diorex
sampiyon

Gülnihal - Namık Kemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Gülnihal kimin eseri? Gülnihal kitabının yazarı kimdir? Gülnihal konusu ve anafikri nedir? Gülnihal kitabı ne anlatıyor? Gülnihal kitabının yazarı Namık Kemal kimdir? İşte Gülnihal kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 11.02.2022 03:48
Gülnihal - Namık Kemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Namık Kemal

Yayın Evi: İlya Yayınları

İSBN: 9789756378379

Sayfa Sayısı: 154

Gülnihal Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Namık Kemal’in temel düşünceleri kendi metinlerine dayanarak kısaca özetlenecek olursa: İnsan özgür doğar… Birinin özgürlüğü başka bir kişinin özgürlüğüyle sınırlı olmalıdır… En büyük güç, toplumdadır; onun için kişilerin özgürlüğünün korunması topluma verilir… Devletin asıl görevi, adaleti yerine getirmektir… Vatan, coğrafyadan çok millet hayatıyla kaynaşan bir tarih mirasıdır… Özgürlük, insanlık düşüncesinin ürünüdür.

Edebiyat-ı sahiha (Yalın Edebiyat) sözünü kullanmayı seven Namık Kemal, romantizmin etkisinde ve divan edebiyatının karşısındadır. Namık Kemal, romanı gerçekleşmemişse bile gerçekleşmesi mümkün olan bir olayı ahlaka, geleneklere, duygulara ve olasılıklara uygun ayrıntılarla anlatmak diye tanımlar; tiyatroyu, insanlığın durumunu anlatan eğlencelerin en faydalısı diye niteler.

Gülnihal, Namık Kemal’in ikinci tiyatro eseridir. İsmet ile Muhtar birbirini seven iki gençtir. İsmet’in dadısı Gülnihal ile mutluluk içinde yaşamaktadırlar. Ancak, amca çocukları olan Sancak Beyi Kaplan Paşa, çok zalimdir. Halka yaptığı zulüm ve işkencelerle tanınmaktadır. Olaylar, çeşitli entrikalarla devam eder.

Eser, Padişah üzerinde etki yapmış ve tiyatro üzerlerindeki sansürler ağırlaştırılıp denetlenmiştir.

Gülnihal Alıntıları - Sözleri

  • “Ömründe kimseyi sevmemişsin ki hicran azabının ne olduğunu bilesin?”
  • “Ben insan sevmiyorum. Ben dünyanın kahrolmasını istiyorum. Anladın mı? “
  • “ Dert saklamak nedir, bilir misin? Gönlünden dert sakladın mı hiç? “
  • “Acayip değil mi, herkes ölümden korkar. Fakat kimse sonu ölüm olan yaşamaktan korkmaz..”
  • “Onların gönüllerinde cehennem ateşi kaynarsa yine yanaklarında güller açılır..”
  • “Dünyanın mezar olmadık neresi var ki? “
  • “Ölülerden başka kimseye güven yok. Bereket versin ki onlar da söz söylemez.”
  • “Bu memleket çiftlik midir babadan oğula, kardeşten kardeşe, yeğenden yeğene kalıp duracak?”
  • “Bir taşa sorun, içindeki ateş yıl geçmekle söner mi?”
  • “Dünyada ne deseler belki inanırım. Ama insanın bu kadar hain olduğuna hain olduğuna inanmazdım..”
  • “İnsan dünyada sevdiği kadar yaşar..”
  • “Uyu! Zalim uyu! Sen uyuyorsun ama, yüreklerde bıraktığın kin uyumuyor.”
  • “Dünyanın mezar olmadık neresi var ki?”

