diorex
ARTUKBEY

Jöntürk - Ahmet Mithat Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Jöntürk kimin eseri? Jöntürk kitabının yazarı kimdir? Jöntürk konusu ve anafikri nedir? Jöntürk kitabı ne anlatıyor? Jöntürk kitabının yazarı Ahmet Mithat kimdir? İşte Jöntürk kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 12.03.2022 12:00
Jöntürk - Ahmet Mithat Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ahmet Mithat

Yayın Evi: Beyaz Balina Yayınları

İSBN: 9799759990779

Sayfa Sayısı: 239

Jöntürk Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Jöntürk" isimli eserinde 2. Abdülhamit dönemini anlatırken, diğer yandan da o dönemde yaşanan ve yaşanması gereken batılılaşmadaki zıtlığı dile getirir. Jöntürk adlı eserinde, genel olarak, aşk, flört gibi konulara değinir.

Jöntürk Alıntıları - Sözleri

  • Düşünceleri açık olanların sözleri de açık olur.
  • Çeyiz yerleştirmek kolay ama gelin giydirmek o kadar kolay mı ya? Bu iş hemen hemen güzel sanatlardan sayılır.
  • Kendi kendimize bir mariage libre kıymış olduğumuzdan şu anda ben sana hanım olmuşumdur.
  • İnsan ne iyi halden çirkin hale, ne de çirkin halden iyi hale bir defada geçemez.
  • Harabat, Ziya Paşa’nın eseri sayılmaz. Onun yalnız bir önsözü vardı. İçinde de politikaya dair bir kelime bile bulunamaz ise de yasaklanması için Ziya Paşa adına sahip olması yeterli değil midir? #kitapşuuru
  • Gerçi şu “konak yavrusu” tabiri bugünkü günde âdeta unutulmuş bir tabir hükmüne girdi. “Konak” kalmadı ki yavrusu olsun.
  • Bir pisliği örtmekle onun pisliğinden sakınılmış olamaz.
  • Bir nimet eldeyken insan onun değerini takdir edemez.
  • Hatta biz tellemeyi, pullamayı söyledik de kaşlarını simsiyah, yanak ve dudakların kıpkırmızı boyandığını ve gözlere çekilen sürmelerin uçları kulaklara doğru uzatılıp götürüldüğünü yazmadık.
  • Zenginlik başka, zengin olmaya aday olmak yine başkadır. Bir genç adamın zenginliğine hiç itibar etmemeli. Servetini eğlence yolunda mahvedebilir.
  • Fakat geliniz de bir de biraz sonra geline bakmaya gelen kadınlara sorunuz. Acaba hiçbirisi beğenecek miydi? Geline bakmaya giden kadınların da bir şeyi beğenebilmek mümkün şeylerden midir ki Ahdiye'yi de beğenebilsinler.
  • Hatta biraz ince eleyip sık dokunacak olursa, kız evladın erkekten hayırlı olduğu bile meydana çıkar. Çünkü on beş, on altı sene sonra babasına ''damat'' adıyla hazır yetişmiş koskocaman aslan getirecektir.
  • "Fakat ne kadar uzak olursa olsun, ne kadar az olursa olsun bir ümit herhalde bir ümittir. Umutsuzluğa karşı bir varlıktır."
  • Fakat ne kadar uzak olursa olsun bir ümit, ne kadar az olursa olsun bir ümit herhalde bir ümittir.
  • Çünkü kadın eğitimi hakkında bugün bizce hemen yaygınlık kazanmaya yaklaşmış olan fikir ve gayret bundan otuz yıl önce bu kadar genel değildi.

