diorex
life

Karartma Geceleri - Rıfat Ilgaz Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Karartma Geceleri kimin eseri? Karartma Geceleri kitabının yazarı kimdir? Karartma Geceleri konusu ve anafikri nedir? Karartma Geceleri kitabı ne anlatıyor? Karartma Geceleri kitabının yazarı Rıfat Ilgaz kimdir? İşte Karartma Geceleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 17.02.2022 04:00
Karartma Geceleri - Rıfat Ilgaz Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Rıfat Ilgaz

Yayın Evi: Çınar Yayınları

İSBN: 9789753482745

Sayfa Sayısı: 260

Karartma Geceleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yıl 1944… İkinci Dünya Savaşı sınırlarımıza kadar dayanmıştır. Hitler faşizminin tüm Avrupa’yı ateşe attığı günler… Türkiye bu savaşa dâhil olmamak için dirense de etkileri tüm ülkede hissedilecektir. Ekmek, şeker, yakacak gibi temel ihtiyaç maddeleri karneye bağlanmış, dışarıdan gelebilecek ani baskınları önlemek amacıyla geceleri her yerde karartma uygulaması başlamıştır. Ülkenin aydınlarına da baskı uygulanan bir dönemdir bu aynı zamanda.

Rıfat Ilgaz, Karartma Geceleri’nde işte bu kapkaranlık günleri anlatır. Bir aydın, şair ve edebiyat öğretmeni olan Mustafa Ural, yazdığı ve toplatılan şiir kitabı nedeniyle aranmaktadır. Sağlık problemleri vardır, bu nedenle de hemen teslim olmak istemez. İstanbul’un soğuk ve karartılmış sokaklarına, eş dost evlerine sığınır. Tutuklandığı zaman savaş bitmiştir, ama savaş yıllarının Türkiye’de bıraktığı izler uzun süre silinemeyecektir.

Rıfat Ilgaz, Mustafa Ural’ın kaçış öyküsünü anlatırken, savaşın etkisindeki ülkemizin 1940’lı yıllarına da ışık tutuyor. Yurdumuzda ve uluslararası yarışmalarda birçok birincilik ödülü alan Karartma Geceleri’nin filmi de romanı kadar büyük bir ilgi görmüştür.

(Tanıtım Bülteninden)

Karartma Geceleri Alıntıları - Sözleri

  • "Gitmeli artık,dedi.Oturmakla adamın karnı doymaz!" ... "Çalışmakla da doymuyor ya!"
  • Milyonlarca insan, bir ırkın öbüründen daha üstün olmayacağını ıspatlamak için silinmedi mi yeryüzünden!
  • "Bütün bu engelleri aşmış özgürlüğünü kısıtlayan ne varsa hepsini içerde, geride bırakmıştı."
  • Bu toprakların her ülkeden çok kendi aydınlarına gereksinimi vardı...
  • Güzel günler gelecek!
  • "Bu ülkeler onu bir gün buyur bile etseler kendi halkını kaderiyle baş başa bırakıp nereye gidebilirdi? Bu halkın çocuğuydu,kurtuluşları da birlikte olmalıydı!"
  • İyi haberlerin yaşamla sıkı sıkıya ilişkisi vardı...
  • Sen küçülmezsin kitapları sevdiğin sürece...
  • "Ama güvendikleri dağlara karlar yağmaya başladı! Bu tedirginlikler, bu yüzden."
  • "İyi haberlerin yaşamla sıkı sıkıya ilişkisi vardır. Bu adamlar yaşamın düşmanıdır ama, biz öyle değiliz!"
  • Her şeye dayanmaktan başka çıkar yol yoktu. Çağ belliydi...
  • “ Onlardan biri değilim ama kendimden biriyim.”
  • Şiir yazmak dünyanın neresinde suçtu?
  • "Sınırların ötesinde kalan uygar bir dünya, şimdi, aydınların boğazlandığı bir tutsaklar ülkesiydi."
  • "Bir gün onlar da alırlar yerlerini dünya mahkemesinde."