Gülnihal İncelemesi - Şahsi Yorumlar

1800 lü yıllarda yazılmış. Güzel akıcı okunaklı bir eser. Tiyatro olarak yazılmış. Aslında okullarımızda konusu oynatilabilirde. Ama biz okullarda sadece kaç matematik çözdü, Türkçe den kaç aldı, diye yarış atları yetiştirmeye çalışıyoruz. Oysaki çocuklarımız bir sporla bir resimle bir tiyatroyla bir müzikle nefes alsalar. Hayata ders ve bilgisayar oyunlarından başka şekillerde de ilgilenebilseler. Maalesef çocuklarımızı heba ediyoruz. (Ebru ERDURU)

yazar/namik-kemal ️ Oturmuş ben ne okudum şimdi diye düşünüyorum. Okudum mu yaşadım mı, ağladım mı, mutlu muyum, tüm hislerim birbirine karıştı. Bazen okuyorum bir yerlerde, bu gece de buna yakalım diye. İşte öyle bir kitap. Sabah bu kitabı seçme nedenim sadece Namık Kemal'in okumadığım bir kitabı olmasıydı. Nereden bilebilirdim ki... Mahvettin beni Gülnihal. Çok şeyler yazılır senin için. Ama benim elimle değil. İsmet hanım ile Muhtar beyin durumu anlatılıyor güya. Ama asıl sevdalı Gülnihal. Onun duruşu sevdası okuttu bu kitabı bana. Yoksa ne İsmet ne Muhtardan bir şey çıkmazdı. Okudukça ciğerlerim dağlandı. Ama sonunda öyle bir ölüşü vardı ki Gülnihal'in, içimi soğuttu. Ölmek ya ölmek. Ne kadar zor bir iş. Ama sevene ne kolay... Sevene derman. Ölürken kavuşmak gibisi var mı dedirtti... Biliyorum. Var böyle insanlar. Dünya böyle sevgilerin yüzü suyu hürmetine dönüyor... Son sözleri beni mest etti kendime getirdi: "İnsan, dünyada bir kere yaşar. Benim yaradılışımda olan bir kadın da, ömründe bir kere sever..." Böyle sevmeyenlerin yaşıyorum dediği bir dünyada yaşayıp gidiyoruz işte. Kitap boyunca bu şarkıyı dinledim. İsmet'in haline çok üzüldüm belki. Muhtarın sevdiğine zulmüne. İnsanın halini duyuramaması kötü. Haksızlığa ihanete uğraması kötü. (Seren ÖZDEMİR)

