tatlidede

İkinci El Zaman - Svetlana Aleksiyeviç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İkinci El Zaman kimin eseri? İkinci El Zaman kitabının yazarı kimdir? İkinci El Zaman konusu ve anafikri nedir? İkinci El Zaman kitabı ne anlatıyor? İkinci El Zaman PDF indirme linki var mı? İkinci El Zaman kitabının yazarı Svetlana Aleksiyeviç kimdir? İşte İkinci El Zaman kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 04.02.2023 15:00
İkinci El Zaman - Svetlana Aleksiyeviç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Svetlana Aleksiyeviç

Çevirmen: Sabri Gürses

Yayın Evi: Kafka

İSBN: 9786054820382

Sayfa Sayısı: 528

İkinci El Zaman Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İsveç Akademisi, Svetlana Aleksiyeviç’e Nobel Ödülü verdiğinde yazarın “yeni bir edebi tür” yarattığını belirtmiş, eserlerini de “duyguların ve ruhun bir tarihi” sözcükleriyle betimlemişti. Aleksiyeviç uzun bireysel monologları farklı seslerin duyulduğu bir kolaja dönüştüren özgün dokümanter tarzıyla, kendilerine nadiren konuşma fırsatı verilen, yaşantıları da çoğu zaman ülkenin resmi tarihine karışarak yitip giden sokaktaki insanların hikâyelerini kayıt altına alıyor.

Sovyetler Birliği’nin dağılışı ve yeni bir Rusya’nın ortaya çıkışı üzerine senfonik bir sözlü tarih çalışması olan İkinci El Zaman’da Aleksiyeviç, komünizmin çöküşünün kroniğini çıkartıyor. Rusya’nın sıradan insanları geçirdikleri son otuz yılı anlatarak bizlere Sovyetler Birliği’nin çöküş döneminde ve çöküşün ardından ortaya çıkan yeni Rusya’da yaşamanın nasıl bir tecrübe olduğunu gösteriyorlar. 1991-2012 dönemini kapsayan söyleşiler aracılığıyla, Aleksiyeviç bizleri propagandanın ve uydurma medya anlatımlarının ötesine taşıyor. Bunu yaparak da hem Rusya’nın hem de baskıya, teröre, açlığa, katliamlara dair, fakat aynı zamanda ülkelerinden duydukları gurura, gelecek umutlarına ve herkesin bir ütopya yaratmak için omuz omuza çalışıp mücadele verdiği inancına dair anılarını hâlâ taşıyan Rusların panoramik bir portresini çiziyor. Sonuç olarak da, bir zamanlar dünyanın üçte birini egemenliği altına alacak kadar güçlü bir fikrin ardından o topraklarda yaşamanın ayrıntılı bir dökümü çıkıyor karşımıza.

İkinci El Zaman Alıntıları - Sözleri

  • “Nefret etmekten yorulmuş kalbe öğretemezsin sevmeyi.”
  • Cellat ve kurbanlar arasında büyüdük. Bizim için normaldi, birlikte yaşadık. Barış ile savaş arasında bir sınır yok. Hep savaş. Televizyonu açıyorsun - herkes haydut ağzıyla konuşuyor: siyasetçiler de, işadamları da, başkan da; ödenen haraçlar, rüşvetler, avantajlar...İnsan hayatı - ayağınla üstüne basıp dağıttığın tükürük. Toplama kampında gibi...
  • İnsandan daha kötü bir hayvan yok. İnsan insanı öldürür, mermi değil. İnsan insanı...