Karartma Geceleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Aydınlatalım Geceleri!: Pablo Picasso'nun çok sevdiğim bir sözü var: "Sanatçı, her yandan gelen duyguları algılayan bir anten gibidir." Aslında bu söz bir "benzetme" değil, bir "tanım"dır. Hatta muazzam bir sanatçı tanımıdır... Mesleği, zanaatı veya uğraşı ne olursa olsun, bir insan kendisini yaşadığı toplumun şartlarına kapatmamalıdır. Çünkü kapatırsa, üç maymundan en az biri olur. Üç maymundan en az biri olmak da sıradan bir insan olmak demektir. Oysaki sanatçı ruhlu insanlar, isteseler de istemeseler de kendilerini sorumlu hissederler. Bu sorumluluk sanatçıdan sanatçıya değişir: Kimisi vatana, kimisi halka, kimisi ırkına, kimisi doğaya, kimisi insanlığa, kimisi ise en miniğinden evinden beslediği bir kediye karşı kendisini sorumlu hisseder. Hisseder de sonunda bir "anten"e dönüşür. Her yandan gelen duyguları, düşünceleri, sözleri algılar. Algıladıktan sonra ise, sorumluluk duyduğu şeye karşı uygun olmayan hiçbir duyguyu, düşünceyi, sözü kabul etmez. Kabul etmeyince de açar ağzını yumar gözünü ve elbette sakınmaz sözünü. İşte bir sanatçının içindeki eleştirel ruh da tam bu noktada ortaya çıkar. Bu nedenledir ki, biat eden ve eleştirmeyen insanlar günümüzde "sanatçı" olarak kabul edilmez... Neden sanatçı kavramını kendimce bu şekilde yorumladım? Çünkü Rıfat Ilgaz'ın Karartma Geceleri isimli bu eserinde bir öğretmen ve bir şair olmasına karşın 1940'lı yılların Türkiye'sine kayıtsız kalamayan Mustafa Ural ismindeki bir kişinin yaşadıkları anlatılmış. Peki kitapta anlatılan dönem nasıl bir dönemdir? İkinci Dünya Savaşı'nın kapımızda olduğu, daha Birinci Dünya Savaşı'nın tahribatını üzerimizden atamadığımız ve dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı'na girmekten çekindiğimiz bir dönemdir. Hitler ısrarla bizi yanında savaşmaya davet eder. Böyle olunca Türkiye'deki ırkçıların sayısı da Hitler sempatizanlarının sayısı da günden güne artmaktadır. Ülkenin içi ise içler acısıdır. Karne ile alınan ekmekler, bitmeyen uzun kuyruklar, kışın yakacak odun-kömür bulunamaması, halkın her geçen gün yoksullaşması, kahvelerde içecek çayın bile bulunmadığı karanlık bir dönem... Tüm bunların yanında dışarıdan gelebilecek ani baskınları önlemek amacıyla geceleri her yerde karartma uygulaması vardır. Şimdilerdeki "kapatma" uygulaması ile benzerlik kurulabilir... Bu dönem aynı zamanda ülkenin aydınlarına baskı uygulanan bir dönemdir. Yazarımız Rıfat Ilgaz'ın amacı da işte bu dönemleri, bu karanlık günleri, bu sefaletle iç içe olan günleri bize olduğu gibi aktarmaktır. Bunu ise bir öğretmen ve şair olan Mustafa Ural ile gerçekleştirmiştir. Mustafa Ural, edebiyat öğretmeni iken bir şiir kitabı bastırır. Eser boyunca hangi şiirinden dolayı başı belaya girdiği okura açıklanmaz. Fakat şiir kitabının toplatıldığı ve Mustafa Ural'ın yargı makamı tarafından her yerde arandığı daha kitabın başlarında okura anlatılır. Edebiyat öğretmenimiz Mustafa Ural ister ki, halk bilinçlensin, kendi çektiklerini fark etsin, her şeye razı olmasın ve gücünün farkına varsın. Çünkü halkını sever, halkın parasıyla okumuş olduğu için ona karşı kendisini sorumlu hisseder. Öğretmenimizin tek bildiği şey, kısaca, ezilen halktan yana oluşudur... Mustafa Ural, ilk başlarda sağlık sorunlarını göz önünde bulundurarak hemen teslim olmak istemez. Çünkü teslim olduktan sonrası karanlık ve bilinmezdir. Bir süre İstanbul sokaklarında kaçmaya başlar. Karartılmış gecelerde bazen bir sokak köpeği, bazense bir fare gibi dolaşıp durur. Yeri gelir aç kalır yeri gelir susuz kalır, hatta yeri gelir sokakta sabahlar; ama yine de teslim olmaz. Ayrıca kimi zaman dostlarından, kimi zaman ise dost bildiklerinden yardım ister. Fakat nereye kadar kaçacaktır, yakalandığında veya teslim olduğunda şartlar nasıl olacaktır, bunları da okuyarak görmeniz gerekir. Rıfat Ilgaz, Mustafa Ural’ın kaçış öyküsünü anlatırken, savaşın etkisindeki ülkemizin 1940’lı yıllarına da ışık tutuyor. Aslında Mustafa Ural ile Rıfat Ilgaz'ın kitapta anlatılan dönemlerde yaşadıkları birbiri ile örtüşmekte. Birçok okur tarafından eserin bir anı eser veya yarı otobiyografik eser olduğu da söylenir. Rıfat Ilgaz'ın hayatını ve yaşadıklarını araştırdıktan sonra ben de bu şekilde düşünmeye başladım. Fakat kesin cümleler kurmak istemiyorum. Ayrıca kitapta dönemin edebi yapısı da önümüze sunulmuş. Sabahattin Ali, Nihal Atsız, Nazım Hikmet, Hasan Ali Yücel ve şu an hatırlayamadığım birçok isimden bahsedilmiş. En çok da Sabahattin Ali'nin haksız yere yaşadıklarına değinilmiş. Dolayısıyla cesur bir eser... Son olarak bu eseri okumama vesile olan Busrabul arkadaşıma teşekkür ederim. Karartılmamış, aydınlık geleceklerde hep birlikte buluşmak dileğiyle, keyifli okumalar dilerim. (Semih Doğan)