Namık Kemal'den okuduğum ikinci bir eser daha! Söze şöyle başlamak isterim; kitabı kısmen beğendim, kısmen de beğenemedim. Öncelikle bu eleştirisel kitaptaki iktidara karşı olan karışık görüşler ve gerçekten de tarafsız bir şekilde siyasetin, iktidarın, yönetilmenin anlatımı gayet hoşuma gitti. Çıkar ilişkisinin çok insanı sıkmadan ama vurgulanması gerektiği yerde de gayet etkili ve açık bir şekilde anlatılması da güzeldi. Ve özellikle de akraba ilişkilerini gerçek yüzüyle anlatmasını çok sevdim. Yani esere bu yönden bakacak olursam, beğendim. Aslında bir tiyatro eseri olmasına rağmen sergilemekten çok okunmak amacıyla yazılmış bu kitap. Yazar bu eseri böyle yazarak da aslında kendine öz bir teknik oluşturmuş, betimlemeyi daha da kuvvetlendirmiş diyebilirim. Beş perdelik bu tiyatro eserinde, her bir mecliste, okuduğum diyalogları, cümleleri kafamda kalmamakla adeta gözümün önünde canlandırdım. Okuduğum yeri tiyatro salonuna çevirdim ve hem okudum hem de izledim. Bu yönüyle kitap bana çok keyif verdi. Sadece okurken bazen, kişileri karıştırdım ki aslında çok da fazla kişi yoktu. Fakat bu tamamen benden kaynaklanıyor çünkü tiyatro eseri okumaya maalesef ki alışamadım. Bu arada kitabın konusu; küçük bir yerde geçen iktidar meselesinin dallanıp budaklanıp, aileye, akrabalığa ve aşka sıçraması diyebilirim. Kısacası akrabalar içinde geçen taht kavgasının bir değişiği. Eserde sevemediğim özelliklere gelecek olursak da şunu söyleyebilirim ki eserin baş karakterlerinin eserin sonunda hafif kalması. Ve eserin isminin çok da eseri çağırıştırmaması da var tabi (aslında yazar, Namık Kemal, bir ters köşe yapmış olabilir ya da ismi basit tutmak ve dikkati tamamen konuya çekmek istemiş de olabilir). Şöyle ki ben, eserin sonunda daha acıklı bir şey bekliyordum. Mesela, çok klişe ama aynı zamanda da akıllara kazınan bir aşk hikayesi, bir ayrılma nedeni falan. Fakat onun yerine ismi eserde çok da geçemeyen ve diğer karakterlere nazaran çok da baskın olmayan Gülnihal çok abes bir şekilde öldü. Açıkçası, bana göre, sonu daha çarpıcı bitebilirdi. Bir de ben, Gülnihal'in sadece orada olmak için olan bir karakter olduğunu düşünüyorum. Mesela Paşo Hanım da öyle. Ve İsmet eserin başından sona o kadar hasta, o kadar zavallı anlatıldı ki o ölecek sanmıştım. İtiraf etmeliyim, daha mantıklı olurdu gibime geliyor. Eserdeki bazı yargıları da çok katı ve saçma buldum fakat bunlar doğru bulduğum yargıları geçmediği için sorun etmedim. Namık Kemal'in keisnlikle okunması gereken bir eseri midir, orası tartışılır. Fakat ben, iktidar meselesinin ne kadar absürt ve yönetmek, hükmetmek arzusunun ne kadar gereksiz olduğunu düşündüğüm için (bakın, bana göre diyorum.) ve bunun etraflıca bir eleştirilnesini savunduğum için okunmalı diyorum. Sonuçta ne kadar araya aşk ve fedakârlık ya da akraba ilişkileri girse de yine de asıl konusun iktidar olduğunu düşünüyorum. Ve alt konuları da, bahsi geçilen meseleler de hiç fena değil doğrusu. Okurken düşünmenizi sağlıyor, boş bir eser değil. Farklı düşünceleriniz varsa saygı çerçevesi içinde tartışabiliriz. (Duygu Ergün)

Kitabın Yazarı Namık Kemal Kimdir?

Namık Kemal (d. 21 Aralık 1840, Tekirdağ, ö. 2 Aralık 1888, Sakız Adası) Türk milliyetçiliğinin öncülerinden, Genç Osmanlı hareketi mensubu, ünlü Türk yazar, gazeteci, devlet adamı, şairdir.

Yurtseverlik, hürriyet, millet kavramlarına bağlı bir Tanzimat Devri aydınıdır. Bu kavramları Türk fikir hayatına ve edebiyatına sokan kişi kabul edilir. Heyecanlı, kavgacı kişiliği, akıcı, parlak üslubu nedeniyle devrinin diğer yazarlarından daha fazla tanındı. “Vatan Şairi” ve “Hürriyet Şairi” olarak anılan Namık Kemal, şiirin yanı sıra tenkit, biyografi, tiyatro, roman, tarih ve makale türlerinde eserler verdi. Özellikle "İntibah" isimli romanı ve "Vatan Yahut Silistre" isimli tiyatro oyunu ünlüdür. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü eserleri ve fikirleriyle etkiledi.

21 Aralık 1840 tarihinde Tekirdağ’da dünyaya geldi. Babası Yenişehirli Mustafa Asım Bey, annesi Fatma Zehra Hanım’dır.

Tekirdağ’daki evlerinin civarında bulunan tekkenin şeyhi Tokatlı Hafız Ali Rıza Efendi kendisine “Mehmet Kemal” adını verdi. Çocukluğu annesinin babası Abdülatif Paşa’nın yanında geçti. Abdülatif Paşa, Tekirdağ (Tekfurdağ) sancağında vali yardımcısı idi ; Afyonkarahisar sancağına tayin edildiğinde ailece Afyon’a taşındılar. 1848 yılında annesi Fatma Zehra Hanım’ı Afyon’da kaybetti. Mehmet Kemal, yaşamını büyükbabasının yanında sürdürdü.

