorum. James Baldwin siyahi ve eşcinsel bir yazar , oyun yazarı, şair ve aktivisttir. Kitaplarında ırkçılık, cinsellik,toplumsal ve psikolojik baskılar gibi konulara yer vermiştir. Özellikle 1956 yılında, henüz Amerika'da Cinsel Devrim bile gerçekleşmemişken yazdığı Giovanni'nin Odası kitabı oldukça cüretkar ve eşcinsel edebiyat için önemli bir eserdir. "Au revoir,Giovanni." "Au revoir,mon cher." diye bitiyor David ve Giovann'nin hikayesi. Arka kapakta aşk üçgeni yazdığına bakmayın. Son sözlerden de anlaşılacağı üzere tek aşık olan Giovanni'dir. David ise sadece kendi gerçeğini bulma ve kabul etme sorunlarıyla boğuşma içindedir. İlk gençliğinden itibaren eşcinsel duygularını anlamaya başlayan David bunları bastırmak için çok çaba harcar. Kendini bulmak ya da kendinden kaçmak amacıyla Paris'e gider ama kaçtığı şeyin tam ortasına düşer. Giovanni ile tanışır, mutluluk ve azap dolu günler başlar. David mutludur çünkü Giovanni ile beraberken rahat ve kendisi gibidir. Ona dokunmak,onunla sabahlara kadar konuşmak rüya gibidir. Azap içindedir çünkü toplumun ve cinsiyetine atfedilen "normal"kalıplarının dışındadır. Farklı olmak zordur, yorucudur. David ise bunu göze alamaz ve "normal"in rahatlığını ve tasasızlığını özler. "Normal" olmak mutlu olmaktan kolaydır. Giovanni'den bile bazen nefret eder onu değiştirdiği ve artık eskisi gibi olamadığı için. Kitapta bana göre sarsıcı olan şey David'in bu kadar özgürlüğün içinde hala daha kendisi olamamasıdır. Ailesinden,akrabalarından,çevresinden uzakta, kız arkadaşıyla ilişkisi yeni bitmiş, çevresinde eşcinsel insanlar varken yani kendisini ayıplayacak,kınayacak, engelleyecek kimse yokken bile David yaptığının yanlış olduğunu, böyle bir yaşantısı olmaması gerektiğini düşünür. Bazı fikirler kafamıza öyle bir işleniyor ki ne kadar kaçarsak kaçalım özgür olamıyoruz. Kitabın ismi Giovanni'nin odası ancak kitapta birçok farklı odadan bahsediliyor. Giovanni'nin odası, Joey'in odası, Guillaume'nin odası, otel odası vs. Bunlar içinde en önemlisi tabii ki Giovanni'nin odası. Küçük,basık,dar, dağınık, kirli, havasız, berbat bir odadır burası. David bu oda için şunları söyler: " Giovanni'nin odasını nasıl tanımlayacağımı bilemiyorum. O bir şekilde şimdiye kadar attığım her oda kadar benimdi. Şimdiden sonra da içinde bulunacağım her oda da bir şekilde bana bu odayı anımsatacak." Bir bakıma David ve onun gibi eşcinsel olan herkesin içinde bulunduğu ve bulunacağı ruh halini betimler bu sözler. Her zaman kapana kısılmış, bastırılmış, nefesi kesilmiş, pisliğe bulanmış... Giovanni'nin odayı David için güzelleştirme çabalarına rağmen David ilk gördüğü andan itibaren bu odadan kaçmak istemiştir ama gidebileceği tek yer başka bir odadan ibarettir. Okuma zevkinizi kaçırmamak adına burda bahsetmediğim birçok olay ve nokta var. Çok samimi bulduğum ve keyifle okuduğum bir kitap oldu. Baldwin'in diğer eserlerini de kesinlikle okuyacağım. Herkese iyi okumalar :) (Ayşe yılmaz)
“İnsanlar her şeye kötü bir sıfat yakıştırmaktan hoşlanırlar. Bu sıfatları kullanmadıkları tek zaman, kendileriyle ilgili kötü bir şey anlattıkları zamanlardır.” 1950’li yıllarda Baldwin’den Siyah sorunları üzerine yazması beklenirken, tabu olan bir konuyu tercih ediyor; iki beyaz erkeğin aşkı. #giovannininodası İç çatışma, benlikle yüzleşme, kimlik, ötekilik, yabancılık, ırkçılık, homofobiklik gibi birçok konu hetero ilişkiler yaşamış-yaşamak isteyen David’ın Giovanni ile ilişkisi üzerinden irdeleniyor. Hem konu hem anlatım olarak çok sevdiğim bir kitap oldu. Baldwin kitap/bir-vatan-evladinin-notlari--307014 kitabında duygusallıkla ilgili şöyle yazıyor: “Aşırı ve yapay duyguların gösterişle sergilenmesi diyebileceğimiz aşırı duygusallık, sahtekarlığın, hissetme kabiliyetsizliğinin belirtisidir.” Bu değerlendirmesinin kurguya yansımasını merak ediyordum. Müthiş bir anlatımı varmış:) (Vox Nihili)
Giovanni'nin Odası PDF indirme linki var mı?
