diorex
Dedas

Korku ve Titreme - Soren Kierkegaard Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Korku ve Titreme kimin eseri? Korku ve Titreme kitabının yazarı kimdir? Korku ve Titreme konusu ve anafikri nedir? Korku ve Titreme kitabı ne anlatıyor? Korku ve Titreme PDF indirme linki var mı? Korku ve Titreme kitabının yazarı Soren Kierkegaard kimdir? İşte Korku ve Titreme kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 23.05.2022 22:00
Korku ve Titreme - Soren Kierkegaard Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Soren Kierkegaard

Çevirmen: İbrahim Kapaklıkaya

Yayın Evi: Araf Yayınları

İSBN: 9786054533534

Sayfa Sayısı: 200

Korku ve Titreme Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İbrahim'in seyahati Kierkegaard'ın Korku ve Titreme'sinin merkezî temasıdır. Kierkegaard'ın İbrahim'i, iman sınavında çektiklerinden dolayı yücedir. Ve İbrahim'in bu ıstırabı çekişi ve yüceliği, sosyal değerlerin tipik örneği olmasının aksine, onu kendi toplumundan ve sosyal usullerinden çok radikal bir biçimde koparmaktadır. Kierkegaard'ın bizi İbrahim'in yüceliği ile etkilemesinin çok özel bir amacı vardır. Aslında Korku veTitreme'nin İbrahim ve İbrahim'in Öyküsü ile ilgili olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Söz konusu öykü, okuyucunun dikkatini bazı çok temel sorulara çekmek için kullanılmaktadır. Eser tartışma amaçlıdır ve bunu gerçekleştirmek için Kierkegaard, bizim öyküde anlatılan ıstırabın doğasına odaklanmamızı istemektedir. Korku ve Titreme'nin en kucaklayıcı genel mesajı; mevcut tartışmada iman nosyonu o kadar ucuzlatılmıştır ki, hakkında konuştuğumuz şey artık iman olmaktan çıkmıştır ve eğer İbrahim gibi kutsal figürleri ya da imanın Babası olması nedeniyle bilhassa İbrahim'i yüceltmek istersek, iman sınavından geçen İbrahim gibi olmanın nasıl bir şey olduğunu anlamak zorundayız.

(Tanıtım Bülteninden)

Korku ve Titreme Alıntıları - Sözleri

  • hepsi anımsanacaktı; ama herkes bekleyişi kadar büyüktü. biri olabilecek olanı beklediği için, diğeri daimi olanı beklediği için büyüktü. oysa imkânsızı bekleyen herkesten büyüktü. hepsi anımsanacaktı, ama herkes mücadele ettiği şeyin büyüklüğü kadar büyüktü. dünyayla mücadele eden dünyayı alt ettiği için, kendisiyle mücadele eden kendini alt ettiği için büyüktü.
  • "Ve ancak uzakta iken yüce olan şeyleri boş ve anlamsız sözlerle öven kişiler, sadece kendilerini hiçliğe indirgerler."
  • "Bu günlerde absürdü anlayan, her şeyi terk edecek ya da her şeyi kazanacak biçimde yaşayan, kendisinin ne olduğunu ve ne yapabileceğini ne yapamayacağını öğrenecek kadar dürüst kaç kişi vardır?"
  • " Gururlu ve asil bir mizaç her şeye katlanabilir ama bir şeye katlanamaz: Kendisine acınmasına."
  • Biraz çılgınlığı olmayan hiçbir büyük deha yoktur.
  • Benim ruhum onların müstakbel mutluluğunun mümkün olmadığını kesinlikle anlamıştır.
  • Deliler ve gençler insan için her şeyin mümkün olduğunu düşünürler. Yanlış!
  • "Ruh dünyasında her şey tersinedir. Burada yalnızca çalışan ekmeği kazanır ve yalnızca ıstırabı bilen huzuru bulur."
  • Çünkü güzellik oldukça ve görmek için gözler oldukça hiç kimse aşktan kaçamaz ve kaçamayacaktır.
  • "zira ruh dünyasında aldatılanlar yalnızca kendilerini aldatanlardır."
  • Hiçbir kuşak sevmeyi başka bir kuşaktan öğrenmemiştir...
  • "Pişmanlık en yüksek etiksel ifadedir, ancak yine aynı nedenle en derin etiksel özçelişkidir."
  • İnsan kendi acılarını yine kendi acılarıyla unutur.
  • "İnanç estetik düzeyde bir eğilim değildir...kalbin dolaysız bir eğilimi değildir, yaşamın bir çelişkisidir."