Jöntürk İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Üstadın vasat kitabı. Her dönemin adamı olarak zannediyorum ”hürriyet”ten sonra yazılmış bir kitap. Üstat, İstibdatın işleri tıkırında aydınlarındandı. Kaypak adamları sevmiyorum yapı olarak. Kitabın ismine aldanıp da okumayın. Bu arada 100 yıldır kimsenin sormadığı soruyu ben sorayım bari: baygın bir erkek bir kızı nasıl hamile bırakır aga? Kadınlar üzerinden medeniyet anlatımı yapmış genel olarak, malum erkekler melek!. Haa, Ceylan’dan bahsetmek gerekir, bırakın o zamanı, şu çağda bile öylesi var mıdır merak ediyorum. Kitabı tavsiye etmiyorum zaman kaybı. #kitapşuuru (GK)

Ahmet Mithat Efendi, Namık Kemal’in Magosa sürgününden birkaç gün sonra Rodos’a sürülmüştü. N. Kemal’e Ziya Paşa türünden bir yakınlığı yoktu ama Abdülaziz’in muhalefete izin vermediği 1872 yılında onun yazdıklarını da uygunsuz bulmaları doğaldı ne de olsa Yeni Osmanlılığın babası Mithat Paşa’nın yetiştirmesiydi, hatta ismindeki Mithat mahlası meşhur Mithat Paşa’dan gelmekteydi. Ancak Ahmet Mithat Efendi hiçbir zaman kendi düşünceleri nedeniyle sürgün edildiği gerçeğini kabul etmedi, zaten Rodos sürgününden döndükten sonra da iktidarlara muhalif olmadı. Hatta yenilikçi birçok fikre muhalif olmayı tercih etti. Tutucu bir yazar olarak 33 yıllık Abdülhamit İstibdadında sansüre uğramadan neşriyat yapabildi, etliye sütlüye karışmaması sayesinde yalılar, konaklar sahibi oldu. Jön Türk romanını, 1908 devriminin heyecanlı günlerinde yazdığı ve birden kendisinin Jön Türkler ’in ilk kuşağından olduğunu hatırlayıp, yeni kuşaklara hatırlatma gayretleri ile yazmış olabileceğini düşünebiliriz. İstibdatın çöktüğünü görünce o da devrimin yanında yerini almıştı. Eserin yayın tarihine bakılınca alelacele yazıldığı anlaşılmaktadır. Ancak eserdeki Nurullah tıpkı kendisi gibi bir Jön Türk olmamasına rağmen sürgün edilir ve bir kez bu cezayı yedikten sonra da başkaları tarafından Jön Türk olarak kabul edilir ve İstanbul’a 1908’den sonra kahraman olarak döner. Kitaptaki kahramandan tek farkı Ahmet Mithat Efendi sürgünden döndükten sonra 1908 devrimine kadar Abdülhamit Rejimiyle uzlaşarak ve hatta kendi hamisi Mithat Paşa’nın düzmece mahkemesinde bile hamisinin yanında durmayarak kariyerinin köşe taşlarını örecekti. Elbette 1908’den sonra eski bir Jön Türk olduğunu hatırlamak ve hatta bu isimde bir roman yazmak itibarını da kazanmasına yardım etmeyecekti. Roman, Tanzimat nesrinde alışık olduğumuz kötü kadın hikâyesidir. Bu kez kadınımız henüz çocukluktan gençliğe yeni adım atmış ama buna rağmen feleğin çemberinden yaşayarak değil ama gördüğü eğitimle geçmiş, son derece bize uymayan Avrupai düşünceleri erken edinmiş bir fettan. Serbest evliliği, kadınların boşanma hakkını ve sevdikleriyle evlenmeleri gibi fikirlerinin yanı sıra, erkeklerle eşit olmak gibi feminizm gibi Ahmet Mithat’ın asla kabul etmeyeceği fikirleri savunuyor. Yazarımız daha sonra Yeşilçam’da “gazoz içerisine katılan ilaç” olarak tecavüzcü amcaların kullanacağı yöntemi tersinden 15-16 yaşlarındaki küçük kıza, Ceylan’a yaptırıyor. Kurbanımız Nurullah Bey, evlenmek için tertemiz bir kız ararken bu küçük komşu kızıyla dans etmek ve içki içmek dışında bir niyet taşımamasına rağmen içkisine Ceylan tarafından katılan afyon ile farkında olmadan bu fettan, küçük kızı hamile bırakıyor. Kızın hamile olduğunu öğrenince de evlenmek dışında tüm çözümlere evet diyor. Hemen sonra da gidip hayallerindeki namuslu kızı istetiyor ve Ceylan’ın dünyanın en kötü insanı olmasına, kendinden intikam almasına yol açan sürecin başlamasında da elbette hiçbir katkısı olmuyor. Ceylan, alafranga bir baba ve rakkase (dansöz) bir anneden (Sezayidil) -isminden ve eski mesleğinden çıkarılabileceği gibi cariye kökenli- olduğu için genetik olarakta yatkındır böyle “kötülüklere”. Bu arada Ceylan’ın annesi Sezayidil kızının arkadaşı erkek güzeli kahramanımızla karşılıklı bakışlarla bir işveleşme süreci de yaşamıştır. Bu yaşlı kadın tacizine Haz. Yusuf tavrı göstermemeye eğilimli Nurullah, bu bakışlara her türlü anlam yükleyerek cevabi bakışlar fırlatmasına rağmen, işi ilerletmeye fırsat bulamamaktan ve yakasına yapışmış olan Ceylan’dan yakasını sıyıramadığından bakışmalar öteye taşınamamış akabinde de Ceylan’ın kurduğu aşk tuzağına düşülmüştür! Jön Türk, bir küçük kötü kadının ne gibi kötülükler yapacağını anlatan ana hikâye etrafında, 1908 hareketine yaranabilmek ve uzlaşarak benimsediği istibdadı yerden yere çalarak betimlediği dönem romanı. Ahmet Mithat Efendi’nin son romanı. (Salim Aktaş)

