tatlidede

Ölü Ruhlar - Abbas Maroufi Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ölü Ruhlar kimin eseri? Ölü Ruhlar kitabının yazarı kimdir? Ölü Ruhlar konusu ve anafikri nedir? Ölü Ruhlar kitabı ne anlatıyor? Ölü Ruhlar PDF indirme linki var mı? Ölü Ruhlar kitabının yazarı Abbas Maroufi kimdir? İşte Ölü Ruhlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 14.06.2022 20:00
Ölü Ruhlar - Abbas Maroufi Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Abbas Maroufi

Çevirmen: Veysel Başçı

Yayın Evi: Etna Kitap

İSBN: 9786053842729

Sayfa Sayısı: 320

Ölü Ruhlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

2007 yılında İngiltere'de en iyi yüz kitap arasına giren "Ölü Ruhlar", insanın yalnızlık duygusunun altında yatanları oldukça sert bir şekilde bize gösteriyor.

İran'da bembeyaz karlar altında bir şehir... Sert bir iklimin, çetin 

doğasında, buz tutmuş öfkelerine hapsolmuş, yalnızlıklarında 

kaybolmuş, kendi kendini tüketen bir aile... Ve bu aileyi oluşturan bireylerin, okuyanların yüreğini titreten buruk hikâyeleri.

Ödüllü İranlı yazar Abbas Maroufi, okurlarına büyülü bir senfoninin eşliğinde her karesini gözlerinizde canlandırabileceğiniz görsel bir anlatımla tam bir edebiyat şöleni yaşatıyor. 

Evet, itiraf etmeliyiz ki "Ölü Ruhlar" bir şaheserdir.

(Tanıtım Bülteninden)

Ölü Ruhlar Alıntıları - Sözleri

  • “Hayır, yanlış yaptım. Güzel şeyler tekrar edilmez."
  • Tabii hayat her zaman aynı değildi. İyi günlerimiz de oldu, kötü günlerimiz de ve büyüdükçe daha kötü olduk.
  • "Tanımadığı insana aşıktı, tanıdığı insanlardansa korkuyordu."
  • “Gece geldiğinde tüm acılar da beraberinde geliyordu.”
  • "Neşe ve mutluluk nedir gitgide unutmuştu."
  • -“Ya ben?” -“Siz mi? Siz kusursuzsunuz.” -“Kendi kusursuzluğunda yok olan biri mi?” -“Yoo, çünkü kusursuzluk asla yok olmaz.” -“Ben bir KADINIM.”
  • "Oysa yalnızlığın sadece kalabalıkta hissedilebileceğini bilmiyordu."
  • Tabii hayat her zaman aynı değildi. İyi günlerimiz de oldu, kötü günlerimiz de ve büyüdükçe daha kötü olduk.
  • “İyi de bizim de bir canımız var hani. Gezmeye dolaşmaya ihtiyacımız var, bir yerde oturup iki bardak çay içemeyecek miyiz yani?”
  • “Daha ne kadar kitap okuyacaksın” dedim. “İsrafil sura üfleyene kadar.”
  • ... Ne garip bir yalnızlık! Baba, insanın kendi odasındayken yalnız kaldığını sanıyordu. Oysa yalnızlığın sadece kalabalıkta hissedilebileceğini bilmiyordu.
  • ... “Geçen gecenin mestliği üzerimde hâlâ, ne hoş şarapmışsın sen böyle!”
  • "İnsan birini sevince daha yalnız kalır.Çünkü o sevdiği dışında kimseye ne hissettiğini anlatamaz."
  • sevmenin ne kadar tatlı olduğunu, insanı nasıl ölümsüzlüğe yaklaştırdığını anlayabilir miydi birileri?
  • Hayat acıydı. Zehir, zıkkım gibi. Geceleri ateşler içinde kıvranıyor gündüzleriyse çile çekiyordum.

