Mavi Anadolu - Azra Erhat Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Mavi Anadolu kimin eseri? Mavi Anadolu kitabının yazarı kimdir? Mavi Anadolu konusu ve anafikri nedir? Mavi Anadolu kitabı ne anlatıyor? Mavi Anadolu PDF indirme linki var mı? Mavi Anadolu kitabının yazarı Azra Erhat kimdir? İşte Mavi Anadolu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Azra Erhat
Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İSBN: 9786052956533
Sayfa Sayısı: 256
Mavi Anadolu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Çanakkale’den Antakya’ya, İstanbul’dan Hopa’ya, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarınca gidelim, Anadolu topraklarını, düzlük, yayla, dağ, ırmak veya göl olsun karış karış dolaşalım, binlerce yıllık bir tarihin izlerini taşımayan bir karış toprağa rastlamayız. Ne mutlu Anadoluluyum diyene, yazasım geliyor. Öyle ya, uygarlıkların dolup kaynaştığı bu toprak üzerinde dünyaya gelmek, onların beşiğinde çeşitli kültürlerin seslerinden bir ninni ile sallanmak az mutluluk mu?”
Anadolu sevdalısı yolcuların yeni rotaları Mavi Anadolu. Azra Erhat, Troya’dan Akdeniz kıyılarına uzanan yolculuklarında Anadolu topraklarında yaşamış uygarlıkların izini sürüyor. Tohumlarını Halikarnas Balıkçısı’nın ektiği “Mavi Anadolu” anlayışını sürdürerek Anadolu’yu dile getirdiği yazılarıyla günümüze aktaran Azra Erhat, adım adım gezdiği bu toprakları mitolojisi, tarihi ve edebiyatıyla anlatarak yeni yolculara kılavuzluk ediyor.
Mavi Anadolu Alıntıları - Sözleri
- Helene tam 37 isteyen arasından Menelaos'u seçmiş. Neden Menelaos'ta karar kıldığını pek bilmeyiz. Atreus'un oğlu, Agamemnon'un küçük kardeşi Menelaos çok mu güzeldi? Homeros sarışın olduğunu söyler, boylu poslu, yakışıklı, sözü sazı yerinde bir adam olarak gösterir onu. Ne var ki, tarihin ilk aldatılmış kocası olmak talihsizliğine uğrayan Menelaos'un güzelliği Helene'nin ona taktığı boynuzların altında adamakıllı gölgelenmiştir. Ama bu gölge daha çok bizim gözümüze çarpar. İlkçağda aldatılmış koca edebiyatı henüz başlamamıştı. Homeros, Menelaos'u şerefli bir yiğit olarak gösterir. Hem kaçırılan karısını, hem Helene ile birlikte çalınan mallarını geri almak için Menelaos canla başla savaşır. Paris'i kendi eliyle öldürüp öç almak başlıca emelidir. Ama ölçülü bir adamdır Menelaos, kendisi ve karısı yüzünden kopan bu kavgaya son, verecek barışçı çare ilere başvurmaktan geri kalmaz. Savaş kopmadan Troya'ya karısını geri almaya gelmiştir, koptuktan sonra da, Helene malları ile geri verilirse, savaştan vazgeçmeye razıdır. Yani karım beni aldattı, ille de öldüreceğim diye direnmez.
- Hektor, Mustafa Kemal, Troya, Conkbayırı...
- Dünya insanlara ait değil, insanlar dünyaya ait.
- "Dünya insanlara ait değil, insanlar dünyaya ait."
- ... Bazı yazarlar vardır, Helene'nin namusunu kurtarmağa çalışırlar. Paris, Helene'yi zorla kaçırdı derler. ...
- Sevgi, Can'ı kolları arasına alıp, ak kanatları açtı. Göklere uçtular. Işığa doğru yükselirken pul pul ışık saçıyorlardı. O gün bugün Sevgi ile Can hiç birbirinden ayrılmadılar.