Jöntürk: Jöntürk romanında, Batı’nın kültürünün gazete, dergi ve kitaplarla hızla aramıza girmesi sonucunda oluşan üç farklı aile yapısından bahsedilmiştir. Dilşinaz ve Ahdiye alaturka aileyi temsil ediyor. Ahdiye babasının vasiyeti üzerine okuma şansı edinmiş olmasından kaynaklı tam alaturka diyemeyiz. Yeni eserleri de okuyan, körü körüne bağlı olmayan, uyumlu bir kızdır. Fakat Dilşinaz Hanım hiçbir şekilde yeniliklere açık olmayan, Batı’nın her şeyine karşı çıkan, eski törelerine göre yaşayan bir kadındır. Yeniliklere açık değildir. Kaşif Efendi ve Nurullah ise Batı’nın yeniliklerini almışlardır fakat kendi törelerini de unutmamışlardır. Alaturka ve alafrangayı kendi içlerinde harmanlamış, ortaya en makul görülebilecek düşünceyi yaşamışlardır. Ceylan ve ailesi ise tamamen alafranga bir hayat yaşayan, alaturka hayat yaşayanları hor gören bir ailedir. Batı uygarlığını benimseyen bu aile romanın sonlarında bunun acısını yaşarlar. Romana adını veren Jöntürkler, romanı siyasi bir roman yapmaya yetmemiştir. Romanda serbest evlilik düşüncesine inanmasına rağmen aşırı kıskanç bir kadının sevdiği adama kavuşabilmek için yaptıkları vardır. Yaptıkları netice vermeyince intikamını ve sonunda cinnet geçirerek kendisini öldürmesini görmekteyiz. Bu yüzden siyasal-aşk romanı denilebilir. Eser 2. Abdülhamit Dönemi’ni okuyuculara göstermektedir. Alaturkaya körü körü bağlanmak, Türk töresindeki yanlışlıkları görmemize engel olmaktadır. Yazar yer yer araya girerek, kendi fikirlerini okuyucu ile buluşturmaktadır. Böylelikle hikayeye okumaktan ziyade emekliliğe ayrılmış gönüllü bir öğretmenden dinliyormuş gibi bir izlenim verir. Bu araya girişler dikkat eksikliği bulunan okuyucuların dikkatini dağıtabilir. Bu yüzden bölüm sonlarında ya da altbilgi olarak verilebilirdi. (Esra)

Jöntürk PDF indirme linki var mı?

Ahmet Mithat - Jöntürk kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Jöntürk PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ahmet Mithat Kimdir?

Ahmet Mithat (d. 1844; Tophane, İstanbul - ö. 28 Aralık 1912, İstanbul), Türk yazar, gazeteci ve yayıncı. Tanzimat dönemi yazarlarındandır. Türk edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarıdır. 1878'de çıkarmaya başladığı ve yayın hayatını 1921'e kadar sürdürmüş olan Tercüman-ı Hakikat gazetesi Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayınlarından biri olmuştur.

