matesis
dedas

Hayır... - Adalet Ağaoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Hayır... kimin eseri? Hayır... kitabının yazarı kimdir? Hayır... konusu ve anafikri nedir? Hayır... kitabı ne anlatıyor? Hayır... PDF indirme linki var mı? Hayır... kitabının yazarı Adalet Ağaoğlu kimdir? İşte Hayır... kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 02.04.2022 08:00
Hayır... - Adalet Ağaoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Adalet Ağaoğlu

Yayın Evi: Everest Yayınları

İSBN: 9786051417318

Sayfa Sayısı: 305

Hayır... Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"İnsanın düşünsel faaliyeti derinleştikçe, başkaldırı sesinin de derinlerden, boğuklaşmış olarak gelmesinden daha doğal ne var? Haykırmalar, savsözler ancak yüzeyden yüzenlerin kulak yırtan gürültüsünden başka bir şey değil."

"Adalet Ağaoğlu, yalnızca Hayır'ın son halkasını oluşturduğu üçlemesiyle, bütün romanlarıyla kimi sorunsalların peşinde bir yazar kimliğindedir. Romanlarında en öne çıkan yan, düşünsel içeriktir. Hayır onun bu özelliğinin belki de en yoğun biçimde alımlanabileceği bir roman…"

-Füsun Akatlı-

"Hayır, baştan sona, bir yazarın nasıl kendine özgü bir dil yaratabileceğinin serüvenidir. Hayır'ın, bütün öbür olumlu özelliklerinin yanı sıra, yazınsal Türkçenin çağcıl başyapıtlarından biri olduğunu düşünüyorum."

-Semih Gümüş-

(Tanıtım Bülteninden)

Hayır... Alıntıları - Sözleri

  • Biz neden böyleyiz? Neden geçmişin tutsaklığından kurtarmıyoruz kendimizi?
  • Hayat değişecekse, kendini değiştirebilenlerle değişecek, yinelenişe ayak uyduranlarla değil.
  • Sınırlar tehlikeli çizgilere dek genişletilmemeli.
  • Kimse kendine kalmıyor, kendinin efendisi olamıyor. Her şey darbelere, yarışmalara, ödüllere göre. Cehennem başkaları değil.
  • Kendi hayatını yaşayamayan, başkalarınınkini de öldürür.
  • ... artık kişisel düşünce ve duygularımızı hiç aktaramıyoruz karşımızdakine. Paylaşmak, yük olmakla eş anlamlı sanki. Ya da belki, ortalama duyguların, ortalama insanları olup çıkmamızdan.
  • "Benimle ol. Birlikte olalım..."
  • ”Hayır delirmedim. Çünkü hala hatırlıyorum!”
  • İnsan yurduna, toprak ve töreden başka, nelerle bağlıdır? Çocukluğuyla, anılarıyla, yakınları, akrabaları, dostları, küçüklü büyüklü olaylarıyla. Herhalde asıl bunlarla.
  • Kimsenin kimseyi gördüğü yok. İnsanlar arasında kara kalın perdeler gerili. Perdelerin gerisinde herkes kendi derdinde.
  • Düşle gerçek hiçbir zaman birbiriyle tam uyuşmaz.

Hayır... İncelemesi - Şahsi Yorumlar

"Her durumda özgür kimliğimizi koruyabilmek ancak edimle söylenebilecek şu tek ve son söze bağlı: HAYIR..." Dar Zamanların üçüncü kitabı. Ve sanırım Aysel Dere' linin hayat akışını anlatan son kitap. İlki kitap/olmeye-yatmak--2793, ikincisi kitap/bir-dugun-gecesi--2794. Ve sıradaki dar zaman 18 yıl aradan sonra yazılan kitap/dert-dinleme-uzmani--18716. Bu kitap bitmesin diye yudum yudum okudum diyebilirim. Aysel Dereli üzerinden, bir kadının olgunlaşma sürecine tanık oluyoruz. İşi, evliliği, sosyal duruşu, ve değişen zaman, koşullar karşısındaki kendini anlamlandırma süreci anlatılıyor. Dar Zamanlar serisinin okunmasını tavsiye ederim. Dönemsel olarak insanın tarih karşısındaki değişimini anlatan keyifli ve eğitici bir eser. (Çiğdem)

