matesis
dedas

İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) - Ahmet Lütfi Kazancı Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) kimin eseri? İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) kitabının yazarı kimdir? İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) konusu ve anafikri nedir? İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) kitabı ne anlatıyor? İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) PDF indirme linki var mı? İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) kitabının yazarı Ahmet Lütfi Kazancı kimdir? İşte İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 19.06.2022 15:00
İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) - Ahmet Lütfi Kazancı Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ahmet Lütfi Kazancı

Yayın Evi: Ensar Neşriyat

İSBN: 9786055623623

Sayfa Sayısı: 296

İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Efendimizin arkadaşları denilince ilk akla gelen Hz. Ebû Bekir'dir. O, Hatemü'l-Enbiya ve'l-Mürselin Efendimizin en yakın, en sevgili, en vefalı arkadaşıdır. Bu arkadaşlık Nübüvvet görevinin verilmesinden yıllarca evvel, en samimi ölçüler içinde başlamış, vefanın ve sevginin en güzel örnekleriyle devam etmiştir. Bu iki arkadaştan birinin en belirgin lakabı "el-Emîn" (güvenilir insan) dır, diğerinin ki ise "es-Sıddîk" tır yani pek doğru insan...

(Tanıtım Bülteninden)

İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) Alıntıları - Sözleri

  • Abdullah b. Ömer’in naklettiği bir haberde, Resûlullah Efendimiz(s.a.v) Hz. Ebû Bekir’e : -Sen Havz’ın başında benim arkadaşım olacaksın. Mağarada da benim arkadaşım sendin, buyurmuştur. Bu mübarek söz, “ Dünyada en çileli zamanlarımda arkadaşım sendin ahirette en mutlu zamanımda da arkadaşım sen olacaksın.” anlamına gelebilir. Ezel âleminde başlayan dostluk ebed âleminde de aynı şekilde devam edecek, seven sevdiğiyle birlikte olacak. Mağarada beraber, kabri saâdette beraber, mahşerde beraber ve cennette beraber..
  • “ İnsanlara karşı böbürlenme maksadıyla elbisesini sürüyüp gezen adama kıyamet gününde Allah, hiç bir değer vermez, yüzüne bile bakmaz” buyurdu.
  • Bir şahsa duyulan sevgi, gerçeklerin feda edilmesini gerektirmemeli, hakikatlerin üzeri örtülmemeliydi.
  • Öteden beri pek yakından tanıdığı, sevdiği ve saydığı Abdülmüttalib’in torununu günlerdir görememişti. Bu samimi dostun yanında daha rahat oluyor, içine huzur doluyordu. Kararını verdi Hatice bint Hüveylid’in evine gitti, arkadaşını sordu. Onun da önemli ölçüde sıkıntıda olduğunu yalnız kalma ihtiyacı duyarak azığını alıp gittiğini öğrendi. Bu şartlar altında yaşayan bir insan, ancak insanlardan uzakta kalırsa huzur duyabilirdi. Ama bu çâre değildi. << “ İnsanların arasında, insanlarla birlikte duyulmayan huzur mutluluk veremezdi. İnsan sadece bir zaman için başını dinlemiş olurdu.” >>
  • Resûlullah Efendimiz(s.a.v),yaşadığı son hafta içinde bir konuşma yapmış ve şunları söylemiştir : -Yüce Allah, bir kulu, dünyada dilediğince yaşamak, dilediğince yemek ve içmek, ya da Rabbine kavuşmak üzere muhayyer bırakmış o da Rabbine kavuşmayı tercih etmiştir.
  • “Yapılan bir kötülüğün karşılığı, yine onun dengi olan bir kötülüktür. Ama kim affederde sulhu temin etme yolunu tutarsa işte o adamın ecri Allah’a aittir.” buyurmuştu.
  • Muhammed b. Abdullah'ı, ta çocukluk yıllarında tanıdı. Kendisinden iki yaş büyük olan bu ağabey arkadaşla, her zaman mutluluk duygularıyla hatırlayacağı bir dostluğun temelini attılar. O da kendisi gibi içkinin damlasını ağzına koymamış, pek yaygın olan zina ile hiç tanışmamış, putların karşısında hiçbir zaman eğilmemiş tertemiz bir delikanlı idi. (...) Aile bağlarına hürmeti vardı. Bütün bu konularda Ebu Bekir'le Muhammed b. Abdullah arasında tam bir gönül birliği, düşünce birliği mevcuttu. Baba yüzünü hiç görmemiş, evvelâ dedesinin, sonra amcasının yanında yetişmiş bu delikanlı, hiç de aile terbiyesinden mahrum kalmışa benzemiyor, her haliyle dürüst, temiz, güvenilir bir insan olduğunu gösteriyordu.
  • O gece yatağına girerken gönlü hep, Rasûlullah'tan duyduğu mübarek sözleri tekrarlamaktaydı, "İkra' bismi Rabbikellezî halak... Yaratan Rabbinin adıyla oku..." diyor, kendini ayrı bir âlemin tatlı akışına bırakıyordu.
