diorex
Dedas

Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi - Yavuz Bahadıroğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi kimin eseri? Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi kitabının yazarı kimdir? Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi konusu ve anafikri nedir? Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi kitabı ne anlatıyor? Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi PDF indirme linki var mı? Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi kitabının yazarı Yavuz Bahadıroğlu kimdir? İşte Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 27.03.2022 10:00
Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi - Yavuz Bahadıroğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Yavuz Bahadıroğlu

Yayın Evi: Granada Yayınevi

İSBN: 9786054643219

Sayfa Sayısı: 200

Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

'Tarihi sevdiren adam' Yavuz Bahadıroğlu, Osmanlı'nın yazılanlardan farklı olarak 'yazılmamış tarihi'ni yazdı!

-İsimsiz çocuklar nasıl tarih yazdı?

-Fetihten önce İstanbul'da Müslüman Mahallesi var mıydı?

-Padişah anaları gerçekten gayrimüslim miydi?

-Osmanlı ruhu diriliyor mu?

-Ayasofya'nın Osmanlı için anlamı neydi?

-İlk kılık-kıyafet tartışması ne zaman çıktı?

-Sarhoş olan padişah mı, tarihçi mi?

-Kanuni Sultan Süleyman Kur'an'a aykırı kanunlar yaptı mı?

-31 Mart Vak'ası'nın şifreleri...

-Ailesini nehre attıran hükümdar kimdi?

-Osmanlı'da içki meselesi...

-Şehzade Mustafa'nın ölümünün ardındaki sır perdesi...

(Tanıtım Bülteninden)

Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi Alıntıları - Sözleri

  • Eğer “Veliaht” gözüyle bakılan Şehzade Mustafa Bey, bundan fazlasıyla etkilenip, “Babam kocadı, dedem Selim Han’ın yaptığı gibi yapıp yerine geçme vakti geldi” türünden, Safevi Şahı Tahmasb’a mektuplar yazmasaydı ve bunlar bir şekilde Kanuni’nin eline geçmeseydi, Hürrem Sultan’ın oğlunu tahta geçirme çabası sonuçsuz kalabilirdi. Şehzade Mustafa bunları yapmakla da kalmadı, valilik yaptığı Amasya’da kendi adına “tuğra” da çektirdi... Osmanlı’da yalnızca padişahların tuğrası olur. Tuğra, sadece bir “imza” değil, aynı zamanda gücün, yani saltanatın da sembolüdür. Bu yüzden hiçbir şehzade ya da sadrazam, kendine tuğra çektiremez... Bunu göze almak, padişaha rakip olmak anlamına gelir ve ölümü göze almakla eşdeğer sayılır. Şehzade Mustafa, kim bilir hangi dürtü ile (belki de çevresinin teşviki olmuştur) böyle bir işe girişmiş, Padişah babasına rakip olarak ortaya çıkmıştır. Bu durumda Kanuni açısından iki yol kalmaktadır: Ya iki başlı, iki parçaya bölünmüş, dolayısıyla zayıf düşmüş bir devlete razı olacak (ki o takdirde de kardeşler birbirlerine saldıracağı için yine iç savaş kaçınılmazdır), ya da saltanat iddia edeni (oğlu bile olsa) “izale” edecektir (öldürecektir). Bölünme-parçalanma ihtimalini hiçbir padişah göze alamayacağından dolayı, geriye kala kala ikinci şık kalıyor... Kanuni de çaresizlik içinde ikinci şıkkı seçti ve ağlaya ağlaya oğlunun idam hükmünü imzaladı.
  • Osmanlı sarayında ne erkek hanedan mensupları ne de kadınlar taç takar... Taç, Avrupa saraylarının iktidar alâmetidir. Osmanlı padişahlarının iktidar alâmeti ise kılıçtır. Tahta çıkan şehzade genellikle Eyüp Sultan Camii’nde merasimle kılıç kuşanır ve “Padişah” olur. Topkapı Sarayı Müzesi’nde sergilenen Osmanlı mirası arasında taca rastlanmaması işte bu yüzdendir.
  • Çalışmayanın başardığı görülmemiştir.
  • “On derviş bir posta sığar da, iki sultan bir dünyaya sığamaz!”
  • Kısacası fetih tam vaktinde gerçekleşmiştir. Biraz daha gecikilseydi ortada Ayasofya’nın sadece harabesi kalacaktı. Fatih, Ayasofya’nın yok olmasını da engelleyen padişahtır. Dünya bu yüzden ona minnet duymalıdır. Ayasofya, Fatih’in fetihten hemen sonra görmek istediği yerdir. Onca kiliseyi geçip diğerlerine nispetle uzak olmasına rağmen Ayasofya’ya gitmiş, dış avluda atından inmiştir (Avrupalı tarihçiler ısrarla Fatih’in at sırtında içeri girdiğini yazarlarsa da bu doğru değildir, çünkü Osmanlı geleneklerinde hangi inancın olursa olsun mâbede ve inananlara saygısızlık yoktur).
  • Kaplumbağa kabuğunun içinde güvendedir, ancak bir yerlere gidebilmek için başını kabuğundan dışarı çıkarmak zorundadır, bu ise risktir; risk almadığı takdirde hiçbir yere gidemeyeceğini kaplumbağa çok iyi bilir ve hedefe ulaşmak için risk alır.
  • Bir yandan da ülkesinin içindeki isyanlarla uğraşıyordu. Kimileri durumu kavramakta nedense inat ediyor, vatanından, milletinden önce kendi çıkarını düşünüyordu. Bu tipler dün vardı, bugün de var, yarın da olacak!
  • Ne var ki tarih, başarı ve hezimetlerin yanısıra, ihanetlerle de doludur.
  • Fert ve millet olarak “duyum”dan “okudum”a geçemezsek, hiçbir bilginin kaynağına ulaşamayız. O zaman da, bilgiye ulaşanlar bizimle oynar...
  • Zaten Osmanlılar girdikleri ve gittikleri beldelerde önce cami, sonra hamam, sonra da okul ve kütüphane inşa eder, geleceğin temellerini bu dört unsurun üzerine yerleştirirlerdi. Cami iman eğitiminin, hamam temizliği imandan sayan toplumsal dinamiğin, okul ve kütüphane ise bilginin merkezleriydi...
  • Herkes ancak ufku kadar vardır.
  • Onsekizinci yüzyılda İsveç'in İstanbul sefirliğinde bulunmuş meşhur diplomat-bilgin Mouradgea d'Ohsson da, Padişahların şeriat hükümlerine ait hiçbir noktada hiçbir yenilik, yeni bir hüküm koyma yetkileri yoktur.” (Tableau general de l'Empire Othoman, Paris. 1788- 824, c .5, s. 7-8) diyerek bu gerçeğin altını çiziyor.
  • Osmanlı padişahları teb’asını (milletini) “Allah’ın emaneti” olarak görür, böyle gördüğü için de akıl hastalarına bile değer verirlerdi. Avrupa akıl hastalarını “içine şeytan girdi”ği gerekçesiyle yakarken, Osmanlı, her eyalette yaptırdığı “bimarhane”lerde (akıl hastaneleri) hastaları musiki ve su sesiyle tedaviye çalışırdı (bu yöntemin etkili olduğunu modern tıp da söylüyor). Ayrıca temiz elbise giydirir, ceviz karyolalarda yatırırdı... İşte bu yüzden, İstanbul’daki bimarhaneleri gezen Mongeri Pere, “Buralar Avrupa’nın ancak asırlar sonra ulaşabileceği hayal müesseleridir” demişti. Küçük bir not: Akıl hastalarının tedavisinde musikiden yararlanmaya ABD ancak 1956 yılında geçebildi...
  • Şefkat, merhamet, sevgi, saygı, fedakârlık gibi en değerli duygularımız kimi zaman siyasetçiler, kimi zaman ticaretçiler, cemaatçiler, kimi zaman da devlet tarafından o kadar yerli yersiz kullanıldı ki, kullanıla kullanıla duygularımız aşındı, yalama oldu!
  • Halkı hayatı boyunca Selahaddin'den tek konuda şikâyetçi oldu: Hep asık suratlı oluşundan... Bir dönem şikâyetler o kadar arttı ki, bir cuma imamı, halkın sesine tercüman oldu: Hutbede, tebessümün faziletlerini anlattı. "Halkına karşı güler yüzlü olmayan idarecinin, halkından sevgi ve saygı bekleme hakkı yoktur." Sultan Selahaddin, bunu duyar duymaz imamın ziyaretine gitti: "Galiba beni kastettiniz?" dedi. Yönettiği ülkede hak-hukuk vardı. İmam hiç korkmadan, teklemeden "Evet" deyiverdi, "sizi kastettim." Selehaddin Eyyûbî, derin bir iç çekişten sonra: "Hocam" diye konuştu, "Allah Resûlü'nün miraca çıktığı Mescid-i Aksa haçlıların elinde, Hazreti Ömer'in emaneti Kudüs esir; bu durumda ben nasıl güleyim?" Ve hıçkırarak ağlamaya başladı.

Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bir süredir tarih okumaları yapamıyordum. Yeni bir tarih kitabı ile beraberiz. Tanıtacağım kitap Yavuz Bahadıroğlu'nun Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi isimli kitabı. Kitap adından da anlaşılacağı üzere Osmanlı'yı kısa kısa olaylar ve kişiler üzerinden anlatan bir kitap. Olaylar ve kişiler dediğim hani oradan buradan duyup da vay be! böylemiymiş bu iş diyerek şaşırdığımız ve gururumuzu okşayan cinsten olanlar. Örneğin 1534 yılında Viyana'daki St. Stephen Katedrali'nde yaklaşan Osmanlı akıncılarını haber vermek için memurlar tayin edilmiş ve bu memuriyet 1956 yılında kaldırılmış. Bir başka örnek. Napolyon Bonapart'ın "Bir ihtiyara maskara olduk.. Akka'da durdurulmasaydım, belki Şark İmparatoru olurdum" dedirten ve eski bir berber çırağı olan Cezzar Ahmet Paşa. Bu ve bunun gibi birçok kahraman ve destansı olaylar anlatılıyor kitapta. Yer yer de tarihimizle ilgili tartışma konusu olan olaylar da açıklanmış. Velhasıl tarihi sevmeseniz bile bu kitapla güzel bir başlangıç yapabilirsiniz. Kitapla ilgili olumsuz eleştirilerim de olacaktır. Her ne kadar bu kitap edebi bir kimlik taşımasa da sonuçta okunuyor ve bu yüzden de eleştiriyi hak ediyor. Anladığım kadarıyla kitaptaki bölümler gazete veya dergilerde yayınlanmış yazıların toplanmış hali. Bundan mıdır bilmem ama bazı bölümlerde okuduğunuzu diğer bölümlerde de aynen görüyorsunuz. Bu sizde ya ben bunu önceden biliyor muydum bir yerde okumuş muydum hissi uyandırıyor. Keşke yazar ve yayınevi tekrara düşmeseydi. Tavsiye ettiğim bir kitap oldu yine de. İyi Okumalar. www.okunmuskutuphane.blogspot.com (OKUNMUŞ KÜTÜPHANE)

Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi PDF indirme linki var mı?

Yavuz Bahadıroğlu - Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Yavuz Bahadıroğlu Kimdir?

Yavuz Bahadıroğlu; yazar, tarihçi, gazeteci, radyo programcısıdır. Gerçek adı Niyazi Birinci'dir. Evli ve üç çocuk babasıdır.

1971′de İstanbul'da gazeteciliğe başladı. Muhabirlik, araştırma-inceleme, röportaj ve fıkra yazarlığı yaptı. Gazete, dergi ve şirket yöneticisi olarak çalıştı. Gazeteciliğini muhabir ve röportajcı olarak sürdürürken, çocuklara yönelik eserler üretti. Yüzlerce çocuk romanı, hikaye yayınlandı. Aynı dönemde bir gazetede Şeref Baysal ve Veysel Akpınar isimleriyle iki köşe yazısı yazdı.

Asıl çıkışını Yavuz Bahadıroğlu ismiyle yazdığı romanlarla yaptı. İlk romanı "Sunguroğlu" ve ardından yazdığı "Buhara Yanıyor" romanı ülkenin en çok satan romanlarından oldu. Genelde Osmanlı'nın çeşitli dönemlerini ele alan otuzu aşkın romanı vardır, bunlardan biri "Biz Osmanlıyız".

