matesis
dedas

Göçmüş Kediler Bahçesi - Bilge Karasu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Göçmüş Kediler Bahçesi kimin eseri? Göçmüş Kediler Bahçesi kitabının yazarı kimdir? Göçmüş Kediler Bahçesi konusu ve anafikri nedir? Göçmüş Kediler Bahçesi kitabı ne anlatıyor? Göçmüş Kediler Bahçesi kitabının yazarı Bilge Karasu kimdir? İşte Göçmüş Kediler Bahçesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 28.02.2022 00:00
Göçmüş Kediler Bahçesi - Bilge Karasu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Bilge Karasu

Yayın Evi: Metis Yayınları

İSBN: 9789753420631

Sayfa Sayısı: 232

Göçmüş Kediler Bahçesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bilge Karasu'nun edebiyatına ilk kez başlayacak olanlara Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı ile Göçmüş Kediler Bahçesi'ni öneriyoruz. Kitap, yayın tarihi olarak yazarın üçüncü kitabıdır, 1980 öncesi dönemi temsil eder. Buraya kitabın doruk bölümlerinden birini koyduk okumanız için...

"Oyun üzerine ne biliyorsam ondan öğrenmiştim. Ustam karşımda duruyordu. Ama oyunun oynanması üzerine bilgi vermemişti. Satranca çok benzeyen bu oyunda taşların, yani bizlerin adı, satrançtaki gibiydi, kurallar hemen hemen aynıydı. Bir iki noktada satrançtan ayrılınıyordu. O noktaları da başkan anlatmıştı bu sabah. Ne ki, satranç oynamasını bilip bilmediğimi kimse sormamıştı. Morların bilmesi gereksizdi zaten. Bir zamanlar biraz oynamış olduğum için, oyunu bilmiyorum diyerek işin içinden sıyrılmağa da kalkışmamıştım. Oynamak istemiştim, başından beri, onu gördüğümden, oyuna katılıp katılmayacağımı soruşundan beri..."

Bilge Karasu

Göçmüş Kediler Bahçesi Alıntıları - Sözleri

  • • Yola çıkarken, yalnız düşmanla karşılaşacağımı düşünüyordum, dostlar da çıktı karşıma.
  • "Ölüler her şeyi bilir; öğrenmenin yolu da ölmektir."
  • • Aynalarda çoğalır gibi çoğalıyorum; yorgunluğa, öfkeye, üst üste yığılan tersliklere.
  • • Ama hazır değilsem bir şeye, seninle bile gitsem, neye yarar?
  • "Oysa ölümle bir araya gelmeden, acılar çekip parça parça olmadan gönlün tazelenmez, yeniden doğamazsın."
  • • Silmişti de, bir tek anı dayanıp duruyordu bütün bu silme çabalarına karşın, direniyordu.
  • Dile getirmek isteyip söylemekten çekindiklerimiz vardı.
  • Aradığımın "mutluluk" olmadığını, olamayacağını anladım geçen yıllar içerisinde; mutluluğun tanımı nasıl yapılırsa yapılsın.
  • • Ne olur, yalnızlığımda beni yalnız bırakmayın...
  • "Denizim ben batık aşklarla dolu."
  • Düşündüğüm bir şey daha var: Sevmenin simgesel olarak da, gerçek olarak da yemekten başka bir anlama gelmediği...
  • "En doğru masal anlamadan korktuğumuzdur."