Korku ve Titreme İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kierkegaard: İbrahim, Tanrı'nın önünde yalnızdı ve artık imanın dilini konuşuyordu.Akıl, bu dili anlayacak kapasitede değildi. İbrahim sustu, zaten konuşsa da Onu anlayabilen biri çıkmayacaktı. Salt akılla bakıldığında, evladını katleden bir cani gibi görünen İbrahim, iman penceresinden bakıldığında artık bir iman şövalyesidir.Yani, Etik, İbrahim’i bir katil olarak görse bile, inanç onu bir kahraman, bir peygamber yapmıştır. İman şövalyesi olmak öyle kolay değildir.Dışsal dünyada çalışana da çalışmayana da ekmek vardır. Hatta bazen çalışmayan daha çok alır.Yağmur kurak toprağa da düşer verimli toprağa da. Adı ister Alaattin olsun ister Nurettin, yüzük kimde ise cin ona hizmet eder . Ama iş maneviyata gelince öyle değildir. Orada sadece çalışana ekmek , fedakarlık yapana mükafat vardır. Dışsal dünyada sahte kahramanlar çoktur. Ama ruhsal dünyada, sadece ıstırabı sonuna kadar yaşayan, Rabbine teslimiyetin ve O'nun merhametine güvenin zirvesine ulaşan hedefe varır .Hz. İbrahim gibi, bıçağı çeken İshak'ı alır ve iman şövalyesi olmayı ancak o zaman hakeder. Kierkegard İshak dedi biz İsmail, O, Kitabı Mukaddes dedi, biz Kur'an-ı Kerim , O, iman şövalyesi dedi, biz Halilürrahman .. Ne denirse densin, konu İbrahim olunca, aynılıklar, ayrılıklardan çoktur. Çünkü Onun imanı, teslimiyeti, ıstırabı, evladına olan sevgisi, Rabbine olan aşkı, fedakarlığı bütün dinlerde ve bütün dillerde ortaktır. Belki de bu yüzden, böyle bir adanmışlığın hayran olunası hikayesini, hayran olunası şekilde anlatan 'Korku ve Titreme' kitabı hangi dinden olursa olsun, her okuyanın takdirini kazanmayı sonunda kadar hak etmiştir. (Hülya)