İkinci El Zaman İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kızıl İnsanın Sonu: Adım mı? Oktyabrina. Ekim Devrimi’nden gelir. Babam büyük bir komünistti. Lenin’e hayrandı. Onun portresini asmıştı evimize. Çok severdi onu, onun yaptığı devrimi bana isim koyacak kadar çok… Konuşalım, konuşalım çünkü bu gerekli. İsmimi saklamıyorum, direkt yayımlayın. Bugün her şeyi ortaya dökeceğiz. Benim ülkem yıkılalı 11 yıl oluyor, hayır, bu yeni kapitalist ülke benim değil. Olamaz. Benim ülkemde insanlar dilenmezdi. Öğretmenler açlık çekmezdi. İsraf olmazdı. Bugünse bunları ağlayarak seyrediyorum. Dün 84 yaşıma bastım, doğum günümü hatırlayan olmadı. Hepsi al-sat işlerinde, birer “biznesmen” (iş adamı) olmuşlar. Aile ilişkileri çöktü, yalnızlaştık. Kapitalizmin getirdiği özgürlük bizleri birbirimizden uzaklaştırdı. Eskiden çeşit çeşit sigaralar, renkli renkli sütyenlerimiz yoktu belki. Ama mutluyduk, yüzümüz gülüyordu. Arkadaşlarımdan öyle kötü şeyler duyuyorum ki… “Geçende kibar bir hanımefendi bir görüşme yaptı benimle. Beni ‘aydınlatmaya’ başladı, o zamanlar ne korkunç bir dönemde yaşadığımız konusunda. O kitaplardan okumuştu, bense orada yaşamıştım. Orada doğmuştum. O yıllarda. Ve bana ‘Siz köleydiniz,’ diye anlatıyor. ‘Stalin köleleri.’ Bacaksız! Köle değildim ben! Değildim!” (s.187) Çok üzüldüm bunu duyduğumda. Bizler isteyerek çalışıyorduk. Stalin’in kalkınma planına güveniyorduk. Kolektif çiftlikler kuruldu, kulak sınıfı dağıldı. Hayır köle değildik, aksine kulakların kölesi olmaktan kurtulmuştuk. “Stalin, Rusya’yı tahta pulluklu haliyle aldı, ama atom bombalı halde bıraktı…”(s.293) Sert miydi? Bana sorarsanız çok sertti. Ama Rus halkı sertliğe alışkın. Stalin’den önce de çar vardı, çok mu özgürdük? Ne derseniz deyin, Stalin olmasaydı Sovyetler Birliği, ABD’ye kafa tutamazdı. Güçlü ülke olmak için mücadele etmemiz gerekiyordu. Daha ne anlatayım, Sovyet yaşamı bende buruk bir anı. Sanki bir kitapta kaldı, geçmişte kaldı. Biz de orada kaldık belki… Şimdiki çocuklar bizimle dalga geçiyorlar, “bunak komünist” olduk artık… Belki komünizmin sonu geldi, kızıl insan bizimle birlikte ölecek. Ama belki Sovyet deneyinden ders çıkaracağız. Benim yaşım yetmez, göremem. Bu milyarlık haydutların ülkesinde öleceğim. Her şeye rağmen, az da olsa bazı gençler hâlâ Marx’ı okuyor. Birkaç ay önce, kız kardeşim aradı beni. Çok konuşmadığımız için şaşırdım, ama iyi ki aramış… Yaşlı da olsa insan umut istiyor. Komünizmin geri dönmesinden korkuyormuş, şöyle diyor: “11 yıl geçti… Torunumun odasına girince bir de baktım: Masasında Marx’ın Kapital’i duruyor, kitap rafında da Troçki’nin Hayatım kitabı var… Gözlerime inanamadım! Marx diriliyor mu? Ne bu saçmalık? Torunum üniversitede okuyor, bir sürü arkadaşı var, onların konuşmalarını dinlemeye başladım. Mutfakta çay içip Komünist Parti Manifestosu’nu tartışıyorlar… Marksizm yine yasal, trend, marka oldu. Che Guevara ve Lenin resimli tişörtler giyiyorlar. Hiçbir şey kök salamamış. Her şey boşunaymış.”* Bu yaşımda umut doldum, sevincimden saatlerce ağladım. Zafer marşlarımızı söyledim, Enternasyonal’i okudum. Marx’ın portresini öptüm. Belki çocukça, safça. Ama bizim istediğimiz de bu: saflık, mutluluk, kardeşlik. Anlatmam gereken bir şey daha var: Perestroyka.