Dar Zamanlar kitabının üçüncü son serisi olan hayır. Bu Kitap ilk iki kitaba göre daha etkileyeci daha dokunaklıydı benm için. Cumhuriyet dönemi bir çok insan yaşamına değinmiyordu ikk iki kitap bu da onların bir parçası. Aysel karakterinin geçmişten yaşlılığına kadar bir çok anının en derin ,hassas, mahrem noktalarına değinilmiş kitapta. Bir kadının okuma hayat mücadelesi ile başlatan kırgınlıkları ,kızgınlıkları,beklentileri,hayal kırıklıkları,kaybettikleri yalnızlığına değiniyor . Bu noktaya nelerle geldi ne yapmak istedi ne yaptı ; ne yapamadı vs her setine değiniyor. Turkiyede aydın kesimin özellikle aydın bir kadının çektiği sıkıntılara değiniyor. Tamamen özgürlesme belkide hayır demek ile başlıyordu başlayacaktı. Ama içine sıkışılan toplum baskısı, insan ilişkileri her şey bizi biraz daha tutsaklastiryor hayata... (yasemin yılmaz)

"Sizsiz ben yarım kalırım. Bensiz siz eksiksiniz...": İlk satırından son satıra kadar iliklerime kadar hissederek okuduğum bir kitap daha... Başka türlü inceleme yazamıyorum galiba kitaplara. İçime dokundu her söz, her cümle... Aysel'le birlikte yaşadım hayatını satır satır... Melankolinin dibine battım battım çıktım... Neden bu kadar etkilendim bilmiyorum. Bir kadın yazdığı, bir kadın yaşadığı için belki de... Adalet Ağaoğlu'nun Dar Zamanlar üçlemesine çok tereddütle başladım aslında. Elim bir türlü gitmemişti okumaya. Ama ne büyük hataymış. Niye bu kadar beklemişim ki okumak için? Bu sefer Aysel'le bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Çocukluğundan yaşlılığına kadar herşeyine, yaşamının her mahrem anına, sevincine, üzüntüsüne... herşeyine tanıklık ediyorsunuz. "Ölmeye yatmak"la başladım Aysel'i tanımaya. Otel odasında ölmeye yatmışken bütün hayatını anbean gözden geçiren bir kadının çarpıcı hikayesi bu. Ölümün eşiğinde bile günlük yaşamın yükünden kurtulamayan bir kadının hikayesi... Cumhuriyetin kurulmasıyla insanların nasıl değişmeye çalıştığını, eğitimdeki zorlukları, batıya ayak uydurma çabasını anlatıyor ilk kitap. Okumanın hele bir kız çocuğu olarak okutulmanın ne denli zor olduğuna yakından şahitlik ediyoruz. Bir de orası bir köyse ve siz bir köy kızıysanız... Her şey çok daha zor... Dündar öğretmeni tanıyorsunuz... Kentten köye ışık götüren aydın kuşağın ilk temsilcisi... Öğrencilerinin eğitimi için çırpınıp duran müthiş insan... Yakın siyasi tarihimizle ilgili de detaylı bilgi içeriyor kitap. Hikaye içine öyle güzel harmanlanmış ki istemeseniz bile bilgi sahibi oluyorsunuz. "Bir düğün gecesi"nde kocası Ömer ve kız kardeşi Tezel'in ağzından dinliyoruz olayları. Karakterleri çok iyi tanımaya başlıyorsunuz, duygularını, savruluşlarını derinden hissediyorsunuz. Çelişkiler, iç hesaplaşmalar... Bütün duygulara yer var bu kitapta... Zengin bir işadamının (Aysel'in abisi İlhan) kızı ve bir generalin oğlunun düğün gecesinde olanlar anlatılıyor esasında. 70'ler Türkiye'si var bu sefer arka planda. Dönemin toplumsal yapısı irdeleniyor. Siyasal çalkantılar, bunların günlük yaşama yansımaları, tutuklamalar... Fikrini dile getiren, başkaldıran neredeyse herkesin tutuklanması... Türk aydını ve maruz kaldığı siyasi baskı... Diğer tarafta da iktidarla kol kola girmiş, sadece kendi çıkarları peşindeki iş adamları... ikiyüzlülük... Ve "Hayır"... "Hayır"da bizzat Aysel'ın ağzından dinliyoruz bu sefer hikayeyi. İnanılmaz akıcılıkla yazılmış bu kitap alıp sürüklüyor kendi içinde insanı. Acımadan hem de... 80'lerdeyiz bu sefer. Aysel'in yaşlılık döneminde. Yalnız bu sefer Aysel... Ömer'le boşanmışlar. Nedeni trajik. Anlamlandırmaya çalışıyor yaşadıklarını... "Her şeyin bir anlamı bulunmalı. Kopuşların olduğu kadar, birleşmelerin de..." diyor Ömer'e. Yaşadıkları içinizi acıtıyor. Ama göğüsleme biçimi kuvvet veriyor insana. Her satırda içinde bir yalnızlık var bu kadının deyip