  • Ev halkı, onda bir zafer sarhoşluğu göremeyeceklerdi. Tıpkı kendisine yıllar yılı arkadaşlık yapmış olanların, gururla kalkan bir baş görmedikleri gibi. Çünkü Ebû Bekir, bu çeşitten duyguları gönlünde asla misafir etmemişti. O, işkence altında inleyen insanları, parasıyla satın alıp âzâd ederken bir kulluk borcunu yerine getirdiği, iyi bir mü'mine yakışan bir hareket yaptığı için Rabbine hamdetmiş ama âzâd ettiği insanlar onun gurur ve kibirle kendilerini seyreder halde görmemişlerdi. O, Ümeyye b. Halef'in amansız darbeleri altından kurtarıp hürriyet verdiği Bilâl için "Bizim efendimizdir" diyebilen büyük insandı. Bilâl de onun yanına hiçbir zaman minnet altında yaşamamış, bakışlarında o büyük iyiliği hatırlatan bir duygunun varlığını hiç sezmemişti.
  • Ey Eba Bekir, bizler Seyyidü'l - Enbiyâ Efendimiz (s.a.v)'in yanında bulunuyoruz. Cehennemden bahsediyor, cenneti anlatıyor. O derecede ki biz o âlemi gözümüzle görür gibi oluyoruz, sanki o âlemde yaşıyoruz. Resûlullah Efendimiz (s.a.v)den ayrıldığımızda ise eşimizle, çocuklarımızla, işimizle uğraşıyor, Efendimiz (s.a.v)'in anlattıklarından birçoğunu unutuyor, bir başka âleme dalıyoruz. Onun yanında bir türlü, yanında olmadığımız vakitlerde bir başka türlü oluyoruz. Bu duruma göre münafık olmaktan korkuyorum. -Ey Hanzala, yemin ederim ki bu senin anlattığın hayatı biz de aynen yaşıyoruz. Hz. Ebû Bekir'den duyduğu bu sözler Hanzala'ya bir ferahlık getirmedi. Resûlullah Efendimiz (s.a.v)'in en yakın arkadaşı da benim gibi ise endişe edecek bir durum olmamalı, diyemedi. -Ben halimi, Peygamber Efendimiz (s.a.v)e arzetmedikçe gönlüm rahata ermeyecek, dedi. -O halde, beraber gidelim. Gittiler, Hanzala, yine orada da münafık olduğunu söyledi. Hz. Ebû Bekir'e anlattıklarını Resûlullah Efendimiz (s.a.v)e de açık açık anlattı. Efendimiz, onun sözlerini sonuna kadar dinledi ve şu açıklamayı yaptı: "Ruhumu elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki, eğer benim yanımda ikenki halinizi devam ettirmiş olsanız yataklarınızda iken, yollarda gezerken melekler gelir ve sizinle tokalaşır, selâmlaşır, hâl hatır sorarlardı. Ama ey Hanzala, zaman zaman bu hal üzere olmaya gayret et. Ara sıra, vakit vakit..."
  • Ey Allah'ın Peygamberi, şükürler olsun ki bizler, Allah'tan utanan kimseleriz, demişler, Efendimiz (s.a.v) ise: -Hayır, mesele sizin anladığınız ve söylediğiniz gibi basit değildir. Allah'tan gerçek anlamıyla haya etmek (utanmak), başı ve başta bulunan organları haramlardan muhafaza etmek, karnı ve karındaki organları haramlardan muhafaza etmek ve âhireti, çürüyüp yok olmayı hatırda tutmaktır. Bunu yapan, dünyanın aldatıcı zinnetini terk eder, işte bunları gerçekleştiren de Allah'tan gereği gibi utanmış olur." buyurmuştu.
  • Ey Allah'ın kulları, şunu iyi bilesiniz ki siz, ne zaman sona ereceğini bilmediğiniz bir hayatı tamamlamak için sabah akşam yol almaktasınız. Eğer Allah'ın razı olacağı bir işi yaparken, hayatınızı sona erdirebilecekseniz hiç durmayın bunu yapın. Buna da ancak Allah'ın yardımıyla güç yetirebilirsiniz. O halde, hayat müddeti bitmeden iyi amellere koşunuz. Yoksa bu defa gevşekliğiniz sizi, fena amellere çeviriverir. Bazı topluluklar, ölüm başkalarına gelecekmiş gibi davrandılar. Onu umursamadılar, kendilerini unuttular. Onlar gibi olmamanızı tavsiye ederim. Vakit geçmeden, aklınızı başınıza toplayın. Çünkü sizin ardınızda, sizi yakalamaya pek hevesli, işini çabucak bitiren bir ölüm vardır. Ondan kurtuluş ise hiç yoktur. (...) Ve ey Allah'ın kulları, bir de sizden evvelkileri düşünün. Onlar dün nerede idiler, bugün neredeler?.. Yeryüzünü bir başka şekle sokan ve yüksek binalar diken meliklere ne oldu?.. Hepsi unutuldular. İsimleri bile hatıralardan silindi. Onlar bugün artık hiç dünyaya gelmemiş gibiler. "İşte, yaptıkları zulümler sebebiyle ıpıssız kalan yurtları." Onlar ise mezarların karanlıklarında çürüyüp gittiler. "Sen onlardan herhangi birini görebiliyor musun?... Yahut onlara ait bir fısıltı işitebiliyor musun?.." Nerede tanıdığınız arkadaşlarınız, dostlarınız?.. Onlar gittiler, önceden takdim ettikleri amelleriyle buluştular. Mutlu, ya da mutsuz oldular. (...) Şunu da bilesiniz ki, sonu cehennem olan hiçbir faydada hayır yoktur. Sonu cennet olan hiçbir zararda da şer yoktur. Böylece sözlerini bitiriyor, şahsım ve sizler için Allah'tan mağrifet niyaz ediyorum.
  • "Kişi sevdiği ile beraberdir."
  • Ne zaman sona ereceğini bilmediğiniz bir hayatı tamamlamak için sabah akşam yol almaktayız.

İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) İncelemesi - Şahsi Yorumlar

"İki arkadaştan birinin en belirgin lakabı el-Emin (Güvenilir insan)dır. Diğerinin ise "es-Sıddîk"tır, yani pek doğru insan." Teymoğulları kabilesine mensup Ebu Bekir, Abdulmuttalib hanedanından Muhammed b. Abdullah'ı çocukluk yıllarında tanıdı. İslam'dan önce Arap toplumunda yaygın olan içki, fuhşiyat, putlara tapma, kan davaları garabetlerinden arınmış olarak toplumdan farklı bir yaşam biçimini tercih etmişti. İslam'dan önce tüm bu küfürlerin insan doğası ve fıtratına aykırı olduğunu gözlemleyen bir avuç insan, kıyamete kadar en büyük rehber olacak bir uyarıcının gelmesini beklemekteydi. Hak dininden önceki 38 yıllık yaşamında müşriklerin benimsediklerinden yüz çeviren Kuhafe oğlu Ebu Bekir, tevekkül ehli o kişilerden biriydi; evvelâ Allah yolunda, Peygamber'in en yakın, en sevgili, en vefalı arkadaşı olarak insanların en hayırlısı olacaktı. Binlerce yıllık yaşamda Asr-ı Saadet devrinde yaşayıp, ashabtan biri olarak Allah'ın elçisini dünya gözüyle görerek muhabbetine nail olmak emsalsiz bir şey olsa gerektir. Ashab tüm bedellere göğüs gerebilmiş, çileli yolculuklara, açlıklara, savaşlara, boykot yıllarına tahammül edebilme tıynetini seve seve feda edebilmişlerdir. Taif'te taşlanan Peygamber'in önüne siper olan Zeyd, savaş anında Peygamberin vücudundan çıkardığı maddeyle birlikte ön dişlerini kaybeden Ebu Ubeyde ve Peygamber uyanmasın diye yılanın kendisini sokmasına izin veren Ebubekir gibi dirayetli, ferasetli üstün insanlar vardı. Dünyada yenilgi yüzü görmeyen komutan Halid Bin Velid, Arapların dehası Amr bin As, binlerce hadis rivayet eden Ebu Hureyre, Enes bin Malik, Abdullah bin Ömer gibi kuvvetli hafıza ve zekaya sahip sahabeler, ümmetin 'seçilmiş' neferleri gibiydiler. İşkencelerin en şiddetlisine maruz kalan sahabelerden Bilal-i Habeşi kızgın çöl sıcağında kavrulduğunda tüm Müslümanların bayraktarlığını taşıdığı sözü haykırmıştı: "Ehedun Ehad" Yaşadığımız yüzyılın aciz insanları olarak, onların teslimiyet ve metanetini -her kesimden insanın- biraz olsun anlamakla kazançlı sayılacağımızı kendimize hatırlatmak gerekir. Teslimiyetin en büyük örneği Ebu Bekir (r.a)'ın kendisiydi. Allâh Rasulû Peygamberliğini ilân ettiğinde herkes tereddüt ederken o, "Sen Allah'ın Peygamberisin ey Muhammed" demişti. Hudeybiye anlaşmasının kağıt üzerinde müslümanların aleyhine olduğunu gören Müslümanlar, Peygambere kararını gözden geçirmesi için ısrar etmekteydi, bu anlaşma nedeniyle bazı insanların kalplerindeki iman zayıflamıştı. Hudeybiye'nin ağır sonuçlarının tersine döneceğini ve müslümanların kazançlı olacağını Ebu Bekir başından beri öngörmüş, Müslümanlara sabredip mükâfatlarını alacaklarını tavsiye etmişti. Hz. Peygamberin miraca çıktığı haberini 'inancından geri adım attırırım' amacıyla Ebu Bekir'e ulaştıran kişinin aldığı cevap öncesi ve sonrasını kapsayan manidar bir cümledir: "İnanıyorum, o dediyse doğrudur. O daha önce hiç yalan söylememiştir." Wittgenstein insan aklını bir şişenin içine giren sineğe benzetmişti. Sinek camı fark etmiyor, çıkmak istediğinde debeleniyor ama buna bir çözüm bulamıyordu. Peki neden çıkamıyordu? Şişenin ağzına doğru bir tünel vardı ama onu bulamıyordu. Birinin yolu göstermesi halinde içine girdiği dünya şişesinden çıkabilir, özgürlüğüne kavuşabilirdi. Hakikatin eşiğinde savrulan, arafta kalan, yıpranan topluluklar varolageldi dünden bu yana. Kimileri mirasının devamı olarak açtı ellerini Rabbine, kimileri ise kendisinin dışında gerçekleşen mirasını sorgulamaya yeltendi; ya kuvvetlenerek noktalıyor ya da inancını tamamen yitiriyordu. Nazar-ı İlâhi'nin mesajlarını bilgeliğiyle ileten veliler olmalıydı. Hayatta olmasalar bile geride bıraktıkları eserler ile tünelin çıkış noktası bulunabilir, hakikat yolunda benlik kemale erdirilebilirdi. Allah'ın elçisi Peygamberliğini ilân ettiğinde dürüst, güvenilir emin sıfatlarıyla nam salmıştı. Buna rağmen toplumda "Acaba?" düşüncesi ile tereddütle karşılanmış, en yakınlarının zulmüne maruz kalmıştı uzun bir süre. Geçen asırlar içinde getirdiklerinin gerçekliğine şahit olan insanlar zamanı ellerinin avucunda hissederek, Asr-ı Saadet dönemi ile 'şu an'ın payına bir şükür zerresi koyabilmelidirler. "Yaratan Rabbinin adıyla oku." çağrısı hoş karşılanmadı. Zamanla mü'minlerin sayılarının arttığını fark eden müşrikler, başlangıçta alaya aldıkları hak dinin savunucularına şiddet eğilimi göstermeye başladılar. Ebu Bekir'in davetiyle Osman, Talha, Zübeyr gibi kavimlerinin önde gelen isimleri İslam'la şereflenmiş oldu. Sosyal yaşamlarında ve ticaretlerinde kandırılamayan Mekkeliler helvadan yaptıkları putlara tapıyor, karşılarında düşünemez oluyorlardı. Geçen 14 asırın, günümüz Türkiye'sinde korunan ve düşünceye balta vuran bazı kesimlerin putları gibi... Kolay olmadı. Peygamberler fitnenin en fazla olduğu zamanlarda uyarıcı olarak seçilmiş ve hakk'a davetlerinde her zaman zorbalıklara maruz kalmışlardı. Hz. Peygamber Kâbe'de Allah'ın huzurundayken ona gelebilecek zararlara karşı Ebu Bekir gözlem yapıyordu. Azılı agresif müşrik Utbe b. Rebia ve beraberindekiler Ebu Bekir'e işkence yapıp tanınmaz hale getirmişlerdi. İki gün sonra gözlerini açınca ilk cümlesi "Muhammed nerededir" olmuş, Hz. Peygamberin Erkam'ın evinde güvende olduğunu öğrenciye kadar beslenmemiş, gönlü rahat etmemişti büyük Halifenin. Emevi hilafetine gelinceye kadar 4 halife dönemi gerek halifelerin kişisel hayatları, gerek devlet başkanlıklarındaki adaletleriyle Hz. Peygamberin getirdiği düzenin devamını ve inşasını sağlıyor, insanları refaha kavuşturuyorlardı. İlk ve büyük halife Ebu Bekir (r.a)'ın İslâm'a ve Müslümanlara olan hizmeti bunun en başında olmalıdır. Ticaretle uğraşıp maddi zenginliğe ulaşan halife, malı, canı, fikirleri ve ailesiyle Hz. Peygamberin en büyük yoldaşı olmuştur. 2 yıl 3 ay gibi uzun olmayan hükümranlığında çok fazla hizmeti olmuştur. Kur'an-ı Kerim'i kitap haline getirmiş, yalancı peygamberleri ve zekatı reddeden münafıkları ortadan kaldırarak İslam'da olabilecek ayrılıkları önleyebilme başarısının mimarı olmuştur. Şam, Irak, Pers ve Rumlara karşı kazanılan büyük zafer Yermuk'un fetihleri Ebu Bekir dönemindedir. Kaynakların da verildiği üzere, tayin ettiği komutanların gösterdikleri başarılar Halifenin isabetli kararlar verdiğinin ispatıdır. Hz. Peygamberin vefatından sonra Arap kabileleri İslam'ı terk ediyor, bazıları zekat vermeyi reddederek halifeye bildiriyorlardı. Hz. Ömer başta olmak üzere diğer sahabeler insanlar 'lâ ilâhe illallah' demedikçe onlarla savaşılmaması görüşünde birleşiyorlardı. Zaten İslam'dan birer birer kopan kabileler vardı, zekatı vermek istemeyen kabilenin bu isteği kabul edilerek onların şerlerinden kurtulmuş olunurdu. Bu teklif Halife'den kabul görmemişti. Eğer malın hakkı olan zekat verilmezse ileride daha büyük şartların kaldırılması istenebilir, İslam'ın temel hakkı törpülenerek diğer dinler gibi tahrif edilir ve bugünlere gelirdi. Ebu Bekir, Hz. Peygamber döneminde Müslümanlar nasılsa, kendi döneminde de düzenin devam etmesini istiyordu. Öyle ki Halife, beytülmalı zengin fakir ayırt etmeksizin eşit dağıtımı uygun görüyordu. Hz. Ömer halifeliğinde beytülmalı insanların mali durumuna göre paylaştırıp önceki uygulamayı değiştirmişti. Peygamberin Allah'ın kılıcı lakabını verdiği Halid bin Velid, Ebu Bekir'in halifeliğinde üst üste zaferlerle iyice nam saldığında İslam büyük güç kazanmıştı. Ancak Halid'in başarısı insanlar arasında "Halid olmasaydı" düşüncesi doğurmuş, Hz. Ömer bundan rahatsızlık duymuştu. Çünkü fetih Allah'ın açtığı bir kapıydı, insanlar ancak O'nun buyruğuna hizmet edebilirdi. Ömer, insanların bu görüşü nedeniyle Ebu Bekir'den Halid'in azlini isteyecek, reddedilse bile kendi halifelik döneminde Halid'i azlederek yerine "ümmetin emini" Ebu Ubeyde'yi tayin edecekti. Ebu Bekir ve Ömer arasındaki ihtilaflardan biri budur. Nihayetinde iki