Yaşamı

1844 yılında İstanbul’un Tophane semtinde dünyaya geldi. Babası Bezci Süleyman Ağa, annesi bekar çamaşırı diken Nefise Hanım idi.[1] Annesinin ilk evliliğinden olma Hafız İbrahim adlı bir ağabeyi ve Halime, Şerife, İsmet ve Şerife adlı kardeşleri vardır.

6-7 yaşlarında iken babasını kaybetti ve ailesi büyük geçim zorluğuna düştü. Ailesi ile beraber ağabeyi Hafız Ağa’nın kaza müdürü olarak görev yaptığı Vidin’e gitti ve bir mahalle mektebinde öğrenim görmeye başladı. Ertesi yıl İstanbul’a dönerek öğrenimine Tophane Sıbyan Mektebi’nde devam etti. 1857-1861 yıllarında Mısır Çarşısı’nda bir aktar dükkânında çırak olarak çalıştı.

1861’de ağabeyinin yeniden Vidin Kasabası’na atanmasıyla Vidin’e, Mithat Paşa’nın ağabeyini yanına aldırması üzerine Niş kasabasına gitti ve 1864 yılında üç yıllık Niş Rüştiyesini bitirdi.

Memuriyet Yaşamı

Mithat Paşa’nın Tuna Valisi olarak atanıp ağabeyini vilayet merkezi Rusçuk’a getirtmesinden sonra kendisi de Rusçuk’ta bir devlet dairesine memur olarak atandı. Memuriyetini sürdürürken bir yandan da Arapça, Farsça ve Fransızcasını ilerlettiği için kendisini takdir eden Mithat Paşa ona kendi ismini verdi. Böylece asıl adı olan “Ahmet”'in yanına “Mithat” da eklenerek, bu şekilde anılmaya başladı.

Bu dönemde memuriyet görevlerine ilave olarak Teşkilat Kanunu gereği çıkartılan Tuna Gazetesi’nin yazıişlerinde yardımcılık yapmaktaydı.

1866’da ağabeyinin yanında tercümanlık göreviyle gittiği Sofya'da ailesinin isteği üzerine evlendirildi. Kısa süre sonra Rusçuk’a dönerek çeşitli işlerde çalıştı. 1868’de Tuna Gazetesi’nde yazar olarak göreve başladı, gazetenin başyazarı oldu. Bu dönemde tanıştığı Muhacirin Komisyonu (Göçmen Komisyonu) başkanlığını yapmakta olan Şakir Bey’in evinde uzun süre konuk olan Ahmet Mithat, onun zengin kitaplığından yararlandı, Şakir Bey’in Romanyalı bir müzisyen olan eşi sayesinde ilk defa Batı sanatı ile tanıştı.

Bağdat yılları

Şura-yı Devlet Reisi olan Mithat Paşa 1869 yılında Bağdat Valiliği'ne tayin olduğunda Şakir Paşa’yı da merkez mutasarrıfı olarak Bağdat’ta görevlendirmesi üzerine Ahmet Mithat, onunla birlikte Bağdat’a gitmek istedi. Bu isteğini kabul eden Mithat Paşa kendisini bir matbaa kurmakla görevlendirdi ve çıkartılacak olan “Zevra” adlı gazetenin başına geçirdi.

Bağdat yolculuğu sırasında ressam Osman Hamdi Bey ile tanışmıştı. Osman Hamdi ile dostluğu sayesinde Batı kültürünü tanımaya başladı. Bağdat’ta bulunduğu sırada Muhammed Zuhavi ve yarı derviş bir kişi olan Şirazlı Muhammed Bakır Can Muattar ile tanışıklığı onun kültürünü genişletti, öğrenme hırsını kamçıladı.

Bağdat'ta hem gazete yönetmenliği yaparken hem de sanat okulu öğrencileri için fen bilgileri kitabı hazırladı. Kitabı Maarif Nezareti’nin yarışmasında ödül kazanıp ders kitabı olarak okutuldu. Devrin Maarif Nazırı Saffet Paşa ile yazışmaları onda İstanbul’a dönme isteği doğurdu.