³ 1980’lerin başında duymaya başladık bu sözcüğü. Kimse anlayamamıştı sonumuz olacağını. Brejnev önermiş, Gorbaçov ise uygulamaya koymuştu. Amacı daha liberal politikalar ortaya koyup; özelleştirmelere gitmekti. Sosyalizmin işlemez olduğunu söylemişti. Biz de ona inandık. Özgürlük geliyor sandık, destekledik. Ah, bilmiyorduk ki işte… Piyasa serbestleşmeye başladı, McDonald’s bile geldi. Kuyruklara girdik… https://i.hizliresim.com/gQ5hpg.jpg Hoşumuza gidiyordu bu değişiklikler. Çok özeniyorduk Batılılara. Genç kızların çeşit çeşit elbiselerine… Ama bu kadar serbestleşmeye ordu dayanamadı, tankları sokağa döktü.⁴ O zamanki gözdemiz Yeltsin çıktı tankın tepesine, askere dur dedi. https://i.hizliresim.com/DcALkr.jpg Biz heyecanlandık, umutlandık. Döküldük sokaklara, engelledik tankları. Ama bu sonumuz oldu bizim. Sovyetler yıkıldı, özgürlük geldi sandık. Çeşit çeşit kot pantolon giyeceğiz, sigaralar içeceğiz dedik. Sakızlara bile özendik. Salam geldi ülkemize, salam! Süpermarket doldu ülkemiz. Her mahalleye bir süpermarket, ne güzel! Ama emekliler sadece göz gezdiriyordu raflarda. Salamın en ucuzunu alıyorduk, “köpek” salamı… Şu sıralar şöyle söyleniyor: “Eskiden paramız vardı, ürün yoktu. Şimdi ürün bol, paramız yok.” Bir sakıza sattık ülkemizi… Kandırdı bizi Gorbaçov, Yeltsin. Güvenimiz boşa çıktı. İnanabiliyor musunuz, yerlerde dilenci gördüğümde ağlıyorum hâlâ. Yoktu böyle bir şey, yoktu! Şimdi ise İsa’yı dirilttiler yeniden. Eğer öğretmenlerin maaşı sadece köpek salamına yetecekse, istemez İsa da Meryem de. Eskiden mutfakta konuşurduk. Tüm gizli sohbetlerimizi orada ederdik. Yönetimi eleştirirdik. 91’de bu mutfak sohbetleri bitti. “Mutfaktan sokağa çıktık ve orada da bizde fikir mikir olmadığı anlaşıldı, tek yaptığımız bütün gün oturup konuşmakmış.” (s.23) Sonunda özgürüz! Sovyetler yıkıldı, baskı bitti. Hepimiz açlıktan ölmeye özgürüz! Tabii kahrımızdan ölmezsek… Her şeye rağmen, ben umutluyum. Gençlerimiz bizi anlayacaklar, çektiğimiz zorlukları anlayacak, ona göre karar verecekler. Bizi yargılamayın çocuklarım, anlayın. Dilerim hepiniz Marx’ı okursunuz. Sosyalist bir dünyada görüşmek üzere… Oktyabrina Yugovicheva 26.12.2002 Böyle bir kitaba, sıradan bir inceleme yazmak istemedim. Dedim, neden bunu bir Sovyet emeklisinin gözünden yazmıyorum? Kitaptan edindiğim bilgileri ve haricinde birkaç internet sitesi kullanarak böyle bir kurgu hikaye yazmak istedim. Ama siz kurgu olduğuna bakmayın, anlattıklarımın hepsi gerçek. Fazlası var, azı yok. Üzülerek okudum kitabı… Farklı farklı insanların gözünden Sovyetler Birliği’nin çözülüşünü dinledim. Belki bu dağılış kızıl insanın sonudur ama belki de Yaşar Kemal’in dediği gibi, dünya sosyalizminin zaferidir. Bu deneyden ders alacağız, umudumuzu kaybetmeden ileri yürüyeceğiz. İyi okumalar. https://www.youtube.com/watch?v=2z5rMNH_yTI *: Kurguya uyarlamak için alıntının üzerinde şu değişiklikleri yaptım: Birincisi 20 yılı 11 yıla düşürdüm. İkincisi oğlum kelimesini torunum kelimesine çevirdim. ¹ : https://www.youtube.com/watch?v=8l7wzzD2Bv0 ² : https://www.se.edu/native-american/wp-content/uploads/sites/49/2019/09/A-NAS-2017-Proceedings-Smith.pdf ³: https://tr.wikipedia.org/wiki/Perestroyka ⁴: https://tr.wikipedia.org/wiki/1991_Sovyetler_Birli%C4%9Fi_darbe_giri%C5%9Fimi Not: Normalde Vikipedi’yi bir kaynak olarak görmem, ancak dönem hakkında kısa bilgi olsun diye bu linkleri bıraktım. (Emir)

