Küçük Oyuncu - Pınar Kür Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Küçük Oyuncu kimin eseri? Küçük Oyuncu kitabının yazarı kimdir? Küçük Oyuncu konusu ve anafikri nedir? Küçük Oyuncu kitabı ne anlatıyor? Küçük Oyuncu kitabının yazarı Pınar Kür kimdir? İşte Küçük Oyuncu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Pınar Kür
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750733819
Sayfa Sayısı: 248
Küçük Oyuncu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Uzun yıllar tiyatroda çalışan ve bu ortamı çok iyi tanıyan Pınar Kür, ikinci romanı olan Küçük Oyuncu’da “tiyatro insanı”ndan yola çıkarak “insan”ı araştırıyor. Sanat mı hayattan esinlenir hayat mı sanattan, sorusuna değişik bir açıdan yaklaşarak hayatın sanattan kaynaklanabileceğini, sanatın insan ilişkileri üstündeki etkisini gene kendine özgü bir biçimde irdeliyor. İnsan ilişkilerinin karmaşıklığını çözümleme konusundaki ustalığıyla ve özenli anlatımıyla tanınan Pınar Kür’ün bu romanını yeniden yayımlamaktan kıvanç duyuyoruz.
Çirkinliği yapay bir güzelliğe dönüştürmeye çalışmadan, küçüklüğü gerçeklere aykırı bir büyüklük gibi görme gereksinmesini duymadan, her şeyi olduğu gibi benimseyerek sevebilseydin eğer, güzel olurdu... Şimdiki durumda durmadan kendi kendinden ödün vermek zorunda kalıyorsun. Oyun ortasında yorum değiştiren ya da farkında olmadan yorum kaydıran, kaçıran küçük oyunculara benziyorsun
Küçük Oyuncu Alıntıları - Sözleri
- Ben hamalsam sen de mi hamalsın. Onlar aptalsa sen de mi aptalsın?
- Kişi anlatmadan kurtulamıyor anılarından...
- Senin yapacağın tüm gücünle tüm yeteneğini, tüm olanaklarını kullanarak anlatmaya çalışmak. Anlamadıkları zaman da onları suçlamamak, kınamamak. Olsa olsa kendi kendini suçlayabilirsin anlamadıklarında. Anlamamaları için bin bir neden vardır çoğu kez. Ama o nedenlerden biri de sen olma!
- Olmuşsa gerçek, gerçekse inandırıcı olmalı.
- "İnsan ne öğrenirse çocuklukta öğreniyor biliyor musun? Büyüdükten sonra bilgi tazeliyor yalnızca."
- Kızı en içten, en derin iç dökmelerindr bile ancak kendi kendine bağışlattığı şeyleri açıklar.
- Kurtulmak. Bir şeylerden kurtulmak istediğim doğru... İçimdeki zorlamadan belki... Anılardan değil de, anıların baskısından belki... Anlatmak zorundayım. İçimdekileri bir biçime, bir sıraya, bir düzene sokmak zorundayım. Yaşarken yaşadığını ayrımsayamıyor insan. Ansımak gerçekten yaşamak sanki. Herkeste aynı mıdır bilmem. Ben ancak ansımaya başladıktan sonra anladım yaşadığımı. Eski acıyı, eski coşkuyu, eski sevinci daha bir derinden, daha bir gerçekten duyuyorum ansırken ya da işte, yeniden yaşarken.
- Başarılı bir yıldız! Yıldız! Hem de başarılı! Başarılı bir sanatçı, başarılı bir politikacı, başarılı bir işadamı, başarılı bir taş taşıyıcısı hatta, başkalarının gözünde başarılı herhangi bir şey olmak ne demek biliyor musunuz? Bir hiç olmak demek.. Sürekli başarısızlık korkusu içinde yaşamak demek.. Kişi kendi yaşamını başarabilmeli.. Gerisi gereksiz.
- Belki de eskiyi düşünürken, eskiden düşündüğü gibi düşünüyor kişi...
- "Haklısın," dedim. "Bilinçlenmemiş... Bilinçlenmeye vakit bulamadan yaşam kavgası içinde bulmuş kendini." Güldü. "İnsanları bilinçlendiren yaşam kavgasıdır genellikle..."
- Yaşarken yaşadığını ayrımsayamıyor insan. Ansımak gerçekten yaşamak sanki.
