Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi - Terry Eagleton Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi kimin eseri? Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi kitabının yazarı kimdir? Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi konusu ve anafikri nedir? Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi kitabı ne anlatıyor? Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi PDF indirme linki var mı? Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi kitabının yazarı Terry Eagleton kimdir? İşte Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Terry Eagleton
Çevirmen: Utku Özmakas
Yayın Evi: İletişim Yayınevi
İSBN: 9789750510908
Sayfa Sayısı: 99
Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
İnsanların sömürüye karşı mücadelesiyle geçmişin edebiyatı arasında bağlantı kurmadıkça, günümüzü tam olarak anlayamayız ve onu etkin bir biçimde değiştiremeyiz. Ayrıca bu zorunluluğu yerine getirmezsek bizi daha iyi bir sanat ve daha iyi bir topluma götürecek metinleri okumada ve söz konusu sanat biçimlerini üretmede daha az ehil olacağız. Marksist eleştiri, yalnızca Kayıp Cennet ya da Middlemarch’ı yorumlamak için alternatif bir teknik değildir. Baskıdan kurtuluşumuzun bir parçasıdır. Çin’in kapitalistleşmesinden ya da Berlin Duvarı’nın yıkılmasından ötürü Brecht, Lukács, Adorno ve Raymond Williams’ın görüşlerinin artık anlamsız olduğunu düşünmek elbette tuhaf olurdu. Ama bugünün hakim düşünce paradigması, marksizmin açıklayıcılığına değil siyasal umutları pratikte gerçekleştirip gerçekleştiremediğine bakmayı uygun buluyor. Terry Eagleton tartışmasını tam da bu mekanistik yargıya karşı durarak sürdürüyor, Marksist edebiyat eleştirisinin zengin içeriğini, sanat eserini nasıl açıkladığıyla ilgili değişimci ve öncü niteliğini anlatıyor. Kısa ve tok, ne söylediğini iyi bilen bir kitap var elimizde. Sadece eleştiri geleneğini değil, bugün için Marksist eleştirinin anlamını açıklayan bir çalışma. Edebiyatı biçim, siyaset, ideoloji, bilinç ve endüstri ürünü olarak inceleyen güçlü bir Eagleton yorumu.
Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi Alıntıları - Sözleri
- Engels, cıvık ve acemi işi son romanını kendisine gönderen Minna Kautsky’ye 1885’te yazdığı mektupta, siyasal “eğilim”i olan kurgu romanlardan hiçbir biçimde hoşlanmadığını; bir yazarın açık bir biçimde partizan olmasını yanlış bulduğunu ifade eder. Siyasal eğilim, dramatize edilmiş durumlarda kendini fazlaca öne atmadan gün ışığına çıkmalıdır; devrimci kurgu yapıt, yalnızca bu dolaylı yolla okurunun burjuva bilinci üzerinde etkili olabilir. “Sosyalist temelli bir roman, gerçek müşterek ilişkileri dikkatlice betimleyerek, onlar hakkındaki yaygın yanılsamayı kırarak, burjuva dünyasının iyimserliğini parçalayarak, burjuva dünyasının bitip tükenmez karakteri hakkında damla damla şüphe oluşturarak, ancak yazar hiçbir kesin sonuç önermeden ya da açık bir biçimde belli bir tarafta durmadan amacına tamamen ulaşır."
- Sanat bir toplumun ideolojisinin parçasıdır.
- “Bir yazar yapıtını amaca giden bir araç olarak göremez. Yapıtların kendisi birer amaçtır; kendisi ve başkaları için ‘o kadar az’ derecede araçtırlar- ki yazar gerekirse yapıtlarının var olması için kendi varlığını kurban edebilir. (...) Basın özgürlüğünün ilk aşaması bunu içerir: Bu bir ticaret değildir.”
- Kafka, Musil, Joyce, Beckett ve Camus’nün yabancılaşmış sözcüklerinde, insan, kendi tarihinden mahrum edilir ve benliğin ötesinde hiçbir gerçekliği yoktur; karakter zihinsel durumların içerisinde denetimini kaybeder, nesnel gerçeklik anlaşılmaz bir kaosa indirgenir.