- ... bir zamanlar bu kulede bir kız yaşarmış derler, ona aşık bir delikanlı her gece Galata'dan kuleye yüzer, sevgilisine kavuşurmuş .. Bir gece fırtına çıkmış, deniz delikanlıyı alıp götürmüş, ölü gövdesini ertesi sabah kulenin dibine atmış. Bu masal Kızkulesi için anlatı lır, oysa, Hero ile Leandros'un efsanesi aslında Boğaziçi'nde değil, Çanakkale Boğazı'nda geçer. Ama masal bu, sahnesi nerde olursa olsun, bir hayal, bir de hakikat payı taşır. İstanbul limanının süsü bugün de dimdik ayakta duran sevimli Kızkulesi bu masalı kendine yakıştırmış ya, doğru veya yanlış, varsın sahibi o olsun bundan böyle.
- istediğimiz yerde dilediğimiz kadar kalalım, başımızı alıp aklımız nereye eserse, oraya varalım, kendimiz kaptan, kendimiz tayfa olalım.
- Ne gariptir ki en sağlam taştan yapılmış surlar, saraylar, anıtlar yıkılıp gidiyor da, bir dizi insan sözü yüzlerce yıl sonra bile taptaze, dipdiri olarak kalabiliyor.
- Bu ağaçlar niçin kesildi diye araştırdık: Meydan açmışlar, pazaryerini büyük beton kaldırımlarla döşemişler, evler yapmışlar, bu işleri yaparken de karşılarına bir ağaç çıktı mı, kesmişler. Hep işin kolayına gidilmiş. Ağacın değerini anlayacak kültür düzeyine ulaşamadık henüz bizler.
- "Hayal gücüyle nice nice yolculuklara çıkılır! Aydın kişiyi avutan bu hayaller bazen hayali gerçekleştirme gücünü alır onun elinden."
- Ne mutlu Anadoluluyum diyene, yazasım geliyor. Öyle ya, uygarlıkların dolup kaynaştığı bu toprak üstünde dünyaya gelmek, onların beşiğinde çeşitli kültürlerin seslerinden bir ninni ile sallanmak az mutluluk mu? Ama bu uygarlıkların izlerini görüyor, bu kültürlerin seslerini duyuyor muyuz bizler? Zaman hepsini bir yığın toprakla örttü..
- Bugün üstünde yaşadığımız Anadolu topraklarında tabakalaşmış uygarlıkları bize tanıtmak, kültürümüze mal etmek bakımından dil öğretiminin veya edebiyat çevirilerinin başaramadıklarını Türk arkeolojisi mi başaracaktır? Bu kazılar şüphesiz ki, çığır açıyor, eski İzmir, Side, Perge gibi birkaç yıl önce hiç tanınmayan şehirler meydana çıkıyor. Ama bunların meydana çıktığını bu memlekette kaç kişi biliyor, topraktan çıkınca müzelere kapatılan buluntular kaç Türk çocuğuna canlı bir bilgi sunuyor?
- İthake kralı Odysseus'un Troya'dan yurduna dönüşünü anlatan homeros'un ikinci büyük destanı Odysseia, Troya'nin nasıl yıkıldığını kısaca anlatır.
- İsadan önce beşinci yüzyılin başında uygar dünyayı iki büyük kuvvet paylaşıyordu. Yunan demokrasileri ve Pers krallığı.