- Kişi anlatmadan kurtulamıyor anılarından... Oysa benim istediğim anılardan kurtulmak da değil. Başka neyim var ki? Kurtulmak. Bir şeylerden kurtulmak istediğim doğru... İçimdeki zorlamadan belki... Anılardan değil de, anıların baskısından belki... Anlatmak zorundayım. İçimdekileri bir biçime, bir sıraya, bir düzene sokmak zorundayım. Yaşarken yaşadığını ayrımsayamıyor insan. Ansımak gerçekten yaşamak sanki. Herkeste aynı mıdır bilmem. Ben ancak ansımaya başladıktan sonra anladım yaşadığımı. Eski acıyı, eski coşkuyu, eski sevinci daha bir derinden, daha bir gerçekten duyuyorum ansırken ya da işte, yeniden yaşarken. Yalnızca duymak değil, anlamak istediğim için de anlatmaya çalışıyorum galiba... Kişi hiçbir zaman kendi kendini anlayamaz demiş bir yazar. Simon de Beauvoir yanılmıyorsam. Ancak kendi kendini anlatabilir... Oysa ben asıl anlamak istiyorum. Hiç değilse olanları... Anlatmak, anlamak ve kurtulmak... İçimi dökmek isteğinden başka, çok öte bir şey bu... Kişi en içten, en derin iç dökmelerinde bile ancak kendi kendine bağışlattığı şeyleri açıklar... Ben tersine. Ben bağışlayamadıklarımı anlatacağım, belki bu yolla bağışlayabilirim diye... Ama nasıl, nereden başlamalı?
- Yüksek sesle söylemedim bunu nedense, içimden söyledim onu öperken. Keşke söyleseymişim. Her şeyim olduğunu, onsuz yapamayacağımı iyice bilseydi çekip gitmezdi belki... Ama nasıl olsa gene gelecek... Gene gelecek, bu yazdıklarımı okuyacak. Beni gene sevecek...
- Kimin nerden hakkı var sevincimi öldürmeye?
- O eski gülüşleri nerelere saklayacağım? Bir daha görmemek, işitmemek için onları, üstlerine neler yığacağım?
Küçük Oyuncu İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Pınar Kür kitaplarını sahaflardan almak hoşuma gidiyor. Bu kitabı da Kafkas Pasajı'ndan almıştım uzun bir süre önce. İkinci el kitap kokusu daha bir yakışıyor sanki Kür'e. 70'lerin başları, Ankara'da küçük bir tiyatroda genç, yetenekli ve taze bir oyuncu olan Semra'nın hayatından bir parçayı dinliyoruz. Semra anlatıyor, biz de onunla beraber ansıyoruz yaşadıklarını. Tiyatro insanlarını tanıyoruz. İnsan ilişkilerini bir kez daha irdeliyoruz. Semra'nın aşkları, arkadaşlıkları, tiyatroda tutunmanın zorlukları, hayat ile oyun arasındaki ince çizgi... Kitap içerisinde çok güzel diyaloglar var. Akıcı, sade dili kitabı sürükleyici kılıyor. Sadece Beyhan Barlas karakterinin hayat hikayesini anlattığı kısım boğucuydu. Onun dışında fazla yormadan ilerliyor hikaye. Kitaptan sonra tiyatroya hiç gitmediğimi fark ettim. Bir süre tiyatro kovalayacağım sanırım. (Gaip)
En kalın kitabı 5 günde bitirirsin, o derece sürükleyicidir, incecik kitabı 10 günde bitiremezsin o derece içine alamaz seni. Maalesef bu hikaye, ikinci kategorideydi... (Elif Öksüz)
"Tüm olasılıkları göz önüne aldığımı sanıyorum ama, gene de unuttuğum bir şey, yanıldığım bir nokta olabilir. Bugüne değinki yaşamım boyunca kesinlikle öğrendiğim tek şey kişinin kendi kendine bir türlü tam nesnel gözle bakamadığı; kendi kendini aldatmak için türlü yollar bulup, kendi kendini tanımanın belki de pek basit yolunu bulamadığı. Bunu biliyorum işte." Kitapta beni en çok etkileyen cümle bu oldu. Bir kadının kendini arayışı, kendini ararken hayatının altıyla üstünü yer değiştirişi, çalkantılı duyguları ve ilişkileriyle aslında sokakta yürürken yanından geçtiğimiz o kadın işte ana karakterimiz Semra. Semra biziz aslında. İnanıyorum ki, her kadın okurken kendinden bir parça bulacaktır onda. (Ecem ARABACI)
Kitabın Yazarı Pınar Kür Kimdir?
Pınar Kür (d. 15 Nisan 1945, Bursa) Türk yazarı. Lisans eğitimini Queens College ve Boğaziçi Üniversitesinde tamamladıktan sonra Sorbonne Üniversitesinde Karşılaştırmalı Edebiyat üzerine doktora yaptı. "Bitmeyen Aşk" adlı romanı "müstehcenlik" gerekçesiyle toplatıldı. İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller okulunda ingilizce okutmanı oldu. Şu anda Bilgi Üniversitesinde Medya ve İletişim Sistemleri bölümünde öğretim görevlisidir.
