diorex
sampiyon

İşte İnsan - Azra Erhat Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İşte İnsan kimin eseri? İşte İnsan kitabının yazarı kimdir? İşte İnsan konusu ve anafikri nedir? İşte İnsan kitabı ne anlatıyor? İşte İnsan PDF indirme linki var mı? İşte İnsan kitabının yazarı Azra Erhat kimdir? İşte İşte İnsan kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 10.06.2022 09:00
İşte İnsan - Azra Erhat Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Azra Erhat

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750702655

Sayfa Sayısı: 271

İşte İnsan Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İsa’yı çarmıha gönderme kararını istemeye istemeye verdiğinde ağzından "İşte İnsan" sözcükleri dökülen vali Pontuslu Platus’un yaşadığı sıkışmışlığın, baskının ve çaresizliğin etkisiyle ağzından bilinçsizce dökülen bu sözcükler, insanlığın bin yıldır süregelen ve daha da süregelecek serüvenine tutulmuş bir ayna gibidir. Yazarlığını ve hayatını kültürler yaratan insanın izini sürmeye adayan Azra Erhat, bu kitabında insanın insan olma serüveninin kaynaklarını araştırıyor. Yazar, insanın en yoğun biçimde kendini gerçekleştirdiği sanatta, doğayla sıkı ilişki kurduğu bilimde, evreni ve kendini aramaktan yılmadığı felsefede, yürekten sarıldığı dinde ortaya çıkan insana bakıyor. İnsanın insan olma serüveni yaşanmış ve yaşanacak zamanların sarmalında ilerlerken, İşte İnsan, yer aldığımız noktada içimizi ve dışımızı anlama yolunda ayrıntılı bir kaynak. Geçmişimizi sağlam bir bakış açısıyla değerlendirmek, geleceğe sağlıklı bakabilmek için. Homeros’tan Dante’ye, Shakespeare’den Yunus Emre’ye, Platon’dan Sartre’a, Beethoven’a dünya kültürünün yaratıcılarıyla Azra Erhat’ın coşku dolu üslubunda bir yolculuk... Pay almak ve değer katmak isteyenlere. 