Mavi Anadolu İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Mavi Yolculuk eserini de merakla, keyifle okuduğum Azra Erhat’ın bu kitabını da keyifle oludum. Biraz derleme bir eser. Azra Hanım’ın turizm hakkındaki yazılarından, mitoloji hikayelerinden, mavi yolculuk ve antik anıt gezi anılarından oluşuyor. Kitabının bir kısmında yeni başlayan tatil köyü modasından şikayet eden Azra Hanım, bugünleri görse ne düşünürdü acaba? Bu güzel kitabı yazarın, Halikarnas Balıkçısının, mavi yolculuğun, antik eserlerin meraklılarına öneririm. (Yusuf Atay)
Azra Erhat, edebiyatımıza ve kültürümüze katkılarından dolayı çok değerli bir insandır. Kendisi Eski Yunan ve Roma dilleri uzmanı, arkeolog, çevirmen ve filologdur. Bizler için büyük bir şans bence. Kitabımızın da yazarın kendisi kadar kıymetli olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Ege'yi ve Akdeniz'i o kadar güzel anlatıyor ki... Buradaki gezilerinden, gördüklerinden bahsediyor Erhat. Yalnızca güzellikleri değil, bu kültür kaynağının etrafındaki eksikliklerden de yakınıyor. Aslında Anadolu'nun turizm açısından ne kadar önemli olduğunu yazmış fakat bazı sorunların olduğunu anlatıyor. Örneğin konaklama yerlerindeki tuvaletlerin ne kadar kötü durumda olduğunu defalarca yazmış. Buraların turistleri olumsuz etkilediğini söylemesine rağmen bazı çevrelerce alay konusu olmuş. Belli bir zamandan sonra bu durumu fark edip çalışmalar yapanlar olmuş. Tabi bu da iyi bir şey. Gezdiklerini, yol arkadaşlarını da anlatıyor yazar. Yolculukları da kolay olmamış. Tabi gezilerini yaptığı zaman şartlar bu kadar iyi değilmiş. Zorluklar içinde yapmışlar gezilerini. Kimi kayığın içinde 4-5 kişi sığışıp gitmişler kimi de kaldıkları otelde su bile bulamamışlar. Kitabı okurken medeniyetlerin içinde gezip durdum sanki. Gerçekten de ülkemiz kültür mirası bakımından bir kaynak. Toprağı kazdıkça tarihi eser çıkıyor. Tarih kokan bir ülkede hayatımızı sürdürüyoruz ama kıymetini biliyor muyuz, orası muamma. Azra Erhat iyi ki yazmış bu kitabı. Bir kere daha ülkemle ve bu güzellikleri meydana çıkaran, araştıran insanlarla gurur duydum. Yazarın özellikle üstünde durduğu birisi var: Halikarnas Balıkçısı. Bodrum'u Bodrum yapan en önemli insanlardandır Cevat Şakir Kabaağaçlı. Erhat, öyle güzel anlatmış ki onu sanki yanındaydım Kabaağaçlı'nın. Hayatı ne kadar severek yaşadığını, bir sürü derdi olsa bile "Eh neşemiz var yahu!" diyerek cümlesini tamamladığıni söylüyor Erhat. Eh bu kitabı okuduktan sonra Aganta Burina Burinata'yı okumadan olmaz. (Yasemin İlhan)
Ne mutlu “ Anadoluluyum” diyene!.. Azra Erhat’ı yakın zamanda Mitoloji sayesinde tanıdım. Hasan Ali Yücel’in kurduğu tercüme bürosunun üyelerinden bir imiş meğersem. Mavi Anadolu kitabı, okuduğum ilk eseri ve son da olmayacak umarım. Mavi Anadolu; anı türünde yazılmış şahane bir kitap. Yazarın dili oldukça sade ve sanki bir kitap yazılmamış da arkadaşlarına başından geçenleri ve düşüncelerini aktarmış gibiydi. Kendimi okurdan ziyade, Erhat’ın yakın arkadaşı gibi hissettim. Su gibi içildi sözün kısası. Gezi, 1957-1960 yılları arasında Kutsal Troya’da, Balıkçımız’ın rehberliği eşliğinde başlıyor. (Azra Erhat, Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Eyüboğlu, Mehmet Eyüboğlu, Alev Ebüzziya) Sanılanın aksine, “Truva” değil, “Troya”. “Truva” diye bir sözcüğün olmadığını özellikle belirtmiş yazar. Antik Troya Kenti hatta başlı başına Türkiye, Mitolojinin önemli bir parçasıdır. Dolayısıyla Erhat, ufak tefek mitlerle( mitolojik hikayelerle) anılarına ve okuyucusunun zihnine renkler saçmış. Bu mitlere kısaca değinilmesi