Göçmüş Kediler Bahçesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bilge Karasu'nun Masallar Diyarına Hoş Geldik: Kitap, 1 hikaye ve 11+1 masaldan ibarettir. Yazar günün saat dilimleri gibi masalları tasarlamış ve en baştan başlayarak tüm bu masalların arasına ilk hikaye olan ve kitaba da ismini veren "Göçmüş Kediler Bahçesi"nin parçalarını serpiştirmiş. Hikayelerin büyük bir bölümü ölüm temalı ve doğayla buluşmuş, doğanın tüm unsurlarını içinde barındırır halde. Yazarın, hikayeleri masal olarak adlandırmasıyla da gerçeklikle hayalin, büyülü bir anlatımla kurmacanın iç içe geçtiği, hemen hemen her hikayede okura, tıpkı çıkışı olmayan bir labirentin içinde gezdiriyormuşçasına bir his yaşatan, ilginç mi ilginç öykülerle bezenmiş bir kitap Göçmüş Kediler Bahçesi. Bunca girizgah yaptıktan sonra biraz da tek tek hikayelere odaklanalım. Kitabın başlangıç hikayesi "Göçmüş Kediler Bahçesi", başlangıçta üç sayfayla başlayan, her masal arasına serpiştirilmiş birkaç sayfayla bölüm bölüm devam eden ve en sonunda da 12. bölümle nihayete eren uzunca bir öykü. Öyle bir öykü ki en başta sanki hikaye o üç sayfada bitmiş gibi, o üç sayfa kitaba bir girizgahmış gibi okura hissettiriyorken ancak ilerleyen kısımlarda bu serpiştirilmiş sayfaların aslında en baştaki hikayenin devamı olduğunu anlayabiliyorsunuz. Bu şekliyle de daha önce hiçbir öykü kitabında karşılaşmadığım bir tarzı var kitabın. Fakat bu öykü kitap boyunca devam etse de kesinlikle bir çatı öykü değil. Yani diğer öyküler ne bu öyküye bağlanıyor, ne de paralel gidiyor. Hatta masal olarak adlandırılan diğer öykülerin birbirleriyle tema açısından paralellikleri varken bu hikayeyle herhangi bir bağı bulunmamaktadır. Ölüm teması, masalların hemen hemen hepsinden son derece güçlü bir şekilde hissedilmektedir. "Ölüler her şeyi bilir; öğrenmenin yolu da ölmektir. Ölüp yok olan, ölülere karışan, yerin, suyun altına inip onlardan salık alan, gökyüzüne, onun da ötesine çıkıp ışığı, aydınlığı, bilgeliği oradan, çiçek derer gibi, yanına alıp gövdesinin dağılmış parçalarını yeniden bir araya getirerek, tazelenip yeniden doğmuş gibi yeryüzüne dönerek insan arasına karışandır ki bilinecek her şeyi bilir." Avından El Alan Masalı - Sf. 25 "İnsan soyuna soyuna deriye varır, onura, öz saygısına varır. Bunları yüzmek, koparıp atmak, güçtür ya, soyunmayı yürekten benimsemiş kişi, sırası geldiğinde, bu son adımı atmağı değer bellediğinde, ölmesini bilir." İncitmebeni Masalı - Sf. 131 Aynı şekilde bir başka ortak tema olan doğa da kimi zaman balıkla, kimi zaman nadide bir çiçekle ve kimi zaman da güneşle kendini gösteriyor masallarda . "Aynalar var sanki çevresinde, durmadan çoğalan: bakıyor, görüyor, baktıkça daha çoğunu görüyor; eşini bugüne dek görmediği bir, yüz, bin yaratık görüyor: Bir kolu balık bir adam, ağzından insan başı bitivermiş bir balık, bacakları arasında boğazına dek bir balığın uzandığı bir adam, bir insanla çiftleşmiş bir balık, kendi kendiyle çiftleşen bir adam... Sonu yok bunun." Avından El Alan Masalı - Sf. 24 En uzunu 30, en kısası ise 4 sayfadan oluşan masallar birbirinden ilginç ve fantastik ögeler içermektedir. Balıkçının kolunu yutan orfinoz, denize tutkun Sazandere'ye ulaşmaya çalışan ama bunu bir türlü başaramayan bir adam, bir türlü kurtulamadığı enteresan bir hayvanla ortaçağ abdalının masalı, kirpinin öyküsü, ona ek masal olarak intikamcı yengecin öyküsü, yağmurlu kentten bir umut savaşçısı güneşçi adam, denize hayran dehlizde kayboluşla imtihan olan bir delikanlı, cambazların hikayesi usta beni öldürsen e, kertenkelelerin hikayesi, distopik bir ada hikayesi: incitmebeni, doğruyu söyletme çiçeği: Alsemender ve son masal: tepeye tırmanan adamın öyküsü. Hayalle gerçeğin birbirine karıştığı, öykülerin bazılarında birbiriyle paralel devam eden iç içe geçmiş metinlerin yer aldığı, doğanın tüm fantastik ögeleriyle öykülere nüfuz ettiği, konu açısından ölümün ve kayboluşun her masalın içinde bir şekilde yer aldığı, anlatıcının genellikle tekinsiz olduğu tam bir post-modern anlatıma sahip bir kitap. Masalların içerisinden iç içe geçen metinlere bir örnek de vereyim. “Adamın oturduğu ev, kıyı mahallelerinin okullara en yakın bir yerindeydi. Adam bu okulların hepsinde öğretmenlik ederdi değişik konularda. Bilgilerini başkalarına aktarmak, aktarılmamış bir bilgisi kalmasın diye türlü alanlarda öğretim yapmak da bir çeşit soyunmaydı çünkü.” “İnsan soyuna soyuna deriye varır, onura, öz saygısına varır. Bunları yüzmek, koparıp atmak, güçtür ya, soyunmayı yürekten benimsemiş kişi, sırası geldiğinde, bu son adımı atmağı değer bellediğinde, ölmesini bilir. Ne ki, bir tek kez yapılabilecek bu işi, böyle bir eylemin değerini anlayacak kişiler karşısında yapmak ister. Yanılır da sırası geldi diyerek, olmayacak bir yerde girişirseniz bu işe, acı bir masal olur çıkarsınız.” İncitmebeni Masalı - Sf. 131 Kitapta yazan her öykünün ayrı bir güzelliği, farklılığı ve edebi açıdan bakıldığında dolu dolu anlatımı sebebi beni son derece tatmin eden bir eserdi. Bilge Karasu’nun edebi üslubunu zaten çok seviyordum ama bu kitapla öyküde çıtanın ne kadar üst noktaya çıkarılabileceğini de görmüş oldum. Bu kitabı bana hediye edip okumama vesile olan okuyucu_ 'a bir kez daha teşekkür ediyor ve incelemeyi de güzeller güzeli Temmuz’un bir Yengeç burcu gününde, şu alıntıyla noktalamak istiyorum: “Güneş Yengeç burcundadır. Yengeç taşın altındadır. Kayanın altındadır, altındadır, altındadır.” (Turhan Yıldırım)