İşte İnsan Alıntıları - Sözleri

  • Bir varmış bir yokmuş tütün diye güzel bir sözcük varmış Türkçemizde.
  • Fenere ne lüzum, a hemşerim? diyesim gelir Diojen'e ; insansan, kendini ara bul, kendini yaşadın mı, bulursun insanı.
  • Ama düşünceyi yaşamak zormuş, epey tehlikeli işmiş. Her şeyi yaşamaya kalkma, diyordu bir dostum. Dinlemedim. İnsanı söylemek istersen, yaşayacaksın, kahrolsan da, zaman zaman batağa basıp dibe gittiğini duysan da.
  • Platon niçin kovuyordu Homeros'u devletinden? Çünkü devlet öyle bir düzen içinde kuruluyordu ki, toplumda her kişinin bütüne doğrudan doğruya faydası dokunsun: Marangoz masa yapıyor, kunduracı kundura yapıyor, du­varcı ev yapıyor. Doğruluk nedir? sorusuna da: “Doğru­luk her insanın kendi işini yapmasıdır.” diyordu Platon.
  • Boz bulanık bir düzlük ... alabildiğine boşluk ... hiçlik ... kaos.
  • Homeros'un gözünde diri beden insanın kendisidir. Onu ya insana verilen özel adla, ya da adın yerini tutan bir zamirle gösterir, hiçbir zaman beden diye bir kavram kullanmak yoluna gitmez. Platon'da gördüğümüz beden-ruh ikiliği Homeros'ta yok, varsa da bam­başka bir nitelik taşıyor.
  • Parmenides insanların sanılarını, doğa üstüne yanlış görüşlerini eleştiriyor: İnsanlar doğada birbirinden ayrı, birbirine zıt biçimler görürler. Bu biçimlere (morphe) ışık derler, karanlık derler; ışıkla karanlığı, ateşle geceyi iki ayrı demas, iki ayrı vücut sanırlar. Birini hafif ve yumu­şak, ötekini ağır ve yoğun diye nitelerler. Oysa aydınlık da, karanlık da tek ve ayrılmaz varlığın iki görünüşüdür. Yanlışlık, Parmenides’e göre, ışığı ya da ışıksızlığı maddi birer vücut olarak görmekte değil, varlıkta ayırıma, bölü­me gitmektedir.
  • Adam öldüren insanın ruhu üç kere on bin yıl biçimden biçime girip sürünürmüş, göğün gücü onu denize atar, deniz top­rağın üstüne tükürür, toprak güneşin ışınlarına salarmış onu, böylece evrende döne döne çekermiş cezasını.
  • Yaşar Kemal Ortadirek'i yazarken: "Bacı, senin ihtiyarı da geçeceğim, göreceksin" demişti. Benim ihtiyar Homeros'muş.
  • Gözümü açtığım günden beri hep seni gördüm ışıl ışıl göğün altında, kıyıların çakılları kadar çok, onlar kadar çeşitli. Seni anlattı bana okuduğum her kitap, gördüğüm her yapı, duyduğum her ses. Sen bensin, ama ben sen ola yım diye uğraştım duırdum. Sen ben nasıl öğreneceğiz kim olduğumuzu? Yüzyılların bunca çabası bizi dile getirmek için. Bilincimize varalım diyoruz. Varılır mı gökte ışılda yan yıldıza? Bir gün varılacak diye, bir yandan toprak anamızın memesinden ağzımız, bir yandan ışığın geldiği parıltılı enginde gözlerimiz.
  • Menos'un kökleri çok derine gider. Hint-Avrupa dillerinin hepsinde izi bulunan bu kökün dalları bir hava fişeği gibi yayılır. Menos'u anlamak için kelime köklerinin tarihini çizen sözcüklere başvurmak gerekir. Ne yazık ki bugüne dek hiçbir sözlük bu kökü yeterince değer lendirip, dil bilimindeki ilginç serüvenini anlatmamıştır. Kök dört ayrı biçimde belirir: MEN-, MAN, ME ve M E + diş harfi yani d veya t ile MED-ve MET-olarak. Bir masalla başlayalım: Hesiodos tann soylarını sayıp dök tüğü Theogonia adlı eserinde şöyle anlatır: Zeus tanrılar arasında egemenliği elde tutan Kronos soyunu yendikten ve Kronos'a yardım eden devleri yeraltına kapattıktan sonra krallığı elde edip Olympos'a baş tanrı olarak yer leşir. İlk evlenmesi tanrıça Metis'ledir. Metis: akıl, us de mek. Zeus'un kral olur