beni çok tatmin etti çünkü başlı başına kitabı özel kılan şey aslında bu efsanelerdir. Eğer efsanelere yer verilmeseydi açıkcası eksiklik duyardım. Daha sonraki duraklarımız; Bergama, Efes, Selçuk, İzmir, Gökova, Söke ve Milet şeklinde Bodrum’a kadar devam ediyor. Gezmek elbette ki güzeldir fakat Erhat, o yıllarda yaşanılan zorluklarına da yer veriyor. Mesela; Söke, herkesin bir gün mutlaka görmek istediği turistik bir bölgeyken bir tane bakkal için verilen mücadele inanılmazdı! Turizmin içinde olan biri olarak beni en çok yaralayan şey kesinlikle konaklama tesislerinin özensizliği ve pisliği oldu. Yıl ne olursa olsun, turizm emek yoğun bir sektördür, her insan başa çıkamaz. O yıllara rağmen yazarın dürüstlüğüne hayranlığımı da belirtmeliyim. Kitabımızın sonlarına doğru, kendisini aşırı benimsediğim, Halikarnas Balıkçısı’na rastlayacağız. Bodrum’u bugüne taşıyan sanatçı... Üzüldüğüm bir nokta da burada Erhat, gerçek bir alın teri emeğinden bahsederken hemen ardından bu emeğin değerinin bilinmediğini de vurguluyor. Evet, sahiden bugünkü Bodrum’a şahit olsa Balıkçı, sizce tepkisi ne olurdu? Peki, bizim tepkimiz ne? Okurken beni çok neşelendiren ve yaşatan aynı zamanda çok da düşündüren ve üzen bir kitap oldu. Dünyamıza iyi şeyler katmak hala çok geç değilken harekete geçsek iyi olacak. Teşekkür ederiz sevgili Erhat... Keyifli okumalar (Deniz)
Mavi Anadolu PDF indirme linki var mı?
Azra Erhat - Mavi Anadolu kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Mavi Anadolu PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Azra Erhat Kimdir?
Azra Erhat (4 Haziran 1915; Şişli, İstanbul - 6 Eylül 1982, İstanbul), Türk deneme ve inceleme yazarı, Eski Yunan ve Roma dilleri uzmanı, filolog,arkeolog, çevirmen ve düşünce kadını. Özellikle Eski Yunan klasiklerinden yaptığı çevirilerle tanınmıştır. A. Kadir ile birlikte gerçekleştirdiği İlyada ve Odissea çevirileri referans kabul edilir.
Yaşamı
4 Haziran 1915’te İstanbul-Şişli’de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Belçika’da yaptı. 1939’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ni bitirerek Klasik Filoloji Bölümünde asistan olarak göreve başladı. 1946’da doçent oldu. 1948’de aynı fakültedeki öğretim üyeleri Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Adnan Cemgil, Niyazi Berkes’le birlikte üniversiteden uzaklaştırıldı. 1949-1950 arasında Yeni İstanbul ve Vatan gazetelerinde çalışti.Uluslararası Çalışma Örgütünde (ILO) kütüphanecilik yaptı.
İlk çevirileri Tercüme dergisinde çıktı. Sofokles, Aristofanes gibi yazarların eserlerini Türkçeye kazandırdı. Yeni Ufuklar dergisinin yazarlarından biri olan Erhat, bu dergi çevresinde gelişen hümanist anlayışın öncüleri arasında yer aldı. Batı uygarlığının kökenini ve Anadolu’ya dayandıran ve Anadolu kültürlerini bir bütün olarak gören Halikarnas Balıkçısı ile aynı görüşleri paylaştı ve aralarında derin bir yakınlık doğdu. Yine çok yakınındaki Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte çevirdiği Hesiodos’un Theogonia ve "İşler ve Günler" adlı yapıtlarıyla Hesiodos üzerine araştırmaları, 1977’de "Hesiodos, Eserleri ve Kaynakları" adıyla basıldı. Bu üç isim bir arada "Mavi Yolculuk" terimini Türk ve dünya literatürüne kazandırdılar.
Azra Erhat, kansere yakalandı. Londra'da tedavi gördü, ama sonuçsuz kaldı. 6 Eylül 1982'de 67 yaşındayken İstanbul’da vefat etti. İstanbul-Üsküdar Bülbüldere Mezarlığına defnedildi.
Atatürk'ü İlyada kahramanlarindan Hektor'a benzetmesinin bir dönem sebep olduğu tartışmalarla da gündeme gelmiştir.
Şadan Gökovalı'nın manevi annesidir.