- Bu görüş, yazarın görevini “devrimci gelişimi içerisinde gerçekliğin tarihsel-somut, hakiki bir çözümlemesini yapmak”, “sosyalizm ruhu içerisindeki işçilerin eğitimi ve ideolojik dönüşümleri sorununa” çözüm bulmak olarak belirliyordu. Edebiyat; taraflı, “parti-yönelimli”, iyimser ve kahramanca olmak zorundaydı; Sovyet kahramanlarını betimleyip gelecek hakkında önceden tahminlerde bulunarak “devrimci romantizm’i aşılamak durumundaydı. Bir zamanlar sanatsal özgürlüğün sadık bir savunucusu olan Maksim Gorki’nin sesi, aynı kongrede artık Stalinist bir uşak olarak çıkıyordu ve dünya edebiyatında burjuvazinin rolünün çok abartıldığını, çünkü dünya kültürünün aslında Rönesans’tan bu yana çöküş içinde olduğunu ilan etmişti. Aynı tavır, Joyce’un eserini bir avuç pislik olarak betimleyen ve (1904’te geçen) Ulyssesi İrlanda’nın Paskalyadaki ayaklanmalarına (1916) hiçbir gönderme yapmadığı için tarihsel açıdan güvenilmezlikle suçlayan Radek’in “James Joyce or Socialist Realism?” yazısında da görülür.
- Marksist eleştiri her türden edebi biçimciliğe geleneksel olarak karşıdır; edebiyatın tarihsel önemini soyup soğana çeviren ve onu estetik bir oyuna indirgeyerek dikkati teknik özelliklere çeken biçimciliğe saldırır.
- Takip eden 40’lı yıllar boyunca ve 1950’lerin başında edebiyatı felce uğratan bir dizi karar alındı; edebiyat sahte bir iyimserlikle dibe vurdu ve konular tekbiçimli hale geldi. 1930’da Mayakovski intihar etti; dokuz yıl sonra öncü eseri Brecht’i etkileyen, deneysel bir tiyatro yönetmeni olan ve dekadan olmakla suçlanan Vsevolod Meyerhold herkesin önünde “sosyalist gerçekçilik denen bu zavallı ve steril şeyin sanatla hiçbir ilgisi yoktur” dedi. Ertesi gün tutuklandı ve kısa süre sonra öldü; eşi de öldürüldü.
- Bu dünyada devrimciler gibi düşünen ve kültürden nasibini almamış hislere sahip olan pek çok insan olduğu doğrudur.
- Bilinc, yaşamı belirlemez; yaşam bilinci belirler.
- Satırlara takılı kalma; bi sonra ki Kitap daha heyecanlı olacak. Mark
- İnsanların sömürüye karşı mücadelesiyle geçmişin edebiyatı arasında bağlantı kurmadıkça, günümüzü tam olarak anlayamayız ve onu etkin bir biçimde değiştiremeyiz. Ayrıca bu zorunluluğu yerine getirmezsek bizi daha iyi bir sanat ve daha iyi bir topluma götürecek, metinleri "okumada" ve söz konusu sanat biçimlerini "üretmede" daha az ehil olacağız.
- Troçki, edebiyat ve devrim kitabındaki zihin açıcı bir yorumunda "biçim ile içerik arasındaki ilişki, içsel bir gereksinimin, kolektif bir psikolojik talebin altında evrimleşen, ilan edilen ve keşfedilen öteki her şey gibi ... toplumsal kökenleri olan yeni bir biçim sayesinde belirlenir" der.