James Baldwin - Giovanni'nin Odası kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Giovanni'nin Odası PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı James Baldwin Kimdir?
James Baldwin (d. 2 Ağustos 1924 - ö. 1 Aralık 1987), Afrikalı-Amerikalı yazar.
20. yüzyıl ortalarında, ABD'de yaşanan ırk sorunlarının yanında, Baldwin'in siyahi bir eşcinsel olması da eserlerine sosyal ve psikolojik derinlik katar.
1956 yılında yayınlanan "Giovanni'nin Odası" (Giovanni's Room) romanı, samimiyeti ve hassas bir konuda öncü olmasıyla eşcinsel edebiyatının önemli bir eseri kabul edilir.
Aktör ve tiyatro yönetmeni Engin Cezzar'ın yakın arkadaşı olan Baldwin, Cezzar'ın anılarına göre 1962'de yayınlanan "Bir Başka Ülke" (Another Country) romanını İstanbul'da, Engin Cezzar - Gülriz Sururi çiftinin evinde tamamlamıştır.
James Baldwin Kitapları - Eserleri
- Giovanni'nin Odası
- Bundan Sonrası Ateş
- Ben Senin Zencin Değilim
- Sokağın Dili Olsa
- Bir Başka Ülke
- Ne Zaman Gitti Tren
- Sonny's Blues
- Bir Vatan Evladının Notları
- Go Tell It on the Mountain
- Dost Mektupları
- Going to Meet the Man
James Baldwin Alıntıları - Sözleri
- She sighed, and turned slightly away, looking out of the window. ‘Your Daddy beats you,’ she said, ‘because he loves you.’ Roy laughed. ‘That ain’t the kind of love I understand, old lady. What you reckon he’d do if he didn’t love me?’ (Go Tell It on the Mountain)
- . Birinin geçmişini kendi tarihini kabul etmesi, onun içinde boğulmakla aynı şey değildir; onu kullanmayı öğreniyor. İcat edilmiş bir geçmiş asla kullanılamaz; kuraklık mevsiminde kil gibi hayatın baskıları altında çatlar ve ufalanır. ... (Bundan Sonrası Ateş)
- . Hayat trajiktir çünkü dünya dönüyor ve güneş karşı konulmaz bir şekilde doğup batıyor ve bir gün her birimiz için güneş son, son kez batacak. Belki de derdimizin, insani derdimizin bütün kökü, hayatımızın bütün güzelliklerini feda etmemiz, kendimizi totemlere, tabulara, haçlara, kan kurbanlarına, çan kulelerine, camilere, ırklara, ordulara, bayrak milletlerine hapsetmemizdedir. Ölüm gerçeğini inkar etmek, elimizdeki tek gerçek. Bana öyle geliyor ki, kişi ölüm gerçeğine sevinmeli; gerçekten de, yaşamın bilmecesiyle tutkuyla yüzleşerek ölümünü kazanmaya karar vermelidir. Kişi hayattan sorumludur. İçinden geldiğimiz ve geri döneceğimiz o korkunç karanlıktaki küçük işarettir. ... (Bundan Sonrası Ateş)
- . Hiçbir şey kalmadı: Her şey kaosa sürüklendi. ... (Go Tell It on the Mountain)
- Once, she asked him: ‘Richard, did you go to school much when you was little?’ And he looked at her a long moment. Then: ‘Baby, I done told you, my mama died when I was born. And my daddy, he weren’t nowhere to be found. Ain’t nobody never took care of me. I just moved from one place to another. When one set of folks got tired of me they sent me down the line. I didn’t hardly go to school at all.’ ‘Then how come you got to be so smart? how come you got to know so much?’ And he smiled, pleased, but he said: ‘Little-bit, I don’t know so much.’ Then he said, with a change in his face and voice which she had grown to know: ‘I just decided me one day that I was going to get to know everything them white bastards knew, and I was going to get to know it better than them, so could no white son-of a- bitch nowhere never talk me down, and never make me feel like I was dirt, when I could read him the alphabet, back, front, and sideways. He weren’t going to beat my arse, then. And if he tried to kill me, I’d take him with me, I swear to my mother I would.’ Then he looked at her again, and smiled and kissed her, and he said: ‘That’s how I got to know so much, baby.’ (Go Tell It on the Mountain)
