diorex
life

Işık Bahçeleri - Amin Maalouf Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Işık Bahçeleri kimin eseri? Işık Bahçeleri kitabının yazarı kimdir? Işık Bahçeleri konusu ve anafikri nedir? Işık Bahçeleri kitabı ne anlatıyor? Işık Bahçeleri kitabının yazarı Amin Maalouf kimdir? İşte Işık Bahçeleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 06.02.2022 02:45
Işık Bahçeleri - Amin Maalouf Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Amin Maalouf

Çevirmen: Esin Talu Çelikkan

Orijinal Adı: Les Jardins De Lumiere

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750811951

Sayfa Sayısı: 238

Işık Bahçeleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Çağdaşımız Mani... Hoşgörü peygemberi Mani...

Amin Maalouf diğer romanlarında olduğu gibi yine bir karakterin yaşamı üzerinden dünyaya açılarak yapıtını kuruyor. Mani'nin inancı ve öyküsü Hıristiyanlık çağının şafağında, İsa'nın ölümünden iki yüz yıl sonra başlar. Bizim çağımızın da kahramanı olabilecek Mani, yaşam öyküsüyle, son nefesine kadar savunduğu inancının oluşturduğu kişisel tarihiyle, o dönemden yani 2. yüzyıldan beri hala varolan politik sorunlara da işaret etmiş oluyor.

Mani'den bugüne, "sanat ve coşku kaynağı olan kitaplarından, bağışlayıcı dininden, coşkulu arayışlarından, insan, doğa ve tanrısallık arasında uyum isteyen çağrısından geriye" çok az şey kalmış olsa da; bağnazlık ve iktidar hırsı yapıtını yok etmeye çalışsa da Amin Maalouf onun Aydınlıklar'a açılan inancını ele alıyor ve Mani'nin öyküsüyle bugüne "ışık" tutuyor:

Çağın getirdiiği felaketleri öngörmeyi nasıl öğrenebiliriz?

Işık Bahçeleri Alıntıları - Sözleri

  • Hiçbir kötülüğüm dokunmadığı halde kuyumu kazanlar var.
  • "Nefsini terbiye edeceksen,cemaat böyle istiyor diye ya da cezadan korktuğun için değil,hatta başka bir dünyada işine yarar diye yapma!Bunlar iğrenç hesaplar..."
  • Ne mutlu uzakta açan ağaca, insanlardan uzakta...
  • Nefsini terbiye edeceksen, cemaat böyle istiyor diye ya da cezadan korktuğun için, hatta başka bir dünyada işine yarar diye yapma. Bunlar iğrenç hesaplar.
  • “Yiyecekleri pis, temiz diye ayırmak hurafedir; insanları pis, temiz diye ayırmak aptallıktır, her şeyde, her birimizin içinde aydınlık ve karanlık yan yanadır.”
  • Kralların aşkı, nefretleri kadar yıkıcı.
  • Ben asıl, sözlerim insanların kulağına yastıktaki tüyler kadar yumuşak geldiğinde telaşlanacağım.
  • Övgü toplamak için kendini bir şeylerden mahrum eden övgüye layık değildir, öylesi en sefih insandan daha kibirlidir.
  • “Karanlığın gücünü azaltmak, ilk başta insanın görevidir.”
  • "Yiyecekleri pis, temiz diye ayırmak hurafedir; insanları pis, temiz diye ayırmak aptallıktır, her şeyde, her birimizin içinde Aydınlık ve Karanlık yan yanadır."
  • Aynı anda hem rahman, hem de kadir-i mutlak nasıl olabilir? Cüzamı ve savaşı da o mu yarattı? Çocukları öldüren, masumlara eziyet eden de o mu? Karanlıkları ve karanlığın efendisini de o mu yarattı? Şeytanın varolmasına ses çıkarmadı mı? Bir hareketiyle onu yok edebilecek olsa niye yapmasın bunu? Karanlığı yok etmek istemiyorsa rahman ve rahim değil demektir; yok, istiyor da yapamıyorsa, o zaman da kadir-i mutlak değildir.
  • “Kusur çağımızda. Dört bir yanımız kıskanç tanrıların müritleriyle kuşatılmış, ben ise cömert bir ilahın sözcülüğünü yapıyorum.”
  • Bazen merak ediyorum, sırf Tanrı'yı kötü göstermek için, acaba şeytan mı yolluyor dinleri yeryüzüne!
  • Doğru olan doğrudur, yanlış olansa yanlış. Sizin ya da benim ne düşündüğümüzün önemi yok.
  • Hiç kuşkusuz, sonu gelen bir dünya vardı..