Eserleri
Mavi Anadolu (1960) (Gezi Yazısı)
Mavi Yolculuk (1962) (Gezi Yazısı)
İşte İnsan-Ecce Homo (1969) (Deneme)
Mitoloji Sözlüğü (1972) (Mitoloji)
Mektuplarla Halikarnas Balıkçısı (1976) (Mektup)
Sevgi Yönetimi (1978) (Deneme)
Karya'dan Pamfilya'ya Mavi Yolculuk (1979)
Troya Masalları (1981) (Çocuk Masalı)
Osmanlı Münevverinden Türk Aydınına (Eleştiri)
Gülleylâ'ya Anılar (Anı)
Düşün Yazıları, Halikarnas Balıkçısı (Halikarnas Balıkçısı adına yayıma hazırlayan)
Çevirileri
İlyada (1967) A. Kadir ile birlikte
Odysseia (1970) A. Kadir ile birlikte
Hesiodos, Eserleri ve Kaynakları (1977)- Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte
Eşekarıları, Kadınlar Savaşı ve Diğer Oyunlar, Aristophanes - Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte
Lysistrata Kadınların Savaşı, Aristophanes - Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte
Gargantua,François Rabelais - Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol ile birlikte
Tepegözlerin Mağarasında, Homeros - A. Kadir ile birlikte
Gül ile söyleşi, Homeros
Yedi Deniz, Piri Reis - A. Kadir ile birlikte
Şölen - Dostluk, Platon - Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte
Zincire Vurulmuş Prometheus, Aiskhylos - Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte
Savaş Uçuşu, Antoine De Saint Exupery
Küçük Prens, Antoine De Saint Exupery (1968)
Dişi Kedi, Colette
Cicim, Colette
Ödülleri
A. Kadir ile birlikte İlyada destanından yaptığı çevirinin birinci cildi 1959’da Habib Törehan Bilim Ödülü’nü, üçüncü cildi 1961’de Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü’nü aldı.
Azra Erhat Kitapları - Eserleri
- Mitoloji Sözlüğü
- Mavi Yolculuk
- Mavi Anadolu
- Troya Masalı
- Homeros
- İşte İnsan
- Hesiodos Eseri ve Kaynakları
- En Hakiki Mürşit
- Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı
- Sevgi Yönetimi
- Osmanlı Münevverinden Türk Aydınına
Azra Erhat Alıntıları - Sözleri
- Hızlı Akhilleus kovalıyordu Hektor’u durmadan. Dağlarda bir köpek nasıl izlerse geyik yavrusunu, onu ininden kaldırmış, kovalar dere tepe, geyik yavrusu sığınıp saklanır çalıların altına, izini koklaya koklaya koşar köpek de habire, buluncaya dek direnir, bırakmaz peşini, İşte Hektor da tıpkı onun gibi … (Homeros)
- Kimsesi yoktur Andromakhe'nin, ne anası, ne babası, ne kardeşleri. Akhilleus günün birinde Kilikya'yı basmış, Eetion'un canına kıymış, oğullarının yedisini de öldürmüş, aklını oynatan Kraliçeyi babasının evine yollamış, kenti konağı yerle bir etmiştir. Andromakhe başına gelen bu yıkımın nedenini sormaz, ama sonucunu olan ca varhğıyla yaşar: Anası yok, babası yok, kardeşleri ölmüş, yurdu kalmamıştır. Akrabalık bağlarının hepsi kop muşsa, bunlann, gönlünde yarattığı sevgiler de yok olma mıştır ya. Hepsi birden bir insana akmış, onda toplan mıştır. Bu insan Hektor'dur. (İşte İnsan)
- Tanrılar insanlara görünmek için dağ tepelerini ya da yamaçlarını seçerler her nedense, belki gökten ya da Olympos'tan uçarak oralara konmak daha kolay olduğu, belki de bu ıssız yerlerde görünmek istedikleri kimseden başkasına rastlamıyacaklarını bildikleri için. Dağda bayırda kim gezer? Çobanlar. Görümlerin çokluk çobanların başına gelmesi raslantı değildir demek. Tanrı sofrasına Eris'in attığı altın elma ortalığın karışmasına yol açınca Zeus üç güzel tanrıçanın başına Hermes'i koyar ve onları İda dağının çobanı Paris'e gönderir güzeller güzelini seçmesi için. Ne yazık ki, bu ilginç serüveni Homeros bize anlatmaz, anlatsaydı, renkleri, biçimleriyle gözümüzün önünden bir daha silinmezdi bu tablo. (Hesiodos Eseri ve Kaynakları)