- İnsanın beyninin kafatasının içinde kendi ekseninde döndüğünü hissettiği anlardan biri. İki arada bir derede kalınca içinden geleni yapacaksın. Gerçekten istediğin şeyi biliyorsan ne söz, ne prensip kalmalı. (Dost Mektupları)
- . Kötülüğe bir isim vermek, içindeki terörü bulmaktan her zaman çok daha kolay olmuştur. ... (Ne Zaman Gitti Tren)
- Anımsamayı seçenler acıyı, içtenliklerinin hiç aralıksız ayaklar altında ezildiğini görmenin acısıyla çılgına dönmeyi göze almalı. Unutma yolunu seçenleri bekleyense bir başka çılgınlık tutkusu; acıyı tanımamanın, içtenlikten uzak kalmanın getirdiği çılgınlık. (Giovanni'nin Odası)
- Erkeklerin olgunlaşması çok daha zordur, çok daha uzun zaman alır ve erkekler bunu yanlarında bir kadın olmaksızın beceremezler. Bu bir kadını ürküten ve donduran bir sırdır ve her zaman da kadının en derin umutsuzluğuna, çaresizliğine, yıkkınlığına nedendir. Kadın sürekli tetikte olacak, sürekli yol gösterecektir. Ama başı çeken hep erkek olacak ve erkek her zaman, kadınına gösterdiği ilgiden daha çoğunu arkadaşlarına aktarıyor gibi görünecektir. (Sokağın Dili Olsa)
- “Siyah adamın nefretinin kökünde öfke vardır, beyaz adamdan nefret etmekten çok yolundan çekilsin ister. Aslında bunun da ötesinde çocuklarının yolundan çekilsin ister.” (Ben Senin Zencin Değilim)
- İnsanlar sadece hayatlarını sürdürerek, Çocuklarını büyüterek, doğum, vergiler ve Ölümün ebedi muammasıyla başa çıkarak da Yeterince gerçekliğe katlanıyor. (Ben Senin Zencin Değilim)
- Sevmek ve gülmek hep aynı yerden gelir de, o noktaya pek çok kişi erişemez. (Sokağın Dili Olsa)
- It’s a miracle to realize that somebody loves you. (Sokağın Dili Olsa)
- “İnsanların insafı yok. Sevgi adına seni lime lime ederler. Sonra sen ölünce, onlar seni yaptıklarıyla öldürünce, senin bir kişiliğinin olmadığını söylerler. Kocaman, acı gözyaşlarıyla ağlarlar. Sana değil ama. Kendilerine ağlarlar, oyuncaklarını kaybettikleri için.” (Bir Başka Ülke)
- Zaman görecelidir, saatler ise okyanusta boğulan bir adamın oksijen tüpü fotoğrafı görmesinden farksızdır. (Bir Başka Ülke)
- . Korku ve kederden yarı deli... ... (Go Tell It on the Mountain)
- “Siz beş ya da altı veya yedi yaşlarındayken Gary Cooper Kızılderilileri öldürür ve siz Gary Cooper’ı desteklerken, o Kızılderililerin siz olduğunuzu keşfetmek büyük şok yaratır.” (Ben Senin Zencin Değilim)
- Çalışmak harika bir avutucudur; insanlardan nefret etmeyi sürdürecek kadar boş zaman bırakmaz. (Dost Mektupları)
- "Ölenleri merak etmemin tek nedeni; onların yaşayacak günlerini yitirmiş olmaları, benimse önümde yaşanacak günlere ilişkin hiçbir bilgimin olmamasıydı." (Giovanni'nin Odası)
- "Anımsamayı seçenler acıyı, içtenliklerinin hiç aralıksız ayaklar altında ezildiğini görmenin acısıyla çılgına dönmeyi göze almalı." (Giovanni'nin Odası)