Benim ülkemde insanlar dilenmezdi. Öğretmenler açlık çekmezdi. İsraf olmazdı. Bugünse bunları ağlayarak seyrediyorum. Dün 84 yaşıma bastım, doğum günümü hatırlayan olmadı. Hepsi al-sat işlerinde, birer biznesmen (iş adamı) olmuşlar. Aile ilişkileri çöktü, yalnızlaştık. Kapitalizmin getirdiği özgürlük bizleri birbirimizden uzaklaştırdı. Eskiden çeşit çeşit sigaralar, renkli renkli sütyenlerimiz yoktu belki. Ama mutluyduk, yüzümüz gülüyordu. (Okan Uygun)

İsveç Akademisi, Svetlana Aleksiyeviç’e Nobel Ödülü verdiğinde yazarın “yeni bir edebi tür” yarattığını belirtmiş, eserlerini de “duyguların ve ruhun bir tarihi” sözcükleriyle betimlemişti. Aleksiyeviç uzun bireysel monologları farklı seslerin duyulduğu bir kolaja dönüştüren özgün dokümanter tarzıyla, kendilerine nadiren konuşma fırsatı verilen, yaşantıları da çoğu zaman ülkenin resmi tarihine karışarak yitip giden sokaktaki insanların hikâyelerini kayıt altına alıyor. Sovyetler Birliği’nin dağılışı ve yeni bir Rusya’nın ortaya çıkışı üzerine senfonik bir sözlü tarih çalışması olan İkinci El Zaman’da Aleksiyeviç, komünizmin çöküşünün kroniğini çıkartıyor. Rusya’nın sıradan insanları geçirdikleri son otuz yılı anlatarak bizlere Sovyetler Birliği’nin çöküş döneminde ve çöküşün ardından ortaya çıkan yeni Rusya’da yaşamanın nasıl bir tecrübe olduğunu gösteriyorlar. 1991-2012 dönemini kapsayan söyleşiler aracılığıyla, Aleksiyeviç bizleri propagandanın ve uydurma medya anlatımlarının ötesine taşıyor. Bunu yaparak da hem Rusya’nın hem de baskıya, teröre, açlığa, katliamlara dair, fakat aynı zamanda ülkelerinden duydukları gurura, gelecek umutlarına ve herkesin bir ütopya yaratmak için omuz omuza çalışıp mücadele verdiği inancına dair anılarını hâlâ taşıyan Rusların panoramik bir portresini çiziyor. Sonuç olarak da, bir zamanlar dünyanın üçte birini egemenliği altına alacak kadar güçlü bir fikrin ardından o topraklarda yaşamanın ayrıntılı bir dökümü çıkıyor karşımıza. (Temel ATALAY)

İkinci El Zaman PDF indirme linki var mı?

Svetlana Aleksiyeviç - İkinci El Zaman kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İkinci El Zaman PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Svetlana Aleksiyeviç Kimdir?

