Serap - Mehmet Rauf Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Serap kimin eseri? Serap kitabının yazarı kimdir? Serap konusu ve anafikri nedir? Serap kitabı ne anlatıyor? Serap kitabının yazarı Mehmet Rauf kimdir? İşte Serap kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Mehmet Rauf
Çevirmen: Fatma Damak
Editör: Reyhan Tutumlu
Editör: Ali Serdar
Yayın Evi: Koç Üniversitesi Yayınları
İSBN: 9786057685087
Sayfa Sayısı: 176
Serap Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Siyasal baskıların neden olduğu bunalımla “erkeklik krizi”nin harmanlandığı bir iç hesaplaşma romanıdır Serap. İstibdat Dönemi’nin ruhunda yarattığı tahribat nedeniyle Meşrutiyet’le gelen “hürriyet”i yeteri kadar yaşayamayan genç bir adam, vapurda rastladığı güzel kadının tetiklediği, unutulmaya yüz tutmuş arzularının uyanmasıyla bu kez de orta yaş krizine sürüklenir.
Mehmet Rauf, 1909’da Resimli Roman dergisinde tefrika edilen bu romanıyla bir anlamda tarihi ve o tarihin öznesi olan bireyin deneyimlerini, edebiyat içinde kayıt altına alır.
Özgün metinde yer alan illüstrasyonların tıpkıbasımlarıyla yayımlanan Serap, 110 yıl sonra günümüz okuruyla buluşuyor.
Serap Alıntıları - Sözleri
- Zaten hayatımız âdet ile tesadüfün elinde zalim ve yırtıcı bir pençe içinde dayanıklılık ve katlanabilme yetisini kaybetmiş sefil bir hastalıktan başka bir şey miydi?
- “Zavallı hiç! Bazen ne etkili olarak zıddını ifade etmek ve anlatmak için kullanılır ve bir bakış açısına göre ne büyük, ne kahredici bir heptir!”
- Ah, hiç olmazsa her gün uzaktan olsun bir kerecik görmek nasip ve mümkün olsaydı...
- “...fakat yine hummalı bir şevk ve arzuyla sevmekten ve yine istediğim kadar sevilmiyorum ateşiyle yanmaktan uzak kalmamıştı...”
- Ah gençlik, bir nefesine bile minnettar olmak lazım gelen bu kıymetli seneleri biz lakayt ve kişisel kederle acı çekerek avuç avuç sarf ve helak ederiz değil mi?
- Diyebilirim ki her emelim bir başka yaradır ve varlığım en kıymetli emellerimden oluşan, sonsuz yaralarla doludur...
- “Mesut olamayışımızın mühim sebeplerinden birisi de bugün saadet saydığımız bir güzel hayata ulaşır ulaşmaz, evvelki kadar şiddet ve duyguyla mest ve mesut olmak kabiliyetinden uzak bulunuşumuz değil miydi?”
- Bütün hayat, bütün gençlik, bütün ilerlemeler, bütün medeniyet, bütün insan toplulukları, her şey bu kelimede hakikatın ispatıyla manayı ifade etmiş olmazlar mı ¿ Hiç... Her şey yalnız hiç değil midir ¿
- “Hakiki saadet bugün hissettiğimiz veyahut hissetmemiz mümkün olanlar değil midir?”
- “...zaten kendisi o ateşli fıtratla yaratılmış güzel ve ince ruhlardandı ki...”
- Mesut olamayışımızın mühim sebeplerinden birisi de bugün saadet saydığımız bir güzel hayata ulaşır ulaşmaz, evvelki kadar şiddet ve duyguyla mest ve mesut olmak kabiliyetinden uzak bulunuşumuz değil miydi?
- ...bu heyecan ve esrar onun duygulara tutkun ruhu için en leziz bir saadet gıdasıydı.
- “Hiç!” demek icap etti. Zavallı hiç! Bazen ne etkili olarak zıddını ifade etmek ve anlatmak için kullanılır ve bir bakış açısına göre hiç olan bütün şeyler diğer bir bakış açısına göre ne büyük, ne kahredici birer heptir!
- Hanımlığın hoşluklarından birisi de böyle çocukça masumiyetlerle duyguların ortaya çıkışı değil miydi?
- Şüphesiz bu saadet parlak bir meziyetten ziyade bir hayırlı tesadüfün iyilik ve hoşluk mahsülü değil miydi? Bir kadın ne kadar mühim ve ulaşılmaz olursa olsun kendini teslim edeceği erkeği her yönden yüksek meziyet sahiplerinden biri olduğundan ziyade, hayat yoluna tesadüfünden dolayı tercih ettiği aşikâr bir hakikat değil miydi?