Kierkegaard kendiliği hatırlayan ilk filozoftur. Felsefenin görevinin yalnızca tümel olanlarda değil, tikel olanlarda da işlemesi gerektiğini bize hatırlatan ilk isimdir belki de. Aydınlanmanın ilerlettiği rasyonalist anlayışa karşı çıkarak geleneksel din ve ahlak hakikatleriyle birlikte öznel hakikati öne çıkarır. Öznel hakikatleri ile varoluşunu ve varlık değerlerini hatırlayıp felsefeyi kişisele indirger. O bunu uygulayarak kendisi için hayattaki en önemli anını yaratmıştır zira kişinin kendi bilincine vardığı an onun için paha biçilemezdir. Başta tüm rasyonalistler ve aydınlanmacılar olmak üzere tüm insanlığı da bu ana davet eder. Korku ve Titreme yalnızca imana ve geleneksel teolojiye ilişkin bir sorgulama değildir. Kierkegaard Korku ve Titreme'ye neredeyse tüm felsefesini yapılandırır. İnsanın varoluşuna giden yolda etik ve estetik değerlerinin kullanımını, iman kavramı üzerindeki karakterlerin ayrımını ve varoluş kürelerinin nedensel ya da teleolojik yaklaşımlarını içerir. Yaratılış kitabında geçen İbrahim ve İshak hikayesi üzerinden oğlu İshak'ı kurban edişinin İbrahim'i ne ölçüde dindar veya cani yaptığını anlatırken bizi de tüm seçimlerimizi sorgulamaya iter. Onun iman ve akıl arasına koyduğu çizgi imanın nerelere kadar ulaşabileceğini de gösteren keskin bir hattır. Onun bakış açısından rasyonalizm ve nesnellik ideali de birtakım ön kabullere dayanır. Ancak imanın gücü, rasyonalizmin insanın kendi hayatına karşı gözlemci yerinde konumlanmasının üstünde ortaya çıkar. İman, Kierkegaard'a göre insanın yüzünü kendiliğine çevirir. Bir anlamda onun iman görüşü Tertullianus'un ''credo quia absurdum''unu hatırlatır. Fakat Kierkegaard ondan farklı olarak, akıl ile iman arasındaki çizgisini yaratırken imanın paradoksal olduğunu öne sürer. Onun fikri daha çok ''Paradoksal olduğu için inanıyorum,'' yönünde anlaşılmalıdır. Korku ve Titreme, Kierkegaard'ın Tanrı'yla arasındaki ilişkinin bir koşulu olarak içsel korkusunu barındırır. İbrahim'i canilikten evvel dindarlığa götüren bu içsel korku, ona göre insanın en önemsiz görünen kaygılarının içinde dahi yer alır. Bu kaygıyı doğuran şey de onun bakışından, aidiyet duygusudur. İnsanın kendi tarihsel sürecine, geleneksel anlayışlarına aidiyeti onu kuşatıcı bir tümel kavramının varlığına götürür. Onun tümellik kavrayışı her yerde eleştirdiği Hegel'in anlayışından farklılık gösterir. Kierkegaard'a göre insan bu tümelliğin dışında olmalıdır. İnsanla Tanrı arasında özel bir bağ vardır ve Kierkegaard'ın iman kavrayışı da burada ortaya çıkar. Fakat insanın tümele karşı da sorumlulukları ve ödevleri vardır. Tümel ve Tanrı, özel ve genel arasındaki gidip gelişlerimiz bizi bir gözlemci olarak etiğe ve estetiğe götürür. İbrahim'e bir cani veya iman şövalyesi olarak bakışımız bizim bir gözlemci olarak konumlandığımız yere göre değişir. Kierkegaard, kaygının veya içsel korkunun insanı özsel benliğine yabancılaştırdığı fikrini bireysel varoluş küreleriyle açıklar. Ona göre birey kendisinden uzaklaşmasının ardından