Siyasi mahpus olan Mustafa Ural'ın hapishane hayatını anlatığı ilk sayfalarla başlar roman. Daha sonra hikaye zamanda geri döner ve Mustafa'nın tutuklanma sürecini anlatır. Roman ikinci dünya savaşının bitmekte olduğu tarihte geçiyor. Öğretmen ve aynı zamanda şair olan Mustafa Ural yazdığı şiirlerden dolayı bazı sol görüşlü aydınlar gibi tutuklanacaktır. Fakat teslim olmak yerine kaçmaya, arkadaşlarının, tanıdıklarının yakında saklanmaya karar veriyor. Bu şekilde de Mustafa'nın başından geçen olaylar hikaye ediliyor. Mustafa Ural'ın hayatı Rıfat Ilgaz'a ait otobiyografik ögeler içeriyor. İkisi de öğretmen, ikisi de şair, ikisi de düşünce mahkumu, ikisi de hasta... Savaşa girmese de savaşın tarafıymış gibi yoksulluk, kıtlık, açlık, sefalet yaşayan Türkiye'den manzaralar içeriyor roman. Düşüncenin suç olduğu, özgürlüklerin kısıtlandığı dönemi bizzat yaşayarak kaleme almış yazar. Okurken hissettiğim, hikayenin geçtiği tarihten neredeyse seksen sene geçmesine rağmen bu ülkede düşünmek, söz söylemek, yazmak, çizmek hala suç. Keşke romanı okurken "eski Türkiye çok farklıymış" diyebilseydim. (Ragif)

Kitabın Yazarı Rıfat Ilgaz Kimdir?

1911 yılında Kastamonu’nun Cide ilçesinde doğdu.7 Temmuz 1993 tarihinde öldü.Rıfat Ilgaz 1940’ların toplumcu-gerçekçi şairlerindendir. 1911 yılında Cide’de doğdu. Şiir yazmaya ortaokul öğrencilik yıllarında başladı. İlk şiiri 27 Temmuz 1927 ‘de, günlük Nazikter gazetesinde yayınlandı. Ayrıca; Açıkgöz(Kastamonu), Güzel İnebolu ve Güzel Tosya gazetelerinde şiirleri ve yazıları yayınlanmaya başladı. Lise yıllarında babasının ölümü sebebiyle buradan ayrıldı. Yatılı olarak Kastamonu Muallim Mektebi’nde öğrenim gördü. 1930 yılında mezun oldu.