yazar/bilge-karasu dile o kadar hakim ki yeni sözcükler türeterek vermek istediği anlamı daha güçlü hale getirmiş. İlk kez okuyorum kendisini ama sık sık adını duyduğum ve edebiyatımızın en güçlü kalemlerinden biri olarak nitelendirilen biriydi ve bu yorumların hepsinin hakkını verdiğini söyleyebilirim. Onun dışında öykülerini bir kerede okuyayım bitsin diyemezsiniz, yoğun ve güçlü bir anlatımı var. Bunun dışında ince elenmiş hikaye örgüsünü bütün öykülerinde göreceksiniz. Kitaba ismini veren öykü kitap/gocmus-kediler-bahcesi--172977 favorim oldu. Bu kadar güzel olmasını beklemiyordum bu öykünün, muazzam. (Buket Kara)

Yarım bırakılışın en güzel hali, Göçmüş Kediler Bahçesi. İlk olarak bu kitabı okurken dikkat etmeniz gereken yazımın tasarımıdır. Zira bir sayfa size iki farklı hikâye anlatıyor olabilir, bir paragraf da. Lügatımızın dışına çıkarak yeni kelimeleri var eden bu kitap, post-modern bir üslupla yazılmış birçok öyküden oluşmaktadır. Tek bir öyküden oluşmuyor oluşu ve ölümün doğa üzerinden tasvir edilişi anlatıyı kabullenmenizi kolaylaştıracak. İlk okuduğumuz öykü kitabın sonuna kadar sayfalara serpiştirilmiştir ve her serpiştilişte bizi tokat niteliğinde karşılayacak. Derin tümceleriyle Bilge Karasu, Göçmüş Kediler Bahçesi’ni sadece okumanızı değil anlamaya çalışmanızı istemiştir. Kurulan cümleler, anlatılan öyküler sizi, sizin oluşturduğunuz bir labirentte kaybettirecek ve insanın her zaman kendi mezarını kazmada oynadığı rolü göreceksiniz. Her öyküde farklı bir canlı olarak farklı hallere bürüneceksiniz. Her canlı da sorguladığınız ana tema değişir gibi gözükse de kendinizi yine varlığınızı sorgular durumda bulacaksınız. Bilge Karasu, felsefeyi ve edebiyatı iç içe bir tepside sunmaktadır; içinden hangi lokmayı almak isterseniz. (Busem S)

Kitabın Yazarı Bilge Karasu Kimdir?

Bilge Karasu (1930, İstanbul - 13 Temmuz, 1995), Türk öykü, roman, deneme yazarıdır. Aynı zamanda felsefeci yanı olan Karasu, metinlerinde felsefi sorunları işlemiş ya da onun metinleri felsefi incelemenin konusu olarak görülmüştür. Postmodern romanın Türkiye'deki önemli isimleri arasında değerlendirilmektedir.

