İsyan Ahlakı - Nurettin Topçu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İsyan Ahlakı kimin eseri? İsyan Ahlakı kitabının yazarı kimdir? İsyan Ahlakı konusu ve anafikri nedir? İsyan Ahlakı kitabı ne anlatıyor? İsyan Ahlakı kitabının yazarı Nurettin Topçu kimdir? İşte İsyan Ahlakı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Nurettin Topçu
Çevirmen: Mustafa Kök
Çevirmen: Musa Doğan
Orijinal Adı: Conformisme Et Revolte
Yayın Evi: Dergah Yayınları
İSBN: 9789759955496
Sayfa Sayısı: 243
İsyan Ahlakı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Biz, hem uysallığa hem de anarşizme karşıyız. Her türlü sosyolojizme, yani toplum gerçeğinin her şey olduğu anlayışına karşı olduğumuz kadar, bencil ve katı ferdiyetçiliğin de karşısındayız. Sadece bütün iradeleri aynı şekilde belirleyen bir İrade karşısındaki uysallığı kabul ediyoruz.
Bize göre selamet, tarih ve insanlıkla birlikte, tarihin ve insanlığın var oluş sebeplerini içinde bulacakları bir mutlak'a bağlanmaktan ibarettir. Aklı başında bir insanlık, kendini asla gayesi ve gerçekleştireceği mukadderatı olmayan bir varlık olarak düşünemiyecektir. Kendi gayesini bilecek noktaya erişmese bile o, sanki bu gayeye arka arkaya gelen nesillerin sonsuzluğunda ulaşılacakmış gibi hareket edecektir.
Ferdin boyun eğmen zorunda kaldığı bir baskı unsuru olarak toplum, zorbalık ve zulme kanat germekte, bu şekilde esirliği ve esaret derecesinde uysallığı yaratmaktadır. O, böylelikle ferin iradi güçlerini öldürmektedir. Oysa toplum tam aksine, ferdi hareketin özlem duyduğu, atıldığı bir ideal, yani merhametin ve isyanın esiri olan ideal olmalıdır. İnsanlıkta inançların tesirli bir şekilde yayılması, gerçekten toplumun ve medeniyetin yaratıcısıdır. İşte bu yayılmadır ki, herbirimizi gücümüz nisbetinde birer asi, yani birer ahlaki varlık haline getirir. Biz, bütün insanlığın selametini bu inançların yayılması olgusunda aradık.
İsyan Ahlakı Alıntıları - Sözleri
- "Niyet ancak harekete geçtiği nispette samimi ve tamdır.."
- Lüks ve gösteriş insanların işsizliğinden ve kibrinden doğmuştur .
- Ve mademki Allah fikri, fikirlerin Fikri'dir, bizi sadece O hür kılabilir ve kurtuluşa götürür.
- Bir şeyin ıstırabını çekmeyen onu ne tanır ne de sever.
- “Kalbin, aklın hiç tanımadığı, kendisine ait sebepleri (delilleri) vardır. “
- Madem ki dünya bu kadar kötüdür, en iyisi var olmamaktır.
- "Kötülük bir bilgisizliktir, hiç kimse bilerek kötülük etmez."
- Her şeyin iyi olduğu yerde, hiçbir şey adaletsiz değildir.
- Bir toplumda inkılâp, ancak şuurlarda sorumluluk iradesi yaratabilirse mümkün ve feyizli olabilir.
- "Var olan her şey Allah da vardır ve Allah olmadan hiçbir şey ne vardır, ne de tasavvur edilebilir."
- Cehaletimizin ve kibrimizin, gururumuzun sonucu, saf bir kuruntuyla kendimizi hür zannediyor ve tabiat nizamının dışına koyuyoruz. İnsanın sefaleti de bu nokta da başlıyor.
- İnsanlar gibi kitapların da bir kaderi var mıdır?
- Sokrates, " iyiliğin bilgisi zorunlu olarak onun uygulanmasını da birlikte getirir " diyordu, " kötülük bir bilgisizliktir, hiç kimse bilerek kötülük etmez. "
- Yapmacık bir nezaket, bizi gerçek duyguların ne olduğu hakkında yanıltır : Ne dostlukta samimiyet var ne düşmanlıkta. (Victor Delbos)
- "Her tatmin ardında çaresiz bir pişmanlık bırakır."