estetik, ahlaki ve dini olma üzere üç yolu tercih edebilir. İşte bir dindar, bir cani veya bir baba olarak İbrahim'in İshak'ı kurban edişine bu kürelerden bakmak gerekir. Estetik varoluş küresinden gözlemlediğimizde İbrahim'i tikelliğin tamamen dışında, dışsal uyarıların yönlendirdiğine şahit oluruz. İbrahim’in benliği özüne değil dışarıya dönüktür. Eylemleri bir anlamda içgüdüseldir fakat onu sınırlayan ahlak veya din çizgileri de yoktur. Varoluşu tamamen dışsal ve estetik amaçlara uygun olarak belirlenmiştir ve o susup yalnızca harekete geçmek durumundadır. Ahlaki varoluş küresinde konumlandığımızda ise karşımıza çeşitli problemler çıkar. Kierkegaard'ın Problema 1 bölümünde irdelediği etiğin teleolojik askıya alınıp alınamayacağı konusu bunlardan birisidir. Tüm nedensel kavrayışı tersine çevirerek etiği ereksel bir yere oturtmak ne ölçüde mümkündür? Şüphesiz etik tümeldir. Fakat birey için asıl problem de burada ortaya çıkar. Kierkegaard bireyin kendisini tümel olan karşısında tikel olarak göstermeye çalışmasının günahı doğuracağına işaret eder. İnsan bir kez tikelliğini keşfettiğinde kendisini tümelden veya evrenselden daha yüksek bir konuma taşıma eğilimine girer. İşte ahlaki küreden baktığımızda İbrahim'in tekil ve tümel arasında verdiği savaşa tanıklık ederiz. Bu sefer imanın evrensel mevcudiyeti bile kati değildir. İbrahim'in benliği ön plana çıkararak İshak'ı kurban etmesi ve sonra tümele dönmek zorunda kalması büyük bir paradoksu doğuracaktır. Kierkegaard'ın da belirttiği gibi, ''İbrahim’in hikayesi, etiğin ereksel anlamda askıya alınmasına içkindir.'' Bu yüzden onun tümele dönüşü de bizi İbrahim'in ahlaki varoluş küresinde bir cani veya yitik olduğu sonucuna götürecektir. Estetik ve etik küreleri arasındaki geçiş ne denli yumuşaksa bunlardan sonra dini varoluş küresine sıçrayış o kadar sert olur. Zira bu küreden bakıldığında tamamen inancın ve mutlak bir öznenin varlığı dikkat çeker. Bu özne her türlü nesnellikten bağımsız, her bireyle özel ilişki içinde olan Tanrıdır. İbrahim, etik ve estetik kürelerden bağımsız bakıldığında bir iman şövalyesidir. O, kendi benliğini bir kenara bırakıp bir anlamda Tanrıda tamamlanır. Bir adım ileri gidip etik değerleri bile tanrısal hale getirebilir. Fakat insan bir iman kahramanı olmak istediğinde trajik yanı onu rahat bırakmaz. Etik ve estetik elini eteğini çekemez üstünden, kendi isteğinin aksine. Bu yüzden trajik kahraman ve iman kahramanının arzu ve yükümlülükleri arasındaki amansız çatışma hiç son bulmaz. Kierkegaard'ın İbrahim'in hikayesi ile kurduğu analoji, bizim varoluşsal kürelerinde her sıçrayışımızda farklı paradokslar yaratır. Fakat her şeyden sonra, Kierkegaard'ın egzistans felsefesi yine kendini gösterir. Bizim bakış açımızdan bir iman şövalyesi, bir trajik kahraman veya bir cani… Sonuçta her şey soyutlanır fakat benlik asla. Kierkegaard kendisini uykuda bile unutamaz. Bir iman kahramınından trajik kahramana evrilmiş, kendi eylemlerinin yarattığı paradoksların içinde kaybolmuş insan da öyle. (Başak)