olmaz akıl-us'la birleşmesi ege menliğini pekleştirmek için olsa gerek. Ne var ki Metis gebe kalınca kaderi öngören Gök ve Toprak tanrıları Metis'ten doğacak çocuktan sakınmasını söylerler Zeus'a: Kronos babası Uranos'u, Zeus da babası Kronos'u devir diği gibi, Metis'in erkek çocuğu da Zeus'u devirecektir. Tanrı tedbir alır, Metis'! yutar, bir süre sonra da kendi kafasından Athena tepeden tırnağa zırhlı olarak doğar. Bu tanrıça Hesiodos'a göre, menos, phren ve boule bakı mından Zeus'un dengidir. Boule sözcüğünü kafanın düşünme, danışma ve isteme gücü diye anlarsak, Metis'i yutmakla Zeus'un ne gibi yetiler elde ettiği meydana çıkar. Nitekim Homeros destanlarında Zeus'un değişmez sıfatı metieta'dır. Hiçbir çeviride Metis'i yutan denemediği için, bu sıfatın akıllı diye zayıf bir karşılığıyla yetinilir. Bu MEN-kökü besbelli ki bir güç taşıyor anlamın da, bu gücü kökün çeşitli dillerdeki belirtilerine bakarak tanımlamaya gidersek, ilkin bir ayırma yapmak gerekir: anlam bakımından ikiye ayrılır dalları, birinde MEN-dur gun bir gücü, ötekinde MEN-taşkın bir gücü dile getirir, birinin üremelerinde gücün içe çevrlllşi, ötekinin üremelerinde dışarıya akışı görülür. Birinci ulumda çeşitli Hint Avrupa dlllerinde şu üremelere rastlanır: Latince men, İngilizce mind, Fransızca mental, mentalié, gene Fransızca Latinceden gelme mente ekiyle kurulan lentement, nettement, terrtblement gibi zarflar; Yunanca manthano (anlamak), mathetes (öğrenci) ve ordan gelen matematik sözcüğü...
  • Kimsesi yoktur Andromakhe'nin, ne anası, ne babası, ne kardeşleri. Akhilleus günün birinde Kilikya'yı basmış, Eetion'un canına kıymış, oğullarının yedisini de öldürmüş, aklını oynatan Kraliçeyi babasının evine yollamış, kenti konağı yerle bir etmiştir. Andromakhe başına gelen bu yıkımın nedenini sormaz, ama sonucunu olan ca varhğıyla yaşar: Anası yok, babası yok, kardeşleri ölmüş, yurdu kalmamıştır. Akrabalık bağlarının hepsi kop muşsa, bunlann, gönlünde yarattığı sevgiler de yok olma mıştır ya. Hepsi birden bir insana akmış, onda toplan mıştır. Bu insan Hektor'dur.
  • Kolophonlu Xenophanes'se insanların tanrıları kendileri gibi etten kemikten birer canlı varlık olarak tasarlamalarına içerler. Var gücüyle yerer bu sanıyı. At olsak, öküz olsak, at ya da öküz biçiminde tanrılara mı tapacağız? der. İnsan olduğumuz için, insan biçimli tanrılar uydurup, tıpkı bizdeki gibi onların da birer bedeni, birer sesi olduğunu düşünmek delilik değil de ne?
  • Aynı şeydir yaşayanla ölmüş, uyanıkla uyuyan, gençle ihtiyar, çünkü bunlar değişince öbürleri olur, öbürleri değişince bunlar. Soğuk ısınır, sıcak soğur, yaş kurur, kuru nemlenir. Olduğu yerde kalan bir şey yoktur. Aynı ırmağa girenin üstünden hep başka başka sular akar. Aynı ırmaklara hem giriyoruz, hem girmiyoruz, hem biziz, hem biz değiliz.
  • Platon, ünlü filozof, neye böldün beni ikiye, niçin kopardın beni doğadan, ne yıktın mutluluğumu? Ben bir bütündüm, çokluk içinde birliktim. Bedenim vardı, yeryüzünde gördüğüm biçimlerden biri, topraktan fışkıran ağaç gibi, çiçek gibi özlü, yüzeyi renk renk, yumuşak, sıcak, canlı canlı. Ona kendimden başka bir ad vermemiştim, ona BEN demiştim, Güzel bulmuştum onu, çünkü yaşıyor, yaşatıyordu beni doğanın içinde bitkiler, hayvanlar, akan sular, devinen yıldızlarla birlikte. Sen bu bedeni dışardan gelen bir efendinin emrine verdin, aldın özgürlüğünü benim elimden.