durdum içimden. Bazen gözlerim doldu okurken. Acaba hiç mutlu oldu mu bu kadın? Hayatındakiler mi nankördü? Yalnızlık kendi seçimi miydi, yoksa yalnızlık mı onu seçmişti ? Gitmek isteyeni itmiş miydi daha çok ya da gelmek isteyenin önüne set mi çekmişti... "Insanlar birbirlerinin hayatını yıllarca işgal ettiklerinde, orada neredeyse kök saldıklarında bile, selamsız sabahsız, hiçbir açıklama yapmadan çıkıp gidebiliyorlar. Sizse henüz eşikte bile değilsiniz..." diyor Aysel... Cumhuriyet sonrası bir türk kadını nasıl büyümüş, neler çekmiş, kimlerle savaşmış adım adım tanık oldum. Biraz da üzüldüm. Yazık, hala aynı savaşı veriyor kadınımız, bugün bile aynı savaş aynı zihniyetle! Türkiye'de aydın olmak hele bir de aydın kadın olmak ne kadar zormuş. Aydın intiharları ne çokmuş... Okudukça tüylerim ürperiyor... Mayakovski'yle tanışıyorum... "Olay kapandı’ derler ya işte bu da öyle, Aşkın kayığı günlük yaşama çarptı. Ödeştim yaşamla."... Ve sonra Cumhuriyet ile meşrutiyet arasına sıkışıp kalan insanlar... "Önceden bildikleri geçersiz ilan edilmiş, bir günde bilmeleri gerekenlerle henüz tanıştırılmış bu insanlar..." Aysel'in annesi Fitnat hanım gibi... Aysel, "Anneciğim, sen ölme. Henüz yaşamadın ki." diyor annesine... İçim burkuldu bu satırları okurken... Ve Engin... Aysel'in gençliğinde bir şeyler yaşadığı eski bir öğrencisi... Biraz da onun hayatına eğiliyoruz kitapta. Aysel'e aşık mı Engin? " Sana sadece, "Hocam" diye seslensem, olmuyor. "Dostum" desem yetmiyor. Yalnızca sevgilim olsan, dünya bir yarım dünya. "Aşkım" demekte de bir yıpranmışlık var. Garip bir eskimişlik..." Böyle bir ilişki onlarınki ... "Aradığım salt bir kadın gövdesi değil. Beynimle de doymak istiyorum. İnsan iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırınca, iç dünyası zenginleştikçe, beyniyle de doymak istiyor." demisti hocasına Engin... Yıllar sonra karşılaştıklarında ise hiçbir şey bıraktıkları gibi değildir. "Bizse, buz gibi ayrıldık... El sıkıştık, herkesin herkese yaptığı gibi, hiçbir yere değmeyen dudaklarla yanaklardan öpüştük." Ama çok özlüyor Aysel'i Engin. Artık çok mu geç her şey için... Değerini mi bilemiyoruz insanların onlar yakınımızdayken... Kaybetmek şart mı anlamak için... "Bakışların... Giderayak ne kadar yalnızdı! Seni büsbütün yalnızlastırdım...Özür dilerim Aysel, çok özür dilerim..." Özürler kaybedilen zamanı geri getirmez ki... Ya da çekilmiş olan yalnızlığı azaltmaz... Yenins'e tutunuyor Aysel. Yenins yani "yeni insan" onun bu zorlu yolculuktaki tek umudu, yaşama tutunduğu dalı, yol arkadaşı ... "Sizsiz ben yarım kalırım. Bensiz siz eksiksiniz. İkimiz birlikte bütün ve yeni bir insan oluruz..." İçinde bir savaş var Aysel'in... insanlara karşı kesin olamama, hayır diyememe savaşı... Yaşam biçimlerine karışılmasına, dayatmalara ve aslında istemediğimiz her şeye hayır deme savaşı ... "Her durumda özgür kimliğimizi koruyabilmek ancak edimle söylenebilecek şu tek ve son söze bağlı: Hayır..." Hayır! Bazen söyleyemediğimiz için, bazen de söylemekte geç kaldığımız için her şeyi değiştirme gücü olan bir kelime. Söylemeyi öğrenmem çok zamanını aldı doğrusu. Öğrendim de ... Söylemesi artık çok zor değil belki ama anlaşılması da çok önemli. Hayır demek hayır demektir çünkü! Türkiye'de kadın olmayı bir de bu kadından dinleyin. İnanın hiç ama hiç kolay değil. Kolaylaştırmanıza gerek yok. Daha da zorlaştırmayın yeter! Okurken bir arkadaşıma kalbimi bıraktım bu kitaba demiştim. Bıraktım gerçekten de. Gözlerim dolu dolu okudum birçok sayfayı... Ve son... Lütfen hayatı ıskalamayın. Günlerinizi yaşayıp, hızlıca yaşayıp geçmeyin. Her günü anlamdırın, sevdiklerinize sıkı sıkı sarılmayı ve onlara "seni seviyorum" demeyi unutmayın... Hayat düşündüğümüzden çok daha kısa çünkü.. Sevgiyle kalın... Keyifli okumalar... (Diana Rüstemova)