Yayıncılık ve yazarlık

Basra mutasarrıfı (valisi) olan ağabeyi Hafız İbrahim’in ölümü üzerine 1871 yılında görevinden istifa eden Ahmet Mithat, İstanbul'a dönüp ailesinin geçim yükünü üstlendi. “Ceride-i Askeriye” ve “Basiret” Gazetelerinde çalıştı gibi matbaahanesini de kurup eserlerini bastı. İlk önce kendi evinin altında kurduğu matbaayı kısa süre sonra Eminönü’nde kiraladığı bir odaya taşıdı.[1] Edebiyatımızın ilk hikâye koleksiyonu olan “Letaif-i Rivayat” adlı eseri kaleme aldı. “Letâif-i Rivayat”, “Kıssadan Hisse” ve “Hace-i Evvel” isimli eserlerini kaleme aldı, bu eserlerin satışıyla geçimini temine çalıştı İlk sayıda kapatılan “Devir” ve 13. Sayıda kapatılan “Bedir” Gazetelerinin ardından “Dağarcık” adlı dergiyi çıkardı.

Bu dönemde Genç Osmanlılar ile ilişki kuran Ahmet Mithat, Ebüzziya Tevfik aracılığıyla Namık Kemal ile tanıştı. Kendi bastığı eserlerinin yanı sıra gazetelerde de yazıları yayımlandı. Namık Kemal'in yayınlamaya başladığı "İbret" gazetesinin sürekli yazarları arasına girdi. 1873 yılında kendine ait Dağarcık mecmuasında yazdığı yazılar ve Yeni Osmanlılar'la yakınlığı nedeni ile tepki çekti. Özellikle mecmuanın 4. Sayısında yayınladığı “Duvardan Bir Seda” adlı makalesi nedeniyle dinsizlikle suçlandı. Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre oyununun yarattığı hava içinde Gedikpaşa Tiyatrosu’nda iken 6 Nisan 1873’te Ebüzziya Tevfik ile birlikte Rodos'a sürüldü.

Rodos sürgünü

38 ay süren sürgün sırasında çok sayıda eser yayınladı, Rodoslu çocuklara ders verdi, “Medreseyi Süleymaniye” adlı bir ilkokul açtı. En üretken dönemlerinden birini yaşayan yazar, “Hasan Mellah”, “Hüseyin Fellah” ve “Dünyaya Yeniden Geliş ya da İstanbul’da Neler Olmuş” gibi önemli eserlerini burada yazdı. İstanbul’da çıkan “Kırkambar” dergisi’ne yazılar gönderdi. Abdülaziz'in vefat etmesi ve V. Murat ’ın başa geçmesiyle çıkan genel af sonucu İstanbul'a geri dönmesine izin verildi.

Sürgün sonrası

İstanbul’a döndükten sonra gazetecilik, yayıncılık ve romancılığa ağırlık verdi. İstanbul’a dönüşünden 15 gün sonra “İttihad” adlı gazeteyi çıkardı. Vakit gazetesinde yazar (1877), Takvim-i Vakayi'de müdür oldu (1878). Bu dönemde yazdığı ve sürgüne kadarki hayatı ile sürgün yıllarını anlattığı “Menfa” adlı eserinde Yeni Osmanlılar'ı eleştirdi; “Üss-i İnkılab” adlı eserinde de II.Abdülhamid'in siyasetini överek yeni sultanın gözüne girdi.

Tercüman-ı Hakikat Gazetesi

27 Haziran 1878'de Osmanlı sarayının desteği ile Tercüman-ı Hakikat gazetesini yayımlamaya başladı; gazete, Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayınlarından birisi oldu. Başlangıçta gazetenin tüm yazılarını kendisi yazıyordu. Zamanla gazetenin yazarları arasına giren Ahmet Cevdet, Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim gibi isimler, bu gazetenin sütunlarında meşhur oldular. 1879’da Matbaayı Amire’ye müdür olarak tayin edildi.