Yavuz Bahadıroğlu; roman, çocuk kitapları, hikaye, araştırma, oyunlar, film yapılmış senaryolar ve fikri eserler olmak üzere yüzlerce çalışmaya imza attı. Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli konularda binlerce konferans verdi, çeşitli kurum ve kuruluşlardan ödüller aldı, iki kitabı Kültür Bakanlığı tarafından yayınlandı.

Tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden yazarın cenazesi Eyüp Sultan Camisi'ndeki hazireye defnedildi.

Yavuz Bahadıroğlu Kitapları - Eserleri

  • Merhaba Söğüt
  • Biz Osmanlıyız
  • Buhara Yanıyor
  • Fatih Sultan Mehmet
  • Muhteşem Süleyman
  • Elveda Buhara
  • Yavuz Sultan Selim
  • Malazgirt'te Bir Cuma Sabahı
  • Kayıtdışı Tarihimiz
  • Endülüs'e Veda
  • Sunguroğlu 1
  • Şirpençe
  • Mimar Sinan
  • Selahaddin Eyyubi
  • Kanunî Sultan Süleyman
  • Sunguroğlu 2
  • Osmanlı Padişahları
  • Çaka Bey
  • Osman Gazi
  • Mısır'a Doğru
  • Sunguroğlu 3
  • Osmanlı'da Derin Devlet ve II. Abdülhamit
  • Şehzade Selim
  • Kırım Kan Ağlıyor
  • Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul'un Fethi
  • Yavuz Sultan Selim ve Kutsal Emanetler
  • Bir Devrin Bittiği Yer Çanakkale
  • IV. Murad 1
  • Orhan Gazi
  • Yakın Tarihimizin Sır Perdesi
  • Tarihimizden Yaşanmış Öyküler
  • Sahipsiz Saltanat
  • Osmanlı'da Şehzade Katli
  • Yıldırım Bayezid
  • Tarihin Arka Sokakları
  • Resimli Osmanlı Tarihi
  • Turgut Alp
  • IV. Murad 2
  • Çelebi Mehmed
  • Birinci Murad
  • Tarihimizin Gizli Odaları
  • Padişahların Akıl Hocaları
  • İnancın Zaferi Çanakkale
  • Sel
  • Harem
  • Cem Sultan 1
  • Yolbaşı
  • Çalınan Hazine
  • Kaçırılan Prenses
  • Kirazlı Mescid Sokağı
  • Binatlı
  • Gemide İsyan
  • Mavi Yıldız
  • Cengaver
  • Kemalist Yalanlar
  • II. Murad
  • Kara Şövalye
  • Zindanda Şahlanış
  • Ayet Ayet İnsan
  • Baskın
  • Hanedan Sarayın Sırları
  • Topal Kasırga
  • Kaybolan Elçiler
  • Barla'da Diriliş
  • Ağalar Saltanatı
  • Din Ve Laiklik
  • Sultan-ı Cihan Abdülhamid Han
  • Keşmekeş
  • Tuzak
  • Osmanlı Demokrasisinden Türkiye Cumhuriyetine
  • Cem Sultan 2
  • Köprübaşı
  • Bediüzzaman Said Nursi
  • Gülü Arayan Adam
  • Yaşam Bir Avuç Gül Bir Tutam Diken
  • Boşlukta Yürümek
  • Kumpas Tarihi
  • Cihan Sultanları
  • Ayet Ayet Hayat
  • Adil Olan Kazanır
  • Yürek Seferi
  • Hayatı Aşkla Yaşamak
  • Sunguroğlu
  • Erdem Hikayeleri : Çalışkanlık İçeri Tembellik Dışarı
  • Çanakkale Kıyameti
  • Dürüst Ol Ki Mutlu Olasın
  • Dağlı