Hayır... PDF indirme linki var mı?

Adalet Ağaoğlu - Hayır... kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Hayır... PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Adalet Ağaoğlu Kimdir?

Adalet Ağaoğlu (d. Nallıhan, Ankara 1929) romanlarıyla ünlü Türk yazar.

20. yüzyıl Türk edebiyatının en önemli romancılarından biridir. Türkiye'nin değişik dönemlerini ve bu dönemlerin insan hayatlarına etkisini inceleyen eserler vermiştir. Romanları dışında hikaye, oyun, deneme, anı türünde eserler verir.

13 Ekim 1929'da Nallıhan'da dünyaya geldi. Babası, kumaş tüccarı Hafız Mustafa Sümer'dir. Dört çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu ve tek kızıdır. Kardeşleri Dr. Cazip Sümer (1925-1975), oyun yazarı, oyuncu Güner Sümer (1936-1977) ve işadamı Ayhan Sümer (1930)'dir.

İlköğrenimini Nallıhan'da tamamladıktan sonra 1938'de ailesi ile birlikte Ankara'ya yerleşti[2] . Ortaöğrenimini Ankara Kız Lisesi'nde tamamladıktan sonra 1950 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu.

Edebiyata ilgisi lise yaşamında şiirlerle başladı, kısa bir süre sonra oyun yazarlığına yöneldi. İlk defa 1946'da Ulus gazetesinde tiyatro eleştirileri yayımlayarak yazarlığa başladı. 1948-50 arasında Kaynak Dergisi'nde şiirleri yayımlandı.