Abdülatif Paşa’nın değişik kentlerde görev yapması nedeniyle düzenli bir eğitime devam edemedi. Özel dersler aldı ve kendi kendini yetiştirmeye çalıştı. Arapça ve Farsça öğrendi. Dedesi Afyon’daki vali yardımcılığı görevinin ardından ailesiyle İstanbul’a gelmişti. Orada, 3 ay Bayezid Rüştiyesine ve ardından 9 ay Valide Mektebi’ne devam etme fırsatı buldu. Dedesinin Kars’a mutasarrıf olarak atanması sebebiyle 1,5 yıl Kars’ta yaşadı. Karslı şair ve müderris Vaizzade Seyid Mehmet Hamid Efendiden divan edebiyatını öğrendi. Avcılık, atıcılık, cirit dersleri aldı. Kars’ta görevi sona eren dedesi ile 1854’te İstanbul’a döndü.

1855’te babasının Bulgaristan Filibe mal müdürü, dedesinin Sofya kaymakamı oluşu ile Sofya'ya gitti. Sofya’da evlerine ziyarete gelen dedesinin arkadaşı şair Binbaşı Eşref Bey, şiirlerini okuduktan sonra Mehmet Kemal’e yazıcı, kâtip anlamlarındaki “Namık” adını verdi. O günden sonra Namık Kemal olarak anılmaya başladı. 18 yaşına kadar kaldığı Sofya’da komşuları Niş Kadısı Mustafa Ragıp Efendi’nin kızı Nesime Hanım ile evlendi. Bu evlilikten Feride ve Ulviye adında iki kızı ve Ali Ekrem adında bir oğlu dünyaya geldi.

1857’de İstanbul’a döndü ve Bab-ı Ali Tercüme Odasında stajyer olarak memurluğa başladı. 1858’de büyükannesi Mahmude Hanım’ı, 1859’da büyükbabası Abdülatif Paşa’yı kaybetti. Babasının ikinci evliliğini yaptığı Dürrüye Hanım’ın Kocamustafapaşa’daki evinde yaşadı. Babasının bu evliliğinden Naşit adında bir kardeşi oldu. 1859’da Gümrük Kalemi’nde çalışmaya başladı.

İlk şiirlerini Sofya’da yazan Namık Kemal, İstanbul’a geldiğinde kısa sürede şairler arasında tanınmıştı. Henüz Batı edebiyatı ile bir teması yoktu. İstanbul’da divan edebiyatı geleneğini takip ettiren şairlerle tanıştı. Arap ve Fars edebiyatlarını öğrenmeye çalıştı. Leskofçalı Galip Bey adlı şair ile yakın dostluk kurdu. Bu şairin başkanlığında kurulan Encümen-i Şuara adlı şairler topluluğuna katıldı.

1863’ten itibaren dört yıl yeniden Tercüme Odası’nda görev aldı. Bu yeni görevi sırasında Batı’yı tanıyan kimselerle tanışma imkânı buldu ve gözlerini batı kültürüne çevirdi. Edebiyatta batılılaşmanın ilk adımlarını atan İbrahim Şinasi ile tanışması hayatını değiştirdi. Sanat ve hayat görüşü değişti. Batı edebiyatını öğrenmeye başladı, ilgisi nesire yöneldi. Tarih ve hukuk alanında kendini geliştirmeye çalıştı. Tercüme odasının bir kâtibinden Fransızca dersleri aldı. Tasvir-i Efkar’da fıkra ve tercüme yazılar kaleme aldı. İlk defa Şinasi’de gördüğü “hak, millet, vatan, hürriyet, millet meclisi” gibi kelimeleri yaygınlaştırdı.