- Eğer 18. yüzyıl ingiltere'sinde romanın doğuşuyla ilgili sağlam taslaklı örneklere bakarsak durum aşikardır. lan Watt'ın iddia ettiği üzere roman, özel biçimi içinde ideolojik ilgilerin değişmiş bir dizisini açığa çıkarır. Dönemin belirli bir romanının içeriğinde nelerin olabileceğinin bir önemi yoktur; roman öteki benzer çalışmalarla birlikte belli biçimsel yapıları paylaşır: ilginin romantik ve doğaüstü olandan bireysel psikolojiyle "sıradan" deneyime doğru kayması; bir gerçek-gibilik kavrayışı, özsel "karakter"; beklenmedik bir gelişim içerisindeki bireysel bir ana karakterin maddi talihine ilişkin kaygı, çizgisel anlatı vd. Watt'a göre bu değişikliğe uğramış biçim, kendine giderek daha fazla güvenen, sahip olduğu bilinç eski 'aristokratik' edebi geleneklerin hudutlarının ötesine geçmiş burjuva sınırının ürünüdür.
- Proletkült'un dogmatizmi 1 920'lerin sonundaki Bütün Rus Proleter Yazarlar Demeği'ne (RAPP) kadar devam etti. Bu kurumun tarihsel işlevi öteki kültürel kuruluşları soğurmak, kültürdeki liberal eğilimleri (özellikle Troçki) elemek ve "sosyalist gerçekçilik" yolunu hazırlamaktı.
Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Tarih ile edebiyat ilişkisini bir arada tutamıyorsanız, en önemlisi de Marksist teorilerin edebiyattan uzak durduğu tarftarıysanız içerisinde Marksizmin ve bir çok dönem düşünürleri ile edebiyat kuramcılarını da anlatan, onlardan aktarımlar yapan ( onları eleştiren, yeren ve hatta haklılığını ya da haksızlığını gösteren) Eagleton'un bu kitabı, Marks'ın Lenin'in Engels, Stalin, Troçki ve devrimci Rusya'nın edebiyatı ile dünya edebiyatını ve romancılığı inceliyor. Bir romanın değinmesi gereken konuların neler olduğunu ve hangilerinin uzak durulması gereken yaklaşımlar hangilerinin aktarılması gereken yaklaşımlar olduğunu söylüyor. Sanatın kapitalist yaşamdaki konumu da incelenen bu kitap okuyuculadan özellikle de roman okuyucularının irdelemesi gereken bir kitap. (Sîdar Ronahî)
Terry Eagleton'un "Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi" kitabını okudum. En son Sartre'ın "Sanat Nedir?" kitabında çaresiz kaldığım kadar çaresizdim Kitabın ilk bölümünde üretim ilişkilerinin; (alt yapı) kültür, din, sanat gibi üst yapı olarak sınıflanan, insanın oluşturulan bilincini belirlediği, tipik Marksist okumayla başlıyoruz kitaba. Egemen sınıfın, mevcut koşulların kabulünü sağlamak için oluşturduğu "ideoloji"nin sanatçı tarafından sunulması (kültür endüstrisi) ve gerçekçi / toplumsal gerçekçi sanatın ne'liği üzerine tartışmaya devam ediyor. SSCB döneminde Parti'nin sanata vermeye çalıştığı biçim ve Marx ve Engels'in toplumcu gerçekçi edebiyata nasıl baktığı anlatılıyor. Marx'ın en sevdiği yazarlar Aiskhylos, Shakespeare ve Balzac. Hiçbiri devrimci değil, zaten ne Marx ne de Engels sanatçının politik duruşuna bakıyor. Yaşadığı çağın gerçeğini propaganda ve didaktizme bulaştırmadan yazan ve hakim sınıfın dayattığı ideolojinin üstüne çıkan yazar, onlar için muteber. SSCB sanatı, halka biçim vermek için kullanıyor. Bu noktada toplumcu sanata farklı bakışlar masaya yatırılıyor. Walter Benjamin'in Marksist sanat görüşü ve Bertolt Brecht'in "epik" tiyatrosu üzerine de kelam ediliyor. Benim en çok aklımda kalan "Neden antik sanata hala ilgi duyduğumuz?" oldu. Sanatın metalaşması, bir üretim ilişkisi yoluyla ortaya çıktığı için sanatçının yayıncıyı zengin eden bir işçiye dönüşmesi tartışmaları aslında sıkça yaptığımız tartışmalardı. Bu tür kitapların temel sorunu konuya yabancı olmayanlar için bir yerden sonra sıkıcı olabiliyor, konuya uzak insanlar içinse içinden çıkılması zor bir bulmacaya dönüyor. Öğreniyoruz. İyi okumalar ✌ #terryeagleton #marksizmveedebiyateleştirisi #iletişimyayınları #edebiyat #bookstagram #instagram #kitap #kitaplık #engels #marx #brecht #lukacs (Özgür Çırak)