  • Kafkas Kartalı Şeyh Şamil
  • Osmanlı'nın Büyüme Sırları
  • Osmanlı'da Çocuk Eğitimi
  • Avukat Bekir Berk
  • Muhteşem II. Abdülhamit Han
  • Kudretli Sultan II. Abdülhamid Han
  • Osmanlı'nın Yükselişi
  • Tarih Cesaretle Yazılır
  • Doktor Olacağım
  • Hayata Dair Öyküler
  • Muhteşem Yavuz Sultan Selim Han
  • 40 Geceye 40 Masal
  • Canım Peygamberim
  • Vatanını Kim Sevmez Ki!
  • Köy Çocuğu
  • Var mı Arkadaşlık Gibisi ?
  • Vatan İçin
  • Hayat Yardımlaşınca Güzel
  • Yakın Tarihin Kara Kutusu
  • Canavar Robot
  • Şehzade Murat
  • Anılarımdaki Türkiye: Yavuz Bahadıroğlu
  • İki Kardeş
  • Çevre Bize Emanet
  • Muhteşem Fatih Sultan Mehmet
  • Eşim Çocuğum Ve Ben
  • Can'ın Hatıra Defteri
  • Zebun
  • Hayata Dilekçe
  • Heyecanlı Yolculuk
  • Üç Kaçak Yolcu
  • Bizim Can
  • Yaramaz Ayı Zirzop
  • Karıncalar Savaşı
  • Sevgi Ne Güzel Şey / Erdem Hikayeleri
  • Muhteşem Hanedan Osmanlı
  • Yetim Çocuk
  • Küçük Kahraman
  • Sular Altında Bir Ülke
  • Kim Demiş Fedakarlık Zor Diye?
  • Dayanışma En Büyük Güçtür / Erdem Hikayeleri
  • Dindarların Para ve İktidarla İmtihanı
  • Tuhaf Çocuk
  • Haram Yemenin Sonu
  • Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi
  • Beylikten Hükümdarlığa Osmanlı Padişahları
  • Tarihin Mayın Tarlası
  • Fedakar Annem
  • Diriliş
  • Sunguroğlu
  • Babalar Eve Dönsün
  • Sunguroğlu
  • Büyük Bir Milletin Direniş Destanı Çanakkale
  • Sunguroğlu
  • Alaycı Alabalık
  • Akvaryum Güzeli
  • Kedi Olan Köpek
  • Küçük Çoban
  • Son Süvari Yavuz Sultan Selim Han
  • Kelepçe
  • Sabırsız Tavşan
  • Kurnaz Tilki
  • Gıdı Gıdı Masallar
  • Ben Çanakkale
  • Mecburen Atatürkçü
  • Uyanık Geyik
  • Kardeş Böcekler
  • Karınca Birliği
  • Bici Bici Masallar
  • Bu Gidiş Nereye
  • Ördek Vakvaka
  • Uzay Çocuğu
  • Yavru Pelikan
  • Kararlı Balıklar
  • Fare ile Fil
  • Akıllı Kaplumbağa
  • Kötü Huylu Karga
  • Yavru Kuşlar
  • Oruç Tuttum Sevinçten Uçtum
  • Bediüzzaman Said Nursi
  • Çocuğun Ramazanı
  • Dertli Alp Keçisi
  • Alican ile Ercan
  • Çıtır Çıtır Masallar
  • Saf Kuzucuk
  • Uzaklar Yakındır - Merhaba Söğüt
  • II. Abdulhamit
  • Sosyalizm Bitti Laiklik Alır Mıydınız?
  • Kara Mürsel Alp
  • Çizgili Zürafalar
  • Şirin Kedi
  • Resimli Osmanlı Tarihi
  • Masal Masal Hoppala
  • Teşekkür Ederim Allah'ım
  • Bizi Kimler Dinliyor
  • Çamurdan Meyve Olur mu?
  • Zikir Fikir Şükür
  • Canavar Robot
  • Tavşancık ve Gökyüzü
  • Suçlu Biziz
  • Fatih Sultan Mehmed