- "Ölçüsü kaçtı mı, en güzel şeyler bile bıktırır insanı." (Homeros)
- Gün olur alır başımı giderim, Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda. Şu ada senin, bu ada benim, Yelkovankuşlarının peşi sıra. (Mavi Yolculuk)
- ...kendi düşün geleneğimizle canlı alışverişi kurmadan, nerden geldiğimizi, nereye vardığımızı saptayamadığımız sürece bir felsefe düşünemeyiz, bir felsefe oluşturamayacağız biz. Bu savları ileri sürmek bana düşmez belki, yine de sezdiğimi dile getir mekten alamıyorum kendimi: biz hiç bir konuya bütün benğilimizle veremiyoruz kendimizi, aşık, tek yolun yolcusu olamıyoruz. Eklektik, seçici kişileriz, derin, dirençli, sürdürücü değiliz. Onun için de ne geleneklerimize sahip çıkabiliyoruz, ne de tam anlamıyla özgün ve yaratıcı olabiliyoruz. Bu yüzden iyi araştırıcı, gerçek denemeci deği liz. Çevirici, aktarıcı, seçici. .. olur mu böyle şey! Gözümüz sağlam yapıt kurmakta değil, günlük çıkarımızda. Ben böyle görüyorum, başka kanı da olan varsa, çıksın tartışalım, hodri meydan! (Sevgi Yönetimi)
- Senin için şimdi tek kurtuluş kendini Kybele’ye büsbütün teslim etmektir. O ne yapacaksa yapacak seninle. Sabahattin duymasın, yüzüme tükürür, ama Sabahattin bilmez benim ne olduğumu, nasıl geliştiğimi, Sabahattin aşka pek inanmaz, dostluk der. Hayır, efendiler, siz kadın değilsiniz, siz bazı şeyleri bilemezsiniz, duyamazsınız. O halde, siz şimdilik susun bakalım. Haddinizi bilin ve yerinize oturun! Anadolu dilleri, kültleri veya kelime etimolojisine sıra gelince, gene sizi dinleriz, kulak kesiliriz, erkekçe kafanıza hayran oluruz, ama bu o değil, şimdi de bizim sözümüz geçer. (Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı)
- ..." Sevmekle adam akıllı alay edildi, sağa konuldu, sola konuldu, yukarıya aşağıya konuldu; fakat dünyada insana insanoğluna en sempatik gelen, insanoğlunu dünyada ne kadar sempati varsa topuyla birden sempatikleştiren şey yinede bu gönül sıcaklığı, ve kan ısısıdır. Astronomlar, milyarlarca ışık senesi uzaklardan, bütün güneş sistemini içine alabilecek kadar büyük dev yıldızlardan bahsederler, insanlara dehşet vermeye çalışırlar, Halbuki kainat bir insan kadar kompleksli değildir.".. (Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı)
- "Aşırı Batılılaşmanın bizim ailemize neler kaybettirdiğini hesaplamaya çalışıyorum. Biz Türkler uyma,benimseme yetisini fazla ileri götüren bir ulusuz gibime geliyor. Başka toplumların daha üstün saydığımız uygarlığı karşısında kendi değerlerimizi unutur özbenliğimizi yitiririz. Benimsediğimiz ya da benimsemeye çalıştığımız yabancı çevrelerin içinde bir özenti yaşamı süreriz. Kendi kendimize yabancılaşırız.Giderek törelerimizi, dilimizi bile unuturuz..." (En Hakiki Mürşit)