Ölü Ruhlar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kendini Arayan Dadaşlara...: Öncelikle İranlı yazar Abbas Maroufi’nin bu eserinin temel direğini bilinç akışının özenli ve etkili kullanımı oluşturuyor. Flash backler sayesinde aynı olayların farklı kişilerce nasıl yorumlandığını değişik bakış açılarıyla görme imkanına kavuşuyoruz. Deli olarak kabul edilen ama özünde acılarla yoğrulmuş bir düşünür, şair, alim, adı gibi aydın olan Aydın’ın bilinciyle yaşanılanları görmek muhteşem! Diğer karakterlerin de aynı şekilde elbette. Kitabın başlangıcında Kabil’in kardeş katili olmasının anlatıldığı Maide Suresinin seçimi bütün kitabın özünü anlatması açısından bir rehber görevi görüyor. Zengin bir kuruyemişçi olan Baba’nın oğullarının kendisi gibi olmasını ve mesleğini devam ettirmesini istemesi, farklı davranan oğlunun başına belalar getirmeye çalışması, istediği gibi davranmayan çocuklarını kemerle dövmesi, değişimden ölesiye korkup onun bu korkularını kamçılayan muhafazakar İran bekçisi Ayaz’ın kuklası haline dönüşmesi, ülkesinin Rusya ve Batı ülkelerinin elinde oyuncak olmasına ses çıkarmayıp düşünen herkesi küçümsemesi ile tam bir muhafazakar İran erkeğine örnek oluşturuyor. Öte yandan her ne kadar oğullarını kendisi gibi yapmaya çalışsa da oldukça zeki ve yenilikçi oğlu Aydın’a çektirdiği acılara rağmen onu kendisi gibi olan oğlu Orhan’dan daha çok sevip sayıyor. Neden? Kişilikli ve omurgalı olmanın değerinin asla yitmeyeceği vurgulanıyor bu noktada. Anne çocuklarını seven ve iyiliğini isteyen, Baba’nın isteklerine boyun eğen ama sadece çocukları söz konusu olduğunda isyan ederek dayak yiyen bir kadın! En çaresiz kaldığı anda ise mezarlığa gidip toprak altındaki ailesinin ölü ruhlarına sığınan çaresiz bir kız çocuğu! Bu yüzdendir ki İran’daki kadının yeri çıplak biçimde ortaya konulmuş oluyor. Öte yandan gelenekçi Baba’ya benzeyen oğlu Orhan’dan ziyade şair ve ince ruhlu Aydın’ını son nefesine kadar daha çok seviyor ve bu sevgisini de diğer oğlu Orhan’a her zaman hissettiriyor. Kardeşler arasında var olan bu sevgi dengesizliği Orhan’ın diğer kardeşlerine her zaman kötü davranmasının arkasında yatan temel sebep! Bilinçaltında annesi veya diğerleri tarafından her zaman daha az sevildiğini, bu sevgisizliği mal mülk ile dengelemeye çalışsa da en büyük servet olan sevilmeye bir türlü sahip olamamanın acısı ömür boyu benliğini kaplıyor. Günümüzde de en büyük şiddet sebebi olan sevme ve sevilmeyi bilmemenin bir kez daha ortaya koyulduğunu görüyoruz eser boyunca. Yusuf, en küçük erkek kardeş... Rus paraşütçüleri taklit etmek işin Baba’nın şemsiyesiyle kendini terastan aşağı bırakan minik yavru. Sonu ise tedavinin gecikmesi sebebiyle felakete dönüşen bir insan evladı. Yusuf isminin seçimi ilgi çekici çünkü Yusuf güzel bir çocukken yaşadığı olaydan sonra karanlık bodrum katında kimseyle konuşmayan, yiyen, içen ve boşaltım yapan bir varlığa dönüşüyor. Bir zindan hayatı yaşaması dikkat çekici bir detay. Ağabeyi Orhan’ın kendisinden bıkarak onu elleriyle acımasızca öldürmesi ise trajedi! Ayda, ailenin tek kız çocuğu ve aynı zamanda Aydın’ın ikizi. Aydın gibi o da çocukken zeki, hareketli, dünyayı anlamaya çalışan, yaşam dolu biriyken zamanla babasının bir kızın sadece annesiyle mutfak işleri yapmayı öğrenmesi gerektiğini söylemesi ve dikiş dikmek dışında hayatla bağının koparılması sonucu tüm yaşam enerjisin yitiren bir kız çocuğu. Öyle ki bir kez olsun erkekler gibi fabrikada bulunmak isterken yaşadığı bu cehennem hayatı sonucu romatizmal hastalıklara yakalanıp acılar çekiyor. Öte yandan “gün görmemiş bir çiçek” misali bir kızla evlenmek isteyen bir adamın onu istemesi üzerine Baba’nın istememesine rağmen onunla evleniyor. Bu adam Amerika’da eğitim görmüş, iyi bir işi olan, zengin ve albenili biri. Ne oluyor da sonuç olarak Ayda küçük çocuğunun önünde kendini yakıyor, anlayamıyoruz. Bu metaforik intihar esnasında bile çocuğunun zarar görmemesi için çırpınması ise içler acısı. Aydın, ah Aydın! Yürek yakan, kitap boyunca acısını içimize işleyen zeki, edebiyat aşığı, hayatta “kendini” arayan ama önüne hep acıların serildiği evlat. Baba’nın kitaplarını ve yazılarını yakmasıyla başlayan, dayaklarla ve eziyetlerle geçen hayatında ufacık da olsa nefes alabildiği Ermeni kızı Surme ile olan aşkında mutluluğu bulan ama hayat amacını bulma yolunda bir yaprak misali sürüklenirken aile üyelerinin ölümleri sebebiyle deli olan bir adam! Dünyayı değil yaşamayı zor bulan bir filozof! Kitapta geçen “yakma” metaforu bütün güzellikleri ve iyi şeyleri ortadan kaldırma olarak karşımıza çıkıyor. Kitapların, yazıların yakılması ve çaresiz kadın Ayda’nın kendini yakması birbirini tamamlar nitelikte. İran’daki 1930’larda yaşanan siyasi arka planı edebi açıdan görmek açısından da okumakta fayda olabilecek bir eser denilebilir. “Dadaş” sözünün defalarca hitap olarak kullanılması ise Azeri Türklerinin etkisi midir diye düşündürücü! İngiltere’de 2007 senesinde en iyi 100 kitap arasına giren bu eserin bitiminde insanın içindeki yaşam enerjisinin son kırıntısını da emerek mutsuz ve hüzünlü bir halde bırakacağı ise garanti! (Özlem)