Işık Bahçeleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Doğru söylemek gerekirse, kitapların arka kapak yazılarını okumak gibi bir alışkanlığım yok. Genel olarak her şeyi okuma ve kendi fikrimi geliştirme eğilimim olduğu için de bu tutum beni hiç pişman etmedi. Hatta aksine, hiç beklenti duymadan bir kitaba başlamak, kitabı beğenme düzeyini kat be kat artırabiliyor. İşte Işık Bahçeleri de o düzeyin çok yükselmesini sağlayan kitaplardan biri. Maniheizm’in ortaya çıkışını anlatıyor kitap. Mani’nin kişiliği, doğduğu ve yetiştiği düzende onu o “o” yapan her şey var kitapta. Bir ideal anlatılıyor aslında, bir insanlık ideali. Hiçbir sınıflandırmaya giremeyecek güzellikte bakış açıları ile ufuk açılıyor gerçekten. Mani ile gerçekleştirilen diyaloglar da o kadar güzeldi ki, zihnimi hala süslüyorlar. Daha fazla söylenebilecek bir şey yok, bu denli iç açıcı bir kitabı okuyarak kendinize iyilik yaparsınız diyebilirim sadece. (Damla)

Amin Maalouf beni yine şaşırtmadı.En sevdiğim yazarlarda liste başı.Böylesine sıkıcı bir konuyu öyle güzel anlatmış ki tarih derslerinde hiç ilgimi çekmeyen bir konu olan Maniheizm dinini araştırma isteği oluşturdu bende.Dinin ortaya çıkışını ve kurucusu Mani'nin hayatını romanlaştırmış.Didaktik üslup ile yazılmamış, hikayeleştirilmiş olduğu için sürükleyici ve akılda kalıcı bir etkisi var. (Begüm Özkan)