Serap İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Romanımız aşk anlatısının da politik romanla birlikte olunabileceğini göstermektedir. II. Abdulhamit dönemindeki rejimin topluma karşı baskısından kaynaklı yaşanan içsel bir çöküşü anlatmakta. İstibdat dönemindeki kısıtlamalardan dolayı ‘geçmiş elden gitti’ düşüncesi ve vapurdaki genç kızla karşılaşınca arzuya geç kalınmışlık düşüncelerinin de girmesiyle adamın gelgitli tavırlarını görmekteyiz. O dönemin nasıl olduğunu, rejimin nasıl iz bıraktığını roman nitekim cevap vermekte. -spoi- Romanı okuduğumuzda narsist ve cinsiyetçi kadın fikrine sahip olan bir karakterle karşılaşmaktayız. Karakterimizin eşiyle evlenmeden önce birlikte olması, kafasından bireysel özgürlük mü yoksa toplum ahlakına uyup arzularına ketm vurmak mı düşüncesiyle arada kaldıktan sonra kandınla birlikte olması, hemen sonrasında pişman olması ve pişman olmasının getirdiği namus algısıyla erkeğin arzusu ile gerçekleşen ve kadını kendi egemenliğinde koruyan, kollayan olarak görüp onunla evlenmesi bize eril bir erkek performansını gösteriyor. Kadının seçme şansının olmadığını ve erkeğe tabii olacak kişidir baskısını görüyoruz. Kısaca kadını nesneye indirgeyen bakış açısına sahip olarak kadın teslim olan, erkek sahip olan düşüncesi aktarılmaktadır. İstibdat döneminin ruhunda yarattığı içsel çöküşle, geç kalmışlık telaşıyla kadınlara hükmetmeye çalışması ve kadınlar üzerinde ürettiği perspektifi yaşadığı içsel çöküşten kaynaklı olduğunu anlatıyor eserimiz. Genel bir bakışla bakıcak olursak da eserde yaşanan aşkın eksik olmadı, hayatının ve gençliğinin eksik olduğunu görmekteyiz. Romanda hiçbir şey tam olarak yaşanmış da değil zaten… (İlayda Türe)
Serap’ın Kısa Eleştirisi: Mehmet Rauf ismi Türk Edebiyatı için önemli bir isim ancak Serap onun bu ismini gerektiği gibi taşıyan kitaplardan biri değil. Ne için yazıldığı belli olmayan, yazarın o dönemde geçirdiği hastalıklar ve sıkıntılar dolayısıyla içinde bulunduğu ruhi bunalımın bir sonucu gibi görünen, ikinci Meşrutiyet’in ilk yılında neşredilen bir kitap. ll. Abdülhamit dönemini eleştirmeye çalışan ama bunu da başaramayan kitaplardan. Konusuna gelince istibdat döneminden sonraki ll. Meşrutiyet’in getirdiği özgürlükleri anlatmaya çalışan ll. Abdülhamit dönemini yermek için yazıldığı ya da öyle olsun diye başlandığı anlaşılan kitap bir insanın kendi kişisel kaygıları ve yaşadığı hayatla ayakları yere basmayan mücadelesine dönüşüyor. Kitabın sonunda okuyucunun bay egoyu takdimidir diyesi geliyor. Okumanızı hararetle tavsiye etmiyorum.  (İrfan Gürkan Çelebi)
Kitabın Yazarı Mehmet Rauf Kimdir?
Mehmed Rauf Servetifünun romancılarından, 1875 yılında doğdu, 1931 yılında İstanbul'da öldü. Bahriye Mektebi'ni bitirdi (1893), deniz subayı oldu, staj için Girit'e (1894), Kiel kanalının açılış töreninde bulunmak üzere Almanya'ya (1895) gönderildi, dönüşte İstanbul'da Tarabya'da elçilik gemilerinin irtibat subaylığına atandı. 1908'den sonra bahriye'den ayrıldı, hayatını yazarlıkla kazanmaya başladı. Cumhuriyet devrinde kadın dergileri çıkardı, ticaretli uğraştı. On altı yaşındayken yazdığı Düşmüş adlı hikayesini İzmir'e, Halit Ziya'ya göndermiş, Halit Ziya da Hizmet gazetesinde basmıştı, daha sonra İstanbul'da Mektep dergisinde yazıları çıktı. Halit Ziya, Cenap Şehabettin, Hüseyin Cahit'le böylece önceden tanışan Mehmed Rauf, sanatının en başarılı eserini Eylül romanıyla verdi; psikolojik roman örneği olan Eylül'de olduğu gibi öteki eserlerinde de özellikle aşk maceralarını konu yaptı. Romanları: Eylül (1901), Genç Kız Kalbi (1925), Böğütlen (1926), Define (1927), Son Yıldız (1927), Kan Damlası (1928), Halâs (1929) Hikâye Kitapları: İhtizar (Cançekişme, 1909), Âşıknâme (1909), Son Emel (1913), Hanımlar Arasında (1914), Bir Aşkın Tarihi (1915), Üç Hikâye (1919), İlk Temas İlk Zevk (1923), Aşk Kadını (1923), Eski Aşk Geceeri (1924) Mensur Şiir: Siyah İnciler (1901, 1925) Oyunlar: Ferdi ve Şürekâsı (1909, filme de alındı: 1917), Cidal (Kavga, 1911), Sansar (1920), Ceriha (Yara, 1927)