marksist eleştiri: marksistler roman yazmasın, roman incelesinler. marksistler hikaye yazmasın, hikaye incelesinler. marksistler şiir yazmasın, şiir incelesinler. marksistler anayasa yapmasın anayasa incelesinler(şaka şaka anayasayı yapabilirler bilimseldir). marksistler felsefe yapmasın, felsefe incelesinler. Kısacası üretim mekanizmasında bulunmasınlar üretimi kontrol edip kalite kontrolüne göre sınıflandırmalar vs. yapsınlar. bir edebiyat eleştiri klasiği. kritikleri güzel. bütün eleştiri ve kuramlar bu kafadan çıktığı su götürmez bir gerçek. bir insan eleştirmen olmak isterse veyahut eleştiri kültürü edinmek isterse önce kendini marksist kültüre tabi görmesi gerekiyor, harici çıkış yok. o yüzden eseri okumadan önce bir marksist kültür bilinci edinmede fayda var ondan sonra eser okununca çorap söküğü gibi gelir. sonra bazı salak yazarlar marksist kültür eğitiminden geçmeden -sağcı-dindar vs- eser incelemek istiyorlar, kurulan eleştiri kültürünün içine edip bırakırlar sonra bir marksist gelip tekrar toplar. marksist kültürle kültürlenmemiş bir insanın eleştirisi her zaman çiğ, yontulmamış, pis kokan bir yemektir anca mide bulandırır. eagleton dayısı da kısa, genel bir eser verip rahmetli olmuştur. daha önce edebi eser eleştirisine kendimce hakim olduğumdan dolayı eser bir hatırlatma vazifesi gördü. ama klasiktir ve okunması şarttır. (döşeğimde ölürken)
Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi PDF indirme linki var mı?
Terry Eagleton - Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Terry Eagleton Kimdir?
Terence "Terry" Eagleton (d. 22 Şubat 1943, İngiltere), İrlanda asıllı İngiliz akademisyen ve yazar. Edebiyat ve kültür teorileri uzmanı. Özellikle Marksist edebiyat kuramı üzerine çalışmaları ile tanınır. Şu anda Manchester Üniversitesi'nde görevlidir.
Eagleton'ı özgün bir edebiyat kuramcısı olarak düşünmek mümkündür. Marksizm'e dayalı materyalist bir eleştiri teorisi oluşturmaya çalışmıştır. Kurduğu Marksist teori birçok eleştirmenin çalışmalarının kuvvetli ve etkili yönlerinin sentezinden oluşmaktadır. Genelde modernite ve modernizm üzerine eğilmektedir. Postmodernizme temel olarak itiraz etse de, yine de tümden yadsımamaktadır.
Eagleton doktorasını Cambridge Üniversitesi, Trinity Koleji'nde yaptı. Marksist edebiyat eleştirmeni Raymond Williams'ın öğrencisiydi. Kariyerine 19. ve 20. yy edebiyatları üzerine çalışarak başladı. Sonradan Williams'ın Marxist edebiyat kuramına yöneldi. Oxford Üniversitesi'nin Wadham, Linacre ve St. Catherine's Kolejleri'nde görev aldı. 1960'larda Slant etrafında toplanan sol eğilimli bir Katolik gruba katıldı ve birkaç teolojik makale ve bir de kitap yazdı, Towards a New Left Theology (Yeni Bir Sol Teolojiye Doğru). Bu eserin Türkçe çevirisi bulunmamaktadır.
Daha yakın bir zamanda Eagleton kültürel çalışmaları daha geleneksel edebiyat teorisiyle birleştirdi. Son zamanlardaki yayınları teolojik alanlara tekrar ilgi duyduğunu gösteriyor. Eagleton üzerindeki önemli bir diğer etki de psikanaliz oldu ve İngiltere'de Slavoj Zizek çalışmalarının önemli bir savunucusudur.