İşte İnsan İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Azra Erhat'ın sözleriyle, "Yaşamadık bir konu, bir düşünce,bir söz yoktur bu kitapta. Ölesiye yaşamak dersem, gülersiniz belki (...) Ecco Homo'yu sevgi yazdırdı bana." diye açıklar kitabını son sözlerinde ve en son sözü "Çok kucaklayan iyi kavrayamaz" anlamına gelen Fransız atasözüyle "Merhaba!" olur. Kitap, ilkçağdan günümüze geniş bir tarih aralığında insanı aramaktadır. Yerine göre Azra Erhat'ın coşkusu ve heyecanı hissediliyor ancak insanı bulmak konusunda çok fazla kucaklamaya çalışmış. Okuyucu ve kendisi(dost) arasında paylaştırdığı iç diyaloglarla samimi bir kitap. Zaten son söz "Merhaba!" sadece bir başlangıç olduğunun güzel işareti. (Barış Ağca)

İşte İnsan PDF indirme linki var mı?

Azra Erhat - İşte İnsan kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İşte İnsan PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Azra Erhat Kimdir?

Azra Erhat (4 Haziran 1915; Şişli, İstanbul - 6 Eylül 1982, İstanbul), Türk deneme ve inceleme yazarı, Eski Yunan ve Roma dilleri uzmanı, filolog,arkeolog, çevirmen ve düşünce kadını. Özellikle Eski Yunan klasiklerinden yaptığı çevirilerle tanınmıştır. A. Kadir ile birlikte gerçekleştirdiği İlyada ve Odissea çevirileri referans kabul edilir.

Yaşamı

4 Haziran 1915’te İstanbul-Şişli’de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Belçika’da yaptı. 1939’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ni bitirerek Klasik Filoloji Bölümünde asistan olarak göreve başladı. 1946’da doçent oldu. 1948’de aynı fakültedeki öğretim üyeleri Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Adnan Cemgil, Niyazi Berkes’le birlikte üniversiteden uzaklaştırıldı. 1949-1950 arasında Yeni İstanbul ve Vatan gazetelerinde çalışti.Uluslararası Çalışma Örgütünde (ILO) kütüphanecilik yaptı.

İlk çevirileri Tercüme dergisinde çıktı. Sofokles, Aristofanes gibi yazarların eserlerini Türkçeye kazandırdı. Yeni Ufuklar dergisinin yazarlarından biri olan Erhat, bu dergi çevresinde gelişen hümanist anlayışın öncüleri arasında yer aldı. Batı uygarlığının kökenini ve Anadolu’ya dayandıran ve Anadolu kültürlerini bir bütün olarak gören Halikarnas Balıkçısı ile aynı görüşleri paylaştı ve aralarında derin bir yakınlık doğdu. Yine çok yakınındaki Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte çevirdiği Hesiodos’un Theogonia ve "İşler ve Günler" adlı yapıtlarıyla Hesiodos üzerine araştırmaları, 1977’de "Hesiodos, Eserleri ve Kaynakları" adıyla basıldı. Bu üç isim bir arada "Mavi Yolculuk" terimini Türk ve dünya literatürüne kazandırdılar.

Azra Erhat, kansere yakalandı. Londra'da tedavi gördü, ama sonuçsuz kaldı. 6 Eylül 1982'de 67 yaşındayken İstanbul’da vefat etti. İstanbul-Üsküdar Bülbüldere Mezarlığına defnedildi.

Atatürk'ü İlyada kahramanlarindan Hektor'a benzetmesinin bir dönem sebep olduğu tartışmalarla da gündeme gelmiştir.

Şadan Gökovalı'nın manevi annesidir.

Eserleri

Mavi Anadolu (1960) (Gezi Yazısı)

Mavi Yolculuk (1962) (Gezi Yazısı)

İşte İnsan-Ecce Homo (1969) (Deneme)

Mitoloji Sözlüğü (1972) (Mitoloji)

Mektuplarla Halikarnas Balıkçısı (1976) (Mektup)

Sevgi Yönetimi (1978) (Deneme)

Karya'dan Pamfilya'ya Mavi Yolculuk (1979)

Troya Masalları (1981) (Çocuk Masalı)

Osmanlı Münevverinden Türk Aydınına (Eleştiri)

Gülleylâ'ya Anılar (Anı)

Düşün Yazıları, Halikarnas Balıkçısı (Halikarnas Balıkçısı adına yayıma hazırlayan)