Altı yıl süreyle Gerede, Akçakoca, Hendek ile Düzce arasında Gümüşova’da ilkokul öğretmenliği yaptı. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünü 1938 ‘de bitirdi ve Adapazarı Ortaokulu Türkçe Öğretmenliğine atandı. 1939’da İstanbul Karagümrük Ortaokulu’nda Türkçe Öğretmenliğine başlayan Ilgaz’ın, yazı ve şiirleri dergilerde yayınlanmaya başladı. 1940 ‘da Çığır, Oluş, Ulus, Güneş, Yücel, Varlık, Hamle ve Yeni İnsanlık dergilerinde şiirleri çıktı ve aynı yıl Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girdi. Ömer Faruk Toprak ile 9 Eylül 1942’de Yürüyüş Dergisi’ni çıkardılar. Bu dergide Orhan Kemal, Sait Faik, Cahit Irgat, A.Kadir, Nazım Hikmet (İbrahim Sabri) ile birlikte çalıştılar. 1943’te ilk kitabı "Yarenlik"i yayınladı. Şiirleri olağanüstü bir ilgi gördü. Ocak 1944’de "Sınıf" adlı şiir kitabı çıktı. Sıkıyönetim kararı ile toplatıldı. 1945’te Gün Dergisi çıktı. Bu dergide yazıları yayınlandı. Aziz Nesin’in Cumartesi Dergisine ortak oldu. Seçici kurulda çalıştı. 1946’da Esat Adil, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin ile birlikte Gerçek Gazetesini çıkardılar. 1946 Ekim ayında Yığın Dergisi’ni Esat Adil ve Adil Yağcı ile birlikte çıkardılar. Öğretmenliğe yeniden döndükten sonra Boğazlayan-Yozgat’a tayini çıktı. Hastalığı nedeniyle Validebağ Sanatoryumunda yattı. Şubat 1947’de Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Mim Uykusuz’un çıkardığı Marko Paşa kadrosuna girdi. Sık sık kapatılan bu derginin daha sonraları sorumlu müdürlüğünü üstlendi. Malum Paşa, Merhum Paşa, Hür Marko Paşa gibi dergilerin adı sık sık değişiyordu. 1950’li yıllarda Ilgaz, gazetecilik yapmaya başladı. Sakıncalı olduğundan gazeteler ve dergiler imzalarına pek yer vermediler.

1952-1960’da Tan Gazetesi’nde dizgici-musahhih ve röportaj yazarı olarak çalıştı. Turhan ve İlhan Selçuk’un çıkardığı Dolmuş Dergisi’ne "Stepne" takma adıyla yazılar yazdı. Hababam Sınıfı, Pijamalar(Bizim Koğuş), Don Kişot İstanbul’da bu dergide dizi olarak yayınlandı. Hababam Sınıfı’nı da isminin sakıncalı olması nedeniyle "Stepne" (Yedek Lastik) takma adıyla yazdı. Ocak 1953’te Devam adlı şiir kitabını çıkardı ve bu kitap da toplatıldı. Rıfat Ilgaz Demokrat İzmir, Akbaba, Vatan, Yeni Gün, Yeni Ulus gibi yayın organlarında ve kimi edebiyat dergilerinde yazı yazdı. Sınıf Yayınları’nı kurdu ve kendi kitaplarını yayınlayabildi. 1970’te Basın Şeref Kartı’nı aldı. 1974’te emekli oldu. Doğum yeri olan Cide’ye yerleşti. 12 Eylül 1980 döneminde gözaltına alındı. 70 yaşında gerekçesiz sorguya çekildi ve gözaltında kaldı. Tutukluluğu sona erince İstanbul’da oğlu Aydın Ilgaz ile birlikte ölümüne kadar yaşadı. Bu olaylar "Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra" adlı kitabında anlatılır. Onu hepimiz Hababam Sınıfı’nın yazarı olarak bildik. Altmış kitabı olmasına rağmen onun şairliğini, romancılığını ve öykü yazarlığını unutmamamız gerekir. Rıfat Ilgaz 7 Temmuz 1993 günü öldü.

Rıfat Ilgaz Kitapları - Eserleri

  • Karartma Geceleri
  • Halime Kaptan
  • Hababam Sınıfı
  • Sarı Yazma
  • Hababam Sınıfı Uyanıyor
  • Apartıman Çocukları

  • Şeker Kutusu
  • Nerde O Eski Usturalar
  • Meşrutiyet Kıraathanesi
  • Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı
  • Pijamalılar
  • Hababam Sınıfı İcraatın İçinde
  • Garibin Horozu

  • Hababam Sınıfı Baskında
  • Karadeniz'in Kıyıcığında
  • Don Kişot İstanbul'da
  • Yıldız Karayel
  • Bacaksız Okulda
  • Sınıf
  • Bacaksız Paralı Atlet

  • Bacaksız Kamyon Sürücüsü
  • Bütün Şiirleri 1927-1991
  • Dördüncü Bölük
  • Yokuş Yukarı
  • Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra
  • Bacaksız Tatil Köyünde
  • Sosyal Kadınlar Partisi

  • Bacaksız Sigara Kaçakçısı
  • Kumdan Betona
  • Yaşadıkça
  • Hoca Nasrettin ve Çömezleri
  • Çalış Osman Çiftlik Senin
  • Radarın Anahtarı
  • Öksüz Civciv

  • Yarenlik
  • Rüşvetin Alamancası
  • Nerede Kalmıştık
  • Cankurtaran Yılmaz
  • Devam - Şiirler 1953
  • Cart Curt
  • Rıfat Ilgaz - Seçme Şiirler