İsyan Ahlakı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Evet, İsyan !: Zihnim gayet ahlâklı bir şekilde isyan ediyor :). Okuma süreci keyif vermiş olsa da bugün artık beynimin sınırlarını fazla zorladığımı hissettim. Şükür bitti dediğim andayım ve inceleme yazıyorum. Ciddi bir çalışmadan oluşmuş muhteşem ağırlıkta bir eser olduğunu söyleyebilirim. Anlaması da haliyle kolay olmadı ki ben hemen her sayfasında en az bir iki cümlenin üzerinde daha iyi anlayabilmek adına durakladım. İçeriğinde adından da anlaşılacağı üzere ' isyan ' kelimesinin yoğunlaştığını görebilirsiniz lakin bu isyan bizim bildiğimiz atar gider olayları değil. Ciddi anlamda isyan. İsmet Özel diyor ya hani " Evet, İsyan ! " :). Yazar eseri üç ana bölüme ayırmış inanç, iman ve isyan. Bunlardan isyan üzerinde durarak inancı ve imanı getirip nasıl buraya bağladı inanın benim beyin errorr verip durdu bugün yorum yapamıyorum, hayran kaldım. Yani bakış açısı çok farklı. Yüzlerce kitap okudum ki bunlardan felsefenin yeri yadırganacak düzeyde değildir, böyle bir yorumu henüz hiç görmedim. Belki de din felsefesi adına eksik kalmışımdır ama yine de bu farklılık muhteşemdi. Bazı filozofların ( Stirner, Rousseau, Schopenauer, Hallâc..) isyanlarına yer vererek ayrıca Allah'ın insanda olan isyanı ile eseri sonlandırması benim için zirve oldu. Saygıdeğer Nurettin Topçu' ya çok ufak aşina olduğum için eserde varlık-varoluş felsefesinin ve hareket felsefesinin isyan felsefesi ile yoğrularak sunulduğunu farkettim. Ve daha önce kendisini okumuş olmam bu konuda bana yardımcı oldu diyebilirim. Okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. Errorr meselesine dikkat ederek tabiki :). (Z.)
Hayatla, insanla ilgili müthiş tanımlamalar ve tespitler var. Topçu, okuduğu felsefi eserlere değinerek kendi çıkarımına varmakta. Felsefeye ve dine ilgi duyanların okumasını özellikle tavsiye ederim. Birbirinden farklı fikirler, yorumlar çok güzel harmanlanmış. Okuyucuya farklı ufukların da var olduğunu ve bunların birbiri ile entegre olabileceğini göstermiş. İsyanın sizi nereye götüreceğini keşfedeceksiniz. (Yaşar Yoldaş)
Nurettin Topçu’nun daha önce 4 veya 5 eserini okudum ama aralarında en zorlandığım İsyan Ahlakı oldu. Bu kitabı okuduktan sonra kendini sorgulamaya başlıyorsun. Acaba ben uysal mıyım yoksa bencil, katı bir ferdiyetçi mi? Ben hangi taraftayım ve bundan nasıl kurtulabilirim, nasıl isyan edebilirim. Bu soruları kendine sormaktan alıkoyamıyorsun. Eğer sormuyorsan ya kitabı anlamamışsın ya da uysalsın (geçmiş olsun) demektir. Topçu bu eserinde nasıl isyan edeceğini okurlarına ayrıntılı ve güzel bir şekilde anlatmış. Kitapta Topçu’nun isyanı uysallığa ve anarşizme isyandı. Düşünmemeye, hareket etmemeye isyandır. Ama buradaki isyanında bir sınırı vardır. Bu sınır İlahi İrade karşısındaki sınırdır. Onun için ahlaki her hareket bizim açımızdan bir anarşizm, İlahi İrade karşısında ise bir uysallık. Biraz bilgi birikimi gerektiren bir kitap olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple kitabı incelerken daha iyi anlaşılması için yazarın cümlelerinden alıntı yapmak zorunda kaldım. Bir nevi özeti de oldu diyebiliriz. Kitabın birinci kısmında hürriyet problemini ele almış. Spinoza’ya göre hürriyeti tanımlamış ve bunu eleştirmiştir. Spinoza, insanın hür ve evrensel hareketini inkar ederek, tam esareti tarif eder. Topçu’ya göre ise, hareket etmek hür olmaktır. Hareket etmeyi istemek, tabiatta bir şeyi değiştireceğine kani olmak, varlığın kendiliğinden oluşuna karşın direnmek demektir. Bergson ise hürriyetin varlığını ispat etmeye çalışmış fakat hürriyeti tarif edeyim derken determinizmin kucağında kaldı. Burda Spinoza ve Bergson’un hürriyet hakkındaki düşüncelerini bilemenizde fayda var aksi takdirde anlaşılması güç oluyor İkinci