Şair Fitnat Hanım ile aşkı

Rodos sürgününden döndükten sonra Kabataş’ta yeni bir eve taşınan Ahmet Mithat Efendi, burada şair Fıtnat Hanım ile komşu olmuştu. Annesi Nefise Hanım’ın kardeşinin kızı olan Fıtnat Hanım ile aralarında doğan aşk, mektuplarla sürdürüldü. Mektuplaşmaları 1944 yılında kitaplaştı.

Beykoz’a Yerleşmesi

1880 yılında Beykoz bir çiftlik satın aldı. Ona ait araziden kaynayan suya “Sırmakeş” adını verdi ve şişeleyerek içme suyu satışı başlattı. Beykoz kıyısında bir yalı satın alarak sanat ve edebiyat çevrelerinden pek çok kişiyi bu yalıda ağırladı.

1884’te büyük kızı Mediha’yı Muallim Naci ile evlendirdi. Damadı Muallim Naci, 1883’te Tercüman-ı Hakikat’in edebiyat sayfasının yönetimini üstlendi. Ne var ki Ahmet Mithad eski edebiyat alışkanlıklarını savunan damadı ile görüş ayrılığına düştüğü için 2 yıl sonra onu gazeteden kovdu.

1888’de “Gümüş İmtiyaz Madalyası”, 1889’da “Bâlâ Rütbesi” ve ikinci dereceden “Mecidî” aldı. 1888’de Türkiye temsilcisi olarak Stockholm’daki VIII. Müsteşrikler Kongresi (Doğu Bilimleri Kongresi)’ne katıldı. Dönünce gözlemlerinden yola çıkarak “Avrupa’da Bir Cevelan” kitabını yayımladı.

1908’e kadar Tercüman-ı Hakikat’te roman, hikaye ve makaleler yazmayı sürdürdü.

Emekliliği

Yazar, II. Meşrutiyet döneminde yaş haddi nedeniyle emekliye ayrıldı. Yazıları eskisi gibi rağbet görmediği için yazı hayatından da çekildi[1]; Bakanlar Kurulu’nun özel kararıyla Darülfünun’da genel tarih, felsefe tarihi; Darülmuallimat’ta tarih ve eğitimbilim dersleri; Medreset-ül-Vaizin’de dinler tarihi dersleri verdi; ayrıca Darüşşafaka’da gönüllü olarak öğretmenlik yaptı. 28 Aralık 1912 tarihinde Darüşşafaka’da nöbetçi olduğu bir sırada kalp durmasından hayatını kaybetti. Fatih Camii Mezarlığı’na defnedildi.

Eserleri hakkında

Ölümüne dek ikiyüzden fazla eser yayımlayan Ahmet Mithat, Türk edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarıdır. En büyük arzusu kitap okuyan bir toplum yaratmak idi. Çoğunluğa hitap etmek, dertlerine tercüman olmak kaygısıyla çok sayıda eser verdi “kırk beygir gücünde yazı makinesi” olarak tanındı.

Eserlerinde Avrupa'nın bilim, sanayi ve çalışkanlığını överken Osmanlı toplumunun ahlaki değerlerinin korunması gerektiğini vurguladı. Genç yazarlara destek verdi, dilde sadeleşmeyi savundu, devlete ve dine itaatsizliği, tembelliği, müsrifliği, özentiliği eleştirdi. Ürünlerini daha çok öykü ve roman türünde vermiştir. Romancılığı ve öykücülüğü, halk öykücülüğünden Batı tarzı öykü ve romancılığına geçiş olarak kabul edilebilir. Ayrıca tiyatro alanında da çalışmalar yapmış, “Açıkbaş, Ahz-i Sar, Ziba” adlı kitaplarıyla dram ve operet türlerinde ürünler vermiştir.

Fransızca’dan yaptığı roman çevirileri, Batı yazınının ilk çeviri örneklerini oluşturur. Romanları, Namık Kemal, Şemseddin Sami ve Samipaşazade Sezai ile birlikte onu ilk Türk romancılar kuşağının bir üyesi yaptı.