- Mutlu ölümsüzlere gereken saygıyı göster. Arkadaşına kardeşim deme hiçbir zaman, Dersen, kötü davranamazsın. artık ona karşı~ Ve güzel konuşayım derken yalan söyleme Kardeş dediğin kötü söyler, -kötülük ederse,öcünü iki katlı almalısın ondan. (Hesiodos Eseri ve Kaynakları)
- Tanrı Âdem'i topraktan yoğurup içine can üfledikten, Aden bahçesine yerleştirdikten ve hayat ağacını ona gösterip bu ağacın meyvasından yemeyi kendisine yasakladıktan sonra, ona yardımcı olarak bir yaratık meydana getirmek üzere, uyutur Âdem'i, kaburga kemiklerinden birini alır ve ondan bir kadın yapar. O kadar. Âdem kadını kendisine eş bilir, dolaşırken Aden bahçesinde yılan gelir, kadını kandırır, o da yasak ağacın meyvasından bir tane koparır yer. Bu sırada Âdem nerdedir, belli değil, o da duymuş mudur yılanın söylediklerini, duymamış mıdır bilinmez, ne ki Havva'nın uzattığı meyvayı o da yer. Sonra olan olur, Tanrı ikisini de kovar cennet bahçesinden. Bu arada savurduğu korkunç tehditler ilerde uygulanacak gerçeklerdir: toprak lânetli olmuştur, insan artık alnının teriyle ekmek yiyecektir, insan topraktır ve toprağa dönecektir. Hesiodos'un anlattığı mythos'ta cennetin adı geçmiyorsa da, Pandora’nın suçundan önce insanların yeryüzünde dertsiz kaygısız yaşadıkları ve toprağın kendiliğinden bereket saçtığı vurgulanıyor. (Hesiodos Eseri ve Kaynakları)
- "Değerli kadın, erkek kadındır,erkeğe asalak olmayan, bağımsız ve özgür insan. Işte o çeşit kadınlar azdır bu dünyada..." (En Hakiki Mürşit)
- Fenere ne lüzum, a hemşerim? diyesim gelir Diojen'e ; insansan, kendini ara bul, kendini yaşadın mı, bulursun insanı. (İşte İnsan)
- Dosta sarılmak, dost yanağı öpmek kadar tatlı ne vardır bu dünyada ? (Mavi Yolculuk)
- Hektor, Mustafa Kemal, Troya, Conkbayırı... (Mavi Anadolu)
- Yaşamadan sevebilir miyiz bir yapıtı, sevmeden de anlayabilir miyiz? (Homeros)
- Deli eder insanı bu dünya Bu gece, bu yıldızlar, bu koku... (Mavi Yolculuk)
- Helene tam 37 isteyen arasından Menelaos'u seçmiş. Neden Menelaos'ta karar kıldığını pek bilmeyiz. Atreus'un oğlu, Agamemnon'un küçük kardeşi Menelaos çok mu güzeldi? Homeros sarışın olduğunu söyler, boylu poslu, yakışıklı, sözü sazı yerinde bir adam olarak gösterir onu. Ne var ki, tarihin ilk aldatılmış kocası olmak talihsizliğine uğrayan Menelaos'un güzelliği Helene'nin ona taktığı boynuzların altında adamakıllı gölgelenmiştir. Ama bu gölge daha çok bizim gözümüze çarpar. İlkçağda aldatılmış koca edebiyatı henüz başlamamıştı. Homeros, Menelaos'u şerefli bir yiğit olarak gösterir. Hem kaçırılan karısını, hem Helene ile birlikte çalınan mallarını geri almak için Menelaos canla başla savaşır. Paris'i kendi eliyle öldürüp öç almak başlıca emelidir. Ama ölçülü bir adamdır Menelaos, kendisi ve karısı yüzünden kopan bu kavgaya son, verecek barışçı çare ilere başvurmaktan geri kalmaz. Savaş kopmadan Troya'ya karısını geri almaya gelmiştir, koptuktan sonra da, Helene malları ile geri verilirse, savaştan vazgeçmeye razıdır. Yani karım beni aldattı, ille de öldüreceğim diye direnmez. (Mavi Anadolu)
- "Eski Yunan kültürünün Anadolu'da daha gerçek, yüz yıllık Batı hayranlığının romantik ve sahte süslerinden arınmış olarak yaşayıp geliştiğine inanırım..." (En Hakiki Mürşit)
- Boz bulanık bir düzlük ... alabildiğine boşluk ... hiçlik ... kaos. (İşte İnsan)