kısmında ise hazzın hareketin önünde bir engel olduğunu anlatmış. Hareketin gayesi haz olamaz. Böylesi durumda hareketi en baştan öldürmek demektir. Burada haz harekete tabidir. Dayanışmayı da hareketin önünde bir engel olarak görüyor. Böylesi toplumda insan esir doğar; kendi hareketini yaratmak suretiyle hürriyetini kazanır. Fert için dayanışma şeklindeki esirlik hem kader hem zorunluluk. Zaten fert yaşamak için dayanışmaya muhtaç durumdadır. Topçu’ya göre insanın bu dayanışmacı hareketten kurtulması mümkün değildir. Fakat şahsi bağımsızlık ile fert hürriyetini gerçekleştirebilir. Buradaki bağımsızlık toplumdan kopma anlamında değildir. Burada fert, toplumun bir parçası değil; toplum ferdin parçasıdır. Hakimiyet, dayanışmanın zorunlu tamamlayıcısıdır. Hakimiyet devlet şeklinde ortaya çıkar. Burada Spencer’in düşüncelerinden faydalanmış. Devleti bir istismar aracı olarak ifade etmiş ama devletten vazgeçilemeyeceğinin de altını çizmiştir. Ferdin bu esirlikten kurtulması için tam ve gerçek hakimiyeti istemeli, onu bizzat kendi ferdiyetinde kurmak suretiyle gerçekleştirmesidir. Üçüncü kısımda sorumluluk idealinden bahsetmiş. İnsandaki hareket etme sorumluluğu insan tabiatına karşı, dayanışmaya ve hakimiyete karşı esirlikten doğar. Topçu, ahlakçı düşünürlerin sorumluluğu açıklamadaki yetersizliğine değinmiş. Ona göre ahlaki sorumluluk ise, kendi gerçeğini bizzat bu yaşayanın şuurunda bulmasıdır. Özet olarak burada insan bir otoriteye veya başka bir kimseye değil kendine karşı sorumludur. Dördüncü kısımda inanç ve taklit konusunu ele almış. Yazar düşünceyi, hareketin devamı olduğuna inanmış. İnancı bir kaynaşmanın zıddı olarak ele almıştır. Bu kaynaşma ise obje ile süjenin yani eşya ile şuurun kaynaşmasından kaynaşmasıdır. Bu kaynaşma bize duyumu verir. Daha doğrusu duyum objeye yönelik bir gerilimdir. İnançta ise bu tam tersidir. Burada ayrıca Fichte’nin, Pascal’ın, Kant’ın ve Hamilton’un inanç hakkında görüşlerine yer vermiştir. Topçu’ya göre ise inanç, benliğin eşya üzerindeki hareket ve etkisidir. İnanç, benliğin eşyaya hakim olmasıdır. İnancın taklit edilebilir olması onun evrensel olması sonucunu doğurmuştur. Eğer taklit edilebilir olmasaydı ne medeniyet ne toplum meydana gelirdi. Beşinci kısımda ise iman meselesini ele almış. Ona göre iman, inancın devamıdır, uzantıdır. İman ile inanç arasında sadece derece farkı vardır. İnancın iman haline gelebilmesi için, insanın ruhunda süreklilik kazanması ve hayatına hakim olması gerekir. Topçu’ya göre sanatkarda da mistik bir olayın varlığı söz konudur. Ama bu sanatkarın mistikliği eksiktir, yetersizdir çünkü sanatkarın mistik faaliyeti din-dışıdır. Sanatkar üstün iradeye boyun eğmediği için onun imanı yalancı imandır. Oysa dindar ehlinin imanı ise asıl olan İrade’ye imandır. Özetle yazar burada sanatın kişiyi dini mistikliğin eşiğine kadar götürebileceğini fakat oraya sokamayacağını anlatmış. Oraya sokması için içindeki sanat tutkusunu atması gerekir. Son kısımda ise isyanını tasvir etmiş. Hareket, hür olmanın göstergesi olan hareket, imanda kendini tamamlaya çalışır. Topçu’ya İrade, her şeyi ilk önce tabiatta aradı fakat bu arayışın sonunda irade boşluğa düşüp daha sonra tabiat-üstü varlığa bağlandı yani Allah’a. Buna göre tabiatı reddetmek Allah’ı reddetmek anlamına gelir. Gelgelelim isyanın tanımına. Topçu’ya göre isyan, kişini her şeyden önce kendi tabiatına, arzu ve isteklerine karşı isyandır. Hareket, ancak kendi içerisinde baş kaldırdığı bir nizama karşılık, yeni ve zorunlu olarak daha üstün bir nizamın ihtiraslı iradesini taşıyorsa isyan adını alabilir. Bu isyan bir nevi Allahsız insana, Stirner’in anarşizmine, Rousseau’nun sakat ferdiyetçiliğine, Schopenhauer’ın neticesiz kötümserliğine isyandır. (Vendetta)
Kitabın Yazarı Nurettin Topçu Kimdir?