Akıcı güzel bir kitap. Her satır gözünüzün önünde canlanacak. Eminim herkes bir parça kendinden bulacaktır. Kitaptaki hüzün insanın içine de işliyor.. (Madam Surmelina)

"Baba, ne hale geldik görüyor musun? Ölüler şehrinin sadece burası olduğunu zannetme sakın. Dışarısı da en az burası kadar ölüler şehri­dir. Lanet her tarafı sardı. Bizi sardı. Kardeşliğimizi sardı. Yeryüzünün lanetlileri olup çıktık" İnsan ruhu ile vardır.Ruhlar baki kalacak ve bedenler çürüyüp gidecek meçhule doğru... Önemli olan ruhları beslemek güzelleştirmek ve anılar biriktirmek hayatın her saniyesinden... Önemli olan baki olana yönelmek ve önemli olan ruhu güzelleştirmek menfaatlerin kirli dünyasında temiz kalmasını sağlamak... Fısıldıyor herkese ölüm Umrunda mi ki insanın ölüm Altındaki toprağın kayacağını bile bile Saplıyor kazığını umarsizca yere... (Umut)

Ölü Ruhlar PDF indirme linki var mı?

Abbas Maroufi - Ölü Ruhlar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ölü Ruhlar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Abbas Maroufi Kimdir?

Abbas Maroufi ('Abbās Ma'rufi, Tahran, 17 Mayıs 1957) tarafından ilk ve en çok beğenilen roman, SAMFONI-e MORDAGÂN (Tahran, 1989 Lotfali Khonji tarafından ölülerin senfonisi, Wiltshire, İngiltere, 2007 olarak çevrildi), kurgu Yazar ve periyodik Gardun'ın kurucusu ve editörü. 1996 baharında İran'ı terk etti ve o zamandan beri Almanya'da yaşıyor.