Çevirileri

İlyada (1967) A. Kadir ile birlikte

Odysseia (1970) A. Kadir ile birlikte

Hesiodos, Eserleri ve Kaynakları (1977)- Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte

Eşekarıları, Kadınlar Savaşı ve Diğer Oyunlar, Aristophanes - Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte

Lysistrata Kadınların Savaşı, Aristophanes - Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte

Gargantua,François Rabelais - Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol ile birlikte

Tepegözlerin Mağarasında, Homeros - A. Kadir ile birlikte

Gül ile söyleşi, Homeros

Yedi Deniz, Piri Reis - A. Kadir ile birlikte

Şölen - Dostluk, Platon - Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte

Zincire Vurulmuş Prometheus, Aiskhylos - Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte

Savaş Uçuşu, Antoine De Saint Exupery

Küçük Prens, Antoine De Saint Exupery (1968)

Dişi Kedi, Colette

Cicim, Colette

Ödülleri

A. Kadir ile birlikte İlyada destanından yaptığı çevirinin birinci cildi 1959’da Habib Törehan Bilim Ödülü’nü, üçüncü cildi 1961’de Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü’nü aldı.

Azra Erhat Kitapları - Eserleri

  • Mitoloji Sözlüğü
  • Mavi Yolculuk
  • Mavi Anadolu
  • Troya Masalı
  • Homeros
  • İşte İnsan
  • Hesiodos Eseri ve Kaynakları
  • En Hakiki Mürşit
  • Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı
  • Sevgi Yönetimi
  • Osmanlı Münevverinden Türk Aydınına