Pınar Kür Kitapları - Eserleri
- Asılacak Kadın
- Sadık Bey
- Bir Cinayet Romanı
- Akışı Olmayan Sular
- Bitmeyen Aşk
- Yarın Yarın
- Bir Deli Ağaç
- Cinayet Fakültesi
- Küçük Oyuncu
- Sonuncu Sonbahar
- Hayalet Hikayeleri
Pınar Kür Alıntıları - Sözleri
- Paydos saati diye bir şey kalmamıştı- hele hele son yıllarda. İşinde ilerlemek isteyen herkes gereğinden fazla çalışması, en azından öyle görünmesi gerektiğini biliyor, gözü saatte, beklediğini çaktırmıyordu. (Sadık Bey)
- ... Sevinç değildi aradıkları. Sevinç nedir biliyorlar mıydı? Kendi çocukluğunu anımsadı uzaktan - özlem - siz, acısız bir anımsama. Tüm başka bir çocukluk ama hep aynı sevinçsizlik. Mutluluğu bilmediği için mutsuz olmayan, ama gene de gülemeyen bir çocukluk. (Yarın Yarın)
- Düşünce özgürlüğünü bir kavram olarak bile ortadan kaldırmanın en iyi yolu, düşünmeyi bilmeyen kuşaklar yetiştirmektir. (Asılacak Kadın)
- İçimde en ufak bir sevgi kıpırtısı var mı diye yokluyorum kendimi.Yok, hayır.İlginç olan nefret bile duymuyorum.O derece hissizleşmişim ona, öylesine silmiş bende kendini. (Bitmeyen Aşk)
- Tüm bildiklerini ağaca anlattı kız . Ağaç delirdi . Yıllar var uğraşıyor güneşe tırmanacağım diye . Çevresini saran duvarları yeneceğini sanıyor. Deli bir ağaç bu . (Bir Deli Ağaç)
- Kızı en içten, en derin iç dökmelerindr bile ancak kendi kendine bağışlattığı şeyleri açıklar. (Küçük Oyuncu)
- Aynı evde oturan insanların birbirlerini öldürmeleri o kadar kolay ki... (Bir Cinayet Romanı)
- Gözlerini şu maviden ayırabilse dönüp gidecekti. Ama bu kez martılara takılmıştı. Bir de çok uzaklarda, tıpkı martılar gibi su yüzünde bir yükselip bir konan ufak motora. İçindekini ya da içindekileri seçemiyordu durduğu yerden. Her an iki yanında meydana geliverip yiten sudan tepecikler gerçekten göz alıcıydı. (Yarın Yarın)
- Bütün mesele hayatı elden geçirebilmek... (Sonuncu Sonbahar)
- “Geçmişinden gururu , geleceğinden umudu olmayan bir adam tek başına rakı masasında otururken hangi şarkıdan medet umar?” (Sadık Bey)
- “Korkmuyorum artık. Yani kızmıyorum. Yani kızıyorum ama o ilk günkü gibi delice degil. Akıllıca. Ne yapacağını bilenlerin sabırlı kızgınlığı var içimde.” (Asılacak Kadın)
- İlk kez zeki bir kızla karşılaşmış olmanın kıvancı içinde ama aslında kızın zekasına değil, hatta o zekanın aynası olduğuna inandığı acayip yeşil gözlerine bile değil, minicik memelerini düşünerek gülmüştü. Ceviz gibi, derdi o zamanlar. Ceviz gibi memelerin nesi güzeldi acaba? Şimdi sorsalar bilemezdi. (Yarın Yarın)
- Bazı şeyler öyle plansız oluyor - ya da bizim bilmediğimiz, ilerde irdemeye çalışsak da çözemeyeceğimiz başka bir plana uygun olarak gelişiyor. (Cinayet Fakültesi)
- Bu adam, ortaokulda mazur görülebilecek bir tutkuyu nerdeyse hayat boyu sürdürerek kendi çapında üstün bir salaklık mertebesine ulaşmış, hepsi bu. (Sonuncu Sonbahar)
- Ben hamalsam sen de mi hamalsın. Onlar aptalsa sen de mi aptalsın? (Küçük Oyuncu)
- " Yeryüzünde benden başka canlı yoktu sanki . Çakmağımı çakmak , derin bir soluk almak bile yersiz , gereksiz , belki de sakıncalı bir gürültü çıkarmak olacaktı ." (Bir Deli Ağaç)
- "Sevmek, her şeyi feda etmek değil. Tam tersine. Feda etmemek! İnsan kendisi olmaktan vazgeçerek sevemez ki... Kendini feda ettiğin anda neyinle seveceksin?" (Bitmeyen Aşk)
- Nasıl mı geçiyor ömrüm? Sensiz ama seni özleyerek... (Bitmeyen Aşk)
- “Dudaktan öpmek değil de, yanaktan öpmek, sevmektir. Biliyor muydun bunu?” (Bitmeyen Aşk)
- Bazı erkekler vardır, bilirsiniz, size en derin aşk sözcükleri söylerken bile gidicidirler... Kalıcılıkları yalnız üstünüzde bıraktıkları izlerdir... (Cinayet Fakültesi)
Editör: Nasrettin Güneş