Mehmet Rauf Kitapları - Eserleri
- Eylül
- Genç Kız Kalbi
- Böğürtlen
- Ferdâ-yı Garâm
- Define
- Kan Damlası
- Halas
- Eski Aşk Geceleri
- Bir Aşkın Tarihi
- Define ve Kan Damlası
- Bir Hastalığın İlacı
- Yara
- Uzaktan
- Bir Zambak Hikayesi
- Üç Hikaye
- Karanfil ve Yasemin
- Siyah İnciler
- Kabus
- Serap
- Menekşe
- İsyanlar, Direnişler, Zaferler
- Âşıkane
- Edebi Hatıralar
- Son Emel
- İhtizar
- Eylül
- Eylül
- Sansar
- Son Yıldız
- Yağmurdan Doluya - Cidal - Sansar
- Seçme Hikayeler
- Harabeler
- Menekşe
Mehmet Rauf Alıntıları - Sözleri
- Yani hayale, yani şiire, yani aşka aşıktım. Aşkı evrenle hayatın tek varlık sebebi sayacak kadar deli bir aşık. (Eski Aşk Geceleri)
- Sende bir şey var, öyle bir şey ki hiçbirinde rastgelmiyorum. (Eylül)
- "Ah bu eksiklik duygusu.. İnsan değilim sanki bir denklemim.." (Eylül)
- O anda kapıdan genç bir hanım girdi. Fakat bu tam manasıyla bir güneşin doğuşu gibiydi. (Define ve Kan Damlası)
- "Ah insan denen mahlukat ne kadar zayıf ve alçak birşey (Üç Hikaye)
- “Günlerce ev bir hastane gibi, delirmiş genç kadına gelen giden hocalarla, hekimlerle dolar. (…) genç kadın bir deri bir kemik kalmıştır. (…) Hastalık geçer, fakat bu yara, bu valide yarası geçmez, aylarca kadını inletir.” (İhtizar)
- Biliyor musunuz, kadın olmasaydım belki Mesut olurdum. Zira kadın olmak, kadınlar arasında çirkin olmak gibi bir şey. (Ferdâ-yı Garâm)
- Zaten hayatımız âdet ile tesadüfün elinde zalim ve yırtıcı bir pençe içinde dayanıklılık ve katlanabilme yetisini kaybetmiş sefil bir hastalıktan başka bir şey miydi? (Serap)
- “Nedir bu insanın içten içe çürüyüşü...” (Eylül)
- Ah niçin bütün aşklar böyleydi? Niçin birbirlerini bugün sevenler hayattaki mutlulukları birbirlerinden bekler ve mutluluğu bulmakla bahtiyar ve zevk dolu olurken, iki gün sonra, birbirlerine iki amansız düşman oluyorlar, dişleri, tırnakları, pençeleri kan içinde, birbirini didiklemekten, mahvetmekten, helak etmekten başka bir şey istemiyorlardı? Buna nasıl razı oluyor, nasıl dayanıyorlardı? (Menekşe)
- Hayat böyle vesveselere değer mi? (Bir Hastalığın İlacı)
- Gök, yaldız içinde, aynı zamanda berrak, hayran hayran sevdiğine bakan bir genç kız gözü gibi saf ve berraktı (Karanfil ve Yasemin)
- "İnsanın içtenliğine inanmıyorum!" (Böğürtlen)
- “Ah, kim bilir ne nefis bir ruhu vardır.." (Menekşe)
- Dünyada şefkat, af, insanlık gibi güzel şeyler varken neydi bu insanlardaki vahşilik ki hâla birbirlerini yiyorlar, hâla birbirlerini yemekten zevk alıyorlardı ? (Kabus)
- ''Kalabalık içinde yalnız yaşamak, kalabalık içinde gezip beraber bir köşeye kaçmak, işte asıl zevk budur. İnsan, kalpleri birbirine bağlayan bu bağları o zaman anlar.'' (Eylül)
- “Zavallı hiç! Bazen ne etkili olarak zıddını ifade etmek ve anlatmak için kullanılır ve bir bakış açısına göre ne büyük, ne kahredici bir heptir!” (Serap)
- "Yaşamda o denli kötülük gördüm ki kimden olursa olsun, iyilik beklemiyorum." (Böğürtlen)
- Zaten hayatımız tamamen zannetmekten ibaret değil midir ? (Bir Aşkın Tarihi)
- Gün oluyor ki hiçbir şey görmemek için gözlerimi kapayarak oturmak istiyorum. (Ferdâ-yı Garâm)
Editör: Nasrettin Güneş