Svetlana Aleksandrovna Aleksiyeviç (Rusça: Светлана Александровна Алексиевич; Beyaz Rusça:Святлана Аляксандраўна Алексіевіч Svyatlana Alyaksandrawna Alyeksiyevich; d. 31 Mayıs 1948) Beyaz Rusyalı araştırmacı gazeteci, yazar. 2014 yılında, Ural Federal Üniversitesi tarafından Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterildi.

Ukrayna'nın Stanislav (1962'den sonra adı Ivano-Frankivsk olan yerleşim birimi) şehrinde, Beyaz Rusyalı baba ve Ukraynalı bir annenden dünyaya geldi. Çocukluğu Beyaz Rusya'da geçen yazar, Beyaz Rusya Devlet Üniversitesi gazetecilik bölümünden 1972'de mezun oldu. Sonrasında bazı yerel gazetelerde çalıştıktan sonra, Minsk'te yayınlanan Neman isimli edebiyat dergisinin muhabiri oldu.

II. Dünya Savaşı, Sovyet-Afgan Savaşı, Çernobil faciası, SSCB'nin dağılması gibi dramatik olayları yaşamış, bu olaylara tanık olmuş kişilerle röportajlar yaptı. Bu insanlardan dinlediklerinin izlerini yazdığı kitaplarda kolayca görmek mümkündür.

Yazıları Lukashenko rejimini rahatsız etti. 2000 yılında hakkında yasal kovuşturma başlatıldı. Bunun üzerine ülkesini terk etti. Hayatının sonraki on yıllık kısmını, kendisine kucak açan Paris, Gothenburg ve Berlin gibi şehirlerde, siyasi sürgün olarak geçirdi. Nihayet 2011 yılında ülkesine, Minsk şehrine geri döndü.

Yazarın kitapları, SSCB'de yaşamış insanların, ülke dağılmadan önce ve sonrasındaki, duygusal hayatlarındaki değişimlerin edebi kroniği olarak tanımlanmaktadır. Sovyet-Afgan Savaşı'nın ilk ağızdan anlatıldığı Çinko Çocukları ve Çernobil kazasının ele alındığı Çernobil'den Sesler isimli kitapları en önemli eserleridir. Kitaplarında ele aldığı konuları şu şekilde tanımlamaktadır:

« SSCB dönemine ve sonrasına dönüp baktığımızda, tarihimizin koca bir mezar ve büyük bir kan banyosundan ibaret olduğunu görürüz. Kurbanlarla cellatlar arasındaki tükenmek bilmez diyalogları duyarız. Sürekli olarak karşımıza aynı lanetli sorunsallar çıkar: Ne yapmalı, suçlu kim? Devrim, toplama kampları, II. Dünya Savaşı, Sovyet-Afgan Savaşı sırasında halktan gizlenen gerçekler, büyük bir imparatorluğun çöküşü, devasa ölçekte bir sosyalist ütopyanın paramparça dağılması, yeni ortaya çıkan evrensel problemler, Çernobil faciası vs. Bunlar, Dünya üstündeki tüm insanların cevaplaması gereken sorulardır ki, tümü bizim kendi gerçek tarihimizdir. İşte tüm bu cehennemden çıkma soru ve sorunlar, benim kitaplarımın izleğini oluştururlar. »

Savaşın Kadınsı Olmayan Yüzü isimli ilk kitabını 1985 yılında yazdı. Kitap, kısa sürede birçok baskı yaparak, iki milyon adetten daha fazla satış rakamına ulaştı. Romanda, II. Dünya Savaşı daha önce çok da ele alınmayan yönleriyle, bir kadının monologları şeklinde anlatılmaktadır. The Last Witnesses: the Book of Unchildlike Stories (Son Tanıklar: Çocuksu Olmayan Öyküler) isimli kitabında, savaşı yaşayan çocukların anıları yer almakta, savaş kadın ve çocukların gözünden adeta yeniden anlatılmakta, yepyeni bir duygu dünyasına kapı aralamaktadır. 1993 yılında, SSCB'nin dağılması sonucunda umutsuzluğa kapılıp, intihara teşebbüs eden insanların öykülerinin anlatıldığı Ölümle Efsunlananlar (Enchanted with Death) isimli kitabını yayınladı. Gerçekten de kendilerini ve yaşam biçimlerini komünist ideoloji ile özdeşleştirmiş çok sayıda Sovyet vatandaşı, ortaya çıkan yeni düzeni kabullenmekte ve bu tarihsel gerçekliği algılamakta zorluk çekmişti.