1865’te Şinasi, Tasvir-i Efkar Gazetesi’ni kendisine bırakarak Fransa’ya gidince Namık Kemal, tek başına gazeteyi çıkardı. Aynı dönemde İttifak-i Hakimiyet adlı (daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti adını alacak) gizli derneğin kurucuları arasına girdi (Sağırahmetbeyzâde Mehmet Beyin öncülüğündeki derneğin diğer kurucuları Menâpirzâde Nuri Bey, Kayazade Reşat Bey, Mir’at Mecmuası sahibi Mustafa Refik Bey, Suphipaşazade Ayetullah Bey ve Ziya Beydir). Derneğin amacı bir anayasa hazırlanmasını ve parlamenter bir yönetim sistemi kurulmasını sağlamaktı. Namık Kemal gazetesinde, bu görüşler doğrultusunda ve hükümet aleyhine şiddetli makaleler yayınladı. “Şark Meselesi” üzerine yazdığı bir makale, gazetenin 1867’de kapatılmasına ve kendisinin Erzurum vali muavini olarak atanmasına yol açtı.

Namık Kemal, hükümet tarafından gönderildiği Erzurum’a gitmek yerine Ziya Paşa ile birlikte Paris’e kaçtı. O ve arkadaşlarını Paris’te yaşayan Mısırlı prens Mustafa Fazıl Paşa davet etmiş ve maddi himayesine almıştı. Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu olan ancak Sultan Abdülaziz’in bir fermanıyla Mısır yönetimindeki haklarından mahrum edilen Mustafa Fazıl Paşa, kendisini Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin reisi ilan etmiş ve Avrupa’ya davet ettiği örgüt üyelerinin finansörlüğünü üstlenmiş birisiydi. M. Fazıl Paşa’nın desteğiyle Londra’da "Muhbir" adlı gazeteyi çıkardılar ancak Namık Kemal, Ali Suavi ile yaşadığı anlaşmazlık üzerine Muhbirden ayrıldı. Aynı yıl Sultan Abdülaziz Uluslararası Paris Sergisi’ni görmek üzere şehre gelince Fransız hükümeti Genç Osmanlılar’ı ülkeyi terk etmeye davet etti. Namık Kemal, bazı arkadaşlarıyla birlikte Londra’ya gitti ve orada "Hürriyet Gazetesi"’ni çıkardılar. Bu arada Mustafa Fazıl Paşa, Paris’e gelen Abdülaziz’le ilişkilerini düzeltmiş ve onunla İstanbul’a dönmüştü. Giderken gazeteyi çıkarmaya devam etmelerini, desteğinin süreceğini söylediyse de İstanbul’a döndükten sonra fikrini değiştirdi ve geçici olarak Hürriyet’i kapatmalarını istedi. Bunun üzerine Namık Kemal ile Ziya Paşa gazeteyi kendi imkânları ile çıkarmayı denediler. Bir süre sonra arkadaşları ile arası bozulan Namık Kemal vazgeçti ve 1870’te Sadrazam Âli Paşa ile barışıp yurda döndü.

Siyasetten uzak durmak, yazı yazmamak koşuluyla affedilmiş olan Namık Kemal, İstanbul’a döndükten sonra "Diyojen" adlı mizah dergisinde imzasız fıkralar yazdı; Sadrazam Ali Paşa’nın ölümünden sonra 1872’de "İbret Gazetesi"’ni çıkararak yeniden muhalefete başladı. Gazete sık sık kapatıldı ve sonunda sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı eleştiren yazılar yüzünden Namık Kemal, İstanbul’dan uzaklaşması için mutasarrıf olarak Gelibolu’ya atandı.

Birkaç ay kaldığı Gelibolu’da "Vatan yahut Silistre" adlı oyunu ile "Evrâk-ı Perişan" adlı eserini tamamladı. Gelibolu’nun bazı sorunları ile ilgilendi ve su davasını halletti. Rumeli fatihi Gazi Süleyman Paşanın Bolayır’daki kabrini ziyaret etti. Ebüzziya Tevfik Beye burada gömülmeyi vasiyet etti.