Yavuz Bahadıroğlu Alıntıları - Sözleri

  • Şövalyeler,vaktiyle yaptıklarını düşündüler.Ellerine geçen Müslüman esiri ya ölünceye kadar çalıştırır yahut kollarından ve bacaklarından duvara asarlardı.Buna rağmen Müslümanların halifesi onları teselli ediyordu.Kendilerini tutamayarak ayaklarına kapandılar. (Resimli Osmanlı Tarihi)
  • "Gemiler yanıyor" dediler."Bırakın yansın" diye cevap verdi, "onların küllerinin arasından umutlarım yeşeriyor." "Artık gemilerimiz yok.Geri dönüş umudumuz yandı, kül oldu.Geriye iki ihtimal kalıyor: Ya yüzerek vatana dönmeyi deneyeceksiniz ya da düşmanı yenerek buraları kendinize vatan yapacaksınız. Kararınızı verin!" (Padişahların Akıl Hocaları)
  • Herkes ancak ufku kadar vardır. (Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi)
  • 80 yıl + 8 yıl (Yavuz Sultan Selim)
  • Bugün Filistin'de olup bitenlerin ışığında Padişah-ı Cihan'ın 1895'te söylediği şu sözlere kulak vermek gerekir: ''Eğer Filistin'de Müslüman Arap unsurunun faikiyetini (üstünlüğünü) muhafaza etmesini istiyorsak, Yahudilerin yerleştirilmesi fikrinden vazgeçmeliyiz. Aksi takdirde yerleştirildikleri yerde çok kısa zamanda bütün kudreti elde edeceklerinden, dindaşlarımızın ölüm kararını imzalamış oluruz.'' (Sultan-ı Cihan Abdülhamid Han)
  • "Kendime bir dünya kurdum kendimce." (Buhara Yanıyor)
  • Biz kula kul olmak için yaratılmış insanlar değiliz...bunun taklidi bile zor gelir bize.Kulluğun en güzeli Allah’a yapılır çünkü. (Sunguroğlu 3)
  • " Ben de " diye geçirdim içimden, " Osmanlı' yı ben de arıyorum ! " (Osmanlı Demokrasisinden Türkiye Cumhuriyetine)
  • Ha bir de azınlıklardan varlık vergisi adı altında alınan Türk olarak doğmama vergisi vardır ki, ne insafa, ne de vicdana sığar. (Yakın Tarihimizin Sır Perdesi)
  • Hayat biraz hayalden,biraz gerçekten ve alabildiğine ümitten ibaretti. (IV. Murad 2)
  • Düşmanlarımız aciz kaldığı müddetçe itaat gösterirler, ama zayıflık zuhur ettiği an öç almaya çalışırlar. (Kumpas Tarihi)
  • “Dünya geçici bir zaman İçin öldü. Ağaçlar yaprak döktü, çiçekler, otlar kurudu. Sonra yeniden yeşerecek. Toprak altında kalan küçücük zerrelerden tekrar hayat bulup filizlenecekler. Etraf tekrar yeşerip, tekrar çiçeklenecek.” “Ba’su ba’del mevt sırrı. İşte tecelli. Bu hâli senelerce temaşa edip de, öldükten sonra dirilmeye inanmamak İçin deli olmak lazım.” (Sunguroğlu)
  • 600 yıllık Osmanlı tarihi boyunca beşi on dördüncü, sekizi on beşinci, kırk ikisi on altıncı, beşi on yedinci ve biri de on sekizinci asırda olmak üzere toplam 61 şehzade katledilmiştir. Bunlardan 22 tanesi bilfiil isyan ettiği için öldürülmüştür. Diğerleri de ekseriya Fatih Kanunnamesi'ni takib eden 150 yıl içinde katledilmiştir. 1603 yılında padişah olan Sultan I. Ahmed kardeşlerini öldürmeye lüzum görmedi ve 1617'de vefatından sonra, oğulları bulunduğu halde, bunlar yaşça küçük olduğundan kardeşi Sultan 1. Mustafa tahta geçti. Böylece ilk defa bir padişahın yerine oğlu değil, kardeşi geçiyordu. Osmanlılarda şehzade katli meselesini doğru anlayıp değerlendirebilmek için öncelikle İslâm-Osmanlı hukuku ve siyaset geleneğini bilmeye ihtiyaç var... Çünkü hâdisenin tarihî, siyasî ve hukukî sebepleri bulunmaktadır. Nitekim hayattaki hemen her şehzade arkasına düşman devletlerin de desteğini alarak ayaklanmış, binlerce insan ölmüş, ülke harap, millet perişan olmuştu. Osmanlıların, gerek önce ve gerekse kendi devirlerinde yaşanan tecrübelerden ders alarak, bu böyle bir