halifenin görüş ayrılıkları da olsa birbirini tamamlayan iki büyük fikir ve insan oldukları gerçeğini değiştirmez. Hayatları, yaptıkları ve davaları gerçekten büyük birer derstir. Her iki insan da hilafete talip olmadan hizmet etmişlerdir. Saltanat değil, hizmet makamı vardır. Lâ ilâhe illallah, Muhammedür Resulallah diyen insanların huzur içinde yaşamlarını sürdürmeleri esas şiarlarıydı. "Irak dağında ayağı tökezleyen koçun Ömer'den hesap sormasından korkarım" diyen Ömer gibi, Müslümanların derdiyle dertlenen Ebu Bekir görevin ağır ve çetin yükünü taşıdığından asla krallar gibi bir yaşam sürmeyecekti. Kralların ihtişamlı saltanatı o büyük insanlara çok uzak, dedik. Meselâ Kâbe'nin çevresinde yükselen otel ve kulelerden uzak. Altın kumaşlı kıyafetler, ultra lüks otomobiller, kapitalizmin kuklalığı, ılımlı münafıklık... Onların çok uzağında olmalıdır. Orada meftun bulunsalar bile asr-ı saadet dönemiyle taban tabana zıt bir idare biçimi gösterdiklerinden, zulüm yönetimiyle idare ettiklerinden aslında birbirlerine uzak iki kutuptan ibaretler. Dünya müslümanlarının genel ortalama ahvalini sergilediklerini söylesek abartmış olmayız. 'İyi bir Müslüman olsun' yerine iyi bir diploma sahibi olsun, geliri çok, itibarı yüksek, şöhretli bir kimse olsun görüşü; İslam düşmanı, münafık, insaf mahrumu, materyalist felsefenin müptelası insanların rahle-i tedrisine gönderilerek yetiştirilen ve mazisini reddeden bir nesil ortaya çıkmasının zeminini hazırladı. Bizden gözüken ama bizden olmayan insanlar türedi. İslam'dan, Peygamberinden, Halifelerinden habersiz, faizci, modernist, Batı hurafelerine teslim, ilme, alime düşman bir nesil kapladı her yanı. Ne de olsa yaşı küçüktü, seçimini kendisi yapsındı ve erişkin de olsa sorgulamaya hakkı vardı, böyle deniliyordu. 4 Halifeden biri bugün gelecek olsa eminim biz Müslüman olduğunu zanneden topluluklara savaş açardı. Yine de her şey aslına rücu eder demek gerektiğini kendimize hatırlatalım... Ahmet Lütfi Kazancı'ya bu güzel eseri için ayrı bir parantez açmak gerek. Alanında kaynak olabilecek bir eser, ama kararı asla okuyucuya bırakmayan anlatımıyla da okurun alımlamasına izin vermemiş. En ufak boşluğun yer almadığı bir çalışma ve kaynak bakımından da oldukça tatmin edici. Allah kendisinden razı olsun. "Ey Ebâ Bekir, Allah sana rahmet etsin. Vallahi sen, İslâmı ilk defa kabul eden, imanı en sağlam, inancı en kuvvetli, Rasûlullah'a en çok yardım eden bir insandın. İslâm'a pek düşkün, Müslümanlara pek merhametli, ahlâk ve yaşayış yönüyle Rasûlullah'a en çok benzeyen insandın. İslâm adına, Peygamberi adına, Müslümanlar adına Yüce Allah, sana mükâfatlar versin. İnsanların, "Yalancıdır" dedikleri zamanda sen, Peygamber Efendimiz (s.a.v)i tasdik ettin. Cimri davrandıklarında, sen ona yardımcı oldun. Onlar geri çekilip oturduklarında, sen onun yanında durdun. Yüce Allah, kitabında sana "Sıddîk" ismini verdi. "Doğru ve Hak dini getiren ve onu tasdik eden... İşte onlar, Allah'a saygısı olan insanlardır" buyurdu. Yüce Rabb'imiz bu âyette, dini getiren buyururken Peygamberini, onu tasdik ederken de seni anlatmak istiyordu. Vallahi, ey Ebâ Bekir, sen İslâm'a bir kale, kâfirlere bir azab idin. Senin hüccetin sarsılmadı, görüşün zayıflamadı, ruhun korku nedir bilmedi. Sen şiddetli fırtınaların sarsamadığı bir dağ, kasırgaların söküp atamadığı köklü bir ağaçtın. Rasûlullah'ın buyurduğu gibi bedeni zayıf, Rabbine ibadet yolunda kuvvetli, nefsine göre değersiz, Allah'a göre pek değerli bir insandın. Hiç kimseye minnet borcu olmayan bir şahsiyet sahibiydin. Kuvvetli olan, kendisinden hak alınıncaya kadar senin yanında zayıf; halk nazarında zayıf olan da kendisine hakkı teslim edilinceye kadar senin yanında kuvvetli idi. Seni kaybetmekle uğradığımız musibetten dolayı, Allah bizi ihsanından mahrum etmesin. Senin yokluğunda, bizi şaşkınlığa düşmekten korusun." Daha sonra gözlerinden akan yaşları silerek oradan ayrılan bu adam, Hz. Ali efendimizdi. (Sergen)