Azra Erhat Alıntıları - Sözleri

  • Hızlı Akhilleus kovalıyordu Hektor’u durmadan. Dağlarda bir köpek nasıl izlerse geyik yavrusunu, onu ininden kaldırmış, kovalar dere tepe, geyik yavrusu sığınıp saklanır çalıların altına, izini koklaya koklaya koşar köpek de habire, buluncaya dek direnir, bırakmaz peşini, İşte Hektor da tıpkı onun gibi … (Homeros)
  • Kimsesi yoktur Andromakhe'nin, ne anası, ne babası, ne kardeşleri. Akhilleus günün birinde Kilikya'yı basmış, Eetion'un canına kıymış, oğullarının yedisini de öldürmüş, aklını oynatan Kraliçeyi babasının evine yollamış, kenti konağı yerle bir etmiştir. Andromakhe başına gelen bu yıkımın nedenini sormaz, ama sonucunu olan ca varhğıyla yaşar: Anası yok, babası yok, kardeşleri ölmüş, yurdu kalmamıştır. Akrabalık bağlarının hepsi kop muşsa, bunlann, gönlünde yarattığı sevgiler de yok olma mıştır ya. Hepsi birden bir insana akmış, onda toplan mıştır. Bu insan Hektor'dur. (İşte İnsan)
  • Tanrılar insanlara görünmek için dağ tepelerini ya da yamaçlarını seçerler her nedense, belki gökten ya da Olympos'tan uçarak oralara konmak daha kolay olduğu, belki de bu ıssız yerlerde görünmek istedikleri kimseden başkasına rastlamıyacaklarını bildikleri için. Dağda bayırda kim gezer? Çobanlar. Görümlerin çokluk çobanların başına gelmesi raslantı değildir demek. Tanrı sofrasına Eris'in attığı altın elma ortalığın karışmasına yol açınca Zeus üç güzel tanrıçanın başına Hermes'i koyar ve onları İda dağının çobanı Paris'e gönderir güzeller güzelini seçmesi için. Ne yazık ki, bu ilginç serüveni Homeros bize anlatmaz, anlatsaydı, renkleri, biçimleriyle gözümüzün önünden bir daha silinmezdi bu tablo. (Hesiodos Eseri ve Kaynakları)
  • "Ölçüsü kaçtı mı, en güzel şeyler bile bıktırır insanı." (Homeros)
  • Gün olur alır başımı giderim, Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda. Şu ada senin, bu ada benim, Yelkovankuşlarının peşi sıra. (Mavi Yolculuk)
  • ...kendi düşün geleneğimizle canlı alışverişi kurmadan, nerden geldiğimizi, nereye vardığımızı saptayamadığımız sürece bir felsefe düşünemeyiz, bir felsefe oluşturamayacağız biz. Bu savları ileri sürmek bana düşmez belki, yine de sezdiğimi dile getir mekten alamıyorum kendimi: biz hiç bir konuya bütün benğilimizle veremiyoruz kendimizi, aşık, tek yolun yolcusu olamıyoruz. Eklektik, seçici kişileriz, derin, dirençli, sürdürücü değiliz. Onun için de ne geleneklerimize sahip çıkabiliyoruz, ne de tam anlamıyla özgün ve yaratıcı olabiliyoruz. Bu yüzden iyi araştırıcı, gerçek denemeci deği liz. Çevirici, aktarıcı, seçici. .. olur mu böyle şey! Gözümüz sağlam yapıt kurmakta değil, günlük çıkarımızda. Ben böyle görüyorum, başka kanı da olan varsa, çıksın tartışalım, hodri meydan! (Sevgi Yönetimi)
  • Senin için şimdi tek kurtuluş kendini Kybele’ye büsbütün teslim etmektir. O ne yapacaksa yapacak seninle. Sabahattin duymasın, yüzüme tükürür, ama Sabahattin bilmez benim ne olduğumu, nasıl geliştiğimi, Sabahattin aşka pek inanmaz, dostluk der. Hayır, efendiler, siz kadın değilsiniz, siz bazı şeyleri bilemezsiniz, duyamazsınız. O halde, siz şimdilik susun bakalım. Haddinizi bilin ve yerinize oturun! Anadolu dilleri, kültleri veya kelime etimolojisine sıra gelince, gene sizi dinleriz, kulak kesiliriz, erkekçe kafanıza hayran oluruz, ama bu o değil, şimdi de bizim sözümüz geçer. (Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı)
  • ..." Sevmekle adam akıllı alay edildi, sağa konuldu, sola konuldu, yukarıya aşağıya konuldu; fakat dünyada insana insanoğluna en sempatik gelen, insanoğlunu dünyada ne kadar sempati varsa topuyla birden sempatikleştiren şey yinede bu gönül sıcaklığı, ve kan ısısıdır. Astronomlar, milyarlarca ışık senesi uzaklardan, bütün güneş sistemini içine alabilecek kadar büyük dev yıldızlardan bahsederler, insanlara dehşet vermeye çalışırlar, Halbuki kainat bir insan kadar kompleksli değildir.".. (Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı)