Halen New Statesman, Red Pepper ve The Guardian gibi önde gelen İngiliz yayınlarında politik olaylar üzerine yorum yazıları yayınlanmaktadır.
Terry Eagleton Kitapları - Eserleri
- Azizler ve Alimler
- William Shakespeare
- İngiliz Romanı
- Hayatın Anlamı
- İdeoloji
- Walter Benjamin ya da Bir Devrimci Eleştiriye Doğru
- Edebiyat Olayı
- Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi
- Tatlı Şiddet
- Kötülük Üzerine Bir Deneme
- Şiir Nasıl Okunur
- Marx Neden Haklıydı?
- Kültür Yorumları
- Kuramdan Sonra
- Estetiğin İdeolojisi
- Postmodernizmin Yanılsamaları
- Edebiyat Kuramı
- Tanrı'nın Ölümü ve Kültür
- Edebiyat Nasıl Okunur
- Aykırı Simalar
- İyimser Olmayan Umut
- Kapı Bekçisi
- Milliyetçilik Sömürgecilik ve Yazın
- Güç Mitleri
- Radikal Kurban
- Eleştiri ve İdeoloji
- Kültür
- Eleştirmenin Görevi
- Mizah
- Akıl, İnanç ve Devrim
- Trajedi
Terry Eagleton Alıntıları - Sözleri
- Belki de hayatın anlamı nefes alıp vermek kadar basit ve farkında olmaksızın şu an yapmakta olduğum bir şeydir. (Hayatın Anlamı)
- Bilgi, alışkanlık ve töre ürünüydü. Ahlak da, benzer şekilde, hiçbir metafizik temeli olmayan bir insan icadıydı. (Tanrı'nın Ölümü ve Kültür)
- Sanat, güncel toplumsal sorunlardan ne kadar uzaklaşırsa o kadar siyasileşir. (Kültür)
- Kısaca kültür, diğer insanlardır. (Kültür Yorumları)
- Nasıl bilimde bir doz mitoloji varsa mitte de Aydınlanmacı bir öğe vardır. (Akıl, İnanç ve Devrim)
- Karnaval keşmekeşi, tersyüz etme küstahlığı, putkırıcılığın kıkırdayışı: Bunlar tarihsel materyalizm için çelişkinin şakası ve onun haz verici salımı olan derin komedinin alternatifleri değil, uğraklarıdır. (Walter Benjamin ya da Bir Devrimci Eleştiriye Doğru)
- Kafayı çekiyorlardı. Yattıkları yerden aşağılanmanın acısını çekmektense, bu acıyı sırtlanmış oluyorlardı böylece. (Azizler ve Alimler)
- kendilerini kendi sırtlarında günlük bir yük gibi taşıyorlardı. (Azizler ve Alimler)
- Egoistlik doğal halimizdir; iyi olmak ise hayata dair bir dizi karmaşık beceri öğrenmemizi gerektirir. (Kötülük Üzerine Bir Deneme)
- "Birinin acısını paylaşmakla (sempati) hislerini hissetmek (empati) farklı şeylerdir." (Edebiyat Nasıl Okunur)
- İnsani kudretlerin modern çağdaki kadar serbest bırakıldığı başka tarihsel bir dönem yoktur; bunun sonucu olarak zincirlerinden boşaldığı o kudretlerce böylesi hükmedilme riski altında olduğu bir başka dönem de yoktur. Max Weber’in öne sürdüğü gibi, “Antik dönem tanrıları akın akın, büyübozumuna uğramış ve böylece gayrişahsi güçler haline gelmiş olarak mezarlarından çıkıyor, hayatlarımız üzerinde egemenlik kurma mücadelesi veriyor ve birbirlerine karşı ezelden beri devam eden savaşlarına kaldıkları yerden devam ediyorlar.” (Trajedi)
- Gelişmiş kapitalist sistem doğası gereği tanrıtanımazdır. (Akıl, İnanç ve Devrim)