Adından da anlaşıldığı gibi,ilk 4 büyük halifemizin ilki olan Hz Ebubekir'in hayatını anlatan bir kitap.Bilgilerimizi tazelemek hatta üzerine bir şeyler ilave etmek açısından da güzel bir kitap. (**Kitap Kahve**)

İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) PDF indirme linki var mı?

Ahmet Lütfi Kazancı - İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.) PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ahmet Lütfi Kazancı Kimdir?

İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nden 1964 yılında mezun oldu. Çorum ve Isparta'daki imam-hatip liselerinde öğretmenlik yaptı. Daha sonra 1977'de Bursa Yüksek İslam Enstitüsü'nde Arap Dili ve Belagatı asistanı oldu. 1980'de bu üniversitenin öğretim görevlisi kadrosuna geçti.Sonra İstanbul'da özel bir fakültede çalışmaya başladı.1983 yılında Ailesi ile birlikte Bursa'ya taşındı. 'Hitabet-i Nebeviye' teziyle doktor (1983), 'Abdülmelik b. Mervan ve Ziyad b. Ebih' teziyle doçent oldu. Daha sonra profesörlüğe yükseldi. 16.07.2003 tarihinde Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden emekliye ayrıldı.

İslam Tarihi ve Peygamberler Tarihi üzerine çok sayıda kitabı, araştırma, derleme, tercüme ve makaleleri vardır. Ayrıca İslâm ahlakına vurgu yaptığı romanlarıyla da tanınmıştır.