1951-1970 yılları arasında TRT’de çeşitli görevlerde bulundu. Ankara Radyosu'nda göreve başladığı yıl ilk radyo oyunu olan "Aşk Şarkısı'nı" yazdı. Raddyo'da görev yaparken tiyatro oyuncusu ve yönetmen dört arkadaşı (Kartal Tibet, Üner İlsever, Çetin Köroğlu, Nur Sabuncu) ile birlikte Ankara'nın ilk özel tiyatrosu olan "Meydan Sahnesi"'ni kurdu[1]. Meydan Sahne Dergisi'ni çıkardı. 1953 yılında tiyatro konusunda görgü ve bilgisin arttırmak üzere Paris'e gitti[1]. 1953'te Sevim Uzungören'le birlikte yazdığı "Bir Piyes Yazalım" tiyatro oyunu aynı yıl Ankara'da sahnelendi. 1954 yılında mühendis Halim Ağaoğlu ile evlenen sanatçı, ilk romanını yazana kadar oyun yazarlığını sürdürdü. Üst üste yazdığı oyunlarla altmışlı ve yetmişli yılların önde gelen oyun yazarlarından oldu. TRT'nin özerkliğine el konulması gerekçesiyle TRT Radyo Dairesi Başkanlığı'ndan 1970 'te istifa eden sanatçı o tarihten bu yana yazarlıktan başka bir işle uğraşmadı. Edebiyat yaşamının bazı dönemlerinde "Remüs Tealada" ve "Parker Quinck" gibi takma adlar kullanmıştır.

İlk romanı Ölmeye Yatmak, 1973'te yayımlandı. Bu ilk romanından itibaren tüm eserleri yoğun tartışmalara konu oldu. Ölmeye Yatmak, daha sonra yazdığı Bir Düğün Gecesi(1979) ve Hayır (1989) adlı romanlarla bir üçleme oluşturdu ve birçok ödül kazandı. Bir Düğün Gecesi ve Hayır romanları yayınlanır yayınlanmaz, ikinci romanı olan Fikrimin İnce Gülü, dördüncü basımında toplatıldı[3]. "Fikrimin İnce Gülü" romanı hakkında, "askeri kuvvetleri tahkir ve tezyif (küçük düşürmek)" suçlamasıyla hakkında 1981 yılında dava açılan Ağaoğlu, iki yıl süren davanın ardından aklandı. "Düğün Gecesi" ise soruşturma aşamasında kaldı[4]. Dönemin üç önemli roman ödülüne layık görülmüş olan Bir Düğün Gecesi adlı roman için ayrıca Aldous Huxley'den aşırma olduğu suçlaması ortaya atıldı ve uzun tartışmalara sebep oldu.

Öykü kitapları, denemeler, anı-roman türünde eserler de yayımlayan Ağaoğlu 1991 yılında Çok Uzak Fazla Yakın'la oyun yazarlığına döndü. 1983 yılından beri İstanbul'da yaşayan Ağaoğlu, halen yazmayı sürdürüyor.

Adalet Ağaoğlu'ile ilgili yazıları bir araya getiren arşiv eşi Halim Ağaoğlu tarafından hazırlanmış ve 2003'te Adalet Ağaoğlu'nun yazarlığının 55. yılı anısına Herkes Kendi Kitabının İçini Tanır adı ile basıldı.

1996'da ciddi bir trafik kazası geçiren ve iki yıl hastande yatan Adalet Ağaoğlu[6] için Can Yücel'insöylediği "Sen Türkiye'nin en güzel kazasısın" sözü [kaynak belirtilmeli], Feridun Andaç'ın Adalet Ağaoğlu ile yaptığı nehir söyleşi tarzında bir kitabın adı oldu. Kitap, 2006'da basıldı.

Ağaoğlu, 1986'da kurulan İnsan Hakları Derneği'nin kurucuları arasında yer almış ancak Temmuz 2005'de İHD'nin tek yanlı ırkçı-milliyetçi bir tutum takındığını belirterek ve "PKK yanlısı politika izliyorlar" diyerek istifa etti. Son olarak Ermenilerden özür dileme kampanyasına katılmıştır.