Bir olağanüstü kitabın daha sonuna geldik. Kitapla ilgili konuşmadan önce Søren Kierkegaard'dan bahsedeyim biraz. Varoluşçuluk düşüncesinin büyük babası olarak görebileceğimiz Søren, bu büyük eseri sadece 30 yaşındayken yazıyor, bu da büyük aşkı Regine Olsen'den ayrıldıktan iki yıl sonrasına ve ölümünden 12 yıl öncesine denk geliyor. Kitabı, Alastair Hannay'in muhteşem önsözü ile birlikte okudum ve gerçekten Kierkegaard felsefesini anlayabilmek için önemli olduğunu söyleyebilirim. Kitabın temel noktası Tevrat'tan alınan İbrahim'in İshak'ı kurban etme kararı verse de elbette ki sıradan bir din hikayesi ve imanı yüceltme girişiminden bahsedilemez. Kierkegaard'ın Faust, Agnete vs birçok hikâyeden yola çıktığını ve söylemek istediklerini temellendirmeye çalıştığını görüyoruz. Son olarak ise elbette ki dolaylı olarak da olsa Regine ile olan ilişkisinden ve bunun iç dünyasına etkisinden de küçük parçalar görüyoruz. Ne peki söylemek istedikleri? Hannay'ya söz verelim: "(Kierkegaard'ın söylemek istediğinin özeti) herkesin yaşamının anlam ve değeri; insanın dünyada, hem dışarıda hem de kendi ruhunun 'karanlık ihtirasları' içinde karşılaştığı ve katlanmak zorunda kaldığı 'yaratılışın öfkeli elementleri ve güçlerinden' değil, yaratılışın kaynağından aldığını kabul etmeye istekli ve bunu başarabilecek nitelikte olduğunun ispatıdır." Kierkegaard'ın bu noktada özellikle Hegel ve Sistem düşüncesine saldırdığını da not etmek lazım. Kierkegaard, Hegel'in bazı düşüncelerini temel olarak alsa da, Hegel'in sonunda doğru noktaya ulaşamadığını ve Hegelci Sistem düşüncesinin de insanlık için faydalı olmadığı görüşünde. Kierkegaard, "Bilimsel Olmayan Dipnotun Çözümü" nde şunları yazar : "Bu insanlar da aldanmışlardır. Bunlar "boş kafalıdır" zira var olmanın ne demek olduğunu, özel olma duygusunu kendilerine unutturan sistem tarafından yutulmalarına izin vermektedirler." Kierkegaard, bu yüzden başlangıç noktası olarak İbrahim'i seçmiştir. İbrahim'in 70 yıllık çocuk özlemine karşılık, imanın babası olma aşkıyla İshak'tan da vazgeçmesi, onu kurban etmeye hazır olması, Kierkegaard'ın kendi ifadesiyle "göklerde bir yere sahip olmak için, Tanrı'ya 'sen' diye hitap edebilmek için" bütün faniliği elinin tersiyle itmesi; işte bu "özel olma duygusu"nun gerçek anlamıdır, en üst noktasıdır. Hegelciler ve sol Hegelciler, bu özel olma duygusunu anlayamazlar, anlamak için de birşey yapamazlar. Onlar için Sistem'in kutsanması vardır. Varoluş sorunu yoktur, Varoluş'un aşılması yoktur. Kierkegaard'a göre varoluş sorunu aşılabilir. Kitapta da ısrarla insanın sahip olduğu değerler ve kendini aşma konusundaki yeteneklerinden bahsediyor. Søren, bekleneceği üzere, 'evrensel ahlâk yasası' fikrine karşı çıkıyor. İbrahim'in öyle bir inanışa bağlı kalması durumunda, Tanrı'yı dinlemeyi reddetmesi beklenirdi. Ama bu, İbrahim'in elinden özel olma şansını alırdı. İşte kişinin bu noktada kararsız kalması veya özel olmayı seçmemesi, üstada göre olmayacak iştir. Üstad, birçok yerde, çok çaba sarf etmesine rağmen bazı noktalarda İbrahim'i hâlâ anlayamadığını da açık yüreklilikle itiraf ediyor. İbrahim örneğiyle birlikte en çok karşı çıktığı noktalardan biri de, kilisenin ve Hegelciler inanç ve iman konusunu, akıllıca bir mantığa oturtma gayretinde olması. Søren'e göre bu da oldukça saçma ve yersiz, çünkü inanç dediğimiz şey asla akılla kavranılır birşey değil, bu bir nevi karanlık ve dışsal dünyanın içinde kavranamaz. -Regine'den vazgeçmesinin izlerini de burada görüyoruz- Üstad, inancını devam ettirmek ve bunları ifadeye ilham bulmak için Regine'e olan aşkını feda etme yürekliliği gösterdi. İbrahim imanın babası idi ama Søren başka bir noktaya geçti böylece. "Etik ile estetiğin düşman olmasını engelleyecek olan tek şey imandır." diyor üstad. Yine kendisinden sonra gelen Nietzsche gibi "yeni değer arayışı" içinde olduğunu görüyoruz. Onun değeri imandır ama bizim anladığımız gibi bir iman değildir. Ona göre, gerçek iman İbrahim'in yoludur. Öyle bir imanda bulunulmayan dünyada, etik ile estetik karşı karşıya gelecektir ve gerek toplumda, gerekse siyasette çatışma kaçınılmaz olacaktır. Kimse Søren'in düşünceleriyle hemfikir olmak zorunda değil ama düşünce tarihinde çok özel bir yere sahip olduğu ve düşünce sisteminin oldukça sağlam temellere sahip olduğu kuşku götürmez bir gerçek. (arifsahin)