Karanlığın aydınlığa tahakkümü ne kadar sert olursa olsun yine de yok etmez ışığın hüzmelerini. Çırpınarak da olsa ışık, gidebildiği yere kadar gider ve dağıtır zerrelerini. Tıpkı çıkarlarına ters olduğu için Mani dinine savaş açan Krallların, iktidarların, marjinal din adamlarının bu dinin günümüze ulaşmasına mani olamadıkları gibi... Ne diyordu eskiler? Işık akar yolunu bulur. Su muydu yoksa? Neyse her şeyin başı sağlıktır.. Amin Maalouf görece sıkıcı olması beklenebilir tarihi bir konuyu öyle ustaklıkla aksetmiş ki sayfaların avuçlarınızda nasıl akıp gittiğini anlıyamıyorsunuz bile. Neredeyse unutulmuş olan Maniheizm dininin itibarı, yüzyıllar sonra ancak bu kadar mükkemmel bir şekilde iade edilebilirdi. Her ne kadar Maniheizm, Kemal KARA'nın o çok sıkıcı tarih kitaplarında "Uygurlar'ın resmi dini" olarak hatırımızda kalmış olsa da bu din hakkında en az Kemal KARA kadar bilgi sahibiydik. Ama bereket versin imdadımıza eserlerini Fransızca nakleden Lübnanlı yazar Amin Maalouf yetişti. Peygamber olduğuyla alakalı net bir kaynak olmamakla beraber tarihin tozlu sayfalarında Mani'nin en az bir peygamber kadar müridinin olduğu ve çağının en güçlü imparatorluğu olan Pers İmparatorluğun'da bilhassa 1. Şapur döneminde nerdeyse imparatorluğun tüm sınırlarına kadar Maniheizimin ulaştığını okumaktayız. Tam olarak hiçbir dini reddetmeyen aksine onlardaki güzel mesajların da dinlenmesi gerektiğine inanan bu dinin kendine has bu özelliği sayesinde halk arasında ciddi bir tepkiselliğe neden olmamıştır. Her türlü zülme karşı oluşu, sınıfsal ayrımı reddetmesi, kaynakların ve zenginliğin herkesin hakkı olduğunu savunması ve insanın insana karşı hiç bir üstünlüğünün bulunmadığıyla alakalı buyrukları sayesinde bilhassa en alt zümreden insanaları etrafında rahatça toplamayı başarmıştır. Ama Mani bunu yaparak bazı kesimlerin uykularını da kaçırmamış değildir. Nasıl yani, bir kralla bir değirmenci aynı olabilir mi behey Polyanna'nın kutusundan çıkan Maniheizmciler? Neyse konu dağılmasın, Polyanna ve Pandora'ya sonra geliriz. Barındırdığı bu topyekün barış dili (belki de ışık demeliydim) yüzünden çağlar boyunca iktidar hırsı yaşayanların ve kana susamış saray eşrafının nefretini kazanmıştır. Ki çok iyi bilinir ki bir devecinin kızgınlığı bir deveyi, bir kralın kızgınlığı ise koca bir toplumu yok etmeye yeter. (Kızgın bir kraldan daha tehlikeli bir şey varsa o da buyrukları anında uygulanan başka bir kızgın bir kraldır.) Nasıl olduğu muamma ama bir tek Uygurlar resmi din olarak Mani'nin mesajlarına uymuşlar. Belki de Uygur devletinin kurucuları Mani'nin yüzyıllardır guruplaşmış müridleriydiler. Diğer uygarlıklar ise bu dinin tüm eserlerini buyruklarını kılıç darbeleriyle gerek duvarlardan gerekse kafalardan silmeye çalışmışlar. Nedenini yukarıda belirtmiştim. Ki hala da böyle bir dinin varolabileceği bir ortam yok devletler nezdinde. Her ne kadar çağdaşlık ve modernite insan düşüncelerini biraz daha türpülese de dünyanın yarısının karanlıkta (yoklukta) yaşıyor olması birilerinin ışığı çaldığının en açık işareti değil midir? Yani diyeceğim şu ki; dünyadaki çitlerle çevrili topraklarda yetişen meyve bahçelerinden dolayı kitap/isik-bahceleri--520 'ne pek az yer kalmış. Ama belki kişisel olarak zihinlerde kendine yer açabilir. Bununla ilgili şair ne diyordu? Kanunlar zenginleri korumak içindir. Neyse her şairi dinlememek lazım. Şimdi başka biri de çıkar "şiir yazanın değil ihtiyacı olanındır." derse konu hepten karışır. Sonuç: Her insnanın içinde güzele ve iyiye dair bir ışık vardır. Bir de bununla savaşan karanlığın muhafızları. Kimin kazandığı ise hakemin son düdüğünde yani ölümle başlayan yeni serüvende belli olacak. Işığınız bol olsun diyorum ve iyi okumalar diliyorum... (Serdal)

Kitabın Yazarı Amin Maalouf Kimdir?

Emin Maluf (Arapça: أمين معلوف‎ Fransızca Amin Maalouf) 25 Şubat 1949 doğumlu, yapıtlarını Fransızca veren Lübnanlı yazar.