Yaşamı

Bilge Karasu 1930'da İstanbul'da dünyaya geldi. Genellikle sanıldığının aksine, Musevi asıllı Osmanlı siyasetçi Emanuel Karasu ve onun yeğeni dünyaca ünlü yoğurt şirketi Danone Grubu'nun kurucusu İzak Karasu ile herhangi bir akrabalık ilişkisi bulunmamakla birlikte, Bilge Karasu'nun daha sonra Müslümanlığı seçmiş bulunan anne ve babası da Musevi asıllıdır. Şişli Terakki Lisesi'nde ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde öğrenim gördü. 1963 yılında, Rockfeller bursuyla gittiği Avrupa'dan 1964'de dönerek çevirmenliğe başladı. Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü'nde ve Ankara Radyosu dış yayınlar servisinde çalıştı. Ankara Radyosu için radyo oyunları yazdı. 1974 yılından ölümüne kadar Hacettepe Üniversitesi' Felsefe bölümünde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Ankara'da Nilgün Sokak'ta yıllarca küçük bir bodrum katında yaşadı. 14 Temmuz 1995'de pankreas kanseri tedavisi sürerken Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde öldü. Cebeci Asri Mezarlığı'na gömüldü.

Çalışmaları

Yazmaya 17 yaşında başladı. İlk yazısı 1950'de, ilk öyküsü de 1952'de Seçilmiş Hikayeler Dergisi'nde yayımlanan Bilge Karasu, bireyin sorunlarına ağırlık veren, onun günlük hayatındaki açmazlarını işleyen bir yazardır. Her insanın hayatında en az birkaç kere kafasından geçirdiği ya da yaşadığı "sevgi", "dostluk", "yalnızlık", "tutku", "inanç/inançsızlık", "korku" ve "ölüm" gibi kavramları imgesel bir dille anlatır. Okuyucu günlük hayatına tanıklık ettiği hikayedeki kahramanda ya da kişilerde kendinden parçalar bulur. Böylece kullanılan imgeleri de rahatlıkla bilinçaltında kendi yaşamına göre şekillendirip yorumlar, hikayeyle okur arasında bir bağ oluşur. Çünkü Karasu, insanla/insanüstüyü, olağanla/olağanüstüyü yapaylığa düşmeden, metnin doğal akışı/hayatın da kurgusal akışı içinde verir. Okurun hayal gücünü bir noktaya kadar özgür bırakır. Karasu kelimelerini özenle seçer. Dili işlenmiş, üzerinde çok çalışılmış, oynanmış bir dildir. Kullandığı arı Türkçe başka yazarlarda yapay ve zorlama dururken, onun metinlerinde hoş bir tat bırakır. Çünkü ritim düşünülerek, ses düşünülerek, görsellik düşünülerek kurulmuş, kurgulanmış, kusursuz olması istenmiş bir dille yazılmıştır.

Türkçe edebiyatın en özgün kalemlerinden biri olan Karasu "Gece" adlı kitabıyla Amerika'da verilen "Pegasus Ödülü"nü kazanan tek Türk yazardır; bu ödülle birlikte kitapları İngilizceye çevrilmiş ve ABD'nin çeşitli üniversitelerinde romanı Türk edebiyatı üzerine konferanslar vermiştir.

Ölümünden önce yayınlanan kitabı Narla İncire Gazel (1995), ölümünden sonra 1996'da yayınlanan son kitabı ise Altı Ay Bir Güzdür.

Anısına

Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi 13-14 Aralık 2010 tarihlerinde Bilge Karasu'nun doğumunun 80, ölümünün 15.yılı dolayısıyla "Altı Ay Bir Güz" başlığı altında Uluslararası Bilge Karasu Sempozyumu düzenledi. Başkanlığını Talat Halman'ın yaptığı sempozyuma Bilge Karasu'dan ingilizceye yaptığı çevirilerle 2004'te ABD'nin en önemli çeviri ödülünü (National Translation Award) kazanan Aron Aji ve kimi kitaplarını Fransızcaya çeviren Alain Mascarou ile edebiyat dünyasından isimler katıldılar.