Korku ve Titreme PDF indirme linki var mı?

Soren Kierkegaard - Korku ve Titreme kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Korku ve Titreme PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Soren Kierkegaard Kimdir?

Soren Aabye Kierkegaard (1813-1855), Danimarkalı filozof ve teolog.

Kierkegaard dindar babasının etkisiyle din eğitimi alarak ve katı bir dini atmosfer içinde yetişti.Tüm yaşamında bu çocukluğun etkisi görülür.Kendisi de dinsel düşünceleri olan birisi olmakla birlikte sürekli din adamlarıyla, kurumlarıyla ve düşünceleriyle çatışma halinde oldu. Mevcut Hıristiyanlığın yozlaşmış olduğunu ileri sürdü ve Hıristiyan inancinin tamamen yenilenmesine yönelik eleştiriler geliştirdi. Kierkegaard, din ve Tanrıyı tamamen bireysel bir konu olarak değerlendirdi. Bu yönde giderek sistematik felsefenin bireyi göz ardı eden bütüncüllüğünü de reddetti. Felsefesinde bireyi merkeze aldı.

Felsefesi

Kierkegaard, varoluşçuluğun öncülerinden sayılır.Varoluşçu felsefe bir bakıma her varoluşçu filozofta kendine özgü bir nitelik kazanarak ayrıca tanımlanır, ancak bilinen genel nitelikleri ve felsefi özgürlüğü açısından varoluşçuluğun kurucu isimlerinin başında Kierkegaard sayılmaktadır. Kierkegaard'ın belli bir felsefî sistematik geliştirmediği doğru olmakla birlikte (Kierkegaard bu anlamda Nietzsche gibi bağımsız ve dizgesiz filozoflardandır), kullandığı kavramlar ve felsefe yapma tarzı sonradan varoluşçu felsefelerde görülen nitelikleri barındırır. Kierkegaard'ın itiraz ettiği ve sürekli eleştirdiği filozof Hegel'dir. Hegel'in rasyonalist ve sistematik felsefesi Kierkegaard için kabul edilemezdir.Varoluşçu felsefelerde görülen kavramların çoğunluğu öncül olarak Kierkegaard'da görülür: saçma, bunaltı, korku ve kaygı.Kierkegaard'ın felsefî sorunsalı bir bakıma mevcut Hıristiyanlık içinde ve hatta karşısında nasıl iyi bir Hıristiyan olunacağı noktasına da bağlıdır. Kierkegaard, felsefe tarihinin soyut mantıksal kurgularla geliştiğini ve bu nedenle bireyi, bireyin gerçek yaşamını gözden kaçırdığını düşünür.Ona göre varoluş, somut ve öznel insanın yaşamıdır.Bu nedenle felsefe somut düşünmeye, yani varoluşa yönelmelidir.

Soren Kierkegaard Kitapları - Eserleri

  • Baştan Çıkarıcının Günlüğü
  • Korku ve Titreme
  • Ölümcül Hastalık Umutsuzluk
  • Kahkaha Benden Yana
  • Kaygı Kavramı
  • Felsefe Parçaları ya da Bir Parça Felsefe
  • Kendinizi Sevmeyi Unutmayın
  • Hakikat Şaraptadır
  • Kırdaki Zambak ve Gökteki Kuş
  • Hayat Çözülecek Bir Problem Değil, Yaşanacak Bir Hakikattir
  • Aforizmalar
  • Meseller
  • Tanrı'ya İhtiyaç Duymak
  • Tekerrür
  • Evliliğin Estetik Geçerliliği
  • Ya / Ya Da
  • Etik-Estetik Dengesi
  • İroni Kavramı
  • Şimdiki Çağ-Başkaldırının Ölümü Üzerine
  • Müzikal Erotik
  • Sevginin İşleri
  • Günlüklerden ve Makalelerden Seçmeler
  • Ölüme Götüren Hastalık
  • Evliliğin Estetik Geçerliği / Korku ve Titreme
  • Toplu Eserler 1
  • İtirazlara Cevaben Evlilik Üzerine Muhtelif Gözlemler-Bir Kocanın Kaleminden
  • Dolayımsız Erotik veya Müzikal Erotik Evreler
  • Kierkegaard Yazılarından Seçmeler
  • Fear and Trembling and The Sickness Unto Death
  • For Self-Examination
  • Suçlu mu? Suçsuz mu?
  • The Difference Between a Genius and an Apostle
  • Aşk Eserleri