1949'da Beyrut, Lübnan'da doğdu. Ekonomi ve toplumbilim okuduktan sonra gazeteciliğe başladı. Lübnan'da iç savaşın çıktığı 1975'e kadar Lübnan'da gazetecilik yaptı. Bu tarihte Paris'e göç etti. Yazar halen Paris'te yaşamaktadır. Çeşitli yayın organlarında yöneticilik ve köşe yazarlığı yapmış olan Maalouf, bugün vaktinin çoğunu kitaplarını yazmaya ayırmaktadır.

Yapıtlarında çok iyi bildiği Asya ve Akdeniz çevresi kültürlerinin söylencelerini başarıyla işleyen Maalouf, 1983 yılında yayımlanan ilk kitabı Arapların Gözüyle Haçlılar (Les Croisades vues par les Arabes) ile tanındı. Bu kitap, çevrildiği dillerde de büyük bir başarı kazandı. 1986'da yayımlanan ve aynı yıl Fransız - Arap Dostluk Ödülü'nü kazanan ikinci kitabı ve ilk romanı Afrikalı Leo (Léon l'Africain) bugün bir "klasik" olarak kabul edilmektedir.

Maalouf'un 1988'de yayımlanan ikinci romanı Semerkant (Samarcande) da coşkuyla karşılandı ve pek çok dile çevrildi. Maalouf'un sonraki kitapları da yine roman tarzındaydı: 1991'de yayımlanan Işık Bahçeleri (Les Jardins de Lumiére) ve 1992'de yayımlanan Beatrice'den Sonra Birinci Yüzyıl (Le premier siècle après Béatrice).

Emin Maluf, 1993'te yayımlanan romanı Tanios Kayası (Le Rocher de Tanios) ile Goncourt Akademisi Edebiyat Ödülü'nü kazandı. 1996'da Doğunun Limanları (Les Echelles du Levant) adlı romanı ve 1998'de ise Ölümcül Kimlikler (Les Identités Meurtrières) adlı deneme kitabı piyasaya çıktı. Maalouf 2000'de Yüzüncü Ad - "Baldassare'nin Yolculuğu" (Le Périple de Baldassare) adlı romanını yayımladı.

Ayrıca 2002'de opera için yazdığı ve Finlandiyalı müzisyen Kaija Saariaho'nun bestelediği Uzaktan Aşk (L'Amour de loin) Maalouf'un ilk librettosudur. 2004'de yayımlanan Yolların Başlangıcı (Origines) adlı romanından sonra, 2006 yılında Adriana Mater adlı ikinci librettosunu yayınladı.

Kitaplarında genellikle doğuya ait öğeleri çok iyi işlemektedir. Doğuya ait gelenek ve görenekleri kitaplarında mutlaka tanıtır. Bir çok kitabında Osmanlı-Türkiye üzerine yorumlara da rastlanmaktadır. Osmanlı ve Yavuz Sultan Selimin Kahire seferinde 8000 kişiyi katletme derecesinde öldürdüğünü Afrikalı Leo kitabında iddia etmiştir. Kitaplarında doğu halklarının neden geri kalmış olduğu konusunda sürekli analizler ve tespitler yapmaktadır. Doğu halkları ile ilgilenen kişilerin mutlaka okuması gereken kitaplardır bunlar. Kitapları roman tarzında yazılmış da olsa sosyolojik temalar kitaplarında sürekli olarak işlenir.

Kitaplarının Türkçe çevirileri YKY tarafından yayımlanmaktadır.

Amin Maalouf Kitapları - Eserleri

  • Tanios Kayası
  • Semerkant
  • Adriana Mater
  • Beatrice'ten Sonra Birinci Yüzyıl
  • Çivisi Çıkmış Dünya
  • Doğu'nun Limanları

  • Yolların Başlangıcı
  • Işık Bahçeleri
  • Ölümcül Kimlikler
  • Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri
  • Yüzüncü Ad
  • Afrikalı Leo
  • Doğu'dan Uzakta

  • Uzaktan Aşk
  • Fransız Akademisi'ne Kabul Konuşması ve Jean-Christophe Rufin'in Yanıtı
  • 29 Numaralı Koltuğun Hikâyesi
  • Uygarlıkların Batışı
  • Empedokles'in Dostları