Bilge Karasu Kitapları - Eserleri

  • Gece
  • Ne Kitapsız Ne Kedisiz
  • Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
  • Göçmüş Kediler Bahçesi
  • Kılavuz
  • Troya'da Ölüm Vardı

  • Altı Ay Bir Güz
  • Narla İncire Gazel
  • Şiir Çevirileri
  • Kısmet Büfesi
  • Nasıl Yazıyorsam Öyleyimdir
  • Susanlar
  • Öteki Metinler

  • Haluk'a Mektuplar
  • Lağımlaranası ya da Beyoğlu
  • İmbilim Ders Notları
  • Jean ve Gino'ya Mektuplar - Lettres A Jean Et Gino

Bilge Karasu Alıntıları - Sözleri

  • Sanat, o zaman, her şeyden önce bir tutum işiydi. Bir yenilik işiydi. Çerden çöpten de olsa çıkardı. (Öteki Metinler)
  • -Yalnızlık zorunlu bir durum olmadığı zaman daha çok hoşlanıyor. (Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı)
  • "Ama arada bir, inanılmaz şeyler de oluyor; olmasa, umut diye bir şey kalır mıydı zaten?" (Gece)
  • Erkeklerle kadınlar yalnız kaldılar; Cançekişen kuşların açık gagalarıyla, düşlere dalarak.. (Şiir Çevirileri)
  • Dile getirmek isteyip söylemekten çekindiklerimiz vardı. (Göçmüş Kediler Bahçesi)
  • Her şeyi unutmak istiyorum. "Ne diyorduk en son?" (Narla İncire Gazel)

  • "bekleyeceğim. sesini, sözünü, imgeni." (Haluk'a Mektuplar)
  • ANILARIM SENİN GELECE­ĞİN OLUYOR, GERÇEKLİK DUYUSUNU YİTİRİP, UZAK­TAN UZAĞA HEP SENİN SİV­RİLDİĞİN BİR PUS İÇİNDE YAŞAMAĞA BAŞLADIĞIM ŞUANDA. SEN AĞAÇTAN SEN AĞACA KOŞUYORUM, ARADAKİ PU­SARIK BATAKLIKTA AYRI­ŞIP YIVIŞAN GÜNLERİN HİÇLİĞİNDE. (Kısmet Büfesi)
  • "Aynada tanıyamadığım ben. Binlerce parça. Artık ben de olmayan yüzbinlerce parça." (Gece)
  • "Şimdi o atlasçiçeği saksılara sığmıyor." (Lağımlaranası ya da Beyoğlu)
  • Acıyı düşünmek yetmez. Acıyı duymanın yetmediği gibi. Hem düşünmek, hem duymak gerekir. Her şey gibi, bir bakıma. Mutluluğunun olanaksızlığı biraz da bundan. Yalnız duyulsa, ya da, yalnız düşünülse, mutluluğa erişmek o kadar kolay oluyor ki. (Haluk'a Mektuplar)
  • Alışmamız gerekenler: 1) Her bildiğimizi, her okuduğumuzu, karşımızda konuşanın da bilmesi, okumuş olması gerekmez. Oysa beğendiğimiz, değer verdiğimiz kimselerden bunu bekleriz, genellikle. Şu beklenti, acaba, 'ne'den kaynaklanıyor.? * Bilmediğimiz, bilmediğimizin farkına vardığımız bir konuyu, bir bilenin, bize 'derli toplu' anlatmasını, anlatabilmesini isteriz. Oysa, kabul etmekte isteksiz davrandığımız bir şey vardır: ''Toparlayıcılık'', ''derli toplu'' anlatmak işi, bir bakıma, ''konservecilik''tir. a) ''Toparlayıcılık'' konserveciliktir. b) Yaşayan düşünce; dilin içinde, bir adamın belli bir noktada (tarih, toplum, kültür v.b.) bir sezgiyi iletilebilir bir biçim içinde ''verebilmek'' için geçtiği yolların hepsini kapsayan bir ''yaşayan'' düşünce ile, değiş-tokuşa yarayan birtakım ''paralara'' dönüşmüş düşünce arasında doldurulamaz bir boşluk vardır. ba) Düşünceleri ''kaynağından'' okumak. bb) ''Daha kolay kavranabilir'' biçimdeki toparlayıcılık ya da özetleme göreceliği. 2) Her şeyi anlamak zorunda, değiliz. (Her şeyi bilmek, okumak..) 2a) Anlamak, bilmek, okumak, birtakım koşullara bağlıdır. Bu koşullar her zaman denetimimizde değildir. (Örneğin neler.?) 2aa) Denetimimizde olan koşullar ise, ancak kişisel, sürekli bir çaba ile ürün verebilir. Okumayı da, düşünmeyi de sürekli olarak öğrenmek, yetkinleştirmek zorundayız. Elimizden geleni öğrenmek, ona göre eylemek zorundayız. 3) Hiçbir düşünce her şeyi açıklayıp her şeye çare bulduracak değildir. Gitgide genişleyen kavrama çerçeveleri. Öğrendiklerimizin birbirine basamak oluşu. (Bir bakıma, bildiklerimizin sözünü etmek için, bildiklerimizi ''toparlamak'' için, çizdiğimiz yeni bir çerçeve; bildiklerimizi sığdıracak, temel düzeneği öne alacak, buna karşılık gitgide soyutlaşacak, bir alan. ''Konservecilik'' dediğim, bu süreç. Bunu kendi için kullanan adama yararlıdır bu. Ama başkasına aktarılacak şey bu olunca, doğrusu çok ''az'' şey aktarılmış oluyor. Yaşanmamış bir sürecin sonuçları pek ''zenginleştirici'' değildir..) (..) * Beklentilerimizi karşılamak için yapacağımız şey, gidip aramaktır. *** İm/bilim Bilim.. Bir bakıma, ''belli'' bir alana yönelmiş olan araştırmalar bütünüdür. (Bu tanımın eksiği çok ama, önemli noktaları..) Alanın belirlenmesi, ereknesnelerin seçimi, yöntemlerin seçimi pek çok etmene bağlıdır. O araştırmaların bize ''öğrettiği'' var, yarattığı olanaklar var; bunun yanı sıra neleri bilmediğimizin farkına vardırmak gibi bir yararı da var. Bilmediğimizi bilmediğimiz olanın bir parçacığı bilmediğimizi 'bildiklerimiz' arasına giriveriyor. (..) İmbilimle uğraşan herkesin anlaştığı önemli bir nokta var: İmbilim, kurulmakta, oluşturulmakta olan bir bilim niteliği taşıyor. (..) İmbilimin amaçladığı, kabaca söylendikte, anlam üretimi biçimlerinin, anlam üretim biçimlerinin düzenlenişinin incelenmesi, bu alanda biçimselleştirilmiş, niceleştirilmiş birtakım sonuçlara varılabilmesi. (Bu da imbilimi bir bilim haline getirmenin önemli bir adımıdır. Buraya giderken kendisine terimler arar.) (İmbilim Ders Notları)
  • Birçok şey onun yüzünden olmuş gibi, oluyor gibi. Oysa kendini aldatmak boş bundan böyle. Olanlar onun yüzünden değil, onun yoluna bağlanmış görünen, bağlandığına inanan insanların kendi aralarında çekişmeleri yüzünden oluyor. (Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı)