Eserleri

Tiyatro ve Radyo Oyunları

Yaşamak - 1955

Evcilik Oyunu - 1964

Sınırlarda Aşk - 1965

Çatıdaki Çatlak - 1965

Tombala - 1967

Çatıdaki Çatlak 1967

Sınırlarda Aşk-Kış-Barış 1970

Üç Oyun: Bir Kahramanın Ölümü, Çıkış, Kozalar 1973

Kendini Yazan Şarkı 1976

Çok Uzak - Fazla Yakın 1991

Duvar Öyküsü - Çocuklar ve Büyükler için Müzikli Danslı Oyun 1992

Çağımızın Tellalı 2011

Roman

Ölmeye Yatmak 1973

Fikrimin İnce Gülü 1976

Bir Düğün Gecesi 1979

Yazsonu 1980

Üç Beş Kişi 1984

Hayır... 1987

Ruh Üşümesi 1991

Romantik Bir Viyana Yazı 1993

Öykü

Yüksek Gerilim (1974)

Sessizliğin İlk Sesi 1978

Hadi Gidelim 1982

Hayatı Savunma Biçimleri 1997

Deneme

Geçerken 1986

Karşılaşmalar 1993

Başka Karşılaşmalar 1996

Öyle Kargaşada Böyle Karşılaşmalar 2002

Yeni Karşılaşmalar 2011

Mektup [değiştir]

Mektuplaşmalar (Mehmet Baydur ile birlikte) 2005

Anı

Göç Temizliği 1985

Gece Hayatım 1991

Günlük - Günce [değiştir]

Damla Damla Günler 2004

Damla Damla Günler I-II-III 2007

Ödülleri

1974- TDK Tiyatro Ödülü

1975- Sait Faik Hikaye Armağanı, Yüksek Gerilim ile

1979- Sedat Simavi Edebiyat Ödülü, Bir Düğün Gecesi ile

1980- Orhan Kemal Roman Armağanı Bir Düğün Gecesi ile

1980- Madaralı Roman Ödülü, Bir Düğün Gecesi ile

1991- Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü, Çok Uzak Çok Yakın ile

1997- Aydın Doğan Roman Ödülü, Romantik Bir Viyana Yazı ile

Adalet Ağaoğlu Kitapları - Eserleri

  • Ölmeye Yatmak
  • Bir Düğün Gecesi
  • Fikrimin İnce Gülü
  • Hayır...
  • Ruh Üşümesi
  • Üç Beş Kişi
  • Yüksek Gerilim
  • Yazsonu
  • Romantik
  • Sessizliğin İlk Sesi
  • Dar Zamanlar
  • Düşme Korkusu
  • Dert Dinleme Uzmanı
  • Hadi Gidelim
  • Göç Temizliği
  • Hayatı Savunma Biçimleri
  • Gece Hayatım
  • Damla Damla Günler I
  • Damla Damla Günler
  • Karşılaşmalar
  • Çok Uzak Fazla Yakın
  • Geçerken
  • Başka Karşılaşmalar
  • Toplu Oyunlar-2
  • Duvarların Dışında
  • Toplu Oyunlar - 1
  • Yeni Karşılaşmalar
  • Kendini Yazan Şarkı - Evcilik Oyunu
  • Duvar Öyküsü
  • Damla Damla Günler 2
  • Çağımızın Tellalı
  • Sessiz Bir Adam
  • Öyle Kargaşada Böyle Karşılaşmalar
  • Toplu Oyunlar 3
  • Damla Damla Günler 3
  • 'An'ların Uzun Soluklu Yazarı
  • Halim'e İthaflar
  • Damla Damla Günler 1 / 2
  • Damla Damla Günler 4
  • Mektuplaşmalar
  • Okurunun Yazarı
  • Toplu Oyunlar
  • Gece Hayatım
  • Sessizliğin İlk Sesi
  • Toplu Öyküler 2
  • Toplu Öyküler 1
  • Şiir ve Sinek
  • Damla Damla Günler - 3
  • Göç Temizliği