Soren Kierkegaard Alıntıları - Sözleri

  • Benim için önemli olan, uğrunda yaşayıp uğrunda ölmek istediğim fikri bulmaktır. (Hayat Çözülecek Bir Problem Değil, Yaşanacak Bir Hakikattir)
  • "Her insanda, kendisine karşı tamamen şeffaf olmaktan bir derece alıkoyan bir şeyler var. Bu şeffaflıktan uzak olma, kişinin kendi dışında yer alan yaşam şartları yumağına açıklanamaz bir şekilde dâhil olması ve bu yüzden neredeyse kendisini açıklayamaz hale gelmesi ölçüsünde gerçekleşmektedir. Kendisini açıklayamayan kişi sevemez ve sevemeyen kişi tüm insanların en mutsuzudur. Ve sen aynı serkeşlikle kendini herkese karşı bir bilmece olma sanatında eğitiyorsun. Genç dostum! Peki ya hiç kimse senin bilmeceni çözme zahmetine katlanmazsa O zaman yaptığının ne zevki kalacak? Ama her şeyden önce kendin için, kendi kurtuluşun için bu vahşi kaçışı, içinde kabaran bu imha etme hırsını durdur. Senin yapmak istediğin bu; sen her şeyi yok etmek yaşama dair kuşku açlığını doyurmak istiyorsun. Kendini bu amaca göre yetiştiriyorsun. Zihnini buna göre eğitiyorsun. Memnuniyetle kabul edeceğin gibi, başka hiçbir şeyde iyi olmasan da bunda iyisin. Sana zevk veren her şey yaşamın etrafını yedi kez dolanıyor ve borusunu üflüyor ve böylece her şeyin tepe taklak oluyor ki senin ruhun huzur bulabilsin. Evet ne üzücü ki yankı yapıyorsun ve yankı ancak boşlukta işitilebilir." (Toplu Eserler 1)
  • Asıl mesele kendimi anlamak, Tanrının gerçekten benden ne yapmamı istediğini görmek; asıl mesele, benim için doğru olan bir hakikati bulmak, uğrunda yaşayıp öleceğim fikri bulmak. (Kahkaha Benden Yana)
  • Evlenirsen pişman olursun; evlenmezsen yine pişman olursun. Evlen ya da evlenme, ikisinden de pişman olursun. (Hayat Çözülecek Bir Problem Değil, Yaşanacak Bir Hakikattir)
  • Deliler ve gençler insan için her şeyin mümkün olduğunu düşünürler. Yanlış! (Korku ve Titreme)
  • "Korkaklığın en korktuğu şey karardır, zira karar, bir anlığına olsun, sisleri daima dağıtır. Bu yüzden korkaklık en sevdiği düşüncenin ardına saklanır: Zamanın koltuk değneği. Korkaklık ve zaman acele etmemek için "Bugün değil yarın " demeye daima bir neden bulur. Oysa göklerdeki Tanrı ve ebediyet der ki : "Bugün yap. Kurtuluş günü şimdidir." (Tanrı'ya İhtiyaç Duymak)
  • Kendi olmayı istememek, kendi ben 'inden kurtulmayı istemek, ve bu da şu anlama gelmektedir; kendi olmanın umutsuz istenci. (Ölümcül Hastalık Umutsuzluk)
  • . Aslında artık her şey için elkitapları var, yakın zamanda eğitim, tüm dünya çapında, az ya da çok sayıda ezbere yorumun öğrenilmesinden oluşacaktır. Baskı makinesinin mektupları tek elden çıkarması gibi, insanlar da muhtelif olguların arasından uygun olanı seçip çıkarma kapasitelerine bağlı olarak başarı gösterecekler, bu arada hiçbir şeyin anlamından haberleri olmayacak. . (Şimdiki Çağ-Başkaldırının Ölümü Üzerine)