Abbas Maroufi Kitapları - Eserleri

  • Ölü Ruhlar
  • Ölüler Senfonisi
  • Ferhat'ın Ölüsü

Abbas Maroufi Alıntıları - Sözleri

  • ... “Geçen gecenin mestliği üzerimde hâlâ, ne hoş şarapmışsın sen böyle!” (Ölü Ruhlar)
  • ... Ne garip bir yalnızlık! Baba, insanın kendi odasındayken yalnız kaldığını sanıyordu. Oysa yalnızlığın sadece kalabalıkta hissedilebileceğini bilmiyordu. (Ölü Ruhlar)
  • "İnsan birini sevince daha yalnız kalır.Çünkü o sevdiği dışında kimseye ne hissettiğini anlatamaz." (Ölü Ruhlar)
  • Yalnızlığın bir odada tek başına kalmak olduğunu sanıyordu. Oysa yalnızlığın sadece kalabalıklarda hissedilebileceğini bilmiyordu... (Ölüler Senfonisi)
  • "Yalnızlığın bir odada tek başına kalmak olduğunu sanıyordu; oysa yalnızlığın sadece kalabalıkta hissedilebileceğini bilmiyordu." (Ölüler Senfonisi)
  • "Oysa yalnızlığın sadece kalabalıkta hissedilebileceğini bilmiyordu." (Ölü Ruhlar)
  • Yalnızlığın bir odada tek başına kalmak olduğunu sanıyordu. Oysa yalnızlığın sadece kalabalıklarda hissedilebileceğini bilmiyordu. (Ölüler Senfonisi)
  • “İyi de bizim de bir canımız var hani. Gezmeye dolaşmaya ihtiyacımız var, bir yerde oturup iki bardak çay içemeyecek miyiz yani?” (Ölü Ruhlar)
  • "Yalnızlığın bir odada tek başına kalmak olduğunu sanıyordu. Oysa yalnızlığın sadece kalabalıklarda hissedilebileceğini bilmiyordu." (Ölüler Senfonisi)
  • sevmenin ne kadar tatlı olduğunu, insanı nasıl ölümsüzlüğe yaklaştırdığını anlayabilir miydi birileri? (Ölü Ruhlar)
  • "Baba, insanın kendi odasındayken yalnız kaldığını sanıyordu. Oysa yalnızlığın sadece kalabalıkta hissedilebileceğini bilmiyordu." (Ölüler Senfonisi)
  • Birisi başımın üzerinde duran bavulu almış hızla uzaklaşıyordu. Artık sırtımda ölü taşımayacak mıydım ? (Ferhat'ın Ölüsü)
  • Tabii hayat her zaman aynı değildi. İyi günlerimiz de oldu, kötü günlerimiz de ve büyüdükçe daha kötü olduk. (Ölü Ruhlar)
  • “Gece geldiğinde tüm acılar da beraberinde geliyordu.” (Ölü Ruhlar)
  • Yaz günü gölgede yatanın, kış günü ekmeği esmer olur. Azeri atasözü (Ölüler Senfonisi)
  • Tabii hayat her zaman aynı değildi. İyi günlerimiz de oldu, kötü günlerimiz de ve büyüdükçe daha kötü olduk. (Ölü Ruhlar)
  • Hayat acıydı. Zehir, zıkkım gibi. Geceleri ateşler içinde kıvranıyor gündüzleriyse çile çekiyordum. (Ölü Ruhlar)
  • "Tanımadığı insana aşıktı, tanıdığı insanlardansa korkuyordu." (Ölü Ruhlar)
  • "Dünya boş, değersizdir. Beş para etmez." dedi. "Güzel şeyler söyle. Dünya boş ve değersiz değildir. Dünyada zor olan sadece insanca yaşamaktır." dedim. (Ölüler Senfonisi)
  • Yalnızlığın bir odada tek başına kalmak olduğunu sanıyordu. Oysa yalnızlığın sadece kalabalıklarda hissedilebileceğini bilmiyordu. (Ölüler Senfonisi)

Yorum Yaz