  • "Aşırı Batılılaşmanın bizim ailemize neler kaybettirdiğini hesaplamaya çalışıyorum. Biz Türkler uyma,benimseme yetisini fazla ileri götüren bir ulusuz gibime geliyor. Başka toplumların daha üstün saydığımız uygarlığı karşısında kendi değerlerimizi unutur özbenliğimizi yitiririz. Benimsediğimiz ya da benimsemeye çalıştığımız yabancı çevrelerin içinde bir özenti yaşamı süreriz. Kendi kendimize yabancılaşırız.Giderek törelerimizi, dilimizi bile unuturuz..." (En Hakiki Mürşit)
  • Mutlu ölümsüzlere gereken saygıyı göster. Arkadaşına kardeşim deme hiçbir zaman, Dersen, kötü davranamazsın. artık ona karşı~ Ve güzel konuşayım derken yalan söyleme Kardeş dediğin kötü söyler, -kötülük ederse,öcünü iki katlı almalısın ondan. (Hesiodos Eseri ve Kaynakları)
  • Tanrı Âdem'i topraktan yoğurup içine can üfledikten, Aden bahçesine yerleştirdikten ve hayat ağacını ona gösterip bu ağacın meyvasından yemeyi kendisine yasakladıktan sonra, ona yardımcı olarak bir yaratık meydana getirmek üzere, uyutur Âdem'i, kaburga kemiklerinden birini alır ve ondan bir kadın yapar. O kadar. Âdem kadını kendisine eş bilir, dolaşırken Aden bahçesinde yılan gelir, kadını kandırır, o da yasak ağacın meyvasından bir tane koparır yer. Bu sırada Âdem nerdedir, belli değil, o da duymuş mudur yılanın söylediklerini, duymamış mıdır bilinmez, ne ki Havva'nın uzattığı meyvayı o da yer. Sonra olan olur, Tanrı ikisini de kovar cennet bahçesinden. Bu arada savurduğu korkunç tehditler ilerde uygulanacak gerçeklerdir: toprak lânetli olmuştur, insan artık alnının teriyle ekmek yiyecektir, insan topraktır ve toprağa dönecektir. Hesiodos'un anlattığı mythos'ta cennetin adı geçmiyorsa da, Pandora’nın suçundan önce insanların yeryüzünde dertsiz kaygısız yaşadıkları ve toprağın kendiliğinden bereket saçtığı vurgulanıyor. (Hesiodos Eseri ve Kaynakları)
  • "Değerli kadın, erkek kadındır,erkeğe asalak olmayan, bağımsız ve özgür insan. Işte o çeşit kadınlar azdır bu dünyada..." (En Hakiki Mürşit)
  • Fenere ne lüzum, a hemşerim? diyesim gelir Diojen'e ; insansan, kendini ara bul, kendini yaşadın mı, bulursun insanı. (İşte İnsan)
  • Dosta sarılmak, dost yanağı öpmek kadar tatlı ne vardır bu dünyada ? (Mavi Yolculuk)
  • Hektor, Mustafa Kemal, Troya, Conkbayırı... (Mavi Anadolu)
  • Yaşamadan sevebilir miyiz bir yapıtı, sevmeden de anlayabilir miyiz? (Homeros)
  • Deli eder insanı bu dünya Bu gece, bu yıldızlar, bu koku... (Mavi Yolculuk)
  • Helene tam 37 isteyen arasından Menelaos'u seçmiş. Neden Menelaos'ta karar kıldığını pek bilmeyiz. Atreus'un oğlu, Agamemnon'un küçük kardeşi Menelaos çok mu güzeldi? Homeros sarışın olduğunu söyler, boylu poslu, yakışıklı, sözü sazı yerinde bir adam olarak gösterir onu. Ne var ki, tarihin ilk aldatılmış kocası olmak talihsizliğine uğrayan Menelaos'un güzelliği Helene'nin ona taktığı boynuzların altında adamakıllı gölgelenmiştir. Ama bu gölge daha çok bizim gözümüze çarpar. İlkçağda aldatılmış koca edebiyatı henüz başlamamıştı. Homeros, Menelaos'u şerefli bir yiğit olarak gösterir. Hem kaçırılan karısını, hem Helene ile birlikte çalınan mallarını geri almak için Menelaos canla başla savaşır. Paris'i kendi eliyle öldürüp öç almak başlıca emelidir. Ama ölçülü bir adamdır Menelaos, kendisi ve karısı yüzünden kopan bu kavgaya son, verecek barışçı çare ilere başvurmaktan geri kalmaz. Savaş kopmadan Troya'ya karısını geri almaya gelmiştir, koptuktan sonra da, Helene malları ile geri verilirse, savaştan vazgeçmeye razıdır. Yani karım beni aldattı, ille de öldüreceğim diye direnmez. (Mavi Anadolu)
  • "Eski Yunan kültürünün Anadolu'da daha gerçek, yüz yıllık Batı hayranlığının romantik ve sahte süslerinden arınmış olarak yaşayıp geliştiğine inanırım..." (En Hakiki Mürşit)
  • Boz bulanık bir düzlük ... alabildiğine boşluk ... hiçlik ... kaos. (İşte İnsan)

Yorum Yaz