Namık Kemal, bir yandan da "İbret Gazetesi"’ne “BM” (Baş muharrir) ve Ebuzziya’nın çıkardığı "Hadika" Gazetesine “N.K” imzası ile yazı göndermeye de devam ediyordu. Gelibolu’da salgın haline gelen kuduz hastalığını önlemek için köpekleri sürgün etmesi bahane edilerek Gelibolu mutasarrıflığı görevinden alındı.

Osmanlı hükümeti tarafından açığa alınan Namık Kemal 1872’nin son günlerinde Gelibolu’dan İstanbul’a döndü, İbret’in başına geçti. Çok geçmeden bir makalesi nedeniyle hakkında soruşturma açılıp gazetesi tekrar kapatılınca tiyatro ile ilgilenmeye başladı. Vatan yahut Silistre oyunu, 1 Nisan 1873 gecesi İstanbul’da Güllü Agop’un Gedikpaşa’daki tiyatrosunda sahnelendi. Oyunun sahnelenmesi halkı coşturup olaylar çıkmasına neden olmuştu. Bu konuda İbret’te yayımlanan yazılardan sonra gazete bir daha çıkmamak üzere kapatıldı; Namık Kemal ve dört arkadaşı yargılanmadan sürgüne gönderildiler. Namık Kemal Mağusa'ya, Ahmet Mithat ile Ebüzziya Tevfik Bey Rodos'a, Menapirzade Nuri ve Bereketzade Hakkı Beyler de Akka'ya sürüldü.

Namık Kemalin Mağusa (Kıbrıs) sürgünlüğü 38 ay sürdü. Mağusa'da son derece olumsuz koşullar altında yaşamak zorunda kaldı, pek çok kez sıtmaya ve başka hastalıklara yakalandı. Edebiyatçı Namık Kemal, birkaçı dışında eserlerinin tamamını bu dönemde Kıbrısta vermişti.

Sürgün dönüşü İstanbul’da bir kahraman gibi karşılandı. Tahta çıkışından 93 gün sonra akıl bozukluğu gerekçesiyle indirilen V. Murat’ın yerine Osmanlı tahtına oturan II. Abdülhamit, ilk Osmanlı Anayasası’nı oluşturmak için bir komisyon kurdu. Namık Kemal, bu komisyonun bir üyesi oldu. Ancak şair, padişahın aleyhine bir tehdit beyiti yazıp bunu mecliste okuyunca mahkemede yargılandı. Söylediği Arapça beyit, ”Bir şey, ikilendi mi, muhakkak üçlenir de” anlamındaydı ve tıpkı Abdülaziz ve V. Murat gibi Abdülhamit’in de tahttan indirilebileceğini ima ediyordu. Namık Kemal, asayişi bozduğu gerekçesiyle suçlu bulunup 6 ay hapis cezasına çarptırıldıysa da sonradan beraat etti. Girit Adası’nda ikamete mecbur edildi. Kendi isteği üzerine ikameti Midilli Adası’na çevrildi. 2,5 yıl sonra Midilli mutasarrıfı olarak görevlendirildi. Midilli'de tanıdığı genç yaştaki Hüseyin Hilmi Paşayı ömrü boyunca koruyup destekledi. Hüseyin Hilmi Paşa, yıllar sonra 1909'da sadrazamlığa kadar yükselmiştir.

1879'dan itibaren 5 yıl süren Midilli’deki görevi sırasında kaçakçılıkları önledi; hazine gelirini arttırdı. 20 Türk ilkokulu açtı. Türklerin hayat seviyesini yükseltti. Adalarda yaşayan Türk ahalisinin sorunlarını dile getiren bir rapor hazırlayıp Bâb-ı Âli'ye sundu. 1882’de Nişan-i Osmanlı madalyası ile ödüllendirildi. "Vaveyla", "Murabba", "Vatan Mersiyesi" gibi şiirlerini burada yazdı. Mağusa’da yazmaya başladığı Celaleddin Herzemşah adlı eserini tamamladı. Bu eser, okunmak için yazılmış 15 perdelik tarihi bir oyundur. Harzemşahlar Devleti’nin son hükümdarı Celaleddin Harzemşah etrafında gelişen oyunda İslam birliği düşüncesini işledi. Abdülhamit, bu eserinden ötürü onu bâlâ rütbesi ile ödüllendirdi.