Aleksiyeviç'in kitapları, aralarında Türkçenin de bulunduğu toplam 19 farklı dile çevrilmiştir. Kitapların yanı sıra 21 adet belgeselin metnini hazırlamış ve üç adet de tiyatro oyununun senaryosunu yazmıştır. Tiyatro eserleri, Fransa, Almanya ve Bulgaristan'da sahnelenmiştir.

Svetlana Aleksiyeviç Kitapları - Eserleri

  • Çernobil Duası
  • Kadın Yok Savaşın Yüzünde
  • İkinci El Zaman
  • Son Tanıklar
  • Çinko Çocuklar

Svetlana Aleksiyeviç Alıntıları - Sözleri

  • Tarihe inanıyorum ben. Tarihin yapacağı yargılamaya inanıyorum... Çernobil sonlanmadı, daha şimdi başlıyor... (Çernobil Duası)
  • Üzerine ölümün gölgesi düşmeden hiçbir şeyi anlamak mümkün değil. (Çernobil Duası)
  • Mezarların başına taşlar dikin, taşların üzerine de “her şey boşunaydı” diye nakşedin! (Çinko Çocuklar)
  • Ülke, iktidardakilerin ülkesi, insanların değil. (Çernobil Duası)
  • Annemin gözünden süzülen yaşları fark edince, mızmızlanmayı bırakmıştım. (Son Tanıklar)
  • “Yaşamak istiyorum! Yaşamak istiyorum!..” (Son Tanıklar)
  • Burada gerçekten de sanki başka bir zaman yaşanmakta, takvimler on dördündü yüzyılı gösteriyor. (Çinko Çocuklar)
  • Her zaman uykulu ve yorgunlar.. (Çernobil Duası)
  • “Nefret etmekten yorulmuş kalbe öğretemezsin sevmeyi.” (İkinci El Zaman)
  • İnsandan daha acayip başka bir hayvan yok. Yok! (Çinko Çocuklar)
  • İnsandan daha kötü bir hayvan yok. İnsan insanı öldürür, mermi değil. İnsan insanı... (İkinci El Zaman)
  • Gerçek her zaman onu dile getirene pahalıya mal olmuştur. (Çinko Çocuklar)
  • Gerçi buradaki her şey olağandışıydı. (Çernobil Duası)
  • İnsan mutlu olmayı beceremiyor. (Çernobil Duası)
  • "En güçlü ilacınız sevginizdir. Sevgi korur, hayatta kalma gücü verir." (Kadın Yok Savaşın Yüzünde)
  • İnsan en iyi savaşta, bir de belki aşkta gösterir, belli eder kendini. En derinine, derisinin alt katmanlarına dek... (Kadın Yok Savaşın Yüzünde)
  • Tanrı insanı ateş etsin diye değil, sevsin diye yaratmış. (Kadın Yok Savaşın Yüzünde)
  • Çocukluğum sona ermişti... İlk silah sesleriyle birlikte sona ermişti, içimde yaşayan bir çocuk vardı hâlâ, ama onun hemen yanında başka biri duruyordu artık... (Son Tanıklar)
  • Ağlayamıyordu artık, çünkü ağlamak da güç ister. (Kadın Yok Savaşın Yüzünde)
  • Hangisi daha iyi, hatırlamak mı yoksa unutmak mı? (Çernobil Duası)

Yorum Yaz