Ahmet Lütfi Kazancı Kitapları - Eserleri

  • Özlenen Şafak
  • Aydınlıklara Doğru
  • Hicret Yurdunda Sabah - Doğuş
  • Yükseliş
  • Guruba Yaklaşırken
  • Kavuşma
  • Peygamberler Tarihi
  • Üvey Anne
  • Bir Vicdan Uyanıyor
  • İlk ve Büyük Halife Hz. Ebubekir (r.a.)
  • Kaynana Münevver Hanım
  • Adil Halife Hz. Ömer
  • Saadet Devri Serisi
  • Emirü'l Mü'minin Hz .Ali
  • İslam Akaidi
  • Emevilerin Mahvettiği Şehit Halife Hz. Osman
  • Dört Ulu Çınar
  • Son Fırtına
  • Adil ve Zahid Halife Ömer B. Abdülaziz
  • Peygamberimizin Hitabeti
  • Peygamberimize Neden İnanmadılar?
  • Kerbela'nın Hesabı
  • Peygamberin İki Gülü Hasan - Hüseyin
  • Hazreti Hatice El Kübra
  • Hz. Süleyman'dan Hz. Muhammed'e (s.a.s.) Peygamberler Halkası
  • Benim Peygamberim
  • Peygamber Efendimizin Hitabeti
  • Nübüvvet Pınarından Kırk Hadis
  • Hazreti Osman 1
  • Peygamberler Tarihi
  • Nübüvvet Pınarından 40 Hadis
  • Peygamberler Tarihi - 2
  • İslam Akaidi
  • Büyükler Büyüğü Peygamberimiz
  • Hz. Ömer 2
  • Hazreti Ömer 1
  • Peygamberimize Neden İnanmadılar
  • Hazreti Osman 2
  • İslamda İrade, Kaza ve Kader