Namık Kemal’in Midilli’de kaçakçılıkla mücadelesinden çıkarları zarar görenlerin şikâyetinden sonra 1884’te Rodos mutasarrıfı oldu. Rodos adasındaki çalışmaları da padişahın imtiyaz madalyası ile ödüllendirildi. Rodos’ta, Osmanlı tarihi hakkında eser yazmaya başladı. İngiliz ve Yunanların şikayeti üzerine 1887’de Rodos’taki görevi sona erdi. Sakız Adası mutasarrıfı oldu.

Sakız Adası’nın kuru havası nedeniyle rahatsızlanan Namık Kemal, 2 Aralık 1888 günü 47 yaşında hayatını kaybetti. Adada bir caminin haziresine defnedildi. Arkadaşı Ebüziyya Tevfik, şairin Bolayır’da gömülme arzusunu Padişah II. Abdülhamit’e iletince naaşı Gelibolu’ya nakledildi. Bolayır’da Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Gazi Süleyman Paşa’nın türbesinin yanına gömüldü. Birkaç yıl sonra Sultan Abdülhamit bir türbe yaptırdı. Türbenin planını Tevfik Fikret çizdi. 1912 Mürefte-Şarköy depreminde sütunlar zedelendiği için hâlen mermer kaplı bir kabirde bulunmaktadır..

Namık Kemal’in ölümünden sonra II. Abdülhamit, şairin oğlu Ali Ekrem’i sarayda görevlendirdi, babası Mustafa Asım’ı ise saraya müneccimbaşı tayin etti.

Namık Kemal Kitapları - Eserleri

  • İntibah
  • Zavallı Çocuk
  • Cezmi
  • Gülnihal
  • Vatan Yahut Silistre
  • Akif Bey

  • Kanije Muhasarası
  • Celaleddin Harzemşah
  • Yavuz
  • Evrak-ı Perişan
  • Osmanlı Tarihi (3 Cilt)
  • Renan Müdafaanamesi
  • Kara Bela

  • Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi
  • Bir Çağdaş Öncü Namık Kemal
  • Namık Kemal'in Şiirleri
  • Osmanlı Tarihi 2
  • Osmanlı Tarihi 1
  • Fatih Sultan Mehmed Han
  • Osmanlı

  • Osmanlı
  • Gülnihal - Akif Bey
  • Vatan Yahut Silistre - Zavallı Çocuk
  • Vatan Yahut Silistre - Zavallı Çocuk - Karabela
  • Makalat-ı Siyasiye ve Edebiye
  • Sürgünde Muhalefet-Namık Kemal'in Hürriyet Gazetesi Seti
  • Silistre Muhasarası

  • Osmanlı Modernleşmesinin Meseleleri
  • İntibah ve Vatan Yahut Silistre
  • Barnabas İncili
  • Osmanlı Tarihi
  • Sürgünde Muhalefet: Namık Kemal'in Hürriyet Gazetesi 1
  • Sürgünde Muhalefet: Namık Kemal'in Hürriyet Gazetesi 2
  • Bir Sıfır Yenik