Nurettin Topçu, 1909 yılında İstanbul’da doğdu. Asıl adı Osman Nuri Topçu’dur. Nurettin Topçu’nun babası Topçuzâde Ahmet Efendi Erzurumlu, annesi Fatma hanım ise Eğinlilidir. (Erzincan’ın Kemaliye ilçesinin eski adı) Topçu ailesi Topçuzâdeler diye tanınmaktadır. Dedesi Osman Efendi, Erzurum’un Ruslar tarafından işgali sırasında Türk ordusunda topçuluk yapmıştır, bu lâkap da oradan gelmektedir.
Eğitimi
Nurettin Topçu, öğrenim hayatına altı yaşında Bezmiâlem Velide Sultan Mektebi’nin ana kısmında başladı. İlkokulu Büyük Reşid Paşa Numûne Mektebi’nde okudu.İlkokuldan sonra Vefa İdadisi’nde öğrenimini sürdüren Nurettin Topçu, birinci sınıfta iken babasını kaybetmiştir. Lise tahsilini İstanbul Lisesi’nin Edebiyat Bölümü’nde pekiyi derece ile tamamlamıştır. (1927-28) Mehmet Akif’in medeniyet telakkisini kavramış ve ilmini almak için Akif’in oğlu Asım’ı niçin Batı’ya göndermiş olduğunu idrak etmiş olan Nurettin Topçu, daha iyi bir eğitim alabilmek için Avrupa’da tahsil görmek gerektiğinin farkında olarak liseyi bitirdikten sonra kendi imkanlarıyla Milli Eğitim Bakanlığı’nın açmış olduğu Avrupa imtihanlarına girmiş ve kazanmıştır. Fransa’nın Türkiye’deki liselerin denkliğini kabul etmemesinden dolayı Topçu buradaki eğitimine Paris’teki Bordeaux Lisesi’nde başlamıştır. İki sene sonra Strazbourg’a giden (1930) Topçu, burada üniversite tahsiline başlamış; psikoloji ve güzel sanatlar, genel felsefe ve mantık, çağdaş sanat tarihi, sosyoloji ve ahlak, ilk zaman sanat ve arkeolojisi dersleri almıştır. Strazbourg’da tamamladığı doktorasını 1934 yılında Sorbonne Ünivesitesi’nde vermiştir. Sorbonne Üniversitesi’nde okuyan ilk Türk öğrenci olmuştur. Çalışması Sorbone Üniversitesi Felsefe Jürisi tarafından yılın en başarılı doktora tezi seçilir. Üniversitenin geleneklerine göre birinci olan öğrenciler mutlaka ödüllendirilir. Bunun üzerine yetkili Profesör, Nurettin Topçu’nun yanına gelerek durumu anlatır ve ödül olarak neyi istediğini sorar:
- Efendim, bir altın saat mi? Amerika veya Kuzey Avrupa’ya bir mavi yolculuk mu?
Hangisini tercih edecekseniz onu alacaksınız veya o ülkeye ziyarete gideceksiniz!
Nurettin Topçu, kararlı ve gayet kendinden emin bir şekilde bu soruya şöyle cevap verir:
- Hiçbiri değil!
- O zaman ne istiyorsunuz?
- Sorbonne Üniversitesi’nin giriş ve çıkış kulelerinde yirmi dört saat ay-yıldızlı Türk bayrağının dalgalanmasını istiyorum!
- Derhal bu isteğiniz yerine getirilecektir!