  • Satılmışlar
  • Ocak Katırı Alagöz
  • Soluk Soluğa/ Karakılçık/ Uzak Değil
  • Kulağımız Kirişte
  • Güvercinim Uyur mu
  • Üsküdar’da Sabah Oldu
  • Küçükçekmece Okyanusu

  • Haydi Yolunuz Açık Olsun
  • Uzak Değil
  • Durmak Yok
  • Bunadı Bu Adam
  • Fedailer Mangası
  • Krallar ve Kurallar
  • Şevket Ustanın Kedisi

  • Çocuk Bahçesi
  • Altın Ekicisi
  • Bütün Şiirleri 1937-1983
  • Çok Küçüğüm Daha Ben
  • Kesmeli Bunları

Rıfat Ilgaz Alıntıları - Sözleri

  • Bizim memlekette zeytin o kadar boldur ki... Ama arayınca tanesini bulamazsınız! Yağını dostlarımıza satarlar, çekirdeğini de bize yuttururlar. (Sosyal Kadınlar Partisi)
  • Topladığımız gönül çiçekleri Kucağımızda sararıp solar Utanır da veremeyiz Sunamayız dilimiz dolaşır Oysa neler düşlemişizdir geceden. (Ocak Katırı Alagöz)
  • "Bakın şu miskinlere, Hababam Sınıfı değil, Hababam Taburu be !" (Hababam Sınıfı)
  • Sait ne zaman Haluk’la ikimizi bir arada görse süzerdi onu: "İşte benim ustam!" derdi. "Bana gazeteciliği öğreten ilk adam!" (Yokuş Yukarı)
  • Annem kahve! Emrini alinca, hemen sürerdi cezve yi kahve gelince bos zamanlarinda sardığı sigaralardan birini çıkarır hanım ateş.. Emrini verirdi. Ben kibriti kapıp koşarsam beni terslerdi. Annem karşısında süzüm süzüldukce keyiften bayilirdi. Zevk sahibiydi babam Sandalcı Hamit. (Nerde O Eski Usturalar)
  • Ben ölmedim Beni öldürmediler de Yaşıyorum yaşıyorum işte At kıçında sinek gibi Tööbe töbe (Uzak Değil)

  • Neyimize gerek bizim siyaset.! (Haydi Yolunuz Açık Olsun)
  • Doğru! Dünyanın parası var İsviç­re'de. Bizimkilerin paraları bile orda! (Hababam Sınıfı Baskında)
  • "...Ben bugüne kadar tavuk bile kesmedim. Hep bizim büyük hanım keser tavukları." "Tavuğu kadına mı kestiriyorsun?" "Kime kestireyim ya?" "Yenmez kadının kestiği tavuk." "Pişirdiği pilav yenir de kestiği tavuk mu yenmez,haaa?" "Asla yenmez." "Ben yedim oldu Muhzır Efendi. Sana buyur edersem yeme!" (Hoca Nasrettin ve Çömezleri)
  • Ben kaçıyorum anladın mı, resmen kaçıyorum insanlardan. (Şeker Kutusu)
  • Poker denilen oyun da particilik gibi… Cebin dolu oldu mu, salla sallayabildiğin kadar. Bu oyunun aslı esası palavra! (Şeker Kutusu)
  • Gel, değmeden birbirine ellerimiz, sen günlük işlerinden konuş, ben sana masallar anlatayım gelecek günlere dair. (Yarenlik)
  • "-Sanat gösterisi yapmıyormuşuz da biz ne yapıyormuşuz? -Gövde gösterisi..." (Dördüncü Bölük)

  • Açlık ,ekmeğin katığıydı … (Karadeniz'in Kıyıcığında)
  • Ne demiş en büyük ozanımız Neden kulak vermiyorsunuz sesine Bir ağaç gibi hür yaşayın dememiş mi, Ve bir orman gibi kardeşçesine? (Rıfat Ilgaz - Seçme Şiirler)
  • "Okuyamadığım kitaplardan kitaplıklar düzdüm." (Sosyal Kadınlar Partisi)
  • ...Aynı bunalımlı günleri birlikte yaşadığımız halde adımı ancak kaşıntılı günlerinde anımsayan dostlara inat! (Yokuş Yukarı)
  • ..Yağlı güreşteki dinç güreşçilere benziyordu balık.Ele,avuca sığmıyordu... (Küçükçekmece Okyanusu)
  • Allah, bir kapıyı kaparsa bir kapıyı açar. (Apartıman Çocukları)
  • ... değişen hiçbir şey yoktu eğitim, öğretim alanında. Her şey olduğu gibi, bütün düzensizliğiyle sürüp gidiyordu. (Hababam Sınıfı Baskında)

Yorum Yaz