Amin Maalouf Alıntıları - Sözleri

  • Yaşamda neşe ve karışıklık birbirini tamamlar. (Afrikalı Leo)
  • biz aynı yalnızlığı yaşamıyoruz (Empedokles'in Dostları)
  • "Doğulular, Batı'nın onları geçmiş olduğunu gördüler, ama bunun nedenini bir türlü anlamadılar. Bir gün, yakasına çiçek iliştirmiş bir Batılı gördüler. Demek buymuş, dediler kendi kendilerine, bunların ileri olmasının nedeni! Biz de yakalarımıza çiçekler takarsak, onları yakalarız!" (Fransız Akademisi'ne Kabul Konuşması ve Jean-Christophe Rufin'in Yanıtı)
  • Her şeyin başka türlü olmasını nasıl da isterdim! (Adriana Mater)
  • Çoğunluk zorunlu ihtiyaç maddelerinden yoksun yaşarken bir avuç insanın gereksiz şeyler bolluğu içinde yüzmesi doğa kanununa açıkça aykırıdır. (Fransız Akademisi'ne Kabul Konuşması ve Jean-Christophe Rufin'in Yanıtı)
  • İnsanların kim oldukları sade adlarından mı anlaşılır sanıyorsun? Bakışlarından, yürüyüşlerinden, konuşma biçimlerinden de anlaşılır. (Semerkant)

  • Cehalet öldürür , ilerleme kurtarır . (Empedokles'in Dostları)
  • Tanrı güzelliği size vermiş kontes, Ama başkalarının gözleri için. (Uzaktan Aşk)
  • Sonra da hiçbir şey avutmadı gönlümü. Kendi sürgünlüğümü anımsatıyor şimdi Ne zaman bir gemi yanaşsa rıhtıma Ve bir bırakılmışlık duygusu salıyor içime. Kıyıdan uzaklaşıp giden her yelkenli. (Uzaktan Aşk)
  • İnsanın bilmek istemeyeceği o kadar çok şey var ki!.. (Adriana Mater)
  • Bizi savaş birleştirmiş olsa da, onunla barış içinde yaşamak istiyordum. (Doğu'nun Limanları)
  • Siyasette, dinin kendisi bir amaç değildir, düşüncelerden biridir yalnızca; meşruiyet en inançlı olana değil, mücadelesi halkınkiyle aynı olana verilir. (Çivisi Çıkmış Dünya)
  • Nefrete son vermeli, ırkları, dinleri, kökenleri aşmalı. (Fransız Akademisi'ne Kabul Konuşması ve Jean-Christophe Rufin'in Yanıtı)

  • Rüzgârın, yağmurun altında kalmak, bana neredeyse bir tür avuntu veriyordu. (Yolların Başlangıcı)
  • …çok yaşayan, çok görür!.. (Tanios Kayası)
  • “Yiyecekleri pis, temiz diye ayırmak hurafedir; insanları pis, temiz diye ayırmak aptallıktır, her şeyde, her birimizin içinde aydınlık ve karanlık yan yanadır.” (Işık Bahçeleri)
  • Arzuladığım kadın öyle uzak, öyle uzakta ki Hiçbir zaman sarılmaya yetmez kollarım. (Uzaktan Aşk)
  • Bu yüzyıl daha genç ama daha şimdiden insanların bu yüzyılda dinle yollarını yitirebilecekleri biliniyor, tıpkı onsuz da yollarını yitirebilecekleri gibi. (Çivisi Çıkmış Dünya)
  • Tiksindiğim bir şey varsa , o da ırkçılık , ayrımcılıktı. (Doğu'nun Limanları)
  • Ben asıl, sözlerim insanların kulağına yastıktaki tüyler kadar yumuşak geldiğinde telaşlanacağım. (Işık Bahçeleri)

Yorum Yaz