- İyimserlik midemi bulandırıyor. Tam bir sapkınlık. Cennetten düştüğü günden beri insanın evrendeki işi bihakkın ıstırap çekmek olmuştur (İyimser Olmayan Umut)
- Tanrı ve evren toplanınca iki etmez. (Akıl, İnanç ve Devrim)
- “Tanrı’dan özerkliğini çekip alan insanlık, karşılığında tahtından Söylem ile indirilecektir.” (Edebiyat Olayı)
- Amerikan gençliginin konuşması- garip, iğrenç, acayip, ürkünç:- gerçekten de, modernizm ortaya çıkmadan önce edebi gerçekliliğini bulabileceğimiz en yetenekli hasmı olan Gotigin söylemidir. Kötü niyetli baronlar, şehvet düşkünü papazlar, kurban edilmiş bakireler, ürkütücü harabeler, küf kokan zindanlar: Bu abartılı tiyatro eserleri büyük edebiyat türleri olarak- özellikle akıl çağında baskı altındakileri temsil eden kadınların bakış açısından görülmüyor olsalar bile -aydınlanma anlayışının radikal eleştirisini dile getirmişlerdir.. Gotik, grotekstin merhametsiz ışıltısının yarattıgi ucube bir gölge, endişelerini ve bir türlü vazgeçemedikleri hayallerini kurguya emanet etmiş olan bir orta sınıf toplumunun politik bilinçsizliğidir. (Aykırı Simalar)
- Edebiyatta yaşanan yeni bir işbölümüyle roman, şimdi fikirler ve kurumlarla ilgilenen bir toplumsal form olarak görülmeye, şiirin ise kişisel hisleri muhafaza ettiği düşünülmeye başlanmıştı. Sanki lirik şiir bütün şiir türünü tanımlıyor gibiydi. (Şiir Nasıl Okunur)
- Hegel konusunda fazla bir şey bilmese de, Henry'nin de kendine göre bir felsefesi vardı. Kimi zamanlar, 'Burada bir tek biz yokuz,' diyerek kendi görüşünü bildirirdi. 'Burada' sözcüğüyle, çalıştığı mağazayı değil, evreni kastediyordu. Onda ayrıca, depoda çalışan ve kendisinden daha pragmatik olan iş arkadaşlarını rahatsız eden, yaslı ve metafizik bir taraf da vardı. Böylesine geniş kozmik yorumlarında, pezevenkçe bir şey vardı. Cinselliğe ve kadınlara o kadar düşkün değildi, ama cebinde, 'yetmiş altı santimlik kontrol edilemez bir alete' sahip Korsikalı bir balıkçı hakkında yazılan bir gazete haberinin küpürünü saklardı. Depodaki erkekler, bu uzunluğun gevşekken mi yoksa sertken mi ölçüldüğü konusunda ateşli tartışmalara girerlerdi. Fakat Henry'nin bu canavarımsı organa duyduğu ilginin, cinsellikle değil, bilimsellikle ilgili olduğunu hissediyordum. Bu, onun evrene duyduğu ilginin bir parçasıydı. Aynı zamanda, iş arkadaşları tarafından tartışılan çok kültürlü biriydi. Bana bir defa, etnik gruplara karşı olmadığını söylemişti. 'Lehler, İskoçlar, Amerikanlar, Hintliler, Yunanlılar ve hepsi.' Sonra bir süre düşünmüş ve eklemişti: 'Engelleyici İtalyanlar.' Liberal bir çoğulcuydu, fakat eleştiriden de uzak durmazdı. Bu da ortak yanlarımızdan biriydi. (Kapı Bekçisi)
- Kanserin tedavisini muhtemelen bulacağız ama cinayetin değil. (İyimser Olmayan Umut)
- İçinde yaşadığımız, Beckett'ın oyunlarını andıran evrendi, hem özenli hem de saçmaydı. Her şey hem açık seçik hem de silikti, tuhaf bir gizem ve saydamlık karışımından oluşuyordu. (Kapı Bekçisi)