  • Kaza da, intihar da, cinayet de, dışarıdan içimize dalıvermesine engel olamayacağımız sert, hoyrat ellerdir; bizi darmadağın eden... Her zaman ölüm getirmese bile ölümün kaygısını getirir, bozulmayı değişmeyi getirir kazalar... (Susanlar)
  • Durmaksızın öğrenmek gerekiyor; kendini tanımak, her günün değişikliğine kendini uyarlamak. (Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
  • Anılar, belli bir düzenin sağladığı anlamları taşıyabilir ancak. Notalar gibi; Anahtarı yazılmadıkça birtakım benekler olarak kalan... (Lağımlaranası ya da Beyoğlu)
  • Yoksa yaşamak istediğini düşünmekten yaşadıklarının farkına varamayan alıklar mıyız? Bak, bu da hesaba katılacak, göz önünde tutulabilecek bir şey. (Haluk'a Mektuplar)
  • Aldatmayı, ihanet etmeyi pek güzel bir biçimde ussallaştıranlar? Kopmayı başkasından bekleyenler? Ama hep öyle mi oluyor? (Altı Ay Bir Güz)
  • İnsanlar dilediğince sevişiyor ya, gönülleri ne ölçüde doyuyor, kestiremiyorum. Hoş, gönül doyurmak bir yana biz etimizi bile doyuramıyoruz. Öyle görünüyor. Ya da... İkisini bir arada yürütmeye çalışıyor, başaramıyoruz. (Haluk'a Mektuplar)
  • "Belledikleri kalıplarla konuşulmadıkça, ırzlarına geçildiğini sanan zavallılar da vardır." (Gece)

Yorum Yaz