  • Emir Nevruz
  • Vatan Yahut Silistre - Kara Bela

Namık Kemal Alıntıları - Sözleri

  • İnsanoğlu, adımlarını hep mezardan uzaklaşmak için atar. Ama yine de attığı her adımla mezara daha çok yaklaşır... Her soluğunu ömrünü uzatmak için alır, ama alınan her soluk, kendi ömründen bir solukluk zaman harcar. (İntibah ve Vatan Yahut Silistre)
  • İnsan olana insanca davranmak herkesin vazifesidir. (İntibah)
  • Dünyada sevgiye mağlup olmayacak bir elem mi olur.? (Celaleddin Harzemşah)
  • Londra'da HÜRRIYET gazetesini çikardi.Istanbula dönünce ibret gazetesini kurdu.Kendisini sürgünden sürgüne yollatacak, zindanlara attiracak çabalarini arttirdi.Makaleleri halki ve aydinlari derinden etkiliyordu.Siirleri elden ele dolasiyor, Anadolu ve Rumeli'de issiz kasabalara, köylere kadar yayiliyor, ezberlenip dilden dile geziyordu.Yöneticiler İçin onu hapsetmekten ya da sürmekten baska çare yoktu... (Bir Çağdaş Öncü Namık Kemal)
  • O zaman İsa ellerini yukarı kaldırarak dedi: «Allah'ımız Rabb, tersine inanacak herkese karşı şahit olarak, senin hükmüne getireceğim inancım budur.» Ve, halka dönerek dedi: «Kâhinin, Allah'ın ebediyete kadar ahdi olan Musa'nın kitabında yazılıdır dediği şeylere bakarak tevbe edin, ki günahınızı idrak edebilesiniz; çünkü ben görünen bir insan ve yeryüzünde yürüyen diğer insanlar gibi ölümlü bir çiğnem çamurum. Ve, benim bir başlangıcım oldu, sonum da olacak ve (ben) bir sineği (bile) yeniden yaratamayan biri(yim).» (Barnabas İncili)
  • Benim gözümde dünyanın ne kadar değersiz olduğunu bilmez misin? (Akif Bey)

  • Terbiye görmemiş kadınların aklı bir şeye ermez. (Kara Bela)
  • Ebul muzaffer melikunnasır sultan yusuf selahaddin ibn eyyub, hicretinbeş yüz otuz ikinci senesi kürdistan'da bulunan tikrit şehrinde dünyaya geldi. (Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi)
  • " Basit bir insan olarak kalma..! " (Cezmi)
  • “ Dert saklamak nedir, bilir misin? Gönlünden dert sakladın mı hiç? “ (Gülnihal)
  • "Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.." (Yavuz)
  • “Ne efsunkâr imişsin ah, ey dîdâr-ı hürriyet Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten” (Namık Kemal'in Şiirleri)
  • Dünyada ne kadar güzel şey görsem elbette senin bir yerine benzetirim.Sonra gördüğüm şeyin bir tarafında bir kusur bulurum .O da gözümden düşer, yine yalnız sen kalırsın.Uykuya rüyada seni görmek ümidiyle yatarım.Uykudan hayalini kaybetmek korkusuyla kalkarım.. (Zavallı Çocuk)

  • Mümkün olsa vatanımı gönlümün içinde saklayacağım. Göğsüm parça parça olmadıkça bir taşına kimsenin elini dokundurmayacağım. (Vatan Yahut Silistre - Zavallı Çocuk - Karabela)
  • Söyleyin Selahaddin Eyyûbi’ye Mescid-i Aksa ayaklar altında... (Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi)
  • Deli karı! Tutar da başımı, nabızlarımı yoklar! Bir kere elini uzat da şu yüreğimin çarpıntısına bak... Bir türlü halden anlamaz ki... (Kara Bela)
  • İnsan sevincinden ölmüyor; fakat çıldıracak gibi oluyor!.. (Vatan Yahut Silistre)
  • "— Elden ne gelir? Cenabıhak birçok kişverlerin harabını, birçok insanların helakını irade etmiş. Zelzele gibi, taun gibi bir de Cengiz yaratmış." (Celaleddin Harzemşah)
  • Aslan yavrusunun köpek yalağına su götürdüğünü kim görmüş (Celaleddin Harzemşah)
  • Kadın! ''Serendib''den bir maymun getirseler de şâh hizmetine verselerdi şimdiye kadar senden ziyade terbiye olurdu. (Kara Bela)

Yorum Yaz