Gazeteciliğin dışında tarih, coğrafya ve felsefeye ilgi duymuş; çoğunlukla Batı kaynaklarından yararlanarak kaleme aldığı bu eserleri hem kitap oylumunda, hem de fasikül olarak çıkarmıştır.

Ahmet Mithat Kitapları - Eserleri

  • Felatun Bey ile Rakım Efendi
  • Dolaptan Temaşa
  • Çingene
  • Şeytankaya Tılsımı
  • Henüz 17 Yaşında
  • Dürdane Hanım
  • Esrâr-ı Cinâyât
  • Müşahedat
  • Çengi
  • Jöntürk
  • Ölüm Allah’ın Emri
  • Hüseyin Fellah
  • Felsefe-i Zenan
  • Hasan Mellah
  • Letaif-i Rivayat
  • Kıssadan Hisse
  • Beşir Fuad
  • Musullu Süleyman
  • Bahtiyarlık
  • Fatma Aliye
  • Acaib-i Alem
  • Ben Neyim?
  • Cellat
  • Yeniçeriler
  • Esaret
  • Paris'te Bir Türk
  • Avrupa'da Bir Cevelan
  • Schopenhauer'in Hikmet-i Cedidesi
  • Demir Bey
  • Beliyat-ı Mudhike
  • Ahbar-ı Asara Tamim-i Enzar
  • Diplomalı Kız
  • Cinli Han - Taaffüf - Gönüllü
  • Durub-ı Emsal-i Osmaniye: Şinasi Hikemiyatının Ahkamı
  • Karnaval
  • Daniş Çelebi ve Çengi Sümbül
  • Peder Olmak Sanatı
  • Kafkas
  • Ana Babanın Evlat Üzerindeki Hukuk ve Vezaifi
  • Altın Aşıkları
  • Beliyat-ı Mudhike ve Karı Koca Masalı
  • Menfa
  • Aleksandr Stradella
  • Karnaval - Vah
  • Berlin'de Üç Gün
  • Üss-i İnkılap
  • Hikmet-i Peder
  • Avrupa Adab-ı Muaşereti Yahut Alafranga
  • Vah
  • Sevda'yı Sa'y ü Amel
  • Denizci Hasan
  • Arnavutlar Solyotlar
  • Rikalda yahut Amerika’da Vahşet Alemi
  • Amiral Byng
  • Sait Beyefendi Hazretlerine Cevap
  • Evlilik
  • Karı Koca Masalı
  • Musahabat-ı Leyliye
  • Kadınların Felsefesi - Felsefe-i Zenan
  • Cinli Han
  • Sayyadane Bir Cevelan
  • Yeryüzünde Bir Melek
  • Zeyl-i Hasan Mellah Yahut Sır İçinde Esrar
  • Edebiyat Yazıları 1
  • Çerkes Özdenleri
  • Paris’te Otuz Bin Budist
  • Arnavutlar Solyotlar / Demir Bey Yahut İnkişaf -ı Esrar / Fenni Bir Roman Yahut Amerika Doktorları
  • Çocuk Melekat-ı Uzviye ve Ruhiyesi
  • Fatma Aliye Hanım
  • Süleyman Muslî
  • Karı Koca Masalı ve Ahmet Mithat Bibliyografyası
  • Alayın Kraliçesi - Alayın Kraliçesi’ne Zeyl
  • Üss-i İnkilap 2 / II.Abdülhamid Han'ın Cülüsundan Birinci Seneye Kadar
  • Ahmet Midhat Efendi Bütün Eserleri
  • Kamere Âşık
  • Ahmet Metin ve Şirzat
  • Gönüllü
  • Muhaberat ve Muhaverat
  • Çalışma Sevdası
  • Hace-i Evvel
  • Felsefe Metinleri
  • Obur ve Kambur
  • Haydut Montari
  • Müdafaa - 1.Cilt
  • İstibşar
  • İlhamlar ve Ayartmalar
  • Edebiyat Yazıları 2
  • Zübdetü'l-Hakayık 93 Harbi'nin Arka Planı
  • İktisat Metinleri
  • Fazıl ve Feylesof Kızım
  • Her Peygamber’in Müjdesi Son Peygamber