sonuç doğmaması için bizzat aile mensuplarını feda etmekten başka çareleri yoktu. Bu çerçevede, Fatih Sultan Mehmed, Kanunnamesinde, şehzade katlini düzenleyen bir hüküm koymuştur. “Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür” mealindeki Kur'ân-ı Kerim ayeti ve gerektiğinde umumî menfaat için hususî menfaatin haleldar edilebileceğine dair şer'i prensip, şehzade katlinin hukukî mesnedi olmuş; İslâm hukukçularının ekserisinin bu müesseseye cevaz verdikleri, Kanunname'de açıkça ifade edilmiştir. Böylece alınan tedbirlerle Osmanlılarda ne eski Türk devletlerinde olduğu gibi ülke parçalanmış ve ne de Avrupa'daki gibi "veraset savaşları" yaşanmıştır. Bu da, devleti altı yüz yılı aşkın bir zaman ayakta tutan sebeplerden biridir. Oysa Yıldırım Bâyezid, kardeşi Yakup Bey'in “tahtını tabuta” çevirmeseydi, devlet param parça olmaz mıydı? Fatih, kardeşini sağ bıraksaydı, kardeşi zaman içinde isyan çıkartmaz mıydı (çünkü hep böyle gelişti), bu isyan sebebiyle acaba İstanbul fethi aksamaz mıydı? Sultan II. Bâyezid, Cem Sultan'ın teklifini kabul edip devleti kardeşiyle bölüşseydi Yavuz ortaya çıkabilir, "Halife" olabilir miydi? Ve Yavuz, üzerlerine gelen kardeşleri Ahmed ve Korkud'u bağışlasaydı, toparlanır toparlanmaz birleşip yeniden saldırmazlar mıydı? Bu da Yavuz Padişah'ın en büyük ideali olan “İttihad-ı İslâmı --Müslümanların Birliğini- gerçekleştirmesini engellemez miydi? Bunların üzerinde kafa yormadan, şartları hiç nazara almadan, o günlerin devlet telakkisini anlamaya çalışmadan masa başında hüküm vermek insafsızlıktır... (Muhteşem Yavuz Sultan Selim Han)
  • Düşüncelerinden bir çekişte kopardı kendini, gökyüzüne baktı.. (Boşlukta Yürümek)
  • Millî Mücadele (bazıları buna ‘İstiklâl Savaşı' diyor, ancak istiklalini kaybetmemiş bir ülkenin ‘İstiklâl Savaşı' yapması mümkün değil) ve Lozan... Galip mi, mağlup mu oturduğumuz belirsiz Lozan masası... “Misak-ı Milli” yemininin bozulması, Batı Trakya, Ortadoğu, Filistin, Ege Adaları, Musul ve Kerkük'ün elden çıkması... Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyet'in ilanı ve halifeliğin “ilga”sı... Ve tuhaf bir tesadüf, Türkiye parlamentosu hilafeti kaldırmadan, İngiliz parlamentosu Lozan Antlaşması’nı çeşitli bahaneler öne sürerek imzalamadı. Antlaşma hilafet kaldırıldıktan kısa bir süre sonra imzalandı. Gerçekten de tuhaf bir tesadüf! Süreç içinde İsrail kuruldu, Balkanlar'daki topraklar elden çıktı, Arap âlemi param parça edildi, petrol yataklarına el konuldu. Böylece İngiltere ve müttefikleri ilk büyük hedeflerine ulaşmış oluyorlardı. Sıra en büyük hedefi vurmaya gelmişti. Müslümanların rahatça sömürülebilmesi için, bir türlü kontrol edemedikleri hilafetin artık kökünün kazınması gerekiyordu. (Sultan-ı Cihan Abdülhamid Han)
  • "Annemin öğüdü de kendisiyle beraber öldu. Artık yolumu kendim çizeceğim (Var mı Arkadaşlık Gibisi ?)
  • İşte bu “tolerans mantığı”dır! Fatih Sultan Mehmet kılıcıyla değil, “tolerans mantığı”yla Orta Çağ’ın katı kalıplarını kırmış, hayatı yeni bir çağla tanıştırmıştır. (Tarihin Arka Sokakları)
  • "Yok Lagan. Biliyorsun ki, biz kalbimizi de vücudumuzu da din ve millet yoluna adadık. Başka sevgiye yer yok." (Sunguroğlu 3)
  • Sunguroğlu diz vurup Beyi selamladıktan sonra çıktı. Köse Yusuf'u tavukları yemlerken buldu. (Kara Şövalye)
  • “Küllü nefsin zâikatülmevt” âyeti kerimesini hatırladı. “Elbette ki her nefis sahibi mutlaka ölecektir.” diye düşündü. <> (Sunguroğlu 2)

Yorum Yaz