  • Benim için önemli olan, uğrunda yaşayıp uğrunda ölmek istediğim fikri bulmaktır. (Hayat Çözülecek Bir Problem Değil, Yaşanacak Bir Hakikattir)
  • Hayat nasıl da boş ve anlamsız. (Hayat Çözülecek Bir Problem Değil, Yaşanacak Bir Hakikattir)
  • Aşk en üstün neşe olsa bile ondan vazgeçiyorum, birini gocundurmayı ya da kıskandırmayı istemeden; ve eğer aşk hayal edilebilecek en büyük faydayı bağışlama hali olsa bile bana onun için verilen fırsatı reddediyorum -fakat düşüncelerimi fahişeliğe sunmadım. (Kierkegaard Yazılarından Seçmeler)
  • “Ben kendim için acı çekerken tutunacak bir şeyim olabilsin diye ızdırabın yoluna işaretler yerleştiririm, ama başkası için acı çektiğim vakit, yolumu kaybederim, zira başkasının aslında nerede olduğunu haliyle bilemem ve her an sil baştan başlamam, bir sonraki an herhangi bir şeyi es geçmemek için kabusuna dayanmak zorunda olduğum daha da korkunç bir ihtimali düşünebilmeye hazırlıklı olmam gerekir.” (Suçlu mu? Suçsuz mu?)
  • “Oğul, babanın kendi yansımasını gördüğü bir ayna ve baba ise, oğulun kendisinin gelecekte ne olacağını gördüğü bir aynadır.” (Hayat Çözülecek Bir Problem Değil, Yaşanacak Bir Hakikattir)
  • İnsan konuşabiliyor diye, tam da bunun içindir ki susabilmek bir hünerdir. (Kırdaki Zambak ve Gökteki Kuş)
  • “sevgi her şeye inanır - ve yine de hiçbir zaman aldanmaz..” (Sevginin İşleri)
  • Hiç kimse sahici ben olmaya cesaret edemiyor. Herkes bir tür "beraberlik" içerisinde gizleniyor. Duyarlı organların bedenden korunduğu ve nesnelerde doğrudan temas içinde olmayışı gibi biz sıradan insanlar da ebedi olana kişisel, dolaysız bir temasa girmeye korkuyoruz. Bunun yerine geleneklere ve başkalarının sesine bel bağlıyoruz. Hakikatin önünde bireysel sorumluluktan korunan bir yaşam süren bir numune ya da nüsha olmaktan memnunuz.. (Tanrı'ya İhtiyaç Duymak)
  • “Hayata bakışım tek kelimeyle anlamdan yoksun. Kötü bir ruh burnumun üzerine bir gözlük yerleştirdi herhalde, gözlüğün bir camı dev gibi büyütüyor, öbür camı aynı ölçüde küçültüyor.” (Ya / Ya Da)
  • . Kendini kaybetmişleri veya her anlamda bütünüyle yoldan çıkmış olanları anmayacağım bile: Onlar para için köpek rolünü oynayanlardır... . (Şimdiki Çağ-Başkaldırının Ölümü Üzerine)
  • Belki de sana karşı aşırı derecede yumuşak sözlerle konuşuyorum. Belki de sana çok fazla katlanıyorum. Belki de tüm gururuna karşı üzerinde kullandığım otoriteyi artırmalıydım. Ya da belki seni bu konuya hiç katmamalıydım, zîra sen bir çok yönüyle tehlikeli bir kişisin ve bir kimse seninle ne kadar birlikte olursa, o kadar kötüleşir... (Evliliğin Estetik Geçerliği / Korku ve Titreme)
  • Herkes kendisi tarafından kandırılır. (Kaygı Kavramı)

Yorum Yaz