Ahmet Mithat Alıntıları - Sözleri

  • "Tevekkeli her akşam yarım litre rakı içmeksiniz gözlerime uyku girmiyor. Benim rüyalarımı teşkil edecek vukuat neden ibaret olur? Bir kızın aşkıyla suzan olarak kalbimde eser-i aşk yok ki rüyamda muaşakalarla mütelezziz olayım. Tüccar değilim ki rüyamda kendimi zengin mağazalar içinde bulayım. Her kimin işi neyse rüyası o olur. Kah rüyamda o gayretli çilingirle uğraşırım kah katil İtalyan'la boğaz boğaza gelirim. Yarım litre rakı tesiriyle dahi uyuyamayarak uykudan uyandığım ve sabaha kadar uyanık bulunduğum geceler pek çoktur. " (Cellat)
  • Gerçi şu “konak yavrusu” tabiri bugünkü günde âdeta unutulmuş bir tabir hükmüne girdi. “Konak” kalmadı ki yavrusu olsun. (Jöntürk)
  • Fakat dert ne kadar müthiş olursa devası da o kadar güç olur. (Ahmet Metin ve Şirzat)
  • Zira ben Kağıthane'yi tam manasıyla anlatmaya mecbur olursam bir cilt yazarım. (Çingene)
  • Herkes bir ümide hizmet eder. (Dolaptan Temaşa)
  • Söylediğiniz sözleri öyle sert söylüyorsunuz ki kurşun gibi ciğerime işliyor. (Çengi)

  • Parlak bir elmasın üzerine ne kadar toz konsa yine elmastır. (Cellat)
  • Bize derlerdi vakt-i mazide Senden ednaya bak da şükreyle Şimdi aks-i kaziyedir alem Senden âlâya bak da şükreyle (Kıssadan Hisse)
  • Bizi birbirimize birleştirse birleştirse ölüm birleştirecekti.. (Ölüm Allah’ın Emri)
  • Birçok ahvale göre insan adeta çocukluktan çıkamaz. Büyür, ihtiyar da olur, fakat tab'ında hala çocukluk baki kalır. (Diplomalı Kız)
  • Bir de zarif Çerkez süvarisine dikkat ediniz.Hayvanı eşkin yürüttüğü zaman üzerinde o kadar doğru durur ki insan yaya yürüdüğü zaman bile bu kadar doğru durarak bu derece latif bir hırama muktedir olamaz. (Kafkas)
  • “(D)ünyada saadet denilen şey bir nevi hülyadan ibarettir. Hatta dünya dediğin şey bile bir rüyadır.” (Felsefe-i Zenan)
  • İnsan, sevdiği bir kızın aşkından bütün bütün vazgeçebilir mi? (Denizci Hasan)

  • "Kimseye bir ziyanı olmayan meraka hürmet etmeye herkes terbiyeten mecburdur." (Ana Babanın Evlat Üzerindeki Hukuk ve Vezaifi)
  • Aşk denilen şey hissiyat-ı fikriye ve kalbiyenin bir nokta üzerinde ya'ni ma'şuk hakkında içtima' etmesinden ibaret olmakla beraber evvel be-evvel (her şeyden önce) hissiyat-ı mezkureyi o nokta üzerine celb ve da'vet eyleyecek bir vasıta ve vesileye ihtiyac-ı zaruri vardır. (Sevda'yı Sa'y ü Amel)
  • İnsanoğlu gerçek mutluluğu tatmak için yaratılmamıştır.Biri geçtikçe diğeri gelen üzüntüler içinde ezilmek için yaratılmıştır. (Hüseyin Fellah)
  • ... âdem evladının istidad-ı mahsusu medeniyetten ziyade bedeviyettedir. (Rikalda yahut Amerika’da Vahşet Alemi)
  • "Düşündüm taşındım, sana hediye olarak yine senden başkasını bulamadım." (Fatma Aliye Hanım)
  • Alemin çarkının ekseni evliliktir ve evlenmenin alemde en büyük bir saadet olduğunu inkar edemem. (Evlilik)
  • "Çocuklarımız ciğerparelerimizdir." (Ana Babanın Evlat Üzerindeki Hukuk ve Vezaifi)

Yorum Yaz