Nurettin Topçu kendine yapılan teklife verdiği cevabı duyan herkes hayret ve hayranlık içinde kalmıştır. Vatan ve bayrak sevgisinin gurbet illerde okuyan bir öğrencinin yüreğinde böylesine yüceldiği az görülmüştür. Ayrıca bu olay, onun düşünce yapısını, vatan ve millet sevgisi ile hayat felsefesini yansıtan önemli bir ayrıntıdır.
Öğretmenliği
Avrupa’dan döndükten sonra 1935 yılında Galatasaray Lisesi’nde felsefe öğretmenliğine başladı. Topçu İzmir’de öğretmenliğinin henüz daha dördüncü yılında, Türk düşünce tarihinde önemli bir yeri olan “Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi”ni yayınlamaya başlar. (1939)
Denizli’den sonra İstanbul’a tayin edilen Topçu, Haydarpaşa Lisesi, Vefa Lisesi, Robert Koleji, İstanbul İmam Hatip Lisesi ve İstanbul Lisesi’nde öğretmen iken yaş haddinden emekli olmuştur. Nurettin Topçu, Bergson’dan hareketle hazırlamış olduğu Sezgiciliğin Değeri isimli çalışmasıyla İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde doçent ünvanı almıştır.
Milletimizin son dönemde yetiştirmiş olduğu önemli fikir ve aksiyon adamlarından biri olan Nurettin Topçu’nun hayatını, sık sık idealize ettiği mesuliyet duygusunun yoğun baskısı altında Anadolu’da Türk Milletinin yeniden dirilişinin ilham kaynaklarını arayacak, münevver bir zümre meydana getirmeye çalışmıştır. Bu münevver kadroyla aklın saltanatını yönetimde, eğitimde, sanatta ve bilimde hâkim kılacak bir “Türk Rönesansı”nı gerçekleştirme çabası içerisinde olmuştur. Hayatı, bunun mücadelesi ile geçmiştir. Ahlâk alanında doktora yapmış olan Topçu, imanlı, ahlâklı debdebeden ve gösterişten uzak hayatı, doğru bildiğini söylemekten ve yaşamaktan çekinmeyen tavizsiz karakteri ile örnek bir şahsiyettir. Ömrünü her an büyük mahkemenin huzurundaymış gibi hesap vermeye hazır, hiçbir otoritenin etkisinde kalmaksızın milletinin meseleleriyle ve ahlâk dersi vermekle geçmiştir. Sınıfta, öğretmenler odasında, sokakta, camide, evde, konferans salonunda, kısacası hayatın her alanında ve her aşamasında… Kendisine maddenin ve servetin fethini değil, ruhların fethini gaye ettiği gibi, insanlara da onu hedef olarak göstermiştir. Felsefeden sanata, dinden ekonomiye ve eğitime kadar pek çok sahada kendine has tahlilleri, bakış açıları ve önerileri olan Topçu, hem Batı’yı çok iyi tahlil eden, gözlemleyen ve Batı düşüncesini bilen hem de ailesi ve muhiti dolayısıyla geleneksel yapı ve değerleri tanıyan, bilen ender düşünürlerden biridir. Birçok kaynaktan etkilenmiş olan Topçu’nun eserlerinde bu etkilerin izlerini görmek mümkündür.
Başlıca Eserleri
Yarınki Türkiye, İslam ve İnsan, Ahlak Nizamı, İradenin Davası, Mehmet Akif, Felsefe, Büyük Fetih, Devlet ve Demokrasi, Sosyoloji
Nurettin Topçu Kitapları - Eserleri
- Var Olmak
- Ahlak Nizamı
- İslam ve İnsan - Mevlana ve Tasavvuf
- İsyan Ahlakı
- Taşralı
- Ahlak
- Amerikan Mektupları / Düşünen Adam Aranızda
- Bergson
- Türkiye'nin Maarif Davası
- Büyük Fetih
- Mehmet Akif
- Yarınki Türkiye
- Kültür ve Medeniyet
- Millet Mistikleri
- Felsefe
- Mantık
- Psikoloji
- Sosyoloji
- Reha
- İradenin Davası / Devlet ve Demokrasi
- Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi
- Milliyetçiliğimizin Esasları
- Garbın İlim Zihniyeti ve Ahlak Görüşü
- Mevlana Ve Tasavvuf
- Devlet ve Demokrasi
Nurettin Topçu Alıntıları - Sözleri
- "Kötülük bir bilgisizliktir, hiç kimse bilerek kötülük etmez." (İsyan Ahlakı)
- Yorgundum; varlıktan sıyrılan bir sonsuzlukta sanki binlerce yıl dinlenmeye muhtacım. (Taşralı)