Ahmet Lütfi Kazancı Alıntıları - Sözleri

  • Ancak bu yokuşlar, muhakkak bir gün düzlüğe kavuşacak, dökülen terlerin, katlanılan eziyetlerin ardından rahat ve huzur dolu günler gelecekti... (Aydınlıklara Doğru)
  • İçlerinde insanlık şuuru bulunanlar, bir başkasının iffeti için endişe duymadan edemezler. Bu endişeyi duymayan, kendisini namus meydanının tek kahramanı olarak gören, rastladığı her kadında kendi şahsı için bir nasip bulunduğu kanaatiyle hareket eden kimse... İşte hakiki alçak budur. (Bir Vicdan Uyanıyor)
  • Süruri Bey, Ezanın Türkçe okunmasının milli bir duygu olmaktan ziyade, dine ve dindarlara vurulmuş esaslı bir darbe olduğunu bölenlerdendi. (Bir Vicdan Uyanıyor)
  • "Lâ sağirate meal ısrar, velâ kebirate meâl istiğfar" Israr ede ede küçük günah kalmaz, büyük günah olur. İstiğfar ede ede büyük günah kalmaz, erir. (İslam Akaidi)
  • Hz. ŞUAYB Medyen halkına gönderilen bir Peygamberdir. Medyen halkı çeşit çeşit ahlaksizca işler sergilemekle tanınmislardi. Ölçü ve tartida hile yapıp ,halkin malını haksız yere düşürüp hile yapmaktadırlar. Hz. ŞUAYB; - EY Kavmim ,Allah a kulluk edin. Sizin ondan başka hiç bir tanriniz yoktur . Rabbinizden size açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyu ve tartıyı dürüst yapın. İnsanların esyasina karşı haksızlık ederek mallarının değerini düşürüp ellerinden almaya çıkmayın. Yeryüzünü ,ıslah edildikten sonra fesada vermeyin. Eğer inanan kimseler iseniz ,bu dediklerim sözler için elbet saha hayrlidir. ( Araf süresi /85. Ayet ) Medyen halkı ise Hz. Şuayba donerek: -Ey Şuayb, sen ancak sihir yapılmış , buyulenmis kisilerdensin ve sen peygamber değil, bizim gibi bir insansın. Biz elbet ve elbet seni yalancılardan biri zannediyoruz. Eğer doğru söyleyenlerdensen, hemen üzerimize gökten parçalar düşür, dediler. Hz. Şuayb i her firsatta yalanlayan kavmi onun bahsettiği azabi getirmekle israrci davraniyorlardi. Be nihayet beklenen azap geldi. Pek sıcak bir gündü. Başlarına yaklaşan bulutun serinlikte getirdiğini saniyorlardi. Fakat sanki buluttan ateş yagiyordu. Beyinleri kaynayacak gibi oldu. Evlerine, en izbe yerlere girdiler. Durulacak gibi degildi. Kur'an'da "gölge gününün azabi " denilen bu azap onlari deliye dondurmus ne yapacaklarını bilemez hale gelmişlerdi. Daha sonra müthiş bir ses ve sarsıntı onlari yakaladı . Bulunduklari yerde yüzüstü cokuverdiler. Sanki onlar orada oturup yerleşmemis, yasamamis gibi olmuslardi. Onların taş gibi ,oldukları yerde cakilmis gibi kalan sessiz ve sakin duran cesetlerine ibret gözüyle bakan Hz. Şuayb suz sözleri söylemekten kendini alamadı. - yemin ederim ki ey kavmim , ben size , Rabbimin gönderdiği hükümleri ulastirdim. Sizin iyiliginizi istedim. Şimdi ben o kafirler topluluğuna karşı nasıl üzüntü duyar tasalanirim. Hz. Şuayb Kuran da 11 ayette zikfedilmistir. (Peygamberler Tarihi)
  • Kim Allah’a olan saygısını devam ettirirse Allah ona bir kurtuluş yolu açar, onu hiç hesap etmediği bir yoldan rızıklandırır. (Talâk sûresi, 3. Ayet) (Kavuşma)
  • Sevgili peygamberimizin gözlerinin nuru Hüseyin varken Yezid gibi seviyesiz, şahsiyetsiz, içki müptelası, dini değerlere yabancı, aşağılık bir kişiye "Müminlerin Emiri" diye bakmayı ve baş eğmeyi kendilerine yediremiyorlardı. (Peygamberin İki Gülü Hasan - Hüseyin)
  • Nebi (s.a.v.)'in soru soranı takdir etmek suretiyle cevap vermesi, öğretim açısından da ayrı bir değer taşır. Soru soranın itimadını arttırır, ikinci bir soru sorma cesaretini verir. (Peygamber Efendimizin Hitabeti)
  • "Sizden biri kendi şahsı için arzu ettiğini mümin kardeşi için de arzu etmedikçe gerçek manâsıyla iman etmiş olmaz." (Hicret Yurdunda Sabah - Doğuş)
  • Allah her şeye kadirdir... O' nun kudreti karşısında olmaz diye bir şey yok... Peygamber Davut'un elimde demiri yumşatan yüce Mevla, dilerse taşları, demirleri yontacak sertlikte olan bu kalpleri de yumuşatır, ipek gibi yapıverir. (Aydınlıklara Doğru)
  • Her tarafta, "ovada insanları, dağ başlarında hayvanları doyuran" diye şöhret bulmuş, sofrasından misafir eksik olmamış olan abdulmutalib, muhammed'inin süt anne ücretini vermekten mi çekinecek. (Özlenen Şafak)
  • Dünyanın tadı tuzu şu dört insanla olur : İlmi ile amel eden ve insanlara iyi örnek olan alim. Öğrenmekten çekinmeyen bilmediğini sormaktan utanmayan cahil . Malını iyilik yolunda sarf eden cömert bir zengin . Ahiretini dünya karşılığında satmayı düşünmeyen ve iffetini muhafaza eden fakir . (Dört Ulu Çınar)
  • Alçak gönüllü olmak, şeref ve faziletlerin merdivenidir. Kibirlenmek ise mahvolma sebeplerinin başıdır. (Emirü'l Mü'minin Hz .Ali)
  • Hz.Ali yanı başında oturan Hasan ve Hüseyin'e döndü: "Allah'a karşı saygılı olmanızı tavsiye ediyorum. Dünya size yönelmiş olsa da sizin ona yönelmemenizi, ondan uzak durmanızı istiyorum. Elinizden çıkıp uzaklaşan ve size bir daha dönmeyecek olan şey için üzülmeyin." (Emirü'l Mü'minin Hz .Ali)
  • Sadece iki tane kusursuz insan vardır: Biri ölmüştür, diğeri de henüz doğmamıştır. (Yani kusursuz insan aramak boşunadır) (Adil Halife Hz. Ömer)
  • Ey insanlar, ben bir Müslümanım, Allah'ın kullarından herhangi bir kulum. Onun yardımı olmadığı takdirde zayıfım. Üzerime aldığım bu görev İnşallah benim huyumu değiştirmeyecektir. Büyüklük sadece Allah'a mahsustur. Kulların kibir ve azametle hiçbir ilgisi yoktur. Sakın sizden bir kimse "Ömer halife olunca değişti " demesin. Kimin hakkını çiğnedi ve zulmetti isem ona hakkım vermeye razıyım. (Hazreti Ömer 1)
  • Müminlerin emiri belime iki Kılıç bağladı. Biri Merhamet, biri ceza kılıcı. Ben Merhamet kılıcını yolda gelirken düşürdüm, elimde sadece ceza kılıcı kalmış oldu. Şimdiden bir takım başlar görüyorum. Sarıklarının kenarından, sakallarının arasından sızan kanlar, olgunlaştığını, koparılma zamanının çoktan gelmiş olduğunu haykırıp duruyor. Ben bu başları koparmak için paçalarını sıvamak durumdayım. (Kerbela'nın Hesabı)
  • Mümin olanın diğer mümin kişiye karşı durumu, birbirine kenetlenen ve destek olan bir bina gibidir. (Hicret Yurdunda Sabah - Doğuş)
  • İnsanı şaşkınlığından ve gafletinden uyandıran musibet ve felaketler ne hoş şeydir... (Bir Vicdan Uyanıyor)
  • " İnsanda bir dert vardır.Yaptığını kendinden başkasına duyurma derdi..." (Üvey Anne)

Yorum Yaz