Adalet Ağaoğlu Alıntıları - Sözleri

  • Sevinç, yaratıcı değildir. Acı, dürter. (Geçerken)
  • Şöyle üç gün üç gece, yerimden kıpırdamadan uyumak istiyorum. Kendimi öyle yorgun hissediyorum ki.. (Çağımızın Tellalı)
  • İnsan özlemdir. Kavuşmak için bir aranıştır. Bu yüzden, kendi varlığını tanır tanımaz kişi, bir eş ya da dosttan yoksun kaldığını anlar... (Üç Beş Kişi)
  • İnsan kendisinin yabancısıdır. (Damla Damla Günler)
  • Tarihe sorulsa çiğ ve çok atılgan elektrik ışığının bir aydınlık körlüğüne yol açtığını da söyleyebilir bize. Öyle olmasa, Batı Uygarlığı 2000'e artık sadece yedi yılın kaldığı günümüzde din ve ırk kavgalarını görmezlenir miydi? (Başka Karşılaşmalar)
  • Hem sürekli unutulmak, hem sürekli göz önünde tutulmak. (Üç Beş Kişi)
  • "Geçmişin kokusu yoktur. Geçmiş erir; kan ve alınteri buharlaşır, havaya karışır gider. Elle tutulur, gözle görülür biçimde geriye kalacak olan sadece taşlardır. Yoksullara seyirlik bir cennet sunmak için zenginlerin yaptırdığı işte bu taştan, mermerden saraylar, duvarlar, heykeller, kiliseler, manastırlar, surlar ve kalelerdir." (Romantik)
  • Genç Kadın: Ölmek mi? Niçin ölmek? İnsanca yaşamak ve yarınların daha güzel olacağına inanırken ölümü düşünmek niye? Ressam: Geçmiş artık çekici değil. Gelecekten de bir şey umulamaz. Her şey gülünç, çirkin, kaba ve budalaca. (Sessiz Bir Adam)
  • Hak var, hukuk yok. Hukuk var, hak yok. Yazar var, kitap yok. Kitap var, yazar yok. Satış var, okur yok. Okur var, satış yok. (Geçerken)
  • Gece hayatı gerçek bir yalnızlıktır. Kimse elinden tutamaz, sen kimsenin elinden tutamazsın; asıl yalnızlık gece hayatlarının yalnızlığıdır... (Gece Hayatım)
  • Yaşam, onun cebinde, hiç bozdurulmamış paralar gibi bütün bütün, yepyeni duruyordu. (Hadi Gidelim)
  • Yarın bu düzen değişince, ülkenin yine ekonomistlere, mühendislere, mimarlara, yargıçlara gereksinimi olacak. Ama siz bu alanları size karşı olanların eline bırakmak niyetindesiniz. Gerçekçi bir tutum değil bu. (Bir Düğün Gecesi)
  • Özgürlük yolu bitmez ve çok pahalı. (Yeni Karşılaşmalar)
  • Ben de roman yazıyordum ve bu arada kurup kaldırdığım sofraları, ocakta unutup yaktığım yemek tencerelerini; günlük hayatla yaratı sancıları arasında açılan uçurumu bile düşünmüyordum. Romanlık bir rüya sahnesine romanlık bir final arıyordum ve hep gökte arıyordum. (Gece Hayatım)
  • "Kadını özgür olmayan ülkenin erkeği de özgür değildir" (Ölmeye Yatmak)
  • "İnsanları sevindirmek, onları biraz gülümsetmek, onların kaygılı yaşamlarını ta içten, yürekten patlayan gülüşlere dönüştürmek isterdim," diyor. "Ama çiçeklerimiz bir demet hüzünken..." (Sessizliğin İlk Sesi)
  • Düşünüyorum da, çok değil, ama bize gerekli üç beş sağlam değer ölçüsünden giderek yoksun kalan toplumumuzda, yani “her şeyin bunca belirsizleştiği, temel değerlerin üstünü yoğun bir sisin kapladığı” şu ortamda bizim de kurcalamamız gereken nice sorun, üstünden örtüsünü kaldırmamız gereken ne kadar çok hayat var... Ve ölüm... (Geçerken)
  • "Derin sessizlik. Kuyu gibi. Şimdi beni artık bu sessizlik korkutmakta." (Gece Hayatım)
  • Bir fikri olmakla bir fikir olmanın hiç de aynı şey demeye gelmediğini anlatan fırsatlar... (Ölmeye Yatmak)
  • Ne oluyorsa benim içimde oluyordu.Dışımdaki hiçbir şeye egemen değildim.. (Yazsonu)

Yorum Yaz