- İnsanlık kadar eski olduğu halde, insanların pek azına nasip olan bu nesne aşktır... (Mehmet Akif)
- Kendi tarihlerini tanımayan ve inkâr eden milletler için, yıkılıp yok olma tehlikesi vardır. (Ahlak)
- Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum? (Mehmet Akif)
- Herkes bir medenî yaşayışa sahip olduğu halde, herkes kültürlü değildir. (Sosyoloji)
- kendimden başkasına bağlanmak istemiyorum (Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi)
- Tarih kronolojiden ibaret değildir; olayları zaman sırasına koyarak nakletmekle yetinmez. Onları doğurmuş olan sebepleri araştırır; tenkit süzgecinden geçirilen olaylar arasında sebep-sonuç bağıntılarını meydana çıkarır. (Mantık)
- Hamal eşyanızı eve getirdikten sonra çok yorulduğunu söyleyerek pazarlıktan fazlasını koparmak için kapınızda bağırıp çağırmaya koyulur. Ev sahibi hava parası dilenir, kiracı, kirayı ödememek için kırk dereden su getirir. Ve her yerde, her adım başında, meyhanede veya mabed kapısında o klâsik tavırlı, mel’un endamlı profesyonel dilenciler el açıp yalvarırlar: “Allah rizası için!” Allah'ın dilenciliği en çok levm ettiği bir dinin halkı ne kadar da dilencilere düşkün, bunlar ne kadar da hürmetsizce dileniyorlar! (Amerikan Mektupları / Düşünen Adam Aranızda)
- Milliyet, en kısa ifadesiyle tarih ve toprak şuûrudur. (Mehmet Akif)
- … Allah bir fikir değildir ki, ispat edilsin.” O kendisine bağlanılarak yaşanan bir varlıktır.” (Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi)
- “İnsan için bütün bir ömür kendini aramaktan başka bir şey değilse, acaba sonunda aradığımızı buluyor muyuz? (Millet Mistikleri)
- Anadolu'nun kapısını Malazgirt'te açarak bu ülkeyi altıyüz sene bahtiyar Islâm beldesi yapan kuvvet, Alparslan'ın ruhundaki merhametten taşan âlicenâplik hamlesi idi. Asıl fetih bu kalp ve ruh hamlesinindir. Kılıç onda, şâirin elindeki kalemin yaptığından fazlasını yapmış değildir. Haçlı seferlerinde Kudüs'ü elde eden barbar Ingiliz kralı Arslan Yürekli Rişar'ın bu şehirde yediden yetmişe kadar bütün müslümanları kılıçtan geçirmesine karşılık, büyük İslâm mücahidi Selahaddin-i Eyyübi'nin ertesi sene şehri tekrar aldıktan sonra bir tek hıristiyanın burnunu kanatmayışı, bu olayın insanlık âlemine örnek verdiği merhametten fışkırarak haçlılan bu topraklarda perişan eden kuvvet olmuştur. Onlar yine bu kuvvetlerle perişan edileceklerdir. Büyük fethi ebedi yapan kuvvet kılıçla tankın değil, atomdan daha kuvvetli olan ulu ecdadın ruhundaki adalet kuvveti idi. (İslam ve İnsan - Mevlana ve Tasavvuf)
- Izdırap dostluğu ne teselli verici şeydir! (Reha)
- Hocalık mesleği, şüphesiz ki kitap sayfalarındaki bilgileri gençlerin dimağına aktarmaktan ibaret değildir; hocanın şahsiyetinden körpe ruhlara aşı vermesini bilmektir. (Millet Mistikleri)
- Ruh için en yüksek iyilik ve en büyük erdemlilik, Allah'ın bilinmesidir. (Ahlak)
- Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim... (Mehmet Akif)
- “Ben bir insanım “ dediğim zaman bu ifadeye girmiş olan “ben…im” kelimesi varlığı ifade ettiği halde “insan” kelimesi öz ifade etmektedir. Yalnız Allah’ta varlıkla öz birleşmiş bulunur, birbirinden ayrılamaz. (Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi)
- Bu insanlar arasında kalbim, sık bir ormanda dolaşan kelebek gibi, ne tarafa uçsa ağaçlara çarpıyor. (Var Olmak)
- İnsanın affedilmez şaşkınlığı, düşmanı kendi dışında aramasıdır. (Var Olmak)
Editör: Nasrettin Güneş